1 Ekim 2018 Pazartesi

İnsanın zehri kibirdir!

Kibirde şeytanla yarışan insanın devleti de, politikacısı da, hükümeti de, yöneticisi de, bürokratı da, zengini de, din ve bilim adamları da kibirlidir ama tanrılarmışçasına sindirebilmektedirler.  

Her ne kadar şeytan, ateşten yaratıldığını baz alıp topraktan yaratılan insandan üstün olduğu çalımından yaratıcı Allah tarafından lanetlenmiş ise de, insan gibi asla Allah’a ortak koşmamış; reddetmemiş ve Allah’tan başkasını güç görerek ne ardına takılmış ne de fayda yahut zarar göreceği umudu gütmüştür. 

Ancak ateş gibi bir nefisten yaratıldığı hezeyanına kapılmasından ebedi olarak lanetlenmiş olsa da, böbürtüde insandan farklı olmadığı; hatta insanın çok daha beter olduğu azgınlaşan ve kendini beğenen düşünce ve davranışlarıyla alenidir.

Nefsini Allah’a adamamış ve indirdiği hükümleri hem sosyal hem siyasi hem de ekonomi hayatına ilke edinmeyerek dünya hayatını ahirete tercih etmemiş ve Allah’ın yasalarına meyletmeyerek nefis doğrultusunda kanunlar yapan her düzen, her devlet, her siyasi, her hükümet, her yönetici ve her insan kibirlidir.  

Gerek dindarı gerek dinlisi gerekse dinsizi olsun öyle kibir içindedirler ki, Allah’ın kitabı Kur’an ve Resul’ünün sünneti yerine batıl düşüncelerin egemenliğine razı olabilmesi apaçık kanıttır. Dolayısıyla Allah ve Resul’e karşı kibir içinde olanların hilkatteki eşlerine kibirli olmaları şeytanın durumundan daha bedbahttır.
 
Unutulmamalıdır ki, şeytanın kibri yaratıcısı Allah’a değil, insanadır. Çünkü yaratıcısı Allah’ı reddetmemiş ve ortak koşmamıştır.

Hiç kimse kibri ve kibirli olanı sevmez ama fırsat yakaladığında, caka atacak makama, bilgeliğe veya zenginliğe kavuştuğunda, övgülerle arşa yükselen iltifatları işittiğinde, ihtiyaç karşılayan veya hizmet eden konuma ulaştığında kalbindeki kibri öyle açığa çıkar ki, şeytan bile secdeye kapanarak tevbe eder.

Yardım ve hizmet öyle manipüle edilmektedir ki, nefsi kazanımı için halkın gözünü boyama maksatlı basın çağrılarak propaganda yapılır, şöhret ve gösterişte sınır tanınmamaya çalışılır. Çünkü dil, her ne kadar “Allah rızası” dese de, kalbi ya sosyal ya siyasi ya da ekonomik menfaat atar!

Bir devletin, milletin, meclisin, partinin veya siyasinin kibirli olup olmadığı ya da insanlara tepeden bakıp bakmadığının ölçüsü tumturaklı İslam’a olan bağlılığıdır. Diğer bir ifadeyle kendini dünya menfaatlerine değil şüphe duymaksızın ahirete adamış olmasıdır.  

Kimi politikacılar der ki, "Kibir, siyasetin zehridir. Aramızda makam mevki budalalarının yeri yoktur. Aramızda şan, şöhret sevenlerin yeri yoktur. Bizim aramızda insanlara tepeden bakanlara yer yoktur, olmayacaktır, olmamalıdır."

Oysa gerek iktidar gerek muhalefet partileri gerekse hizmetlerindeki memurlar ya da çalışanlar dahi kibrin abideleri ise, seküler-laik sistemin içinde kibrin olmaması mümkün müdür?

Öyle gariptir ki, kendileri istediklerinde mütevazılıkten neredeyse kırılırlar ama bir sorununuzdan dolayı görüşmek istediğinizde ise kapı-duvar olurlar. Çünkü o sırada gösteriş yapabilecekleri bir medya yoktur!

Hele de cihadı ve şeriatı yani hâkimiyetin kayıtsız-şartsız Allah da olduğunu savunan birisi isen, bırakın görüşmeyi aradığınız telefon numarasını bile değiştirirler.

Beşer için çalışanın, mücadele edenin, hizmet yapanın, yardımda bulunanın ve ölüme koşanın alacağı karşılık ancak beşerin verebileceği ölçüdedir. Beşerinde ne kadar nankör ve hain olduğu Kur’an’daki birçok ayetle belirlenmiştir.

Allah’ın hükümlerine kulluk etmekten kibir duyanın çıkar amaçlı alçakgönüllülüğü öyle bir aldatıcılıktır ki, güvenildiği andan itibaren komadaki hasta misali hayatı faaliyetlerini yitirtir ve rüzgârın tarladaki bitkileri bir o yana bir bu yana sallaması gibi çerçöp eder bırakır.
Müslümanlıktan başka bir şeref, izzet, itibar ve güç arayan devlet, meclis, siyaset ve yönetici şeytanın ta kendisi hatta daha beteridir!

Hz. Ömer, bir gün, Şam’ı ziyaret ettiğinde ordusunun komutanı Ebû Ubeyde bin Cerrâh, büyük bir kalabalıkla kendisini karşıladı. Şam’a giderken, kendisine refakat eden kölesinin devesi rahatsızlanmış ve kendi devesini kölesiyle paylaşıp sırayla biniyorlardı. Uzaktan bakanlar, deveye binmiş köleyi halife yani devlet başkanı; devenin yularını çeken Hz. Ömer’i de köle zannediyordu. Bunu gören komutan Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Hz. Ömer’in yanına giderek, dedi ki, “Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler, Müslümanların büyük halifesini görmek için toplandılar, size bakıyorlar, bu yaptığınızı nasıl izah edebilirsiniz; sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler?”

Komutanın kibir içerikli bu kompleksli telaşı karşısında Hz. Ömer şöyle cevap verdi. “Yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte, süslü elbise giymekte ve saltanat içinde yaşamakta sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allah’ü Teâlâ bizleri Müslümanlıkla şereflendirerek yüceltti. Bundan başka şeref ararsak, Allah’ü Teâlâ bizi zelil eder, her şeyden aşağı kılar.”

“Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!” Araf 40  

“Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: Aşağılık maymunlar olun! dedik. “ Araf 166 

İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve (vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde, sırf Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek (kibir ve azamet içinde) Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız. Hac 8-9


(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: «Şüphesiz Allah size gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkara) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.» Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır. İbrahim 22

Hiç yorum yok: