22 Ekim 2018 Pazartesi

Bir ceset bile yetiyor!

Nefislerini galebe çaldırmış insanların hızla akan bir ırmağın üzerindeki odunlardan nasıl farksız oldukları haklarında yazılmış kader mecrasındaki süreçleriyle kanıtlıdır.
 
Suriye, Irak, Arakan ve Filistin gibi nice ülkelerde katledilen on binlerce Müslüman cesedi izlenirken; Cemal Kaşıkçı’nın cesedi hiç mi hiç umurumda değil. Demek ki Cemal Kaşıkçı tumturaklı iman etmiş bir Müslüman değilmiş ki, Müslümanları vahşice katleden veya katledilişlerine sessiz kalan dünya, Kaşıkçı için yekvücut olabilmektedir. 
    
Heva ve hevesini tanrı edinmiş Suudi Kraliyet’in ya muhalif olduğu gerekçesiyle ya da Türkiye’ye tuzak kurma maksatlı Konsolosluğuna gelmiş bir vatandaşını doğrudan ya da dolaylı olarak ABD ve İsrail işbirliğiyle katletmiş olması çaptırıldığı lanetten başka bir şey değildir.

Müslüman maskesi taşıyan Kraliyet’in nefsi için yapmayacağı hiçbir zulmün, vahşetin ve hainliğin olmadığı münafıklığıyla öyle kanıtlıdır ki, İsrail’den ve Nazilerden daha beterdirler. Çünkü Hz. Peygamber efendimizin de buyurduğu gibi; “Münafık, kâfirden yetmiş kat daha tehlikelidir.”
   
Şöyle ki, Polonyalı piyanist Szpilman, İkinci Dünya savaşında Almanların Polonya’yı işgal edip yahudileri öldürdüğü dönemde, yahudi olmasından dolayı büyük acılara maruz kalmış, eceli gelmediği için ölümle sonuçlanacak sayısız oluşumları kıl payı atlatmıştı. İşgal boyunca ecelin soğukluğunu ensesinde hissetmiş; ailesi, arkadaşları ve toplumu ya sınır dışı edilerek çalışma kamplarına sürülmüş ya da gözleri önünde öldürülmüşlerdi. Ancak o, eceli gelmediğinden çeşitli sebepler ve saliselik anlarla hep hayatta kalmıştı.

Her tarafın harabeye döndüğü ve saklanacak bir yerin kalmadığını fark edince, kendini bir yıkıntının içine hapsederek aç ve susuz yaşamaya başladı. Naziler her taşın altına bakıp öldürebilecekleri yahudi arayışlarını sürdürüyordu. Tıpkı günümüzdeki İsrail, ABD, Rusya ve diğer devletlerin mücahit avcılıkları gibi!

O sırada araştırma yapan bir Alman subayı, Szpilman’ın saklandığı yıkıntı binayı gezerken onu gördü. Mantıken kurtulabilmesine ve fazladan bir dakika daha yaşamasına imkân yoktu. Ancak Nazi subayı onu öldürmediği gibi, yiyecek, içecek ve hatta üşümesin diye üzerindeki paltosunu dahi verdi. Aslında yaşam, tahayyül dahi edilemeyecek öyle gizemlerle doluydu ki, Cemal Kaşıkçı’nın sığındığı devleti tarafından katledilmiş olmasının aksine Szpilman öldürülmemişti.

Szpilman, kendini öldürmeyip bağışladığı gerekçesiyle Alman subayına minnetlerini sunarak teşekkür etti. Bunun üzerine Alman subayı “Bana teşekkür etme, Yaratıcı’ya et. Çünkü senin hayatını ben değil, O bağışladı.” demişti.

Yaratıcı Allah, bir taraftan Szpilman gibi nicelerini azılı düşmanlarının elinden kurtarıp yardım etmekte; diğer taraftan Cemal Kaşıkçı gibilerini de vatandaşı olduğu devletler tarafından katlettirebilmektedir.  

İşte cani olarak nitelendirilen insanlar ile güvenli görülen devletlerin arasında sanılan derinsi farkın nasıl yüzeysel olduğu beşerin değil Allah’ın iradesiyle ortaya çıkmaktadır. Yakaladığı her yahudiyi infaz eden bir Alman subayı; nasıl olup da ani bir dönüşümle düşmanını öldürmeyip her türlü yardımı yaparak onu kendilerinden koruyabilirken; Suudi Arabistan gibi bir devlette, Konsolosluğuna gelen bir vatandaşına kumpas kurarak katledebiliyordu?

Dünyada bunun gibi milyonlarca olay yaşanmasına rağmen, yine de gerçekler anlaşılamamakta ve doğru bir yargıya varılamamaktadır. Bu sebeple birinin diğerine fayda veya zarar verebilmesinin yaratıkların düşünce ve iradelerine bağlı gelişmeler olmadığı aşikârdır.  

Kur’an karşıtı haçlı-siyonist güçlerle birleşerek İslam aleyhine amansız düşman kesilen Suud Kraliyeti ektiğini öyle biçmiştir ki, silahların, bombaların ve füzelerin dahi yapamadığı bir zillete uğrayarak rezil rüsva olmuş; dolayısıyla hunharca öldürdüğü adamın cesedi altında ezilmiştir.

Olmuş olan, olmakta olan ve olacak olmamış olan şeylerin düzeneğini en arif olanlar dahi anlayamamaktadır. Dolayısıyla gücü ve saltanatına karşın Suudi Kraliyet’in nasıl çok zayıf ve akıl almaz zaafları bulunan bir odundan farksız olduğu elinde patlayan ceset karşısındaki mağlubiyetiyle alenidir.

“Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş odunlardır. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakının. Allah onları kahretsin. Nasıl olup da döndürülüyorlar?” Münafikun 3- 4


“Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake götüreceğiz. “ A’raf 182 

Hiç yorum yok: