14 Ekim 2018 Pazar

Yargı bağımsız olamaz!

Çünkü yargı, adalete bağımlıdır; dolayısıyla nasıl ki ruhsuz bir beden insan olamaz ise, adaletsiz bir yargıda var olamaz.

Ancak ruhu reddeden seküler-laik düşünce yargıyı hukukla özdeşleştirerek adaleti nefsanîleştirmek suretiyle öyle kıymış ki,  hukuka dayanan her yargı, adalet bellenebilmiştir.

Oysa hukuk, adalet değildir; adalet üretmekle yükümlü olması gereken bir yasalar bütünüdür. Ancak o yasaların beşere ya da vahye dayanmış olması adaleti doğurup doğurmayacağı gerçeğini ortaya çıkarır. 

Yargı, adalet doğurmaya mahkûmdur; aksi takdirde yargı değil sadece hukuk var olur ki, nefis tarafından eğilip büküleceği kesinlik kazanır. Tıpkı seküler-laik odaklı ahkâmlar gibi!

Devlet, millet olmaksızın hiçbir güç ve yetkiye sahip olamaz; devletin gücü ve yetkisi milletle orantılı değil ise, vicdanın ve adaletin var olabilmesi mümkün değildir. Lakin devlet ve millet, düşünce düzeyi itibariyle kendilerini nefse adamışlar ise, yine adalet olası değildir. Çünkü her nefsi topluluğun bir doğrusu ve yanlışı olduğundan aleyhine zuhur eden bir kararı adil kabul etmez.

Oysa vahiy de adalet; canının, malının, ananın, babanın, kardeşinin, devletinin, milletinin ve vatanının üstündedir! Dolayısıyla adalet, insanın, milletin, devletin ve insanlığın bir şerefidir, namusudur, izzetidir, itibarıdır, gücüdür ve ahiretidir!

Adaleti delip geçen mazeretler, bahaneler veya gerekçeler nefsin sığındığı üslerdir. Beşeri hukukta o üslerle inşa edilmiş olduğundan savcısı nefis, hakimi de şeytan olmuş bir düzenden adalet çıkmamaktadır.

Herkes adalet ister ama kimse o adaleti ortaya koyacak vahyi hiç mi hiç umursamaz hatta var olmaması için korkuyla çığlıklar atarak savaşır. Öyleyse adalet senin neyine gerek?

Öyle ki, terörist papaz Brunson’un salıverilmesi ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve yargıyı vicdanen ve adaletten suçlu kılsa da, millette aynı derecede suçludur. Çünkü kendini nefse adamış bir düşünce düzeyinde çıkar, olmazsa olmaz bir gereksimdir. Yoksa beşere odaklı seküler-laik bir düşüncede değil de vahyi bir yargılamada olunmuş olunsaydı ne ABD’nin tehditlerine boyun eğilir ne FETÖ ve PKK at koşturabilir ne de papaz Brunson gibi nice düşmanlar bağışlanırcasına serbest bırakılabilirlerdi.

Düşünün ki, doların artışı bile ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş milletimizi paniğe kaptırıp ‘bittik, mahvolduk, aç kaldık’ çığırtkanlıklarına götürebiliyor ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dik durabilmesi mümkün müdür?  Dolayısıyla Erdoğan ve muhalefet, milletin aynasıdır!

Yasama ve yürütme bağımsız mıdır ki, yargı bağımsız olabilsin?

İnsan, millet, devlet, dünya hatta kâinatın gıdası adalet olduğundan yargının bağımsızlığı ne Allah ne de beşer nezdinde mümkün değildir.

Asıl kahredici zillet, yargının bağımsızlığını savunanların haçlı-siyonist güçlere olan bağımlılığıdır! Nefse karşı olan bağımlılığıdır! Seküler-laik düşünceye olan bağımlılığıdır!

Bu sebeple yargının bağımsızlığına vurgu yapmaktan maksat, Allah’ın indirdiği vahyi hükümlerle muhakemeleşmek istenmemesi; yani adaletin reddedilmesidir.  


“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tağut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.“ Nisa 60 

Hiç yorum yok: