3 Ekim 2018 Çarşamba

Ne yaparsan yap…

Yaptığın kaderindeki yazgıyla orantılıdır!

Öyleyse kimsin ki, yaratık bir kul olarak yaratıcın Allah’a meydan okuyabiliyorsun? Oysa Allah izin vermeseydi ahkâm kesebilir miydin?

Ne iyiliğin ne de kötülüğün irade dâhilinde işlenmediği, Allah’ın kendi katındaki bilinmeyen bir bilgiye göre ya hidayete ulaştırarak ya da saptırarak yarattığı nefsin tahakkümünde takdir uyguladığı yaratıcı olma kudretindendir.
  
Ki, şeytan dahi “beni azdırmana karşılık insanları saptıracağını” belirtmesi, Allah dilemedikçe musallat olamayacağı ve kötülük yapmakta hiçbir iradesinin bulunmadığını ortaya koymaktadır.
 
Meselâ, yapay zeka olarak adlandırılan bilgisayarların kendilerine göre bir bilinçleri olsa ve biz yedinci bilinç seviyesindeyken onlar üçte, hatta ikide olup, bizlerle etkileşemeseler ve olan bitenin farkında olsalar, özgür bir iradeye sahip olduklarını düşünürlerdi. Acaba bir program yaparak derleyiciyle derleyip bilgisayarınızı çalıştırdığınız anda, bilgisayarınız da “ben bunu istemiyorum, içimden ekrana şunu yazmak geldi” dediğinde ne yaparsınız? Onlarda insanlar gibi ifa ettikleri fiillerin şahsi iradelerinin bir sonucu olduğunu düşünüp, kendi hayatları üzerinde söz sahibi olduklarına inanarak bir düzen kurmaya kalkışsalardı. O zaman kontrolü nasıl sağlardınız? Bilgisayarınıza bulaşan bir virüs nasıl koca sistemi çökertiyorsa, insanın virüs misali özgür veya cüz’i bir iradeyle “o kitap”’ı nasıl çökertebileceğini anlayabilmek için zeki olmaya dahi gerek yoktur. Bilgisayar virüslerinin doğaları gereği çok iyi saklanmaları misali şeytanda kaderin düzeninde çok iyi saklanmakta ve seçilmiş ruhlara musallat olmaktadır.

Örneğin, bedeninizin herhangi bir yerlerinden başlatılan sinir atımlarının bir sinapstan geçtikten sonra, hangi akson boyunca devam edeceklerinin maddi yasalara tabi olmadıklarını, bu sebeple de belirlenemediklerini ve bize gerekli özgürlük boşluğunu sağladıklarını kabul edelim. Ancak özgür iradenin varlığı için bu yeterli değildir. Bu durum sadece sanal özgürlüğü anlamlı kılar; irade için ayrıca yine maddi yasalara tabi olmayan, ama madde üzerinde etkili bir donanımın, yani ruhun bulunması gerekir. İrade, ruhsal ve fiziksel yasalardan bağımsız olmalıdır ki, tercih şansı söz konusu olsa bile, bu şansın ne şekilde kullanılabileceği önceden kestirilebilmeli ve hiçbir hata yapılmamalıdır. Sinapstan çıkan sinir iletisinin hangi akson boyunca devam edeceğine karar veren süreç takip edilebilir olsaydı, nereden başlayan iletinin nereye varacağı da belirlenebilir ve böylece özgürlük yine de çöpten farksız olurdu.

Özgür iradenin varlığını kabul ederek yap›lan şey, beyinlerinin içerisinde bir yerlerde fizik yasalarına tabi olmayan kimi olayların meydana geldiğine ve yine kurallara bağlı olmayan bir gücün bu olaylar üzerinde etkili olduğuna ve nasıl sonuçlanacaklarını etkileyebildiğine inanmaktır. Tıpkı Kuantum teorisi gibi!

Üstelik böyle bir kabul onları darboğaza sürüklemekte ve maddenin kendiliğinden tabi olduğu kurallara tabi olmayan bir sistem oluşturmasına neden olmaktadır ki, bu asla mümkün değildir. Bu sebeple, programlanmış ruhun dışında böyle bir sistemin ulaşılabilen beynin içerisine elle konulmuş olması gerekir ki, yaratıcı Allah’ın çizdiği kader ve Mutlak İrade’ye inanmaktan vazgeçilebilsin. Ancak beynin idaresel ve duygusal bir yetkisi ve işlevi olmadığı için, bununda bir faydası olmayacaktır.

Bir Turing makinesi düşünelim. Ne olduğunu çok iyi bilmeyenler için bir Turing makinesi basitçe algoritmik soruları çözebilen teorik bir makinedir ve ona yapmasını istediğimiz işlemlerle ilgili kuralları yükler, sonra da çözmesini istediğimiz problemi veririz ve makine de bize cevabı verir. Örneğin, bir Turing makinesi verilen bir sayıyı 10 ile çarpacak şekilde programlanmışsa, 4 girişi ile çalıştırıldığında 40 sonucunu vermelidir. Basit işlemler yapan Turing makinelerini tasarlamak kolaydır. Onluk sistemde onla çarpmak demek, sayının sağına bir sıfır eklemek demek olduğundan, böyle bir Turing makinesinin içsel durumu şöyle olmalıdır:

Bant boyunca sıfırdan büyük bir rakam görene dek ilerle, sıfırdan büyük bir rakam gördüğünde içsel durumunu 2 yap; okuduğun rakam 9 değilse bu rakamı çıkış bandına yaz ve bir sonraki rakamı oku. 9 ise içsel durumunu 3 yap ve çıkış bandına sıfır yaz ve dur. Görüldüğü gibi Turing makinelerinin özgürlükleri yani iradeleri yoktur. Onlar sadece dışarıdan veri okur ve okudukları veriye göre içsel durumlarını değiştirir ve içsel durumları ne yapmalarını söylüyorsa onu yaparlar. Bizim çarpma makinesi 158 gördüğünde çıkışını 1580 yapmaya mecburdur; “dur 666 yazayım komiklik olsun” ya da “canım çarpmak istemiyor, iyisi ben ona böleyim” diyemez. Çünkü ne yapacağı kurallarla bağlanmıştır.

Kurallarla programlanmış ruh da, zaten sahip olduğu düşünce, bilgi ve eylemleri yapmaya veya yapmamaya hazır bir bekleyiş içinde tespit edilmiş ve zamana göre fonksiyon göstererek, düşünce ve davranışlarını madde ve fizik aracılığıyla güncelleştirir. Yaratıcı Allah, kurduğu düzeni, dengeleri ve egemenliğini koruyabilmek için, çizdiği bireysel, toplumsal ve evrensel kadere, virüs misali herhangi bir iradenin müdahalesine asla izin vermez.

Nasıl ki bir virüs “biçici” olarak görevini sürdürüyorsa, insana da verilebilecek cüz’i veya özgür bir iradenin sahip olduğu benliğiyle biçici olmaya hazır bir fıtrat taşıyacağı muhakkaktır. O takdirde kâinatın akışı değişir, zincirsel halka darmadağın olur, iyilik ve merhametin olmayacağı nefsi bir dünya hatta kâinat oluşur. Kamufle edilmiş her şeyin zamanı gelince güncelleşmesi ve sonucu doğuran sebeplerin ruhsal dürtüsüyle etkileşerek olayları biçimlendirmesi, yaşamda ki değişim ve dönüşümlerin temel nedenidir.

Kâinatta ki her şey, ruhun tabi olduğu kurallara göre işlev kazanmakta; böylece madde ve fizik oluşmaktadır. Özgür yahut cüz’i irade algısı, bir sonraki davranışınızı olasılıklarca belirleyen ve bir önceki tecrübeleriniz sonucu oluşmuş ruhsal durumu kavrayamamaktan kaynaklanan benliksel ve fiziksel yanılgılardır. Keşke her şey ayın yuvarlak olması gibi basit olsaydı.

Melekler, insanlar, cinler ve her türlü canlılar iradesel olarak hiçbir etkileri bulunmamaktadır; var edip yani yaratıp menfi yahut müspet düşünce ve eylem kazandıran Allah olduğundan sahip oldukları kuvvet ve kıymetler tamamen O’nun iradesinin inisiyatifi altındadırlar. Dolayısıyla her an yaratıcısı Allah’a muhtaç olan insanın tabulaştırılması, övünülmesi, fayda yahut zarar verici konumda değerlendirilmesi şirktir!  

 “Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?“ Casiye 23

“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” Nisa 78

“Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi; fakat çokları bunu bilmezler.”  Enam 111

“Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Tekvir 29

 “İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” Araf 16


 “(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!” Hicr 39

Hiç yorum yok: