10 Kasım 2009 Salı

10 Kasım kimin ölüm yıldönümü?

İnsafsızca aldatılan halkımızı aydınlığa kavuşturabilmek maksadıyla; “Atatürk, Mustafa Kemal’in dublörüydü… “, ”Mustafa Kemal’in kabrini bulun…”, “Artık İngiliz Atatürk’ünün egemenliği bitirilmelidir…“ ve “Müslüman Mustafa Kemal mi, ateist Atatürk mü?” başlıklı yazılarımla gerçekleri açıklamaya çalıştıysam da; köhneleşmiş kalpleri, kümbetleşmiş akılları, milleştirilmiş gözleri ve kurşun dökülmüş kulakları açmaya yeterli olabilmem, şüphesiz mühürleri açabilecek bir kudretimin bulunmamasındandır.

Mustafa Kemal’i alçakça kıyarak naşını belirsizleştiren, ülkemizi işgal eden, binlerce vatan evladını katleden, çocuklarımızı yetim bırakan, kadınlarımızın ırzına geçip karınlarını piçleriyle dolduran, güç ve egemenliğimizi yok eden, topraklarımızı ve bütünlüğümüzü parçalayan, birleştirici dinimiz ve erdemli ahlakımızı doğrayan ve yenilmez Müslüman Türkiye milletini hegemonyaları altına alarak kuklaya çeviren İngilizler; hiçbir toplumda başaramadıkları bölünme ve asimilasyonu sadece Türkler üzerinde başararak, asırlardır güttükleri silip süpürme hülyalarına kavuşmuşlardır. Belki Asya steplerine sürerek yok edemediler ama topraklarımızı, iktidarımızı, birlikteliğimizi, onurumuzu, dinimizi ve ahlakımızı elimizden alarak, ruhsuz bir bedene çevirdiler.

İngiliz temsilcisi Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım ritüelleri, belki Kemalistler demeyeceğim “ataistler” için bir anlam ve saygı ifade edebilir; lakin Müslüman, Hıristiyan veya Musevi vatandaşlar için fevkalade inkârsı bir kutlamadır.

Mustafa Kemal’i, memleketimiz adına mücadele etmiş her ata gibi sevmek ve bağrımıza basmak, muhakkak bir vefa borcudur. Ancak acımasız ve barbar düşmanlarımızın içimize soktuğu bir İngiliz’i anmak ve ülke çapında kıyamda durarak saygıda bulunmak, ne geçmişte ne günümüzde ne de gelecekte örneği olmayan ve olmayacak bir ihanet, ilkellik ve putperestliktir.

Her ne açıdan bakarsanız bakınız; Müslüman Türkiye milletini aşağılattıran böylesi bir ayin ve gizli tapınma, muhakeme edebilen hiçbir düşünce ve inancın olurluluk vermeyeceği bir anmadır.
Gaye ve amaçları İslam’ı ortadan kaldırmak olan ataistlerin ulu ve kurtarıcı önderleri Atatürk’ün; bir Türk mü, yoksa bir İngiliz mi olduğunun hiçbir önemi bulunmamaktadır.

Müslüman halkımızın Mustafa Kemal’e olan sevgisini iblisçe istismar ederek, dublörü Atatürk’e tapındırma zaferleri her ne kadar bir coşku seli oluştursa ve umutlarını muhafaza etse de, bir gün uyanışın gerçekleşeceğine şüphe yoktur.

Devlet olmalarının gücüyle meclisin, hükümetin ve milletin Müslüman kesimleri üzerinde psikolojik baskı uygulayarak, kıyama ve rükua mecbur kılmaları, ataist diktatörlüğünün karşı konulamayan mutlak yaptırımındandır.

Gerekçesi ne olursa olsun Yaratıcı Allah’a söz vererek iman etmiş hiçbir Müslüman; putperestsi bir ritüelin taraftarı olamaz ve şirki içine sindiremez.

Dehşet ve şiddetin her yeri sarstığı, çığlıkların yeri göğü inlettiği, dul ve yetim gözyaşlarının sele dönüştüğü bir vatanda; savaşarak mağlup edilen ve intikam yemini eden bir düşman, aradan 10 yıl gibi acının hala sıcaklığını koruduğu bir süreçte, ülkelerinin en büyük sivil ve askeri nişanı olan ve sadece az sayıdaki sadık dostlarına verdikleri “dizbağı nişanı” gibi üstün bir ödülü sunabiliyorlarsa; sorgulamak ve irdelemek her aklın vazgeçemeyeceği bir muammadır.

Neden İngiliz Kraliyeti, savaşta düşmanı oldukları ve mağlubiyet tattırdıkları bir milletin devlet başkanına iltifatlar yağdırabilmekte, övgü dolu sözlerle sevgilerini dile getirebilmekte ve ziyaret ederek ödüllendirmektedir? Başta Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşları, Arabistan ve Orta Doğu cephesindeki savaşlar, İngilizlere karşı değil miydi? Öyleyse birkaç yıl içinde nefret ve intikam duyguları söndü mü ki, böylesi bir sevgi, dostluk ve muhabbet oluştu?

Halkımızın anlayabileceği temel konuları zaten söz konusu başlıktaki yazılarımda açıkladığımdan daha başka detaya girmiyor; ataistlerin tuzaklarına düşülmemesini, oyunlarına gelinmemesini ve taptıkları Allah’larına şirk koşmamalarını öğütleyerek, hep birlikte Mustafa Kemal’in nerede olduğunu, nasıl şehit edildiğini ve böylesi kahredici bir aldatmada kimlerin işbirliği yaptıklarını öğrenerek, gecikmiş bir hesabı sormakla yükümlüyüz.

“Atatürk’ü koruma kanunu” çıkararak tanrılaştıran egoist ve şovmen Adnan Menderes, dünyada hak ettiği cezayı alsa da ahirette daha şiddetlisiyle karşılaşacaktır…

Unutulmamalıdır ki ülkeyi karıştıran, ırk ve din ayırımcılığı yaparak teröre başvuran, darbelerle hükümetleri deviren, baskı, tehdit ve şantajlarla millete ve meclise gözdağı veren, Atatürk Türkiye’si elden gidiyor bölücü propagandalarıyla halkı birbirine kıydırmaya çalışan, Müslümanlara yasaklar getiren ataistler; ülkede ne huzur, ne güven, ne adalet, ne ahlak, ne kardeşlik, ne de bağımsızlık bırakmışlardır.

Doğruyu yanlıştan, gerçeği yalandan ayırabilen her insan; asla ölüye tapınamaz ve kıyamda bulunamaz. Eğer tanrısı değil ise…

“Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuştur. “ Montesquieu

Hiç yorum yok: