30 Aralık 2012 Pazar

Zilzâl, Âdiyât, Kâri’a, Tekâsür, Asr ve Hümeze Sureleri…


Zilzâl Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,
2. Toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı,
3. Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit,
4. İşte o gün (yer) haberlerini anlatır,
5. Rabbinin ona bildirmesiyle.
6. O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler.
7. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.
8. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. 

Âdiyât Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Harıl harıl koşanlara,
2. (Nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara,
3. (Ansızın) sabah baskını yapanlara,
4. Orada tozu dumana katanlara,
5. Derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki,
6. Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.
7. Şüphesiz buna kendisi de şahittir,
8. Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.
9. Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı atıldığını düşünmez mi?
10. Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman,
11. Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyle haberdar

Kâri’a Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Kapı çalan!
2. Nedir o kapı çalan?
3. O kapı çalanın ne olduğunu bilir misin?
4. İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur,
5. Dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Karia!)
6. O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse.
7. İşte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur.
8. Ameli yeğni olana gelince.
9. İşte onun anası (yeri, yurdu) Haviye'dir. 
10. Nedir o (Haviye) bilir misin?
11. Kızgın ateş!

Tekâsür Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,
2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
3. Hayır! Yakında bileceksiniz!
4. Elbette yakında bileceksiniz!
5. Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız,
6. Mutlaka cehennem ateşini görürdünüz.
7. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz.
8. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

Asr Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Asra yemin ederim ki
2. İnsan gerçekten ziyan içindedir.
3. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. 

Hümeze Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!
2. O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.
3. (O), malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.
4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
5. Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?
6. Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir.
7. (Yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkar.
8. O, onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.
9. (Bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar.

Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?
Siz mi daha iyi düzen kurucusunuz, yoksa Allah mı?
Siz mi daha adilsiniz, yoksa Allah mı?
Siz mi özgürsünüz, yoksa Allah mı?
Siz mi hatasızsınız, yoksa Allah mı?
Siz mi güçlüsünüz, yoksa Allah mı?
Siz mi ıslah edicisiniz, yoksa Allah mı?
Sizin iradeniz mi üstün, yoksa Allah’ın mı?
Sizin sözünüz mü mutlak, yoksa Allah’ın mı?

"Allah'a aittir" diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız!” Müminün 85

27 Aralık 2012 Perşembe

Hâkka Suresi


Bismillâhirrahmânirrahîm.

  1. Gerçekleşecek olan;
  2. (Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
  3. Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
  4. Semud ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felaketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
  5. Semud’a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helak edildiler.
  6. Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
  7. Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş gibi görürdün.
  8. Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
  9. Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lut kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
10. Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
11. Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
12. Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye. 
13. Artık Sur'a bir tek defa üflendiği,
14. Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
15. işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
16. Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
17. Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir. 
18. (Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
19. Kitabı sağ tarafından verilen: "Alın, kitabımı okuyun" der.
20. "Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."
21. Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,
22. Yüce bir cennette,
23. Meyveleri sarkmış halde.
24. (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, afiyetle yeyin, için.
25. Kitabı sol tarafından verilene gelince, der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!"
26. "Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
27. Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
28. Malım bana hiç fayda sağlamadı;
29. Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti. 
30. Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
31. Sonra alevli ateşe atın onu!
32. Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
33. Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,
34. Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi. 
35. Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
36. İrinden başka yiyecek de yoktur.
37. Onu (bile bile) hata işleyenlerden başkası yemez.
38. Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,
39. Ve göremediklerinize ki,
40. Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür. 
41. Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
42. Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
43. (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
44. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
45. Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
46. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
47. Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız.
48. Doğrusu o (Kur'an), takva sahipleri için bir öğüttür.
49. İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
50. Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
51. Ve o, gerçekten kat'i bilginin ta kendisidir.
52. O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.

Allah, bizlere o gün gelmeden idraki nasip eyleyerek doğru yola ilettiği kullarının zümresine ilhak edip, keşke demeye fırsat vermesin…
O gün, siyasi ve ekonomik güç değil iman değere tabi tutulacak; beşeri kutsileştiren laiklik, Atatürkçülük, demokrasi, sosyalizm, kapitalizm ve liberalizm benzeri düşünceler, “keşke” diyeceklerdir.     

20 Aralık 2012 Perşembe

Fasıklığını tescilletti…


“Allah’tan başka ilah olmayana yemin ederim ki; muhakkak sizden biri cennet ehlinin amelini işlerde, cennet ile onun arasında ancak bir kulaç kala (hakkında yazılmış olan) kitap ona üstün gelirde, onun amelleri cehennem ehlinin amelleriyle tamamlanır ve cehenneme girer” Hz. Muhammed (S.A.V)

Ki, cennette yaşayan ve yaratılmışların içinde eşsiz bir ilimle yüceltilen şeytan dahi Allah’ın saptırtmasıyla bir anda ebedi cehenneme gark edilerek hakkındaki kader üstün gelebiliyor ise, ilmi ve ameli ne olursa olsun herhangi bir insanın da saptırılarak kaderinin hükmettiği sonuca kavuşabileceğinden şüphe duyulur mu?

Gerek Ayet gerekse hadislerin açık uyarılarına rağmen insanoğlunun idolleştirdikleri siyasi veya dini önderlerini yahut sevdiklerini hatandan yoksun yücelterek ilk imajlarındaki sebatkârlıklarını sürdürmeleri, hem dini hem de siyasi felaketlerin yegâne sebebidir.
     
Dolayısıyla şeytana inanan satanistler de; “en azından şeytan, gerek ilmi gerekse önceden cennette yaşamasıyla sizin öderlerinizden üstün durumda; eğer onun yanlışı baz alınarak ebedi laneti devam ettirilebiliyor ise, şeytan gibi beşeri olan insanların yanlışları neden örtbas edilebiliyor” sorguları, düşünebilenler için bir açıdır.
  
Bir saniye sonrasının belirsiz olduğu bir yaşamda tıpkı sağlık ve hastalık yahut zengin ve fakirlik gibi küfrün ve imanın da saf değiştirebileceği kadersel düzende, geçmiş referanslara bağlı kalınarak ebedîleştirilen yargı, apaçık bir şirktir.
 
Oysa milyonlarca cemaati olan nice din ve siyasi önderlerin şeytan adımlarını takip etmelerine rağmen hatadan münezzeh görülmeleri ve geçmişlerine vurgu yapılarak eleştirilmelerinin önüne geçilmesi ve kanıtlara karşın savunulmaları, içten içe insanın nasıl tanrılaştırıldığını ispatlamaktadır.
Her ne kadar tanrı olarak Allah’a iman edildiği iddia edilse de, tazim, itaat ve davranışlarda Allah ikinci plana ötelenerek önderlere şartsız bir bağlılık sürdürülmektedir.  Bu sebeple doğru-yanlış, iyi-kötü, din-vahiy nefsi yorumlarla tahrip edilerek, yaratıcı hükümlerinin geçersiz kılınması önemsenmemektedir. Dolayısıyla Kur’an’dan uzaklaştıkları halde kendilerini kurtarılmış sanan önder ve tabi olan topluluğun en şiddetli azapla cezalandırılacakları açıkça belirtilmiştir.

“O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.” Bakara 176

Seküler düzenle uyum adına Allah’ın ayetlerini dolaylı yollardan hiçleştiren dini ve siyasi şöhretler o kadar çok ki, ancak gündemde olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamalarına değinerek, İslami referanslı bir cehennem ehlinin nasıl ölümüne bir kulaç kala saptırılmış olduğu üzerinde duracağım.

Sözde hümanizm ilkeleri doğrultusunda İslam ve insanlık dışı verdiği beyanatlarla eleştirmekten usandığım Bülent Arınç, azılı düşman ve terörist bir vekile merhamet göstererek, onun yerine olsam “Ben de dağa çıkardım”; yani Müslüman halkı ve Müslüman askerleri doğrar, bebekleri katleder, çocukları diri diri yakar, ülkeyi parçalar, toplumun mal ve canlarını tehdit ederek boyun eğdirirdim sözleri, apaçık vicdansız bir terörist olduğuna delildir.

Oysa İslami referansla politik arenada varlık gösteren Bülent Arınç, yıllardır Müslüman toplumun karşılaştığı şiddet, işkence, baskı ve yasaklara karşı dininin emri gereği iddia ettiği haksızlık karşısında dağa çıkmayıp cihad yapmamış biri olarak, PKK denen zalim bir terör örgütünün katliamlarını meşrulaştıran açıklamaları, Peygamber Efendimizin buyurduğu üzere, amelini cehennem ehlinin ameliyle tamamlanarak cehenneme gireceğini ortaya koymaktadır.

Müslümanlar horlanıp acı içinde süründürülürken dağdan ve cihaddan söz etmeyen Bülent Arınç, PKK’lı vahşilerin eylemlerini haklı çıkarma arayışı, din için değil ırk için mücadelenin meşru olduğu savunusuyla Allah ve Resulüne savaş açmıştır. Ancak hakkında verilmiş hükmü değiştirebilmek imkânsız olduğundan lanetiyle baş başa kalacağı tartışılmazdır.

Özellikle içinde bulunduğu Milli Görüş davasıyla ilgili partileri onlarca kez kapatılmasına, 28 Şubat darbe süresince ezanlar susturulmasına, camiler yıktırılmasına, Müslüman sürek avı sürdürülmesine, Allah diyene her türlü baskı ve işkence yapılmasına karşı ağzını açamayan Bülent Arınç’ın, nasıl bir lanete çarptırıldı ki teröristleri sahiplenebilmiştir?

Kanaatimce geçmişte de sanıldığı gibi tumturaklı bir imana sahip olmadığı, yer aldığı saftan ve Lawrenc’si sözlerinden dolayı öyle sanıldığı bugünkü dönüşümünden bellidir. Artık hakkında yazılmış olan yazgı, ölümüne az bir zaman kalmasından kalbindeki gerçekleri saklı tutturmamakta, böylece hak ettiği sonuca kavuşabilmesi için deliller deşifre ettirilmektedir.

Şüphesiz işkence, sadece insana değil hayvana dahi yasaklanmış ve dinen çok büyük günah sayılmıştır. Bir kişi, gördüğü işkenceyi bahane ederek katliamları ve teröristliği mücbir bir sebep sayamaz. Allah, kendisine iman eden müminlere, herhangi bir musibet veya zorlukla karşı karşıya kalındığında acımasız bir katilliği değil sabrı tavsiye etmiştir.

Arınç, öncesinde nefret edip beddua yaptığını söylediği düşmanı, gördüğü işkenceden dolayı eylemlerindeki haklılığına işaret etmesi, ya muhakemeden yoksun bir akıl hastası olduğunu ya da lanetlendiğini ispatlamaktadır.
     
Şayet söz konusu terörist vekilleri yahut yandaşlarına zamanında işkence yapılmayıp idamla cezalandırılmış olsalardı, bugünler yaşanmayacak ve binlerce masum katledilmeyecekti. Geçen gün DHKPC adlı diğer azılı bir sol terör örgütünün kadın militanı da geçmişteki eyleminde halkın linçinden kurtarılıp salıverilmiş, bedelini bir polis kardeşimiz ve ailesi ödemişti. Bu sebeple azgının asla iflah olmayacağı uyarısını yapan Allah, cezadan ödün verilmemesi gerekliliğini bildirmiştir.

İnsan ile hilkatindeki canavarı ayıramayan toplumlar, acıya müstahaktır.

Bülent Arınç; Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a iman ettiğini iddia etmesine rağmen Allah ve Resulünün hükümlerine göre değil de nefsi istekleri doğrultusunda seçim hakkı kullanması, onun sapıklığa düştüğüne açık bir kanıttır.

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36 
        
Bülent Arınç ve benzerlerinin şöhret ve besi kaynakları, toplumların maskeli riyakârların artlarına takılmalarına neden olmakta, gerek dini gerekse siyasi özü bilmemeleri hem dünya da hem de ahrette hüsranı tatmalarına zemin hazırlamaktadır.

PKK-BDP-KCK gibi İslam ve insanlık hasmı sapkınlara duyulan merhamet, kıyamete davet çıkarmaktır.
  
Allah yolunda taviz vermeden hak ve adaletin bekası için mücadele ettikleri sanılan maskelilerin maskeleri düştükleri halde ısrarla saklamaya çalışan körler, kara maskeyi nur saçan bir ışıkmış gibi görme delaletlerinden kendilerini de perişan etmektedirler. Dolayısıyla hak yolunda varlık sürdürdüğü düşünülenlerin batılılıkları, kimi ve neyi daha sevgili bulduklarıyla aşikârdır.

Irki mücadeleleriyle vahşi hayvanlardan çok daha aşağı yaratıklara merhamet duyarak Allah’a, Resulüne, İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırılarda silah kuşanma bir yana hapsi dahi göze almaktan kaçınan Bülent Arınç’ın, dinen ve milleten düşmanı olduğu azgınlara arka çıkarak, “Ben de aynısını yapardım”  açıklaması, onun Müslüman olmadığı gibi insan olmadığını da ortaya koymaktadır. Öyle ki, "BDP'li kadın vekilin yaşadıklarını yaşasam ben de dağa çıkardım" sözleri, zaten Müslüman olmadığının bir itirafıdır. Çünkü Müslüman olup da CHP Diktatoryasın da şiddet, zulüm ve baskı yaşamamış tek bir Müslüman yoktur.

De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24 

16 Aralık 2012 Pazar

ABD, batıllığının lanetini ödüyor…


İslam âlemini vahşilikle yaftalayıp Müslümanları terörizmle ve katillikle itham eden ABD, Hıristiyan vatandaşlarının katliamlarıyla yaptığı barbarlıklarının hesabını veriyor.

İslam ülkelerini işgal ederek sayısız okulları ve masum çocukları bombalarla parçalayan ABD’nin okullarında sıkça görülen vicdan deşici saldırılarla sarsılması, ektiğini biçmeye mahkûm ilahi bir adalet olduğunu ispatlamıştır.

“Sonunda yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve alay etmekte oldukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi.” Nahl 34

20 yaşında Hıristiyan, zengin ve başarılı bir çocuğun öğretmen olan annesi ve 27 kişiyi öldürerek intihar etmesini seküler psikolojik nedenlere bağlama yanlışlığı, katliamlardan ders alınmayıp sebep-sonuç ilişkisinin özüne inilemediğinden çok daha derinleşerek devam edeceğini işaret etmektedir.

Eğer o çocuk Müslüman olmuş olsaydı, dünyadaki tüm Müslümanlara savaş açılıp topluca silinmeye kalkışılırdı. Ancak din, eğitim ve batıllığın dikkate alınmayıp psikolojik etkenlere bağlanarak örtbas edilmeye çalışılsa da, insanı insanlıktan koparıp şeytanlaşmasına neden olan pozitif gerekçelerle kamufleye uğraşılması çare olmayacaktır.

Hatırlanılacağı üzere Norveç’teki Türk ve Müslüman düşmanı azılı bir katilde onlarca insanı biçmesine rağmen, sırf Türk ve Müslüman karşıtı olmasından ötürü ödüllenerek sıradan bir suçlu misali 21 yılla mükâfatlandırılmamış mıydı? Her ne kadar katledilen insanların çoğu Norveçli olsa da, amaç Türk ve Müslüman karşıtı caninin Neo-nazi oluşu cezasını hafifletmişti.

Müslümanlar, hak ve özgürlükleri adına kötüye karşı direniş gösterirlerken dinleri İslam aşağılanıyor da, neden Hıristiyan ve Yahudi canilerin saçtıkları dehşetleri dinlerine mal edilmiyor?

Bugüne kadar tek bir Müslüman çocuğun okul basarak 5-10 yaş arasındaki masumları katlettiğine şahit olundu mu?

Demek ki sorun cinnet geçiren çocuklarda değil, azmettiren eğitim, rejim ve iktidarlardadır.
  
ABD Başkanı Baracak Obama, gözyaşları içinde olaya yalnızca bir başkan olarak değil iki çocuk babası olarak baktığını dile getirerek; ölenlerin çoğu 5 ya da 10 yaşındaki çocuklardı. Bu çocukların önünde mezuniyet ve kutlamalar vardı. Ölenler arasında öğretmenler de var. Hayatını kaybedenlerin aileleri başta olmak üzere dalga dalga acıyla karşı karşıyayız. Çocukların masumiyeti küçük yaşta çalındı. Bu acıyı tarif etmenin yolu yok. Şiddeti ve silahı çocuklarımızdan uzak tutmalıyız. Bu akşam eşimle birlikte kurbanlar ve aileleri için dua ederek geçireceğiz. Önümüzde zor günler var. Tabii ki kayıp çocukların yerini hiçbir şey dolduramaz ama elimizden gelen her şeyi yapacağız" ifadeleri şaşırtmaktadır.
Gerek iktidarının gerekse İsrail’in katliamlarıyla öldürülen binlerce Müslüman çocuğun kıyılmasına zafer çığlıkları atabilen bir lider, nasıl olur da vicdani bir muhasebeyle acıdan bahsedebilmektedir? Daha dün Gazze’ye bombalar yağdırarak okulları yerle bir edip çocukları parçalayan İsrail’e destek çıkan kendisi değil miydi? Yaşları 5 ila 10 yaşındaki öldürülen Müslüman çocukların önlerinde mezuniyet ve kutlamaları yok muydu? Ailelerinin karşı karşıya kaldıkları acılar, acı değil miydi? Neden kendileri, küçük yaşlarda çaldıkları masumiyetten ızdırap duymuyorlar? Sırf o çocukların Müslüman olmalarından mı vahşete reva görüyorlar? Kendi acılarını tarifsiz buluyor ama Müslümanların çektikleri acıların tarifini potansiyel terörist olmaları önyargısıyla açıklayan bir zihniyet, daha beterlerini hak etmiyor mu?  Kendi çocuklarının yerini hiçbir şeyin dolduramayacağını ifade ederken, Müslüman çocuklarını yerinin neyle dolacağını düşünüyor?  
Bizzat kendi işledikleri yüzünden ülkelerindeki düzen bozulmuş ve yaptıklarının karşılığını tadarak acının ne olduğunu yüreklerinde hissetmişlerdir.
Şiddet ve silahın merkezi ABD, şiddeti ve silahı bırakıyor mu ki, çocukların uzak tutulmasından bahsedebiliyor? Sonuçta o çocuklar da, iktidarları gibi zalim olma yolunda tatbikattan öte ne yapıyorlar? Yoksa Müslüman çocukların değil de Hıristiyan ve Yahudi çocukların katledilmesinden mi kahrediyorlar?
Haksızlık, adaletsizlik, vicdansızlık ve barbarlığıyla övünen ABD’nin meydana gelen katliamlardan ötürü döktüğü gözyaşları kesinlikle insani değildir. Obama’nın siyasete bakılmaksızın gerekli adımların atılması ile ilgili yapacağı tek şey, şeytanın adımlarını takip etmekten vazgeçmesidir. Ne zaman ABD şeytanın dostluğunu bırakıp insaniyetle bütünleşirse, çocukları da canavarlıktan vazgeçerler. En iyi nasihatin iyi örnek olması gerekliliğini rehber edinmeyen iktidarlar, şeytanlıkta örnek olduğu neslini doğruda ikna edemezler.   
Bu sebeple ABD’de meydana gelen vahşi saldırılarda rol oynayan gerek katil gerekse ölen çocukların katliamlarından doğrudan iktidar sorumlu olup, nefsi güce kavuşabilmek için devletlerinin yolunu izlemekten başka bir hedef taşımamaktadırlar. Elleriyle yaptıkları yüzünden başına kötülük gelen ABD’nin hayıflanabilmesi akli midir?

Söz konusu acımasız katliamı gerçekleştiren çocuğun Hıristiyan değil de Müslüman oluşuyla nasıl felaketsi bir kıyımla karşılanacağından bahsetmiştim. Ya o çocuk başarılı ve zengin değil de yoksul ve eğitimsiz olsaydı bambaşka teoriler üretilecek, eğitimsizliğin ve yoksulluğun tetiklediği bir sonuç olduğunu kayıtlara geçireceklerdi.

Ruha değil de yalnızca bedene odaklanmış materyalist bir düşüncenin vicdan taşıyabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla olayları yüzeysel madde düzeyinde yargılayarak fiziksel çözüme indirgeyenlerin karşısındakinin insan olduğu gerçeğini muhakeme edememeleri, çözümü imkânsız kılmaktadır.

Her ne din, etnik ve kültürde olsa da insanı insan yapan değerleri yaratıcının koyduğu kurallara göre değil de batılılıkla hükmetmeye çalışanların ödedikleri bedele kaygı duyulamayacağı gibi hayret de edilmemelidir.

ABD için asıl tehdit ve yok oluşunu sağlayacak, kendi vatandaşıdır. Dolayısıyla ABD, Başkan Obama’nın değimiyle dalga dalga gerçekleşecek acılarla hak ettiği sona kavuşacaktır. Bunun için dışarıdan hiçbir müdahaleye ihtiyaç yoktur.

Kendi elleriyle kendini tehlikeye atan ABD, ettiğini bulmaktadır.

"You reap what you sow"

“Böylece onlar da yaptıklarının karşılığını tatmışlar ve işlerinin sonu tam bir hüsran olmuştur.” Talak 9

12 Aralık 2012 Çarşamba

Pavlov’un köpekleri…


Öcalan’ın isimleri PKK-BDP-KCK olan insan görünümündeki köpekler üzerinde klasik koşullanma deneylerinden etkin sonuç alması, Rus fizyolog ve psikolog Pavlov’un başarısını geride bırakmıştır.

19.Yüzyılda şartlı reflekslerin doğası ve işleyişi konusunda deneysel psikolojiyle yeni bir bilim dalı gerçekleştiren İvan Pavlov, laboratuarındaki köpekler üzerinde çalışma yaparken, köpeklere daha et verilmeden önce ayak sesleri duymalarıyla salya akıtmaya başlamaları, araştırmalarını geliştirmesine neden oldu.

Şöyle ki, köpeğe ilk olarak birkaç zil çalınsa da köpek tepki vermez. Akabinde et verilir. Bunun üzerine köpeğin salyaları akar. Bu sefer et ile birlikte zil çalınır. Daha sonra et verilmediği halde zil çalındığında köpeğin salya salgıladığı görülür.  Şartlı ya da şartlandırılmış refleks denen bu olayı Pavlov, bu davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinir etkinliğinin belirtilerinden biri olduğunu öne sürer ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel yöntem olduğunu vurgular.

Tabii ki bu metot, akıl ve duygu sahibi insanlar üzerinde etkin olamamaktadır. Olabilmesi ancak köpekleşmeleriyle mümkündür. Çünkü insanların hayvandan üstün yaratılması, doğruyu yanlıştan iyiyi kötüden maddeyi maneviyattan ayırabilme yetileri ve vicdanları, şartlandırma ile yönlendirmeyi etkisiz kılmaktadır. Zaten koşullanma deneyleri insan üzerine sonuç getirebilseydi, her iktidar dilediği tek tip insan geliştirmek suretiyle aleyhindeki olumsuzlukları ortadan kaldırabilirdi. Gerçi hayvanlar üzerinde de tumturaklı etkin bir yönlendirmeden söz edilemez. Tıpkı özgür irade savı misali düşünce ile davranışların örtüşmesinin doğurduğu yanılgıdan farksızdır.

Ancak hilkatte insan olup tabiatı hayvana benzeyen PKK gibi yaratıkların Türk eti ve Müslüman Kürt etine karşı akan salyaları, Pavlov’un deneyinde kullandığı köpeklerle benzeşlik taşımaktadır. Zaten Allah, gerek A’raf Süresi 179. Ayette gerekse Furkan Süresi 44. Ayet gibi birçok uyarıda; “Onlar hayvan gibidir hatta daha şaşkındırlar” diye buyurmaktadır.

Ne var ki, insan görünümündeki köpekleri, hümanistlik çerçevesinde insanmış gibi değerlendiren bakışlar, hayvandan da daha aşağı olan yaratıklara meşruiyet kazandırarak insanlığın bitip tükenmesine yegâne sebeptir.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, “Dağdaki teröristler de nihayet insandır” yaklaşımı, insanlığa apaçık bir hakaret ve aşağılama olmasının yanı sıra Allah’ın uyarılarına sırt çevirmektir. Eğer iddia ettiği gibi ise; tüm eğitim, öğretim, yaptırım ve öğütlere rağmen neden yanlıştan döndürüp vicdanı harekete geçirterek doğru yola iletemiyor? Çünkü hayvanlarda vicdan bulunmamaktadır.
Şüphesiz insanın, insani yönden kırılma noktası olabilirliliğine itiraz mümkün değildir.   Lakin insan değil de hayvandan da daha aşağı sapıklar ise, insani açıdan kırılma nokta iddiası karşılık bulamaz. Vicdanı olmayan bir mahlûka insan denebilinir mi?

Asıl sorun; insanı, yaradılış fıtratına göre değil de yaratıcı bir iradeye sahip olmakla değerlendirmektir. Bu sebeple özgür ve bağımsız olduğu teorisiyle yaratıcının koyduğu kuralların tanınmaması insanı insan yapan üstünlükten uzaklaştırıp azgınlaşmasına, dolayısıyla hayvandan daha aşağı yaratıklara dönüşmesine sebebiyet vermektedir.

Kendini yaratarak biçimlendirip düzene koyan Allah’a başkaldıran bir insanın hilkatteki bir eşine adil ve vicdanlı davranabilmesi imkânsızdır. Yaratıcısına boyun eğmeyi gurursal bir felaket addedip kendi gibi eşine kayıtsız itaati özgürlük ve aydınlıkla özdeşleştiren bir mahlûkun köpekten farkı nedir? Köpeklerin sahip olarak insanı bilmelerinden sadakat duymalarına karşın insanların yaratıcılarını değil de cinslerinden medet ummaları, insani bir muhakemeye ve sorguya sahip olmadıklarına açık bir kanıttır.

Nasıl ki PKK-BDP-KDCK’lılar Öcalan’ın köpekleri ise, Kemalistler ise Atatürk’ün köpekleridir. Solcular da Marx’ın, Mao’nun ve Stalin’in köpekleridir. Yaratıcı’nın dışında herhangi bir beşerin ilkesini tartışılmaz kılarak lâhutî bir bağlılıkla teslim olmuş kimseleri insan kategorisinde değerlendirmek, insanı köpekleştirmektir.

Örneğin Müslümanların peygamberleri olan Hz. Muhammed (S.A.V)’e bağlılıkları, peygamberin Allah elçisi olması ayrıcalığındandır. Ki, ona karşı gösterilen tazim de, Allah’ın koyduğu sınırları aşmamakla çizilmiş ve adına rivayet edilen her hadis yahut davranışının Kur’an’la karşılaştırılıp mutabakata gidildikten sonra riayet edilmesi şart koşulmuştur. Dolayısıyla hata ve kusurdan münezzeh sadece Allah olmasından elçileri de olmuş olsa beşeri fıtratta yaratılmaları ve doğruya iradeleriyle değil Allah tarafından kılındıkları sebatkârlıkla mıhlanmaları; aşk, itaat ve kulluğun yalnızca Allah’a mahsus olduğu, Allah’tan başka hiçbir beşerin fayda veya zarar veremeyeceği, kurtaramayacağı, hidayet sağlayamayacağı, doğru yola iletemeyeceği, sıkıntıları defedemeyeceği ve dilekte bulunamayacağı vahiyle bildirilmiştir.

İlla köpekleşilecek ise, yaratıcısı Allah’tan başkasına sadık köpek olabilen bir mahlûk, insan sayılabilir mi? 
      
Pavlov’un önce et verip sonra zille kandırdığı köpekleri kadar bile aklı olmayan insan müsveddelerin vaatlere kanabilmeleri, ayette buyrulduğu üzere köpekten daha aşağı olduklarına bir delil değil midir?

Zihninde ve kalbinde insani değerleri rehber edinen bir insan; ne din ne ırk ne dil ne de kültürel gerekçelerle vahşi kıyıma girebilir. Haksızlık ve zulüm karşısında susmayıp gerek siyasi gerekse askeri açıdan mücadele edebilir ama acımasızca kan ve etten beslenen bir canavarlıkla meşruiyet hakkı aranamaz.

PKKBDP’nin Kürtleri temsil iddiası, CHP’nin Türkleri ve Cumhuriyeti temsil ettiği iddiasından farksızdır. Nasıl ki CHP, cumhuriyet manipülasyonuyla diktatörlüğü kurmasıyla beraber devletini yıkıp Türkiye’ye cehennem getirdiyse, olası bir PKKBDP diktatörlüğü de Kürtlere çok daha beter bir felaket yaşatacaktır.

Hiçbir mazeret, PKK’nın meclisteki vekillerinin dokunulmazlık zırhlarını sürdürmelerine gerekçe olmamalıdır. Hele Ak Partinin PKK sözcüsü vekillerinin oy kaybı telaşları, insan olmadıklarına somut bir kanıttır. Kahpece saldırarak milleti mahveden köpeklere tekrar seçilebilmek uğruna tolerans gösterebilme arayışları içindeki Ak Parti vekillerin, çoğunluğu Müslüman ve insan olan Kürtleri etkileyip insanlık tarafına çekme yerine şeytanın safına terk etme başarısızlıklarını PKKBDP’ye kalkan olmakla örtbas etmeye çalışmaları, asla izah edilemez. Herhangi Müslüman bir kürdün can, mal, din ve insaniyetin amansız düşmanı köpeklere ilgilerinin tek sorumlusu, bölgedeki Ak Partili vekillerin gizli PKK işbirliklerindendir. Kürtler, kimlik ve kişilik komplekslerinden arınamadığı müddetçe PKKBDP’nin güdülmesinden kurtulamazlar.

Dini ve insanlığı nefisleri doğrultusunda yorumlayanlar, hayvanlıktan ileri geçemezler.  
Pavlov, köpekleri üzerinde deney yaparken bile salıvermeyip tedbiri elden bırakmazken, köpeklerden çok daha dehşetli terörist vekillerine sağlanan dokunulmazlıkların ülkeyi ne hale getirdiği ve sürüleri nasıl kışkırtarak katliam emri verdikleri demeçleriyle ortadadır.

Dokunulmazlıkları kaldırıldığında dağa çıkılacağı tehdidiyle devlet ve millete gözdağı verdiğini düşünen köpeklerin yeri, zaten dağdaki inlerdir. Bu sebeple dağa çıkmaları korku değil bilakis sevinç doğurmalı, böylece halkın zarar görmeyeceği telef gerçekleşmelidir.
   
İnsan olmayanlara ısrarla insan muamelesi yaparak dokunulmazlık ve üstünlük sağlayan toplumlar, yok olmaya mahkûmdurlar.

İnsanlar, kendilerini şan ve şeref sahibi kılan Allah’a şükredeceklerine hilkatteki eşlerine köpekleşmeleri, ne de nankör ve hain olduklarını ortaya koymaktadır.

“Kahrolası insan! Ne inkârcıdır!” Abese 17

“Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.” İsra 71

“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de!” Hac 5

“Ey insanlar! Allah'ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı da Allah hakkında sizi kandırmasın!” Fatır 5

“Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat tartışmaya en çok düşkün varlık insandır.” Kehf 54