14 Kasım 2009 Cumartesi

Mehmetçik Vakfına “kurban” caiz midir?

Barışta ve savaşta Silahlı Kuvvetlerin Komutasını üstlenen Genelkurmay, Ataist ideolojik yapısıyla irtica adına vahye olan düşmanlığını her platformda dile getirmekte, sanki kurumsal amaç ve görevi İslam’la savaşmakmışçasına kendi dindar personeli başta olmak üzere hükümetleri, bürokratları, vakıfları ve kuruluşları legal ya da illegal yollarla doğrudan yahut dolaylı sindirme harekâtları düzenleyerek; baskı, tehdit, muhtıra, provokasyon ve darbeyi meşru bir hak görebilmektedir.

İrtica gerekçesiyle ordudan attıkları binlerce subayın sicillerine leke çalıp, kamu alanında görev yapmalarını da yasaklayarak, tehlikeli birer pisliklermişçesine sokağa atmaları; dinle, özellikle vahiysel İslam’la olan bir bağa hiçbir şart ve koşulda izin vermemeleri, vahyi hüküm olan “şehit ve kurban” ibadetlerini nasıl sindirebildikleri sorgusunu ve ürkütücü ikilemini doğurmaktadır. Onlar nezdinde dindar bir subay, yetmiş milyonluk milletimizi katletmeye hazır terörist bir ataist subaydan çok daha tehlikelidir.

Ne acıdır ki irtica tehlikesiyle binlerce dürüst ve onurlu subayı ordudan atabilirlerken; teröre, cinayete, darbeye, bölücülüğe ve isyana karışıp cezaevinde yatan Ataist subaylara sahip çıkarak, görevlerini sürdürmelerini hukuk ve adaletle bağdaştırabilmeleri, dolayısıyla vicdansal hiçbir rahatsızlık duymayarak, millette meydan okuyabilmeleri; takdir edileceği üzere TSK’ni derinden biçmektedir. Müslüman Türk düşmanı neo-nazi ETÖ çete üyelerine ve zorba cuntacılara arka çıkıp hukuku kilitlemeleri, kendilerine karşı hiçbir yargının işlemeyeceğini de ortaya koyabilmektedirler. Çünkü onlar, dokunulamaz imtiyazlarla zırhlanmış Atatürkçülüğün "ataist" şövalyeleridir.

Neden tahammül edemedikleri İslam’ın sadece iki emrine sarılıyorlar?

Şehitlik gibi yüce ve ölümsüz bir mertebeye ulaşabilmek psikolojisiyle cesaret ve korkusuzca canlarını vermekten yılmayan gözü pek yiğitleri teşvik edebilmek; kurban gibi muazzam getirisi olan kutsal bir ibadeti de ranta dönüştürebilmek amacıyla oportünist bir çıkar uğruna ilkesiz bir paradoksu kabullenmeleri, şüphesiz materyalist Ataist mantıklarının bencil gerekliliğindendir.

Müslüman Türk Ordusu, asırlardır “Peygamber Ocağı” olma inanç ve imanıyla zaferler kazanmış, şerefli ve kahraman bir tarih yazarak, gücünü ve cesaretini iman ettikleri Allah ve Resulünden almıştır. Ancak Ataist bir anlayışla idare edilmesinden sonra halksızlıklara ve zulmedenlere karşı mücadelesini yitirmiş, aksine Müslüman halkına karşı bir nifak ve tehdit oluşturmuştur.

Öyle ki “Peygamber Ocağı “ tanımından dahi fevkalade rahatsızlık duyarak, kendilerini “Atatürk’ün Ordusu” olarak tarif edebilmişlerdir. Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanı emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu; "TSK’nın askeri, Atatürk’ten sonra gelişmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin Mehmetçikleridir, Peygamber’in Mehmetçiği değil" ikrarında bulunabilmiştir. Kalplerinde sakladıkları peygamber düşmanlığının itiraf edilmesinden rahatsızlık duyan Genelkurmay, başkanı Org. Başbuğ aracılığıyla bir tadilâta giderek, “TSK, Peygamber Ocağıdır” açıklamasını yaptı ise de, gerçeğin sözde değil özde gizlendiği de herkesçe malumdur.

Allah, Al’i İmran süresi 126 ve 127. ayetlerde “Şehitlerin ölü değil, bilakis diri olduklarını, hiçbir sorgu ve sual olmaksızın ebedi cennetle müjdelendiklerini” buyurarak, laik hiçbir devletin layık görmeyip, sadece birkaç saatlik gösteri niteliğindeki törenle uğurlayıp ardından unuttuğu fedakâr kahramanları, en üst düzeyde mükâfatlandırmıştır.

Genelkurmayca kurulan ve Ataist ilkelerle yönetilen Mehmetçik Vakfının, vatan hizmeti esnasında şehit olan veya herhangi bir nedenle hayatını kaybeden Mehmetçiklerin bakmakla yükümlü oldukları yakınları ile gazi ve engelli Mehmetçiklere sözde belirlenen esaslara göre ölüm ve maluliyet yardımı yapmak amacıyla kurulması; acaba ne anlam ifade ediyor? Bu amaç, akan kanın sömürülmesi mi, yoksa gerçekten kendi varlığı adına canını veren veya sakat kalarak gazi olan devletin hayati sorumluluk taşıdığı görevi yerine getirmediği bir ayıbı, ya da bir ihaneti mi? Şehit ve gazi yakınlarına devlet yardım yapmıyor da, bir vakfa mı ihtiyaç duyuluyor?

Diğer taraftan, kendini şehitlerin geriye bıraktığı yakınlarına, dul ve yetimlerine adadığını ve her türlü sorun ve ihtiyaçlarına kucak açtığını iddia eden Mehmetçik Vakfı; acaba inançlarından dolayı barbarca dışlanan gözü yaşlı ve bağrı yanık ana, eş ve kız çocuklarının türbanlarına sahip çıkarak, onlara eşit bir eğitim, çalışma ve kamu alanlarına özgürce girme haklarına destek veriyor mu? Yoksa irtica adına yapılan insanlık dışı yasakları savunuyor mu?

Her şeyin Atatürk adına yapıldığı Ataist bir anlayış temelinde, bağış gerekçesiyle topladıkları kurbanları; Atatürk adına mı, Allah adına mı boğazlatıyorlar?

Müslüman milletimizin Allah, Kur’an ve Peygamber aşk ve tazimini irticayla özdeşleştirerek, saldırı ve hakarette bulunan Ataistlerin toplumumuzun dini ve vicdani duygularını acımasızca istismar ederek, topladıkları kurban ve yardımları; yoksa Ergenekon Terör Çetesine, irticayla mücadele adına kurdukları askeri ve sivil örgütlere, milleti birbirine kıydırma ve hükümeti devirebilmek adına planladıkları provokasyonsal tertiplere, komplolara ve silahlara mı harcıyorlar?

Yaratıcı Allah’ın ilkelerini, emrettiği ibadetlerini irticayla aşağılayan Mehmetçik Vakfı yönetimi; vahye iman ettiklerini itiraf etmişler mi ki, İslam’ın bir emri olan kurbana Müslümanlar adına vekâlet edebiliyorlar? Acaba kendileri kurban ibadetini yerine getiriyorlar mı?

Kurban kesenin besmelesinden ziyade, vekâlet verilen kuruluşunda besmeleye iman etmiş olması ve o kurbanı Allah adına boğazlayıp boğazlamadığı şüphesi kesinlikle taşınmamalıdır. Ancak iman etmedikleri din adına kurban dahi kesmedikleri, tıpkı şehit törenlerindeki samimiyetsiz gösteri gibi numunelik birkaç hayvanı katlettikleri de akıllardan çıkarılmamalıdır.

Şu çok iyi bilinmelidir ki kurban maddi bir bağış, yardım ve yoksul doyurma amaçlı değildir. Doğrudan bir ibadettir…

Allah’ın ilkelerine değil Atatürk’ün ilkelerine tumturaklı bağlı bir anlayışa bağışlanan kurbanlar, En’am Süresi 121. ayette de buyrulduğu üzere; MUNDARDIR…

“Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.” En’am 121

Hiç yorum yok: