12 Ocak 2009 Pazartesi

Zorbalar vuruyor, iktidarlar seyrediyor...

Sanki insanlar, cehennem için yaratılmış birer şeytanlarmışçasına; vahşet karşısında gönülleri buram buram yanmamakta, yüreklerine kor düşmemekte, merhamet ve vicdan ateşiyle erimemekte, acı feryatlar kulaklarını sağır yapmamakta, parçalanan çocukların ve annelerin görüntüleriyle gözlerine mil inmemekte, arzu, hırs ve ihtirasları körelmeyerek, iki damla gözyaşıyla tükenen insanlığı yeniden canlandıracakları veya barış sağlayacakları düşüncesiyle; hem vurdurmakta, hem de ağlamaktadırlar. Makyajlı yüzlerden akan sahte gözyaşları…

Gazze’ye destek için İstanbul’da bir araya gelen sayılı “First Lady”nin düşünce, duygu ve davranışlarındaki menfur tenakuz; içten değil, eşlerini aklama maksatlı politik bir gösteri olduğu gerçeği; tok karınlarından, etraflarında sinek uçurtmayan korumalarından, özel uçaklarından, markalı giyimlerinden, muhteşem bakımlarından ve boğaza karşı ağırlandıkları güvenli mekanlardan anlaşılmakta, canavar İsrail ve ABD’ye karşı mücadele etmekten korkan iktidardaki kocalarını yermek ve sözde gözyaşı döktükleri mazlum halka sahip çıkmayan hükümetlerini eleştirmek yerine, şiirsel sözlerle kabahatlerini örtmeye çalışmaları, şüphesiz katledilen o masum bebeleri, anaları ve insanları istismardan başka bir şey değildir. Neden uluslararası bu çağrıyı Gazze’deki içi ceset dolu yıkıntıların arasından değil de, İstanbul’daki ihtişamlı Four Seasons Sarayından yaptılar?

Acaba kendileri; ardından gözyaşı döktükleri o insanlar gibi ölümcül bir ambargo altında inliyor, açlık, yokluk ve korku içinde kıvranıyorlar mı? Filistinli çocuklar, oyun oynadıkları parklarda bisikletler üzerinde öldürülürlerken, kendi çocukları nerede? Kendi çocukları sıcak kucaklarında, emniyetli ve tok hayat sürerlerken; neden gözyaşı döktükleri o çocukların da güvenli yaşayabilmelerini sağlayacak bir müdahaleyi savunmuyorlar? Saltanat sürdükleri saraylardan afaki nutuklar çekerken, masumiyetin ölümüyle çöken insanlığın vahşi gidişine sebep olan iktidardaki eşlerinin pespaye politikalarından, neden rahatsız olmuyorlar? Tarihin hangi döneminde; absürt sözlerin saldırıları durdurabildiği, ateşkes sağlayabildiği, ambargo kaldırabildiği, barış, hak ve adalet getirebildiği görülmüştür? Erdemli bir fedakarlık olmadan, dileklerin yerine gelebilmesi mümkün mü?

Önce o korkak barbar müstemlekesi eşlerine karşı dik dursunlar ki, söz ve duyguları bir anlam taşısın… Gerçekten onlar bir insan ve anne ise, kocaları insan ve baba değil mi?

BM ve toplumların ateşkes çağrılarına meydan okuyan ABD ve İsrail’i; öyle rahat koltuklardan, şişmiş midelerden, sarp ve sağlam kalelerden durdurmayı düşünenler; bilinmelidirler ki yalancıdırlar, yalancıdırlar, yalancıdırlar….

Tarihin her safhasında Müslümanlara karşı katliamlara girişen ve kölelikten öte hiçbir hak tanımak istemeyen jenosit Batı, günümüzde de aynı yok edici anlayışlarını sürdürerek işgal ve katliamlarına; satın aldığı Müslüman toplumların hain iktidarlarının desteğiyle devam etmekte, gerek BM, gerek AB, gerek AGİT, gerekse Lahey Uluslararası Adalet divanı gibi kuruluşlarının yardımıyla canavarlıklarını meşrulaştırmaktadırlar.

ABD ve İsrail’in soykırımsal katliamları gibi günümüzün belgelenmiş suçları Haçlı Batıyı hiç ilgilendirmemekte, dolayısıyla katil sorumlularına da herhangi bir yaptırım ihtiyacı duymamaktadırlar. Çünkü Müslümanlar teröristtir, evrensel hıristiyanlığın ve siyonist yahudiliğin özgürlük ve demokrasi teminatı adına; görüldükleri yerde öldürülmeleri insanidir. Başta Türkiye olmak üzere sömürge devletlerin, Müslüman halklarına reva gördükleri terör ve haçlı taşeronlukları, hıristiyan-siyonist ittifakını cesaretlendirmekte, dolayısıyla trajik gidişatı körükleyerek, bitmez-tükenmez işgal ve katliamların sonu gelmemektedir. Müslüman toplumların gerçek düşmanı, münafık devletleridir.

Birleşmiş Milletlerin en yüksek yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanının Müslümanlara uygulanan işgalleri ve katliamları suç saymaması ve İslâm ülkelerinin savunmalarını güçlendirecek gelişmelerin önünün kesilmek istemesi, yenidünya düzeninin eskisinden farksız hangi haçlı temelinde inşa edildiğini tüm çıplaklığıyla kanıtlamaktadır. Bu sebeple, tehlike gördükleri İran’ı nükleer teknolojiden mahrum etmeye çalışılmaları, asılsız iddialar ve psikolojik savaşlarla nükleer programlarını etkileyerek vazgeçirmeye girişmeleri, nasıl bir zorbalık, adaletsizlik ve tutsaklıkla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır.

Yeryüzünün egemenliğini sadece kendilerinde sanan haçlıların İran gibi boyun eğmeyen devletlerin, El Kaide, Hizbullah ve Hamas gibi onurlu direnişçilerin cesur duruşlarıyla hezimete uğrayacakları mutlaktır. Sürekli tekerrür eden kadersel tarihin değiştirilemeyen süreci zaten belirli sonucu güncelleştirecek, gürültüden ibaret tehdit ve şantajların önemsizliği ortaya çıkacaktır.

Korkak ABD ve İsrail’in havlamaktan öte Müslümanlara karşı, gerçekte savaşabilecek hiçbir cesaretleri yoktur. Bugüne kadar hunharca giriştikleri savaşlardaki mağlubiyet ve alçalmışlık kendilerine yeterli derstir. Tek bir Müslüman’ın karşısında bile dayanabilecek direnci bulunmamalarına rağmen, Müslüman toplumların hain iktidarları sayesinde saldırmakta, dolayısıyla acımasız canavarlıklara başvurabilmektedirler. Eğer, sözde inandıkları vahyin gereği, birlik ve berberlik içinde dik durabilselerdi; ne ABD, ne de İsrail, değil işgal etmeyi, konuşacak dahi cesareti kendilerinde bulamaz, dolayısıyla yaşanan acılar vaki olmazdı.

Türkiye’nin amansız kukla hükümetleri ve laik rejimiyle esarete mahkûm kılınan caydırıcı gücü, dengeleri bozmuş, Müslüman halkların işgaline, katline, zulmüne ve zilletine sebep olmuştur. Dünün lider Türkiye’si bugün herkesin rahatlıkla üzerinden geçebildiği bir odalığa dönüşmüştür.

Müslümanların yok farz edildiği bir dünya yaratılmaya çalışılmakta, bu esasta barışçıl ve adil çözüm argümanları manipülasyonla geliştirilerek, devşirilen Müslüman kimliklerin katkılarıyla sonuca gidileceği düşünülmektedir. İslâm toplumlarının alçak hükümetleri; ''Büyük hıristiyan-siyonist dünyası'' yaratma çabalarıyla, dini temizlik kampanyasının baş destekçileri olarak haçlıları cesaretlendirmekte; böylece Müslümanların yok edilme amacı; hem içeride hem de dışarıda sinsice güdülerek, şeytani ittifak dehşet saçmaktadır. Türkiye’nin ve münafık iktidarların, tıpkı satanistlerin taptıkları şeytan misali efendileri ve gizli düşmanları ABD ile birlikte batacakları mutlaktır. Birbirine caka atarak, benlikleri kabarmış üstünlük yarışında bulunan duygusuz kör ve sağırlar, batışlarını asla fark edemezler.

Malum müptezel iktidarları devirmeyip, ayakta tutan toplumlarda aynı derecede suçludurlar. Ancak merak etmesinler; yaşanılmış olan katliamların çok daha acılısını ve dehşetlisini tadacak, pişmanlıkları ise asla yarar sağlamayacaktır.

“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekten onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha şaşkın haldedirler.” Furkan 44

“Andolsun, biz cin ve insanlardan birçoğunu (sanki) cehennem için yaratmışız. Zira onların kalpleri vardır ama onlarla gerçeği kavramazlar; gözleri vardır, lâkin onlarla görmezler; kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.” A’raf 179

Hiç yorum yok: