7 Ocak 2009 Çarşamba

Şerefli yiğit milletim

Haksızlık karşısında susarak dilsiz şeytan olmayı tepkileriyle reddeden Müslüman Türkiye milleti, geçmişte olduğu gibi bir gün öyle şahlanacak ki, karşısında hiçbir barbar ve haz duyan taraf münafıklar duramayacak, tüm dünyaya hak ve adalet dağıtmanın onurunu yaşayacak ve yaşatacaklardır. “Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez.” A.Gide

Basiretsiz ve korkak İsrail yandaşı AKP hükümetinin ve meclisin yapamadığını milletin yiğit evlatları yaparak, katil İsrail’in vahşetten zevk alan yabanî sporcularını sahaya çıkarmayıp püskürtmüşler, dolayısıyla Müslüman Türkiye milletinin sindiremediği katliamların affedilemeyeceği mesajını dünyaya duyurmuşlardır. İsrail’in işlediği canavarlıktan milletimiz büyük bir infial içinde her gün gözyaşı dökerken;, hükümetin cani İsrail’i desteklercesine maçı ertelemeyip oynanmasına izin vermesi, başbakan Erdoğan’ın “Biz bakkal dükkanı değil, Türkiye’yi yönetiyoruz” açıklamalarının ne kadar abes olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Oysa 80 milyonluk Türkiye’yi, “müşteri velinimetimizdir, her zaman haklıdır” çıkar mantığıyla bir bakkal dükkanı felsefesiyle idare eden hükümet, hiçbir dirayet gösterememekte, yöneten değil, yönetilen bir müstemleke olmaktan öte bağımsız ve insani hiçbir duruş sergileyememektedir. Başbakan Erdoğan’ın bir taraftan İsrail’e tepki gösterirken, diğer taraftan alttan alta yahudileri destekler eylemsel politikaları halkımızın gözünden kaçmamakta, kasap İsrail’in başbakanı Olmert ile Ankara’da yaptığı gizli görüşmede, büyükelçi Gabby Levy’nin iddia ettiği “Gazze işgalinden Erdoğan’ın haberi vardı” sözlerine ikna edici bir açıklama getirememektedir. Ancak iktidarsal hırs ve tutkusu yüzünden ABD’yi Irak’a işgal ettirirken de aynı soğukkanlı korkutucu bir riyakarlıkta bulunmuş, dolayısıyla 1 milyondan fazla insan katledilerek, en ağır işkencelere maruz bıraktırılarak ve ırzlarına geçirtilerek yurtlarından çıkarılmasında rol oynamıştı.

Tarihin azılı Müslüman düşmanı Kazıklı Voyvda namlı Vlad tepeş benzeri bir canilikle Filistinlileri abluka altına alarak önce aç ve susuz bırakan, yardımları engelleyip ölümcül bir ambargo uygulayan, sonra en ağır silahlarla kıyım gerçekleştiren, yaralanan çocukların tedavi görmemeleri için ölüme terk etme düşüncesiyle doktorları hedef alarak öldüren, önüne gelen ne varsa; okul, cami, hastane ve evleri bombalayan İsrail’e ve %95 destek veren Yahudilere, gerekçesi her ne olursa olsun asla müsamaha gösterilemez.

Başbakan Erdoğan’ın şovsal tepkileri tribüne endeksli olsa da, tribündekileri de inandıramadığı Ankara’daki olaylarla anlaşılmıştır. Ayrıca, milletimizin acı ve ızdırablarını hiçe sayarak meydan okuyan Türk Telekom’u ve sporcularını nefretle kınıyor, acımasızca insanlık suçu işleyen yahudilerle müsabaka yapmayı reddetmedikleri için protesto ediyorum.

Daha dün, Rusya’nın Gürcistan’ı işgalinde, tarafları ateşkese razı etme maksadıyla arabuluculuğa soyunmuş, sözde insanlık ve bölge barışı adına apar topar Tiflis ve Moskova’ya giderek, muhatap liderlerle görüşmüştü. Peki, neden aynı diplomasiyi İsrail ve Gazze’ye giderek gerçekleştirmedi, doğrudan hedef olmayan ve saldırgan tarafça muhatap alınmayan bölge ülkelerini ziyaret etti? Eğer savaş, resmiyette İsrail ile Hamas arasında geçiyor ise; tıpkı Kafkasya da olduğu gibi Tel Aviv ve Gazze’yi ziyaret etmesi gerekmez miydi? Yoksa efendisi Bush mu izin vermedi ya da Hamas’ın tamamen yok edilmesi konusunda İsrail-ABD-Türkiye arasında gizli bir ittifak mı vardı, yahut Hamas’ın diz çöküp teslim olması konusunda bölge ülkelerinden baskı kurulması mı talep ediliyordu? Veya öldürülebilir korkusuyla mı Gazze’ye gitmekten, ya da yaptığı pazarlık ve işbirliği ihanetinden mi Tel Aviv’e gitmekten çekindi? İsrail gündemi altında her şeyini yitirecek olan başbakan Erdoğan; son derece usta olduğu “gündem değiştirme” konusunda elini çabuk tutmasını öğütlüyorum. Olmert, nasıl güvenilmez ise, benim için Erdoğan’da o derece güvenilmezdir.

Başbakan Erdoğan’ın halkın indindeki fevkalade zor durumunu lehlerine oya dönüştürmeye çalışan fırsatçı Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’nin tepkileri ve eleştirileri kesinlikle samimi değildir. Unutulmamalıdır ki, Ergenekon terörist çetesinin organizasyonunda Müslüman milletimize karşı savaş naraları atılarak düzenlenen ihanet mitinglerine destek veren Baykal ve Bahçeli, neden İsrail karşıtı mitinglerde yer almamakta, her riyakar şeytan misali durumdan yararlanmaya çalışarak, halkımızın inanç ve duygularını çirkin emellerine alet edebilmektedirler.

Hiç mi liğme liğme doğranarak çuvallara dahi zor konulabilen ceset parçalarından, kafasız, kolsuz ve bacaksız vücutlardan, ortadan ikiye bölünmüş çocuk bedenlerinden etkilenmiyorlar? Yoksa onlar insan değil mi?

Ne var ki kendileri gibi bilgi, akıl ve tecrübeyle değil de duygularıyla hareket eden merhametli ve erdemli milletimizin kusuruna bakmasınlar… Onlar bilgisiz, akılsız ve tecrübesiz olduklarından başbakanları veya liderleri gibi düşünememekte, devletlerarası ilişkileri bilemediklerinden, olayları da diplomatik veya çıkar ilişkiler çerçevesinde yorumlayamamaktadırlar. Bağışlayın, hoşgörün, onlar yığındırlar… Ancak kendilerini seçip iktidara taşımaları ve saltanat sürdürmeleri kâfidir… Hadlerini aşıp devlet işlere burunlarını sokmasınlar ve yerlerinde otursunlar mantığı, mutlaka diktatörsel bir yaklaşımdır…

Artık insanoğlu öylesine çirkinleşmiş, erdem ve faziletten soyutlanarak tarifi imkansız yaratıklara dönüşmüş ki; geçmişte sayı ile gösterilebilen acımasız katiler ve diktatörler, neredeyse bugün tüm insanlığı kuşatmış bir potansiyele ulaşarak, başarının ve yükselmenin itici gücü; artık benlik, yani çıkar, soykırım, katliam, vahşet ve düşmanlık olmuştur. Akıl ve bilgi manipülasyonuyla benlik merkezli eğitilen ve yetiştirilen insanoğlu, sevgi ve merhametten arınmalarından günden güne kin ve nefretle büyüyerek ve nesilleri etkileyerek milyonlarca insanın ölümüne, milyonlarcasının da hayatlarını bir daha düzeltemeyecek bir lanetle altüst olmalarına sebep olmaktadırlar. ABD ve İsrail’in katliamları, iktidarlara prim yaptırarak seçim zaferleri kazandırıyor ve dünya toplumları da bundan etkileniyor ise; artık söylenebilecek başka bir söz bulunmamakta, kıyametin her an olabilme zorunluluğu mecburiyet kazanmaktadır. Acaba insanlar; kötülüğü, hırsları güçlü olduğu için mi, vicdanları olmadığı için mi yaparlar?

“Muhabbet ve merhamet insanlığın ; hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatlarıdır.” Mevlana

”Merhameti olmayan cennete giremez.” Hz.Muhammed (S.A.V)

“Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.” Ankebut. 53

“Hevasını (kötü duygularını) tanrı edinen ve Allah’ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?” Casiye. 23

.

Hiç yorum yok: