8 Ekim 2018 Pazartesi

Peşin hükmü söküp atmak…

Öyle zordur ki, Allah’ın müdahalesi olmaksızın imkânsızdır.

Fıtratı gereği kulluk, acizlik, hainlik ve nankörlükle özdeşleşmiş insanı haksızlık ve adaletsizliğe götüren önyargısıdır.

Önyargı ya da peşin hüküm öylesine nefsi bir ısrarcılık ve inatçılıktır ki, işin hakikatini kavramadan, derinliğe inmeden, ezbere dayanan,  tarafsız bir gönül gözüne ihtiyaç duymadan, fiziksel yanılgılara ve hislere dayanmak suretiyle güdülen manipülatif bir düşüncedir. 
  
Aslında gerek dünya gerekse hayat adildir ve yaşamdan korkulacak beşeri hiçbir şey bulunmamaktadır.  Lakin önyargı, hakikati ve adaleti doğrayan şeytani bir vesvese olmasından muhakemeyi bloke ederek ömrü çekilmez kılmaktadır.

İnsanların en cahili, en adaletsizi önyargılı olandır. Zaten iftiraları, zanları ve ahireti başkasının dünyası için satmayı doğuran peşin hükümdür. Dolayısıyla peşin hükme meşruiyet kazandıran bir düşünce düzeyi idraki mahkûm kılar. 
     
Ki, Allah’ın hükümlerini anlaşılmaz bırakan ve itaatsizliğe götürerek şüpheye ve inkârı doğuran önyargı; rivayet, dedikodu yahut söylentilerin hakikat addedilmesiyle küfrü yani münafıklığı öyle galebe çaldırır ki, vahyi, diğer bir ifadeyle özü yıkıp geçer.

Geçmişteki dinler Tevrat ve İncil nasıl hahamlar ve rahipler tarafından yapılan müdahalelerle vahiyden koparılıp nefse peşkeş çekilmişler ise, Kur’an’da yorumlarla ve peygambere atılan bühtansı sözlerle amacından çıkarılmış hatta iman ehli teröristlikle suçlanarak İslam dışına itilebilmiştir. Dolayısıyla Kur’an, Allah’ın koruması altında olmamış olsaydı, Tevrat ve İncil gibi nefsi olurdu!

Oysa peygamberimize isnat edilen bir hadisin kaynağı Kur’an’dan başkası olamaz. Zaten vahiyde onun aracılığıyla geldiğine göre Kur’an’a muvafık olmayan bir söz söyleyemez; söylemiş olsa Allah’ın elçiliğini yapmamış olur. Öyleyse Kur’an’ın esası olan muhkem ayetlerde dahi tartışmada sınır tanınmayıp beşerin fetvalarına başvurulurken, tevilini sadece Allah’ın bildiği müteşabih ayetlerle ilgili bidatte bulunanlara ne demeli? 

Lakin had öyle aşılmış ki, hadislerin kaynağı Kur’an’a değil, Buhari, Tırmızi, Müslim, Ebu Davut ve diğer muhaddislere bağlı kalınıp İslam’a referans yapılabilmesidir.  Bu sebeple söz konusu imamların ahkamlarını baz alan Müslümanlar, inkarla karşı karşıya kalan bir önyargıyla kuşanmışlardır.

Hâlbuki Allah Resulü, üslup açısından vahyin dışında bir söz söylemiş olsa dahi kaynağını vahiyden almasından düşünce ve davranışlarıyla ilgili ne halk içindeki duyumlara ne araştırmalara ihtiyaç vardır. Çünkü Kur’an apaçık ortadadır ve O’ndan başka bir kanıta lüzum yoktur. Ümmi olan Allah Resulü’nün iman esasındaki kanıtı Kur’an değil midir? Ayrıca Allah, indirdiği Kur’an’da (haşa) yalan mı söylemektedir ki, herkesin anlayabilmesi için ayetleri açık ve net olarak gönderdiğini buyurmaktadır?

Ki, Allah, Resulüne vahiy gönderdiğinde şeytanın beşeri arzular katmaya kalkıştığı düşünüldüğünde, lafız ve mana bakımından hükümlerin sağlam olmasını sağlayan Allah’tan başkası olabilir mi ki, idrak edebilmek için muhaddislerin peşlerine düşülebilmektedir? 
   
Örneğin; Hz. Peygamber, eşi Hz. Aişe hakkında rivayet edilen “ifk” hadisesinde önyargıyla hareket etmedi. Zira o gün Medine’de yapılan dedikodulara göre Hz. Peygamber, hüküm vermiş olsaydı; hiç beklemeden Hz. Aişe’yi boşaması gerekirdi. Ama Hz. Peygamber, söylentilere aldırış etmeden gerçeğin tüm berraklığıyla vahiyle ortaya çıkmasını bekledi. Dedikodular belki moralini bozdu. Ancak dedikodulara aldanarak bir önyargıda bulunmadı. Dolayısıyla rivayetlere, dedikodulara yani söylentilere hiç aldırış etmeyerek kanıtın ta kendisi olan vahye itibar etti. 

Önyargı, diğer bir ifadeyle peşin hüküm, bir şeyin aslını bilmeden rivayete veya kıt ve yanlış bilgilere dayanarak hüküm verme olduğundan insanı yanılgıya ve isabetsizliğe sevk eder.

Önyargı ile yanlış hüküm veren bir insan, ya başkasına haksızlık yapar, ya hakkı batıllaştırır, ya zulmü ihya eder, ya adaleti yağmalar, ya da nefsine galebe çaldırır.  Böylece insan, telafisi mümkün olmayan öyle bir yanlışa düşer ki, kabul ettiği yanlışı zehir olarak kazanmakla kalmaz, Allah başta olmak üzere peygamberlerin ve nice insanın sözlerine ve haklarına tecavüz eder.
Ne önyargı ne peşin hüküm ne rivayet ne dedikodu ne söylenti asla Kur’an, İslam, ayet ve hadis ile bağdaşmaz; dolayısıyla İslam’a uygun bir düşünce ve davranış değildir. Hakikati ancak Allah bilir; vahiyle Resulüne iletir ve Kur’an da hakikatleri insanoğluna bildirir. Bu sebeple herhangi bir şeyin hakikati ancak Kur’an ile sabittir! 

Ne önyargı ne peşin hüküm ne rivayet ne dedikodu ne de söylenti İslam ile bağdaşmaz; düşünce ve davranışı asla uygun değildir.

Şeytan nasıl hislerine uyanlara amellerini güzel gösteriyor ise, rivayete ya da söylentilere dayalı peşin hükümlü olanlarda amellerini makbul görmekte; böylece vahyi yani hakikati yok sayarcasına bağlayıcı olarak almamaktadırlar.
 .
”İnsan şu dünyada keyfine bakmalı” düşüncesi ne demektir bilir misiniz; Antik çağ felsefesindeki “hedonizm” görüşüdür. Yani nefsin kötü arzularına, heva ve hevese uymasıdır. Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın şeytan tarafından kandırılarak cennetten kovulmalarına neden olan bu görüş öyle bir felsefi akımdır ki, hayata zevk ve lezzet noktasında bakar. Dolayısıyla her ne kadar Allah, Hz. Adem ve eşine sonsuzluk ağacından yememsini emretmiş ise de, şeytanın vesvesesiyle o ağaçtan yemelerinin lezzetiyle zevk alacaklarını sanmışlardı.

Artık dünyadaki insanların gayesi, duyuların tatmini ve zevke erişmek olduğundan ahiret hakikati tumturaklı benimsenmemekte; dolayısıyla yegâne amaç nefis edinilmektedir. Günümüzde pek çok insan bu şeytani akımın etkisine kapılmış, her türlü günahı mubah sayarcasına nefsinin ardına düşmüştür. Zaten önyargı, nefis değil midir?

 “(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir resûl ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşeri arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (lafız ve mana bakımından) sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Hac 52

“Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. “ Al-i İmran 7

“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” Araf 3

“Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna rehberlik etmez. Maide 67

Hiç yorum yok: