28 Haziran 2013 Cuma

Yok oluş, kıyım ve yıkımı önleyecek tek çözüm!

Her ağlayana meme vermeye kalkışırsan; nefsi arzu ve isteklere yetecek süt bulamazsın ama bulacakmışsın gibi vaatlerinle oyalatırsın.

Hz. Ömer (r.a) devrinde yaşlı bir kadın, yoksulluğundan pişirebilecek hiçbir şeyi olmadığı halde açlıklarından ağlayan torunlarını oyalayabilmek için bir kazana koyduğu taşları kaynatarak yemeğin pişmekte olduğu aldatısı misali toplumları kandıran seküler, yani pozitivist merkezli laik ve demokratik anayasalarla gizli tanrılığı oynayan iktidarların yardımına; o yaşlı kadına yetişen bir Hz. Ömer’in var olabilmesi mümkün değildir.

Neden mi?

İktidarlar, anayasalarında hâkimiyetin Allah’ta değil kendilerinde, dolayısıyla millette olduğuna hükmetmekte, talebin yalnızca bir karın doyurmadan ibaret değil yaratıcının tahtına ortak koşma olan ‘muktedir’ iddiasında bulunabilmelerinden ötürüdür. Madem muktedirler, başa gelen her türlü olumsuzluğu gidermekle yükümlüdürler ama bitmek tükenmez gerekçelerle önüne geçemedikleri sorunları perdelemeye çalışırlar. Senaryoyu yazmak değil, yazıldığı gibi hayata geçirmek yahut aleyhinde yazılanı bertaraf edebilmek muktedirliği kanıtlar!

İnsanları nefsi taleplere iten laik düşünceler ve itaate zorunlu iktidarlardır. Bu sebeple her insan, nefsi ne dilemişse onu hak bellemekte ve nefsine karşı hiçbir oluşumu kabul etmemektedir. Onun için başka düşünce ve inancın özgürlüğü önemli değil, bilakis herkes nefse uymak zorundadır. Hele vahyi bir talebi ilkellik ve özgürlüğü kısıtladığı gerekçesiyle reddeder, nefes alıp aynı ortamda bulunmaya dahi tahammül edemez. Çünkü nefsinin itici gücü doğrudan Rahman’adır.

Çatışmaların, kaosun ve infiallerin temel nedeni, irade savaşıdır. Laik ve demokrasiyi temsilen nefis ile İslam’ı (Allah’ın iradesine teslimiyet) temsilen şeriat savaşı, Hz. Âdem yaratıldığından bugüne kadar sürmekte; akıl gizli bir tanrı olarak kaderle mücadelesini düşüncelerde sürdürmektedir.

Beyinsi akıl, her ne kadar Allah’ın yazgısı olan kader ile savaşsa da, kaderin hükmü dışında dileğiyle tek bir yaprağı dahi yerinden oynatamamaktadır. Tıpkı Young Deneyindeki yarım bardak suya sokulan bir kalemin kırık görüntüsü misali yanılgılarını nefis engellemektedir.

İnsana gelen iyiliğin Allah’tan ve başa gelen kötülüğün nefisten olduğu idraksizliği aşılamadığından sözde inanılan Allah, (haşa) insanların kötülüğünü isteyen ve zulüm yapan şeytan konumuna getirilmekte; nefiste insanların iyiliğini dileyen ve özgürlüğünü tanıyan (haşa) Allah ile özdeşleştirilmektedir. Dolayısıyla onlara göre; şeriat şeytanı, nefiste Allah’ı temsil etmektedir.
  
Bugüne kadar gelmiş geçmiş ve günümüz dünyasındaki iktidarlardan çok daha güçlü nice imparatorluklar, medeniyetler ve memleketlerden hangisi haklarında verilmiş olan takdiri değiştirebilmiş, düaliteyi sonlandırabilmiş ve ecelleri geldiğinde helak olmaktan kurtulabilmişlerdir? Belki yeryüzünü gezip dolaşamıyorlar ama geçmişle ilgili bilgiler en ayrıntılı detaylara varıncaya kadar önlerine geldiği çağda, akıbetlerinin de muhakeme edilememesi, şüphesiz nefse olan mahkûmiyetlerindendir.

Haydi, kökten inkârcı ateistler yahut Allah’a bir yönden inanıp da peygamberleri ve vahyi reddedenler bir yana, ancak iman ettiklerini söyleyenlerin şeriata yani Allah’ın ilke ve yasalarına karşı duruşlarına yahut isteksizliklerine ne demeli! Neden muttakilerin iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç sefihlerin, akılsız ve ahmak kişilerin iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" diye düşünebiliyorlar? Oysa Müslümanlara şeriattan başka bir rejim haramdır!

Bir insan, hem Allah’a hem Resulüne hem de İslam’a iman ettiğini ikrar etmesi akabinde şeriata nasıl karşı çıkabilir? Şeriat kurallarını nasıl çağdışı bulabilir? Nasıl dünyadan dışlanabileceği korkusuyla yalnızlığa itilebileceği kaygısı duyabilir? Nasıl kendisini yaratarak nefes aldıran ve belirlediği süreye kadar yaşatan Allah’ın baskı ve haksızlık yapabileceğini düşünür? Nasıl Allah’ın değil de hilkatteki eşlerinin daha iyi bildiğini ve yönetebileceğini sanabilir? Nasıl olur da farklı inanç, kültür, ırk ve düşüncede olan toplulukları barış, eşitlik, hak ve adalet içinde yaşatacak olanın İslam değil de Allah’a olan iman ve inancı reddederek aklın üstün olduğunu kabul eden ateist köklü laik anlayışın olabileceğini savunabilir? Nasıl olurda Allah’ın vermediği bir özgürlüğü nefislerin sağlayabileceğine inanılır? Yeryüzü ve gökyüzündekileri yaratarak düzene koyan Allah olmasına rağmen huzur ve güveni O’nun değil de nefislerin mukim kılabileceği hesap edilir? İnsanların zihin ve kalplerinde beslediklerini ve neler yapabileceklerini Allah’tan başka hiçbir beşer bilemeyeceğine göre; Allah’ın toplum adına hükmettiği cezaları aşırı bulmak, o topluma karşı apaçık bir düşmanlık değil midir? İnsanlara yaratıcıları Allah merhamet, sevgi ve hakkaniyet duymuyor da nefisler mi duyuyor? Allah’ın affı gibi herhangi bir nefsin affı mümkün müdür? Allah, kendine asi ve düşman kullarına dahi rahman sıfatıyla rızık, sağlık, yaşam, makam, güven ve emniyet lütfederken, aşırı kıskanç ve bencil olan nefsin verebilmesi muhtemel midir? Dinin siyasetten ayrılması ruhun bedenden ayrılması gibi bir ölüm ise, laik rejim toplumsal bir intihar değil midir?

Türkiye’deki laik ve ırkçı Atatürkçü rejim, artık ömrünü tüketmiş ve yıkılmasına ramak kalmıştır. Bu devasa yıkımın altında kalacak milyonların heba olmalarının önüne geçebilmek için yegâne çözüm, ivedilikle federal yönetim sistemine geçmektir.

Gerek dini gerek ırki gerekse sosyal, siyasi ve ekonomik olarak toplumun her kesiminde baş gösteren ve çatışmalara götüren isyanların ülkeyi kaplamaması adına federasyona geçişle artan basınç sıfırlanacak, her kesim dilediği özgürlüğü yakalayacak bir yönetim biçimine kavuşarak birbirine olan baskı, taciz, saldırı ve düşmanlıklar son bulacaktır.

Nasıl ki bir Türk’ü Kürtlüğe yahut bir Kürt’ü Türklüğe zorlayamazsan; bir Müslüman’ı da laikliğe, Atatürkçülüğe, Hıristiyanlığa veya Yahudiliğe mecbur edemezsin. Böylesi bir baskı ve zorlama, haklı bir isyan ve savaş nedenidir. Ne kadar ayrışmanın önüne geçebilmek amacıyla birlik ve bütünlük edebiyatı yapılsa da, Allah’ın kâfir, münafık ve Müslüman olmak üzere ayırdığı insanları tek düşünce ve inanç altında bütünleştirebilmek imkânsızdır.

Soğuk savaşın kimi zaman sıcak çatışmalara neden olduğu hem dini hem de ırki olarak yaşanmakta, dolayısıyla olabilecek çok büyük kanlı bir parçalanmaya dönüşeceği aşikârdır. Allah’a ve hükümlerine iman etmiş bir Müslüman’ı çağdaşlık gerekçesiyle laik ve Atatürkçü olmaya cebredemez; karşı çıkanları aşağılayarak, dışlayarak, cezalandırarak, yasaklayarak, küfrederek ve ihanetle suçlayarak yaşam hakkını elinden alamazsın.

Atatürk, Atatürkçüler için kurtarıcı ve eşsiz bir lider ya da tanrı olabilir ama Müslümanlar için değildir, dolayısıyla ilke ve inkılâplarını kabule zorlanmaları; nasıl bir özgürlüğün, demokrasinin, kişi hak ve hürriyetinin bir doğrusu olabilir? Eşcinsellerin, lezbiyenlerin, fahişelerin, ayyaşların ve suçluların dahi hakları var ama bir Müslüman olarak inanç ve ibadetlerimi özgürce yapabilmemin hakkı bulunmamaktadır. Neyin helal neyin haram, neyin serbest neyin yasak, neyin günah neyin sevap, neyin meşru neyin gayrimeşru olduğunu sadece Allah belirler. Dolayısıyla Allah’a ortak koşarcasına herhangi bir beşerin düşünceleri, yasaları yahut rejimi Müslümanları bağlamamaktadır.

Öyle bir kin, nefret ve düşmanlık had safhadadır ki, vatanları için canlarını vermiş Müslümanları yurtlarından kovmakta tereddüt etmemekte, sokaktakinden cumhurbaşkanlığa dek her laik ve Atatürkçü, gerek iman etmiş Müslümanları gerek Kürt kökenli vatandaşları Allah izin verse acımadan doğrayabilecek canavarlıktadırlar. Eski cumhurbaşkanı süleyman demirel adlı mason, başörtülü şehit yetimlerini Suudi Arabistan’a kovabilme alçaklığında dahi bulunabilmiş ise, geri kalanı varın siz düşünün!
Evet, PKK’lı düşmanlarla girişilen sürece karşıyım ve yargılanmadan salıverilmelerine tepkiliyim. Ancak söz konusu Kürtler olunca, taleplerinin tamamını destekliyor ve federasyona geçme haklarını savunuyorum. Bu ülkede kimse ne şovenist Türklerin ne İslam karşıtlarının ne de Atatürkçülerin tutsak köleleri değillerdir. Dolayısıyla ne devletin ne milletin ne de vatanın sahibidirler. İster inansın ister inkâr etsin herkesin ve her şeyin sahibi yüce, ulu ve kurtarıcı Allah’tır.

Türkiye, federasyon bir yapılanmayla bölgelere ayrılmalı, her bölgede yapılacak seçimlerle dileyen dilediği yasaları ve yönetimini inşa etme hürriyetine kavuşturulmalı ama merkezi hükümette görevini ifa edebilmelidir. Aksi takdirde inatlaşma, restleşme ve benlikleşme yıkıma sebebiyet verecek, ‘vatan benimdir’ diyenlerden geriye tek bir canlı kalmayacaktır.

Özgürlük ve demokrasi bu değil ise nedir? Düşünebiliyor musunuz; düşünce ve ifade özgürlüğü için ayağa kalkanlar, karşısındakini kendi ideolojisi yahut ırkı doğrultusunda baskıya alarak tutsak ediyor. Bir aile içerisinde dahi yapılan böylesi bir baskı, insan haklarına aykırılık gerekçesiyle kabul edilemeyerek yaptırıma tabi tutuluyor ise, rejimin baskısı totalitarizmin ta kendisidir. Dolayısıyla gerek Müslümanlar gerekse Kürtlerin özgürlük ve bağımsızlık talepleri meşrudur ve toplumlar bu uğurda canlarını vererek İstiklalliklerini elde etmişlerdir.


   


“Ya öl ya da ol! İşte bunu bilmiyorsan zavallı bir misafirsin karanlık yeryüzünde.” Goethe    

25 Haziran 2013 Salı

Ak Parti teşkilatı Erdoğan’a ihanet etti!

Başbakan Erdoğan’ın umut doğurarak Müslüman milletimizi hem içeride hem de dışarıda hak ettiği güce ve itibara kavuşturabilmek için başlattığı iktidar serüveninde kurduğu teşkilatın nefsi düşkünlükleri, diğerlerinden farksız bulunmadığından ahlaken bir örnek teşkil edememiş ve Müslüman milletimize 21. yüzyılda tarih yazdıramamışlardır.

İnanıyorum ki, Başbakan Erdoğan’ın kabul edilemez hak ve adalet karşıtı hata ve yanlışlarının müsebbibi doğrudan teşkilatı olup, cesaret ve kararlığını kırarak gerek Gezi Parkı gerek CHP gerekse PKK’nın ulumalarına ve taraf toplamalarına nedendirler.

Partisini 12 yıldır tek başına iktidara taşıyan Başbakan Erdoğan, ihlâs maskeli teşkilatı yüzünden Hakk’ın emrettiği doğrultuda ilerleyememiş ve kabul etmekle zorlandığı yanlışlardan dolayı hem kendini hem milletini hem de insanlığı zehirleyebilmiştir. Yanlışa hümanist düşünce ve iktidarda kalabilme adına pirim vermiş, batılla hakikati harmanlayarak ucube bir siyaset inşa etme mecburiyetinde kalmıştır. Çıkar tüm değerleri tersyüz etmiş, Ak Partililik bir nas haline getirilerek kalplerde zikredilmeye çalışılmıştır.

Başbakan Erdoğan, fevkalade hayati zaafı olan ekonomi kalkınma ile insanların güvenini kazanabileceğini düşünmüş ama kapitalistlerin dahi ‘çapulcuya’ dönüşebileceklerini hesaba katamamıştır. Çünkü insanları ekonomiyle değil Allah’ın kuralarına bağlılıkla edinilecek adalet şemsiyesiyle kalplerdeki önyargı, kin ve nefreti söndürebileceğini düşünmemişti. İnsanların tek gıdası adalettir!
  
Halkının tamamını memnun edebilme hırsı teşkilatını da tahrip etmiş, yaratıcı Allah’larına dahi asi olmuş insanları ıslah edebilme düşüncesi, yanlışı meşrulaştırma delaletine götürmüştür. Allah’a ve adalete çağrı yapmak yerine Ak Partiye çağrıda bulunulmuştur. Hikmetin başını Allah ve kanunlarında aramayıp hümanist felsefeye kilitlenmesi, azgınlara güç ve kuvvet kazandırmıştır.

PKK denen azılı İslam, namus ve insanlık düşmanı bir barbar güruhu Kürt kökenli Müslüman kardeşlerimin haklarını savunan temsilcileri olmakla tanıyıp çözüm süreci adına pazarlığa oturması, hiçbir açıdan kabul edilebilir ve bağışlanabilir bir siyaset değildi. Oysa nefislerini tatmin planları için heyecandan geceleri dahi uyumayarak tilki misali tetikte bekleyen teşkilatı, gerçekten kendilerini Allah’a ve insanlığa adamış olsalardı, Müslüman Kürt kökenli kardeşlerimizi PKK denen zalimden koparıp, güç haline getirmek suretiyle zillete mahkûm olmamızı savuşturabilirlerdi. Ancak onlar, “aman bir olay çıkmasın, harami kazanımlarımıza halel gelmesin, saltanatımız sekteye uğramasın” düşüncesiyle böbürlendikleri makamlarından kalkmayıp, Erdoğan’ın illerine yaptıkları ziyaret esnasındaki yalakalıklarından başka insanlığa hiçbir yatırım yapmamışlardır. Tıpkı deprem yahut Gezi Parkı isyanlarında olduğu gibi yıkılmakla karşı karşıya olan makyajsı yatırımların insan fıtratı üzerinde bir yaptırımı olmadığı aşikâr ise de, nefisleri bu gerçeği görmemekte inatlarını sürdürmektedir. 
   
Bunca belediye başkanı, en azında zihin ve kalpleri iğfal edilen gençlerimize iş vermiş olsalardı, PKK toplayacak genç bulamayacak, böylece çoğalmaları yerine zayıflayarak yok olup gideceklerdi.

Başbakan Erdoğan’ın Ak Parti başından ayrıldığı gün, Ak Partinin cenaze namazının kılınacağı tartışılmazdır. Tamamını toplasanız bir çadıra bile direk olamazlar!

Anamın ve babamın aleyhine dahi olsa adaletle şahitlik ederim. Eğer Allah için çalışacağına yahut millet için çalışacağına söz vermiş isen, nefsi hiçbir beklenti içinde olmamakla mükellefsin. Yeğenimin eşi olacak zat, il başkan yardımcılığına yükselmekle ekonomik gelirindeki inanılmaz değişikliği eleştirmeden geçemem. Ki, o zat, imkânsızlığından nikâhında dahi yemek daveti verememişti. Ya şimdi! Farklı olanı gösterebilir misiniz?

Rahmetli babam, MNP’nin kurucularından ve MSP’nin İstanbul il başkanıydı. Siyaseten o kadar dürüst, güçlü ve etkiliydi ki, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel dahi karşısında saygıyla eğilirdi. Kendini İslam’a ve millete adamış olmasından amcalarımın ısrarla gücünden istifade etme arayışlarına hiddetle karşı çıkar, Allah’ın ve kulunun razı olmayacağı hiçbir fiilde yer almaz, kayırmacılığı ve fırsatçılığı haram bellerdi. Servetini Müslüman yoksul öğrencilere harcamış, biz evlatlarına geriye hiçbir miras bırakmamıştı. O dönem Başbakan Yardımcısı merhum Erbakan’ı İstanbul’a gelişinde uçaktan almış ve Erbakan’a demişti ki, “Hocam, sen çok yalan söylüyor ve vaat ettiklerini yerine getirmiyorsun; biz seni Allah rızası için destekliyoruz, bil ki yalanlarına devam edersen, seni bırakırız” diyebilecek kadar imanlı, dürüst ve mertti.

Dolaysıyla Başbakan Erdoğan yapayalnızdır. Etrafı sömürücü, fırsatçı, korkak ve kendilerine uydurdukları dini anlayışla haramı helal yapan uydurma fetvaların güdümündedirler. Ak Partililerin diğer partililerden hiçbir ayrıcalığı bulunmamakta, din ve namus kimlikleri de yalnızca bir maskedir.


Arkasında böyle bir teşkilatı olan Başbakan Erdoğan’ın hak ve adaleti egemen kılabilme şansı yoktur. Ama Allah dilemiş ise, yığınlara bile ihtiyaç duymaksızın takdirini gerçekleştirebileceği muhakkaktır. Lakin fiyat etiketiyle dolaşan teşkilatını yaklaşan seçimlerde taltif edeceğine sil baştan yapmalı, kendini doğruluğa, hakka ve adalete adamış cesur olanlarla yenilemelidir. Kaşarlanmışlarla hedefe ulaşabilmesi imkânsızdır; aksi takdirde daha çok PKK ve Gezi Parkı çapulcularıyla yüzleşmekten kaçamayacaktır. “En iyi nasihat, iyi örnek olmaktır.” Malcom X 

20 Haziran 2013 Perşembe

CHP boş durmayacaktır!

Şeytanın ve haçlıların Türkiye misyonunu yürüten CHP, gerek Reyhanlı katliamı gerekse kod adı Gezi Parkı olan isyanlarındaki aktörlüğünü devam ettirerek milletimizin başına çok büyük belâlar açacağı tartışılmazdır.

Hedefi sadece ülkeyi karıştırıp kendine iktidar yolu açmak olan CHP, adam öldürmekten daha büyük bir günah ve suç olan fitneleriyle hem dini hem milli hem siyasi hem de ekonomi kazanımlarımızı bir çırpıda yerle bir ettirip, diktatör olduğu cehennem dönemleri arayışındadır. Çünkü düşündükleri sadece iktidar olmak, dini özgürlüklerin hayata geçirilmesini engellemek ve ikinci sınıf olan Müslümanların kendileriyle müsavi olmalarının önüne geçmektir.

Kendilerine çapulcu diyebilecek kadar sapıtmış bir toplulukla milletimiz karşı karşıyadır. Öyle ki, adamın biri, Taksim meydanında gözlerini Atatürk Kültür Merkezine dikerek heykel misali hareket etmeden ve konuşmadan durup da çapulcuları da kendisine uydurabiliyor ise, bunların sapmayacağı anormallik olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü insan değillerdir ve insan gibi muhakeme yetisinden uzak olup doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayıramamaktadırlar. İkna için bir kelimeye dahi ihtiyaç duymayan bu mühürlülerin davranışları aşikâr iken, insan vasfında tutulabilmeleri mümkün müdür? Bir işaret, bir ses yahut bir hareket hayvanlardan daha aşağı sapıklıklarına yeterlidir!

Ülke için en önemli olan güvenliktir. Başbakan Erdoğan’ın polis gücünü arttırma ve daha yüksek seviyeye getirme açıklaması fevkalade sevindiricidir. Ülkenin istikbali için polisin salahiyetleri genişletilmeli ve suçlulara karşı mücadelelerinde asla sorumlu tutulmamalıdır.

Unutmayınız ki çapulcu denen kesim, idrak etmeden yoksun bulunmalarından Batı’daki gibi düşünce ve davranış hürriyetini hak etmemektedirler. Bu sebeple Avrupa Birliğinin müktesebatına uyumlu özgürlükler verilmesi, ülke adına yıkıcı bir felakettir.

Milletimizin yaşadığı Gezi Parkı isyanlarının yol açtığı tahribatı hala giderebilmiş değiliz. Polisimiz halkın mal ve can güvenliğini korumaya çalışırken hedef gösterilip suçlanmasını insan olan hiçbir vicdan kabul edemez.

Başta Cumhurbaşkanı ve bazı hükümet üyelerinin paniğe kapılarak güvenlik güçlerini durdurmak suretiyle isyanı 18 güne taşımaları, hem içeride hem de dışarıdaki zararları çoğaltmış, neredeyse isyancılara teslim olmaya ramak kalmıştı.

Gerek vatan ve millet hasmı CHP ve BDP vekillerinin gerek gazeteci ve sanatçıların gerekse ülke düşmanlarımız haçlıların etkisinde kalarak çapulcu asileri halk manipülasyonuyla dayatıp tolerans tanımamıza neden olmaları, iç çatışmayı tetikleyecek bir zaaftı.

Zihin ve kalbinde kötülük olmayan bir insan, asla güvenlik güçlerinden ve kanunların yaptırımından çekinmez, bilakis haklarının muhafazası teminat altına alınmalarında dolayı memnun olurlar. Ancak kötülükle özdeşleşmiş çapulcular, özgürlük ve demokrasiyi maske yapıp polisten ve caydırıcı yasalardan şikâyet ederler.
    
Milletin huzur ve güvenini bozan yahut azmettirenlere karşı polise vur emri dahi verilmeli, yaptırımı çok ağır yasalar çıkartılmalıdır. Aksi takdirde çapulcuları dizginleyebilmek imkânsızdır.

Adamın biri, mumyalaşmış ölü misali bir binaya bakıyor, görenlerde hiçbir şey sormadan aynısını yapıyor. Sonra CHP genel başkanı olacak zat da, o adama ve uyanlara şükranlarını sunuyor. Tencere-tava çalın diyorlar, başlıyorlar tencere-tava çalmaya; korna çalın diyorlar, korna çalıyorlar; yürüyün diyorlar, yürüyorlar; anırın diyorlar, anırıyorlar! Şimdi bunlar insan mı ki, özgürlükleri mevzubahis olabilsin!

Sayın Başbakan Erdoğan! Etki altında kalarak neredeyse ülkenin mahvına vesile olacaktınız. İnsana her türlü değeri vermen, haklarını genişletmen ve alçakgönüllü olman erdemliktir ve iktidarın vazgeçilemez görevidir. Ama insan olmayanlara insan muamelesi yaparsanız, insanlığı öldürmüş olursunuz. Karşında CHP gibi bir belâ ve o belâdan nemalanmaya çalışan BDP adlı bir terörist örgüt mevcuttur. Dolayısıyla etrafın çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Mutlaka polisi çok güçlendirmen, yetkilerini arttırman ve aleyhlerine olabilecek her türlü isnattan korumalısınız. Acilen yaptırımı ağır yasalar çıkartarak milleti güvence altına almalısınız. İçerdeki ve dışarıdaki haçlıların kurduğu ittifaka karşı başkaca maddi bir kalkanınız bulunmamaktadır. Müslüman milletimizin sabrına pek güvenmeyiniz! Bilmelisiniz ki, o kadar kışkırtılmalarına rağmen size olan itimatlarından sokağa dökülüp çapulculara hadlerini bildirmediler. İsyancıları halk, polisi düşman gören CHP ve BDP zihniyeti, polisinde halk olduğunu perdelemeye çalışmaktadır. Polis, halkı için vuruluyor, yaralanıyor, öldürülüyor, geriye dul ve yetimler bırakıyor, tacize ve hakaretlere uğruyor, soruşturmalarla gözdağı veriliyor! Şüphesiz yapılan saldırılara izin vermiyorsan da, suçluya karşı giriştiği mücadelede ısrarla arkalarında durmalısınız. Bırakın polis devleti densin ama milletin huzur ve güvende olsun! Asla provokatör vekillere, gazetecilere, sendikalara, terör amaçlı barolara, hele sanatçı bozuntularına asla taviz vermeyin, güvenlik güçlerini karşılarında ezdirmeyiniz. Eğer dahili hainleri kontrol altında tutabilirseniz, harici düşmanların zarar verebilmeleri mümkün değildir. İsyanlar başladığı an bastırılabilirse, ses getirebilmesinin önüne geçersiniz. Şartlar ve çıkarlar ne olursa olsun, isyancılarla asla pazarlık yapmayınız. Suçlulara karşı ne kadar sert olursanız, millet de o kadar saadete kavuşur!


“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” Tevbe 73

18 Haziran 2013 Salı

Ey Devlet Bahçeli!

Yolunun İslam ve Müslüman millet dışı bir çıkmaz olduğu aşikâr ise de, milliyetçilik manipülasyonlarınla Allah ve vatan adına tutuşmuş Türk gençliğini kolayca aldatabileceğin zannıyla kükrüyor, CHP safına çekmeye çalışıyorsun.

İslam ve Müslüman milletin ezeli düşmanı CHP’nin sağ fraksiyonu olarak hedefin aynı olup, kurtperest bir Türk gençliği inşa edebilmek için güttüğün politikanın tıpkı CHP’nin ataperestliği gibi zafere ulaşabilmesi mümkün değildir. Oysa Türk genci Müslüman’dır; ne ecdadına ne Allah için canlarını veren ülkücü geçmişine ne de vahye ihanet ederler!

Türkiye gibi şanı, itibarı, tarihi ve yaptırımı tartışılmaz olan bir ülke için PKK’dan başka bir politika üretemeyen düşüncenle milleti yönetmeye aday olman, gelişen dünyada Türkiye’nin sonunu getirmektir. Ki, PKK politikan bile sırf seçmeni sömürmekten başka bir samimiyet içermemektedir.

1999 seçimler öncesi Öcalan’ı asıp kesme nutukları atmak suretiyle milleti inandırarak teveccüh göstermenle iktidar ortaklığına taşınman akabinde ani değişerek meydanlarda attığın onca sözlerin aksine Öcalan’ı idam ettirememiş, bir de özel bir ada tahsis ettirerek baş tacı yapmıştın. Böylece Öcalan’ı bugünlere taşıyarak meşrulaştırmış ve devlet karşısında muhatap alınmasına vesile olmuştun. Şimdi de kalkmış Başbakan Erdoğan’ı ihanetle suçlayıp Öcalan ile vurmaya kalkışmakta, açtığın derin yaraları kapatma siyasetine karşı çıkmak suretiyle hilelerle iktidara gelebilme planları yapıyorsun.
Unutmamalısınız ki aynı argümanlarla sizi iktidara getiren Müslüman Türk Milleti, idam ettiremediğin Öcalan’ı salıvermen için tekrar iktidara taşıyabilmesi mümkün değildir. Her ne kadar bazı mahfiller milletimizi aptal sansa da, milletimiz sizden çok daha muhakemeli, kandıracağınızı sandığınız ve o günleri bilmeyen Müslüman Türk gençleri de araştırmaya meyillidir.

Neden ulusalcı ve Atatürkçü kesimlerin alternatif olarak MHP’yi tercih etmeleri irdelendiğinde, dine ve vatana olan hasımlığınızda anlaşılacaktır.

Milletin % 50 oyunu alarak savaş açtığın Başbakan Erdoğan, sadece partisinin değil milletin iktidarıdır. Acaba “vur de vuralım öl de ölelim” sloganlarınızla düşman saydığınız milletin % 50’sini kastetmediğinizi söyleseniz de inandırıcı olamazsınız. Başbakan Erdoğan gökten zembille inerek değil milletin oyuyla iktidara geldiğine göre; vurarak öldürmeyi düşündüğünüzün sadece Ak Parti’nin olmayıp seçmeni olduğu da aşikârdır. Müslüman milleti vurarak öldürmeyi düşünen bir sürüye halkın güvenebilmesi mümkün müdür?

Eğer nefsindeki yok edici hırsı birkaç saniyelik alıkoyabilirseniz, haçlıların safında aldığınız yeri, geçici bir koltuk uğruna yaptığınız tahribatı ve birlik düşmanlığınızı algılayabileceksiniz. Madem amacınız vatan ve millet, haçlıların yanında olmak yerine iktidarın yanlışlarını hediye ederek doğru yola çekebilirsiniz. Ama derdiniz vatan ve millet değil, devleti yağmalayabilmektir.

Millet iktidarını devirebilmek için her fırsatı kolluyor, kod adı Gezi Parkı olan haçlı organizasyonunu bile alttan alta destekleyebildiniz. Öcalan, Atatürk ve Türk bayraklarını yan yana açanları Türk Gençliği olarak sahipleniyor, Başbakan Erdoğan’ı PKK’nın devirebilmesi durumunda neredeyse İmralı’ya giderek Öcalan’a sarılıverecek bir haletiruhiyedesiniz.

Ülkesini ve milletini nefsine peşkeş çekebilecek kadar idrakten tamamen kopmuş biri olarak, Türkiye’ye düşmanlıkta CHP ve PKK ile yarışabilmeniz ülkücülere apaçık bir ihanettir. Partisinin din, namus ve vatan aşkıyla tutuşmuş imanlı ülkücülerin ülkemizi işgale çalışan haçlı çapulculara karşı Başbakan’a destek olabilmek hasebiyle Sincan’daki vatan mitingine katılmalarına ağzınızdan salyalar akıtarak duyduğuz şiddetli öfkenin amacı, pkk’lı teröristlerin işgal edemedikleri vatanı haçlıların işgalinden kurtarma girişimleri değil de nedir? Yoksa yurdun her bir tarafını işgale çalışan haçlı destekli Gezi Parkı çapulcularının yanlarında olmaları mutlu olmanızı sağlardı? Ülkücüler; dine, vatana ve millete karşı terörist solcularla ve pkk’lılarla savaşan yiğitler olmalarına rağmen, istiklalin, hakkın ve adaletin yanında olmalarından duyduğunuz elem ve kederin anlamı, haçlıya dönüşmenizden midir?

Sen kimsin Bahçeli? Müslüman ülkücü kardeşlerimizi nereye götürmeye çalışıyorsun? Sırf koltuk sevdalığını yerine getirmeleri için kullanmak istediğin ruhsuz bedenler mi olmalarını istiyorsun? İman, millet ve vatan sevgilerinden arınarak sadece senin materyal ideolojine bağlı köleler olmaları idealinde misin?

Müslüman ecdadımızdan bugüne gelen ‘üç hilal’ senin değil ama kurperestlere özgü ‘bozkurt’, zaten Müslümanların sahiplenemeyeceği bir teolojidir.

Müslüman Türk milleti adına can veren ülkücüler, hiçbir dönemde kimsenin malı olmadıkları gibi bugünde senin malın değillerdir. Din, vatan ve millet aleyhine gördükleri her olaya müdahale edici saflarını belirler ve kimseden de emir almazlar. CHP ve BDP ile aynı safta milletin temsilcisi Başbakan Erdoğan’a saldıran siz, böylece pkk ile kimin ittifak içinde olduğunu da kanıtlamaktadır. Ki, ülkücülük felsefesini yüreğinde taşıyan birinin siz fırsatçıların peşine takılabilmesi, ülkücülüğe hıyanettir. Ülkücüler canlarını Bahçeli adına vermeyip; Allah, İslam, vatan ve millet aşkına şehit düşmüşlerdir.

Ey Bahçeli! Gerek CHP gerekse BDP’nin kimliği ve seçmenlerinin inançları belli olup, hedefleri ortadadır. Ama siz, bir taraftan “ya Allah ya Bismillah; Allahuekber” sloganları atarken, diğer taraftan o attığınız sloganların aksine hain bir politika içindesiniz. Dolayısıyla münafık nasıl kâfirden nasıl yetmiş kez daha tehlikeli ise, siz de CHP ve BDP’den çok daha tehlikelisiniz.

Ayrıca hatırlatmak isterim ki, “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber” tekbirleri müttefikiniz CHP ve BDP mitinglerinde değil, Ak Parti mitinglerinde haykırılmaktadır. Sen nasıl olur da aynı dili ve imanı paylaşan Müslüman Türk Gençliğini Başbakan Erdoğan’dan ayırabilirsin?

Öyleyse sen ve ekibin kimdir?


“Münafık, kâfirden yetmiş kez daha tehlikelidir.” Hz. Muhammed (s.a.v)

10 Haziran 2013 Pazartesi

Osmanlıyı yıkan çapulcular gözlerini Erdoğan’a dikti!

Haçlılarla girdikleri ittifak sonucu ‘cumhuriyet ve milliyetçilik’ manipülasyonuyla hiçbir gücün yok edemediği Osmanlı Devletini ortadan kaldıran çapulcular, kurdukları CHP Diktatörlüğüyle Müslüman milleti nasıl baskı ve şiddetle katletmişler ise, yine aynı entrikayı güncelleştirebilmek peşindedirler.
Başbakan Erdoğan’ı İslam kimliğinden dolayı iktidara geldiğinden bugüne kadar devirmeye çalışan millet düşmanı hainler, sonunda adlarını “çapulcu” koymak suretiyle Müslüman milletten ayrı olduklarını deşifre etmişlerdir.

Haçlılar, Osmanlının dünyadaki hâkimliğini sindiremeyerek dâhili hainleri nasıl taşeron olarak kullanmışlar ise, Başbakan Erdoğan’ın da dünya açılımı o derece uykularını kaçırmış, çapulcuları örgütleyerek geçmişteki hedeflerine ulaşabilecekleri hayallerine kapılmışlardır. Ancak savaştan çıkmış o gün aldatılan milletin karşıların da olmadığını idrak edemeyen dıştaki ve içteki haçlılar; ulumaları, yakıp yıkmaları, küfürleri, medyayı yanlarına almaları, tencere ve tavalarıyla gözdağı vermek suretiyle giriştikleri isyanları, kuvvetle muhtemel bundan önceki hükümetlerin geri attırmalarının cesaretindendir.

Gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerek Başbakan Yrd. Bülent Arınç gerekse bazı hükümet ve parti üyeleri geri adım atarak çapulculara sahip çıksa da bu millet, asla geçmişteki tezgâhlara gelmeyecek ve kanlarının son damlalarına kadar mücadelelerini sürdüreceklerdir. Ak Parti, her ne kadar benim için diğerlerinden ayrı değilse de, Başbakan Erdoğan’ın imanı, cesareti ve kararlığıyla ne bir parti ne de başka biriyle kıyaslanabilecek değerdedir. Şayet Ak Partinin başında Erdoğan değil de Gül yahut Arınç olmuş olsaydı, isyanın başladığı gün, çapulculara teslim olurlardı. 

Bugüne kadar Başbakan Erdoğan’ı hem kitaplarımda hem röportajlarımda hem de günlük yazı ve yorumlarımda kıyasıya eleştirmiş ve desteklenmemesi konusunda çağrılarda bulunmuştum.
Ama gün; Allah, İslam ve millet için her vatanperver Müslüman’ın yahut emperyalist karşıtı hak ve adaletten yana olan gayrimüminlerin huzur, güven, özgürlük ve barış adına Başbakan Erdoğan’ın etrafında bütünleşmeleri gereken gündür. Bugün meydana gelebilecek olası bir savaşın çıkabilmesinden asla kaçınılmamalı, ülkemizi zillete mahkûm etmek isteyenlere karşı koşulmalıdır.

Başbakan Erdoğan’ı nefsi çıkarları uğruna haçlılara ezdirmek isteyenlerin inanç, uyruğu ve partisi ne olursa olsun hem vatan hainleri hem de millet ve İslam düşmanlarıdırlar!

Ahzab Süresi 16. Ayette, ölmekten ve öldürülmekten kaçınılamayacağını bildiren Allah, Müslümanlara dünyanın geçici menfaatlerini değil ebedi yaşayacakları ahiret hayatını müjdelemiştir. Dolayısıyla haksızlık ve adaletsizlik karşısında susarak bir gün daha fazla yaşayabilmek için haçlılara ve çapulculara boyun eğenlerin ne kadar ibadet yapsalar da o cennete ulaşabilmeleri mümkün değildir.

Kötülüğün temsilcisi şeytan ile iyiliğin temsilcisi Hz. Muhammed (s.a.v)’in yanında olanlar saflarını belirlemeli ve Başbakan Erdoğan’ın ne amaçla devrilmek istendiği nefisten arınmış bir önyargısızlıkla muhakeme edilmelidir.

Aslında çapulcuların adları gibi bir üfürüklük dermanları olduğu tartışılmazdır. Ancak bizleri barbar görerek ya Anadolu’da yok etmeğe ya da Asya steplerine sürmeye ant içmiş haçlılara karşı mücadele etmek, Müslüman’ım ve insanım diyen her vatandaşın üzerine farzdır. Bu sebeple çapulculara gösterilecek tolerans efendileri haçlıları galebe çaldıracağından, süreci akılla birlikte iman ve kalple de irdelemek doğru kararı aldıracaktır.

Dünyanın birçok yerinde insanlık suçları işlenip masumlar katledilirken, Taksim’de toplanarak çapulcuları sahiplenen onlarca yabancı TV kanalları da mı idrak edilemiyor?

Bu millet bir daha tuzağa düşmeyecek, özgürlük ve cumhuriyet manipülasyonlarına kanarak haçlı çizmelerinin altında ezilmeyecektir. Ölecek ama kesinlikle teslim olmayacaktır!

Ey Başbakan Erdoğan! İman ettiğin Allah ve rehberin Resulullah seninledir. Sakın ha şeytanın tuzağına düşerek geri adım atma! Geçmişte ne güçlü düşmanları hezimete uğratan bizler, haçlıların taşeronu çapulculara mı boyun eğeceğiz? Çapulcular, batıdan getirtilen damızlık haçlıların fışkırtmaları olup, asla bu milletin evlatları değillerdir. Onun için onları milleten sanıp hoşgörüde bulunarak devlet otoritesini ve millet mağlubiyetini sağlamamalısın! Bilmelisiniz ki nefsine duyacağınız az bir kulak kabartısı dahi, sizi hem dünyada hem de ahirette helak etmeye yetecektir! Haçlıların ne diyeceğini asla umursama! Onların ulumalarına kulaklarımızı tıkayamadığımız için çapulcuların bile işgaline uğradık. Ekonomide olabilecek bir kayıptan da endişe etme! Allah’ın “sizi kendi lütfümden zengin ederim” vaadine güven. Allah ve millet adına dik duracağın sürece, millet olarak eskisinden daha güçlü, daha refah ve daha zengin olacağımızdan zerre kadar kaygı duyma. Tek başına kalsan bile Allah adına yanındayım. Bu yolda can vermekten daha büyük kazanç ne olabilir? Biz Müslümanlar Allah’ın bizi sevmesinden tarafız yoksa geçici mevki, makam, şöhret ve servetin değil!


Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” Saff 4

8 Haziran 2013 Cumartesi

Çapulcu Marşı

Biz her ne kadar Atatürkçü çapulcular isek de, yoktur amaçtaki  farkımız Marx’çılardan!
 
Din ve namustan bahsedenleri,
Küfürlerle sindiririz her an;
Laf edenin analarından başlar,
Karılarıyla bitiririz.
 
Çıktık kara alınla din ve namustan,
Sapık gençler yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Müslüman Türk milleti;
Atatürkçülükle oldu dinsiz ve namussuz.
 
Atatürk umurumuzda olmasa da,
Yok ki dine karşı kullanabileceğimiz başka bir argüman;
Atatürk olmasaydı,
Din ve namusa karşı nasıl savaşırdık.
 
Atatürkçüyüz, İslam değil putperestiz,
Putpereste durmak yaraşmaz, küfür önde, sövmek ileri;
Hakkı boğar batılı üstün tutarız,
Aydınlığın üstüne şeytan gibi çökeriz.
 
Yakıp yıkmak tek yolumuz,
Küfürdür yegâne silahımız;
Özgürlük ve demokrasidir manipülasyonumuz,
İnsanları böyle tuzağa düşürürüz.
 
Atatürkçü oluşumuz,
Teröristliğimizi gizlemekte;
Aptalları safımıza çekmeye,
Bir ağaç bile kâfi gelmekte.
 
İhanetlerle çizdiğimiz öz yurdun haritasını,
Engelledik memleketin yıllar süren İslam inancını;
Belki tam anlamıyla başaramadık ama,
Çoğunun zihin ve kalplerini iğfal ettik.
 
İslami yaşamı önledik Atatürk düşüncesiyle,
Mahkûm kıldık bize itaatlerine;
Allah’ın değil Atatürk ilkelerine,
Eğdirdik başları birer birer.
 
Çağdaşlık dedik koştu nefisler,
Sonunda doğdu siyahî bebekler;
Nefret ediyoruz zencilerden;
Foyamızı açığa çıkarttılar.
 
Atatürk sayesinde ezan, namaz dedik,
Allah’ı unutup Atatürk’e koştular;
Bizde müslümanız dedik,
İslam düşmanı olduğumuzu anlamadılar.
 
Atatürk olmasaydı haçlılar analarınıza tecavüz edecekti dedik,
Babaları belirsiz gayrimeşru olmadıklarına sevindiler;
İslam gericilik Atatürkçülük ilericiliktir dedik,
İslamcı olmaktan utanır oldular.
 
Allah ile kul arasına girilmez dedik,
İslam’ı siyasetten uzaklaştırdık;
Kamu alanlarına çizgi çektik,
Müslümanları hor ve hakir bıraktık.
 
Atatürk uğruna evlatları ölüme gönderdik,
Başörtülü anaları nizamiyeden sokmadık;
Başlarınızı açın, ibadetlerinizi gizli yapın dedik,
Biz çapulculara ses çıkaramadılar.
 
Diyaneti kontrol altına aldık,
İslam adına fetvaları biz verdirdik;
İslam’ın şartı beştir dedik,
Geri kalanı gereksiz kıldık.
 
Atatürk olmasaydı sen bir hiçtin dedik,
Haçlılarla olan işbirliğimizi çağdaşlıkla perdeledik;
Hainliklerimizi uygarlıkla meşrulaştırdık,
90 yıldır süreduran kurtarıcılığımızı baki kıldık.
 
Atatürk’ten başka yok bir ecdat,
Osmanlı dediğiniz gerici bir barbar;
Medenileşmiş Türk milletini,
Osmanlıyla bağımsızlaştırmadık.
 
Bizler Atatürk’ün çapulcuklarıyız,
Ananızdan başlar karınızdan çıkarız;
Duymadığınız küfürler bizde var,
Ne ana bırakırız ne de karı.
 
Özgürlük sizin neyinize,
Hele iktidarlık kefeninize;
Haddinizi bilin demokrasi demeyin;
Küfürlerle doymayın.
 
Bizler Atatürk’ün çapulcularıyız,
Vurur, kırar geçeriz;
Hiçbir kanun bize hesap soramaz;

Türkiye’yi başınıza yıkarız.

4 Haziran 2013 Salı

CHP için ölmeye yahut öldürmeye değer mi?

Allah’ın yüce dini İslam’ı yeryüzünde egemen kılarak hak ve adalet götüren milletimizin din ve namusunu yok etme üzerine inşa olan CHP, dine ve namusa hasım olduğu gibi insanlığa ve vicdana da ezeli bir düşmandır. CHP ideolojisini benimsemiş ve desteklemiş olsanız da huzur, güven ve barış içinde yaşamanız yegâne arzunuzdur. Lakin şeytanla işbirliği yapanın belâdan ziyade bir hayır getirmeyeceği aşikâr olup, kendinizi perişan etmeyi göze aldıysanız da o masum çocuklarınızı anasız-babasız bırakarak geleceklerini karartmaya hakkınız var mı?

CHP, Müslüman milletin uğruna can vereceği değerlerine tecavüze yeltenerek tahrik etmektedir. Sizler nasıl sokağa dökülüp CHP adına yakıp yıkıyorsanız, sabırla bekleyen milyonlarında karşınıza dikilerek Allah adına kanlı bir hesap soracağını unutmayın! O gün, taşlayıp hakaret ve küfürlerle saldırdığınız polisten imdat dilenecek ama hiçbir güç yardımda bulunamayacaktır. Nefisleri kudurmuş şeytan dostu CHP yöneticilerinin şer daveti bir tuzaktır. CHP’yi sevebilirsiniz ama asla kucaklamayın! Kendi çıkarları için sizleri ateşe atan CHP’nin vaat ettiği herhangi bir şeyi vermek bir yana koklatmayı dahi sindiremezler. Çünkü onlar din ve namusa fiyat etiketi koydukları gibi vicdanlarını da etiketlendirmişlerdir. Kendilerini en yüksek fiyat verene satan ideolojileri, yoksul olanı yanlarına bile yaklaştırmazlar. Onlara verdiğiniz her destek, felaket olarak geri dönecektir. CHP gerçeğini muhakeme eleğinden geçiremeyenler, CHP’yi kurtuluş sanmaktadırlar. Tıpkı satanistlerin şeytanı kurtarıcı bellemeleri gibi! Yorumlarınızda hepiniz Müslüman ve namuslu olduğunuzu söylüyorsunuz ama İslam ve namus düşmanı CHP’yi tercih etmeniz, korkunç bir çelişki değil midir?

CHP’nin bir işaretiyle döküldüğünüz sokaklarda öldürülseydiniz, diri diri yakılsaydınız ve organlarınız parçalansaydı; CHP sizlere ne verecekti? Neden ve kime karşı bu ölesi fedakârlık? CHP, aranıza komünistleri, pkk’lıları ve sol terör örgütlerini de katarak taşeron yapmanızı ananıza, babanıza ve çocuklarınıza nasıl anlatacaktınız? Ömür boyu kalacağınız sakatlık CHP için değer mi? Sizler idrak edebilen insanlar olarak CHP’nin ulumasına kulaklarınızı tıkamayıp izleyecek psikolojide olmanız insanlıktan çıktığınıza bir kanıt değil midir? Sizler Allahsız ve dinsiz misiniz ki öldükten sonraki akıbetinizi ve gözü yaşlı yakınlarınızın çekeceği ızdırapları hesap edemiyorsunuz? Çocuklarınız sorduklarında; “CHP için öldüler” yanıtı karşısında sizlere lanet etmeyecekler midir? CHP’li yöneticilerin sahip oldukları imkânlardan hanginiz fayda görüyorsunuz ki uğurlarına yaralanmayı ve ölümü göze alabiliyorsunuz? Tencere, tava, küfür ve korna sesleriyle meydan okuduğunuz halktan biri çıkıp da sizlerden birini öldürse, ne uğruna gitmiş olacaksınız?

Facebook’taki “Akıl mı Kader mi” sayfasında yapılan küfür ve hakaret edenleri listeleyip, servetimi harcamam gerekse dahi hepsini yakalatıp hesap sordurtacağım. Oysa fikri bir tartışmaya dahi tahammül edemeyip güneş yüzü görmemiş küfürleri sıralayan CHP’liler, geçmişten gelen haydutluklarını sürdürebileceklerini sanmaktadırlar.
   
Eğitim almaları için üniversitelere ve liselere gönderdiğiniz çocuklarınızı sokaklara döken CHP suçlu değil de sizlerin can güvenliklerini korumaya çalışan hükümet ve polisler mi suçlu? Çocuklarınızın yaralandığı ve öldüğü haberi aldığınızda CHP lehine veya Ak Parti aleyhine attığınız sloganlarınıza devam mı edeceksiniz yoksa “yandım Allah” diye ölene dek sürdüreceğiniz ağıtı mı yakacaksınız?

Din ve namus karşıtı CHP’nin kışkırttığı her eylem, doğrudan Allah ve Resulüne iman etmiş Müslümanlara hedeftir. Bu sebeple kendini Allah’a adamış hiçbir Müslüman da sessiz kalmaz ve başta kendim olmak üzere sokağa döküldüklerinde de durdurulabilmeleri imkânsızdır. Ancak İslami hükümlerden dolayı sürekli muhalefet ettiğim Ak Parti yüzünden facebook sayfamda admin ve dolaylı olarak benim yemediğim küfürler kalmadı. Çünkü her ne kadar Ak Partili değilsem de başta CHP’liler olmak üzere gerek pkk’lılar gerek MHP’liler gerek komünistler hatta Deniz Gezmişçiler dahi Ak Partinin İslami değerlerinden dolayı şahsımı Ak Partili zannederek veryansın gittiler. Onlara inat karşı olduğum Ak Partiyi, İslami hassasiyetimden dolayı savundum.

Dünyada bile bir yaptırımları olmadığı gibi ölümden sonrada hiçbir yaptırımı olmayanlara güvenip şeytanın tuzağına düşmeyin. Meydan okuma kolaydır ama bedeli çok ağırdır. Böylesi kahredici bir bedeli CHP için ödemeye değmez. CHP, özgürlük ve demokrasi adına sürekli tahrik ediyor, kışkırtıyor ve fitneleriyle bir iç çatışma arayışındadır. Nefislerinin ardında dörtnala koşan atlar misali ne sizleri ne vatanı ne de insanlığı umursamaktadırlar. Varsa yoksa kendileridir! Öyle aptallardır ki, çıkacak savaşta kaçıp kurtulabileceklerini sanmaktadırlar. Bakın, diğer taraftan PKK’da timsah gibi ağzını açmış çıkacak iç savaşta devletini kurabilme hayallerine başlamıştır.

CHP, bir zehirdir. Dolayısıyla kabul edilen bir yanlışlık, kazanılmış bir zehir olduğundan düşünmek yerine muhakeme yetinizi kullanın. “Ben ne yapıyorum; nereye gidiyorum; kimin ardına takıldım; Allah’a ve milletime nasıl hesap vereceğim; çocuklarımın yüzüne bakabilecek miyim; huzur ve güvende yaşayabilecek miyim; eylemlerimin Allah ve vicdan nezdinde bir değeri var mı; bir saniye sonrası meçhul bir yaşam için lanetlilerin ardına takılmam akli ve kalbi midir?

Halktan gasp ettikleri İş Bankasındaki katrilyon gelirlerinden bir nebze dağıtmayan CHP’nin olası bir iktidarlarıyla hiçbir şey vermeyecekleri gibi elinizdeki ve avucunuzdakileri de almakla yetinmeyip açlığa, yokluğa, dilenmeye ve çatışmaya götüreceklerinden şüphe var mıdır?

Yılanın deri değiştirmesi misali CHP’li yöneticilerin değiştirdikleri maskeler, şeytanın tanımıdır.