2 Kasım 2009 Pazartesi

“Nobel Ödülü” bir saygınlık mı, yoksa şöhret mi?

Dinamiti keşfeden Alfred Bernhard Nobel adlı bir İsveçli, insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek maksadıyla adına bir dernek kurmuş ve dinamit ticaretinden elde ettiği tüm servetini bu derneğe bağışlayarak, vasiyetindeki kriterlere uygun kişilerin mükâfatlandırılmasını istemişti.

Fizik, Kimya, Fizyoloji, Tıp, Edebiyat ve Barış alanında önemli buluşlar gerçekleştiren mucitlere; en soylu ve en samimî idealle örtüşmüş bütünleştirici eser yazanlara; halklar arasında kardeşliği gerçekleştirmeye, silaha ve emperyalist saldırılara son vermeye, düşünce, ırk ve dini ayrılıkları ve çatışmaları önlemeye, eşit bir paylaşım ve adalet adına çalışan siyasi yahut sivil kişilere verilmesini arzu etmişti.

Sözde prestijin bir göstergesi ve teşvikin bir motivasyonu olan “Nobel Ödülü”nün Alfred Bernhard Nobel’in vasiyetinde ifade ettiği gibi hak edene değil, tamamen politik olanlara keyfi bir çıkar doğrultusunda dağıtılması, şüphesiz vasiyete bir ihanettir. İnsanoğluna fevkalade kötü örnek olan politikacıların, ezberci, kopyacı ve kozmetikçi bilim adamlarının, fitneci ve kışkırtıcı liberal edebiyatçıların düşünce ve davranışları; tüm kurumları ve insanlığı etkileyerek bozmuş, dolayısıyla insani değerlere yücelten erdem ve liyakat sahiplerine hiçbir değer verilmeyerek, işbirlikçi heyetçe pespayelerin ödüllendirilmeleri, “Nobel Ödülünün” bir saygınlık değil, muhataplarına rant kazandırıp, benliklerini azdıran ve yüklendiği misyonu sürdürmesini sağlayan zilletsel bir şöhret olmuştur.

Alfred Nobel’in vasiyeti aynen şöyledir.

“Ardımdan bıraktığım gayrimenkulümün ve servetimin tamamı, aşağıdaki şekilde dağıtılacaktır. Kapital, emniyetli bir şekilde fon'da toplanmalıdır. Bu fon'un geliri her yıl insanlığa en büyük hizmeti yapan kişilere dağıtılmalıdır. Bu gelir beş ana bölüme ayrılmalı ve aşağıdaki şekilde dağıtılmalıdır. Bir kısmı fizik sahasında en büyük keşfi yapan kişiye verilmelidir. Bir kısmı kimya sahasında en büyük keşfi yapan kişiye verilmelidir. Bir kısmı fizyoloji ya da tıp alanında en büyük keşfi yapan kişiye verilmelidir. Bir kısmı edebiyat sahasında en büyük eseri yazan kişiye verilmelidir. Bir kısmı milletlerarası barış ve kardeşlik için en büyük çalışmayı yapan kişiye verilmelidir. Fizik ve kimya konusundaki keşifler, İsveç ilim konseyince değerlendirilmelidir. Tıp konusundaki çalışmalar Stokholm’deki Caroline Enstitüsü tarafından değerlendirilmelidir. Edebiyat ve barış konusundaki mükâfatlar İsveç Parlamentosu tarafından seçilen beş kişilik bir heyet tarafından değerlendirilmelidir. En büyük ve kesin arzum mükâfatlar adaylara dağıtılırken kesinlikle milliyet ayrımı yapılmamasıdır. En mühimi, mükâfatı alacak şahıs bir İskandinavyalı da olabilir, olmayabilir de.”

Nobel Ödüllerinin asıl kuruluş amacı olan bilim alanında değil de, edebiyat ve politika alanında bir ün ve sükse kazanması, tamamen politiğe olmasına sebebiyet vermiştir. Ödül sahiplerinin özellikle ateist, feminist ve faşist düşünceleri, ayrıca din ve barış karşıtı evrimcilerin ve emperyalistlerin seçilerek erdemsizliğin meşrulaştırılma gayreti, maalesef dünya kamuoyunun dikkatinden kaçmakta, böylece ödül alanlar makyajlanarak, insani ve fıtratı değerler yok edilmek suretiyle sömürü düzeni parlatılmaktadır. Seçilen insanların sinsi ve samimiyetsiz ayarları, dilden çıkan sözlerin kalpleri delmeyip kulağı aşamamasına, dolayısıyla takıp takıştırdıkları ödüllerle ya benlikleri peşine ya da efendileri için ava koşmalarına neden olmaktadır…

Shakespeare der ki; “Tazılar kendileri koşar ama efendileri için avlarlar.”

Nobel ödülü kazanan edebiyatçılarla, ödüle layık görülmeyen ancak fikir, sanat ve eğitim konusunda tartışılmaz olan filozof, pasifist ve reformcu Lev Tolstoy ve edebiyatın tiyatrodaki öncüsü, ayrıca çağdaş tiyatronun ilk kurucusu olan şair Henrik İbsen karşılaştırıldığında; güttükleri taraflı ve iğrenç politika daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca toplumları kasıp kavuran, katliam, soykırım, korku ve şiddet saçan ABD ve İsrail devlet başkanları Barack Obama, Menahem Begin, Şimon Peres ve İzak Rabin gibi işgalci barbarlara asla hak etmedikleri barış ödülü ile mükafatlandırmaları; hala ABD ve İsrail katliamlarında hunharca ölen ve işgale uğrayarak yurtlarından çıkartılmış insanlara açık bir ihanettir.

Acaba dünyada barış sağlanmış, ölümler, katliamlar ve işgaller sona ermiş, nükleer silahlanma azalmış, yok edici bombalar imha edilmiş mi ki, Bracak Obama 2009 yılının Nobel Barış Ödülünü kazanmayı hak etmiş?

Böylece Nobel’ce barışın “savaş, şiddet ve işgal” anlamı taşıdığı görülmektedir.

Birkaç işbirlikçi kişinin bir araya gelerek verdikleri ödüller, asla gerçekçi olmadığından toplumların o fiyakalı uluyanları izlemeyerek peşlerine düşmemeleri, gelecek aydınlığın kurtuluşu için önemli bir tepkidir.

Birde bulduğu keşifle çığır açan ve aldığı ödülü ayağıyla iterek sadece cebinde unuttuğu kurdelesini hatırlayan onurlu ve erdemli icatçıları bir hatırlayalım…

Bundan bir asır önce Amerika’nın Ohio eyaletinde o zaman için önemsiz ama günümüz ve sonrası için fevkalade hayati değeri olan ve aynı zamanda sadece masallarda anlatılan bir keşif gerçekleştirilmişti. İlk defa motorlu bir uçak yapılıyor ve insanoğlunun ayağı yerden kesilerek, masallar gerçek oluyordu.

Orville Wright adlı bir çocuk, bir gün şehir kütüphanesine gitmiş, Lilienthal adlı bir yazarın yazdığı motorsuz bir uçak ile yaptığı uçuşları anlatan masalımsı bir kitap seçip, okumaya başlamıştı. Kitabın etkisinde kalan Orville, sadece kendisini değil, kardeşi Wilbur’u da heyecanla anlatıp etkilemiş ve iki kardeş de uçma hayalleri ile yanıp tutuşmaya başlamıştı. En önemlisi ise; iki kardeşin de hiçbir akademik eğitiminin bulunmamasıydı.

Tıpkı hayvanlar aleminde olduğu gibi; olmayan okulları, akademik unvanları, üniversite kürsüleri, şatafatlı cübbe ve diplomaları, medyatik popülerlileri, ayrıca Nobel ödülü gibi etiketleri, onların keşiflerine hiçbir engel teşkil etmiyordu.

Daha çocukken çayırlarda ve bayırlarda dolaşarak, ölmüş hayvanların kemiklerini toplayarak gübre fabrikalarına satıp geçimlerini temin ediyorlardı. Daha sonraları hurda demir toplayarak, demircilere satmaya başladılar. İlerleyen dönemde matbaa kurdular ama başarılı olamayıp kapatmak zorunda kaldılar. Bunu izleyen dönemde kader onları öylesine yönlendiriyor ve amaçlarına ulaştırabilmek için inanılmaz imkanlar seferber ediyordu ki, aniden bir bisikletçi dükkanı açtılar. Masaldaki uçağı icat edebilmek için, boş kalan vakitlerinde dükkan içine tüneller şeklinde bir düzenek kurarak, rüzgar ve kanat ilişkisini saptamaya çalıştılar.

Ne okulları, ne laboratuarları, ne sermayeleri, ne akıl danışabilecekleri fiziksel bir rehberleri, ne de teknolojik bir güçleri bulunmaksızın; 1902’de açık arazide motorsuz uçuşlar üzerinde yaptıkları denemeler sonunda, ilk motorlu uçağı yapmayı başararak, 17 Aralık 1903 tarihinde 16 beygir gücünde bir motor ve iki pervaneli bir uçak olan "flyer" içinde oniki saniye süre ile havada kaldılar.

Orville Wright, kardeşi ile yazı tura atışı sonrası kazandığı ilk uçuş hakkını kullanmadan önce, uçağa yük olmasın diye paltosunu, soğuğun dişlerini titretmesine rağmen üzerine almamıştı. İlk uçağı icat etmesine karşın, uçuş ehliyeti olmayan Orville Wright, ruhsal bilgilendirme ve dürtüyle uçağı kullanıyordu. Her iki kardeş de son derece mütevazı bir karaktere
sahiplerdi. Gösterişe ve ödüle hiç önem vermeyen bu kardeşlerden Wilbur,
bir gün cebinden mendil çıkarırken yere bir kırmızı kurdele düşürdü. Kız kardeşi bunun ne olduğu sorduğunda "Sana bahsetmeyi unuttum, bugün bana Fransız Hükümeti ‘Lejyon Denor Nişanı’ verdi, bu onun kurdelesi" diye yanıt verdi.

Ödülleri hiç önemsemeyen o günün okulsuz ve kompleksiz kaşifleri ile günümüzün bir işe yaramayıp ortalıkta dolaşan akademisyenleri ya da Nobel Ödülü sahiplerini bir mukayese edin…

İspanya Kralı bir gün kendilerine gelerek, bir pazar günü kendisini uçakla uçurmalarını istemiş, ama Wright kardeşler, dini düşünceleri nedeniyle Pazar günü uçmayacaklarını kral’a açıklayarak, onu geri çevirmişlerdi.

1901’de Nobel Ödülleri dağıtılmaya başlanmış ama 1903’de havada uçmak gibi bir mucizeyi keşfeden Wright Kardeşlere ödül layık görülmemişti.

İşte Nobel… Nerede icat, bilim, edebiyat ve BARIŞ…

“Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma...” Mevlana


Hiç yorum yok: