4 Kasım 2009 Çarşamba

Hırsız; sömürücüler mi, korsanlar mı?

Sömürü amaçlı düzenlenen kitap fuarları ile hatırladığım gecikmiş konuyu şimdi ele aldığımdan özür diler, şahsıma gönderdiğiniz övgü dolu maillerinizi zannettiğiniz gibi sizlerden üstün bir kişi olmayıp; düşündürtenin, tasarlayanın, sorgulattıranın ve yazdıranın Allah olmasından ötürü yayınlamadığımı bilgilerinize sunarım. Çünkü ben bir hiçim, övgülerinizi, yegâne adres olan Mutlak İrade sahibi yaratıcınıza sununuz…

Acımasız ve merhametsiz kapitalist rejimlerin kuralları, fakir ve yoksul insanları süründürmekle kalmıyor, öğrenme taleplerine yasaklama getirerek, izzet ve haysiyetlerine de kara leke çalmak suretiyle mahkûm ediyorlar.

Allah, Maide süresi 38. Ayette; “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” buyruğuyla cezadan taviz verilmemesini hükme bağlamışsa da; hırsızlık eden kimse açlık, yokluk ve zaruretten dolayı böyle bir eyleme kalkışmışsa, ona hiçbir ceza uygulanmamakta, ona yardım etmeyen iktidar ve ikamet ettiği mahalledeki zenginler cezalandırılarak, sosyal adaletin gereği yerine getirilmektedir.

Kapitalist düzenin fışkırttığı sömürücüler ve namussuzlar, ödedikleri vergilerden dolayı her ne kadar devlet nezdinde aklanıp meşrulaşsalar da, ahlaki değerler ve vicdanlarda birer onursuz hırsız olmaktan kurtulamamaktadırlar.

Vergi veren ya da rekortmen olan bir genelev patronun devletçe ödüllendirilmesi, ona nasıl bir şeref kazandırmıyorsa, sömürücülere de katmamaktadır.

Amaçları sadece okumak ve dinlemek olan yoksul halkımız ki, büyük çoğunluğu yol masrafı veya bir lokma ekmek alabilecek parası dahi olmayan öğrencilerin “korsan” diye adlandırılan kitap ve CD’leri çok ucuza temin etmeleri, aç gözlü azgın sömürücüleri öfkelendirmekte, devleti de alarma geçirterek, sözde hak yolunu aramaya sevk etmektedir. Ancak parası olmayanları gerek reklamlar, gerekse dayatışsı telkinlerle meraklandırıp astronomik kârlarla piyasaya sürdükleri kitap ve CD’lerin nasıl satın alınacağını kara vicdanları ve materyalist akılları hiç dert edinmemekte, sırf kazanma hırsıyla ürettikleri mamullerden saltanatsı bir hayat sürebilmenin benliğiyle insanları soyup süpürmekten utanmamaktadırlar.

Kitap ve CD piyasası; yazarı veya şarkıcısı, dağıtımcısı ve satıcısıyla öylesine legal bir organize çete ki, 1 liraya mal ettikleri ürünü 20 liraya satarak, uyuşturucudan dahi elde edilemeyen aşırı kârları kursaklarından geçirebilmekte, bedenlerini süsleyebilmektedirler. Ancak devlet, sömürücülerin peşine düşüp uyaracağına, yoksul halkına ucuz kitap ve CD pazarlayanların yakasına yapışıp, maddi veya manevi cezalar verebilmektedir. Bu mudur sosyal devlet anlayışı?

Asgari ücretin 550 lira olduğu bir ülkede; emek hakkı, telif hakkı, vergi hakkı gibi istismarı gerekçeler, sadece laik ve kapitalist anlayışların bir manipülasyonudur. Ancak bilgilenmeyle insanların yanlış ve hatalardan kurtulup, doğruyu bulacakları ve şeytanın musallatından sıyrılıp kötülüklerden uzaklaşabilecekleri tartışılmaz bir gerçektir. Paradan ve saltanatsı bir hayat sürmekten başka hiçbir şey düşünmeyen sinsi edebiyatçı ve yorumcular, sadece ceplerini ve şakşağı düşünmektedirler. Bunlar polisi ve belediyeyi halkıyla karşı karşıya getiren parazit yüzkarasıdırlar.

İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın bir operasyon sonucu verdiği demeç, eroinman ile okuyucuyu aynı seviyede değerlendirerek; ''500 kilo 700 kilo eroin yakalamak neyse korsan kitap yakalamak da o, bu da bir suç” haddi aşan ifadesiyle, sanırım sömürücü yazar ve gazetecilere şirin görünmek istemesindendir.

Emre Kongar adlı sözde aydın, entelektüel ve yazar şaşkını sömürücü, sokakta ucuz kitap satın alan halkını hırsızlıkla suçlayabilecek kadar alçalabilmiştir. Laik ve putperest bir vicdandan merhamet ve hakkaniyet beklemek mümkün müdür? Asıl hırsızlığa ortak ve tam ortasında bulunanlar, bilakis kendileridir.

İşte bu yüzden kitaplarımı yayınevi ve dağıtımcılardan geri çekmiş, maliyeti dâhil hiçbir bedel almaksızın, ayrıca posta giderlerini de ödemek suretiyle dileyene hediye etmekte ve toplu halde göndererek dağıttırmaktayım. Çünkü eğitim ve bilgi olmadan asayiş sağlanamaz, gerek devlette, gerekse sokaktaki suçlar ve adaletsizlikler engellenemez…

Yayıncılar, dağıtımcılar ve kitapçıların açgözlü sömürücülüğüne lanet ettiğim bir sırada, bir aracı kanalıyla “Yenicizgi dağıtım şirketi” ile, 450 sayfalık “Akıl mı Kader mi” adlı kitabımı yalnızca 1 liraya satması konusunda anlaşmaya varıp, yetkili olduğu Migros şubelerinde 4 liraya satmak suretiyle hem beni, hem de okuyucuyu sömürmesi, vicdansızların asla doğru yola erişemeyeceklerini belgeleyen bir sonuçtu. Çünkü bunların hiçbirinde insaf yoktur…

Yazar, yapımcı, yayınevi ve dağıtımcılar, neden kanunsuzlukla suçladıkları sözde korsanlarla aynı değerde kitap veya CD satmıyorlar? Ayrıca hırsızlıkla itham ettikleri satıcılar gibi hiçbir riskte taşımıyorlar…

Biliniz ki karalar, ışık saçamayacaklarından aydınlatabilmeleri de mümkün değildir…

Bilgi; her türlü çıkar, para ve şöhret kaygısı gütmeyip samimi bir inançla yazılan birikimlerdir. Yazarın samimiyetsizliği, okuyucuyu da etkilediğinden kalıcı hiçbir etki yapmamakta, dolayısıyla onlarca edinilen bilgi hayata indirgenememektedir.

Oysa özellikle roman okuyucuların hayatı sayısız ibretlerle dolu gerçek birer öykü olmalarına rağmen, kozmetik âlemde yaşamaktan öte hiçbir donanımları ve hayat bilgileri bulunmayan, hayatın anlamını idrak edemeyen, ne olduğuna dair fiziki ve ruhi, tatbiksel ve deneysel bir bilgi, heyecan ve sorgulamaları olmayan, yaşamlarını yazdıklarıyla örtüştüremeyen materyalist ve egoist yazarlara gösterilen inanılmaz beğeni ve hayranlık, kitaplarının astronomik rakamlarla kapışılmasına neden olmakta, dolayısıyla aptallıkla ve enayilikle damgaladıkları okuyucularını rahatlıkla sömürebilmektedirler.

Yazarlar, konu aldıkları sıradan veya olağanüstü hayatları, çizdikleri hayali insan veya yaratıksal tiplemeleri romanlarında işlerken, gerçek dünyanın gizemiyle ilişkilendiremeyerek, okuyucularına almaları gereken mesajı veremeyip öyle bir paradoks yaşarlar ki, sanal âlemden kurtulup yaşadıkları gerçek dünyayla bütünleşemediklerinden yazdıklarıyla sürekli çatışır ve okurlarını aldatırlar. Beyin yıkamalarla bir mum misali aydınlık vermeye çalışsalar da, layık oldukları karanlığa gömülmeleri kaçınılmazdır. Eğer okuyucular, kendileri sürünüp de idolleştirdikleri denemecileri şımartıp, görkemli bir hayata ulaştırabiliyorlarsa, suçlu sadece o istismarcılar değil, şüphesiz destek verenlerdir de.

Açgözlü bedhah ve sömürücü kalem erbapları, başka hiçbir becerileri ve iş yapma yetenekleri bulunmadığından çoğunlukla sefil yalnızlıklarını giderebilmek, benliklerini yücelterek şöhrete kavuşturabilmek için kendilerine bir yer edinebilme amacıyla şan ve rant peşinde koşar, yoksul okuyucularından elde ettikleri fahiş kazançlarla ya barlarda, ya gece kulüplerinde ya da caka atmada harcayarak, lüks ev ve arabalar satın almaktan da geri durmazlar. Oysa okuyucularının ya da dinleyicilerinin standardında bir hayat sürmeleri gerekmez mi?

Bunlar, düşüncelerin gerçekle örtüşmesini kıyaslayabilecek bir donanıma sahip olmayan kifayetsizliklerinden yaşanılan hayata yoğunlaşamazlar, aydınlatıcı bir çözüm için gerekli sonuçları çıkaramayıp, sorgulamaya neden olabilecek fikirleri üretemeyerek hayatla özleşemezler. Nasıl anlatmak, yorumlamak, sorgulamak ve aydınlatmak yerine, benlikleri okşayan ve arzuları uyandıran ilginç konular bularak, “aptal” belledikleri okuyucularını psikolojileri üzerine konsantre olur, dolayısıyla entelektüel aldatıcılık ve içeriksizlikleriyle de saygınlaşırlar. Tek amaçları para, ilgi, şöhret ve lüks hayattır…

Şüphesiz düşler âleminin ütopyasında yaşayanlardan hayatın gerçekleriyle ilgili bir yorum beklemek, tıpkı ölüden medet ummak gibidir. Sanki umulmuyor mu? Böylesi entelektüel yazarlardan, haliyle öylesi entelektüel okuyucu yığınları oluşmakta, dolayısıyla asgari bir bedel ödemek isteyen veya ödemeyen okuyucu ve dinleyicileri hırsızlıkla suçlayabilmektedirler.

Her insanın sabırsızlanarak okuduğu söz konusu romanlardan çok daha heyecanlı, gizemli ve olağanüstü öyküleri vardır ama onu okumayı ve irdelemeyi, her nasılsa başaramazlar. Çünkü yalan ve aldatıcılık, hücrelerine kadar nüfuz etmiştir.

Unutulmalıdır ki kitapların mucizeleri, ancak acı çekip hayatın gizemini çözmüş samimi bir inançla yazılmış eserlerde saklıdır.

Yazar, sadece popüler kişilerin değil toplumda önemsiz ve kabul görmeyen kişilerin bile hayatlarını sebep ve sonuçlar açısından incelemek ve kişilerin düşünce ve davranışlarının altında yatan psikolojik etmenlere dikkat çekerek, neyin doğru veya yanlış olduğunu somut belgeler ve örneklerle ortaya koyarak, gizemsel denklemi kanıtlamak zorundadır.

Tüm bu söylediklerim sadece rasyonalist çağdaşlar için değil, din kitabı yazarları ve CD çıkaranları içinde geçerlidir. Sözde ve görsellikte Allah’a ve Resulüne iman ettikleri sanılsa da, gerçekte para ve şöhrete iman ettikleri tartışılmazdır. Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V), çok yoksul bir hayat yaşamasına, gecekondudan beter ağaç artıklarından yapılmış bir barınakta hayat geçirmesine, sorumlu olduğu insanlar adına ölümüne mücadele etmesine ve evinde karnını doyurabileceği tek bir hurma bulunmamasına rağmen; günümüzdekiler gibi şaşalı bir saltanat için ne Kur’an’ı Kerim’i pazarlamış, ne güçlülere boyun eğmiş, ne iktidar sahipleriyle işbirliğine girişerek davasına ihanet etmiş, ne de sohbetlerini paraya tahvil etmişti. İşte bu samimi inancından dolayı İslâm, dünyanın en ücra köşelerine yayılarak, insanların akın akın kabulünü sağlamıştı.

İlmi, bilimi, sanatı ve fikirleriyle bir güneş misali sönmeyen edebiyatçı ve sanatçıların hayat biyografileri incelediğinde; yetim ve yalnız olduklarını, kimsesizlikten ve yoksulluktan okula gidemediklerini, karınlarını doyurabilmek için en ağır işlerde çalıştıklarını, korkunç depresyonlarla sarsıldıklarını, cephelerde savaştıklarını, kimileri intihar ederek, kimileri zindanlarda sürünerek, kimileri idam edilerek, kimileri ise bir köşede yalnızlık içinde sürünerek öldüklerini, sürgünlere gönderildiklerini, en dehşetli sıkıntı ve hastalıklar çektiklerini ve daha nicelerini öğrendiğinizde; bugün peşinde koşup hırsızlıkla yaftalayan o lüks ve benlik içinde yaşayan sefillerin içeriksiz kitaplarını okumak bir yana, tuvalette taharet dahi yapmaya tenezzül etmezsiniz…

İnsan sevgisi ve adalet aşkıyla bütünleşmiş erdemli aydınlar, eserlerini ve fikirlerini para karşılığı satmaz, sırtından mal ve mevki edinme düşüncesine girmez. Sadece yazar, söyler veya anlatır.

Medyanın ve efendilerinin mezeleri olarak konuşma ve yazma sanatını icra edenlerin toplumu etkileme ve yönlendirme taşeronlukları; haksızlık, ahlaksızlık, vicdansızlık ve adaletsizliği daha da körükleştirmekte, insani değerler kıyılarak, her şey çürümektedir.

Para ve şöhret, aslında öyle bir zillettir ki sahibini rezil rüsva eder ama o farkında olmaz. Tıpkı eroinmanlar misali para ve şöhret, onların imansı uyuşturucu maddeleri ve utanmazlıklarının da örtüsüdür…

Astronomi biliminin ve matematiğin en önemli dehalarından birisi olan Johannes Kepler’in;"Kitabımı çağdaşlarım veya gelecek kuşaklardan kimler okuyacak umurumda değil. Tanrı nasıl bunların öğrenilmesi için altı bin yıl beklemişse, eserim de okunabilmesi için yüz yıl bekleyebilir." sözü, eserlerin anlık ve nefsi bir kazanç için değil, benliksel hiçbir beklenti ve çıkar olmaksınız toplumun aydınlanması için yayınlanmasının doğruluğunu vurgulamaktadır.

Bilgi edinebilmek maksadıyla okumanın ve psikolojik bir terapi için müziğin olmazsa olmaz özgürlüğü ve kamusal yararı, telif hakkı gibi kapitalist bir zorlamayla kısıtlanmamalı, kartelleşmiş azgın sömürücülerin keyfiyetine bırakılmayarak, herkes dilediği gibi yararlanabilmelidir.

Bu sebeple ne hükümet, ne polis, ne de belediye; sömürücü hırsızların caydırıcı güçleri olmamalı, aksine onları dizginleyerek, soygunsu istismarlarına son vermelidir. Ayrıca kapitalistlerin güdümündeki laik Diyanet İşleri Başkanlığının “caiz değildir” fetvası da trajikomiktir.

Korsan diye nitelendirilen herkesin satın alabileceği ucuz kitap ve CD üreten ve satanlar suçlu değil, aksine halkına hizmet etmelerinden dolayı çeşitli riskleri üstlenen fedakâr kahramanlardır.

“İnsana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin ekremdir. (en cömerttir) El-Alak 4-5

Hiç yorum yok: