18 Ocak 2009 Pazar

Kemalist oligarşi

Devletin caydırıcı kurumlarına hükmeden Kemalist jakobenlerin Müslüman Türkiye halkı üzerindeki korku imparatorlukları, seçilmiş meclisi ve hükümetleri sindirmekte, adaletsel yargıyı baskı altında tutarak, amansız ideolojileri doğrultusunda yönlendirmektedirler. Çıkardıkları yıkıcı ve bölücü fitne ve karışıklıklarla ülkenin huzur, güven, barış ve bütünlüğünü bozan buyurganlar, gizli despotik iktidarlarını peyderpey açığa çıkararak, tek söz sahibinin kendileri ve hiçbir şartta yargılanamayacak bir dokunulmazlığa sahip olduklarını pervasız söz ve müdahaleleriyle vurgulayabilmektedirler.

Yüzyıllardır hiçbir gücün zincir vuramadığı ve esir edemediği necip milletimizi tutsak ederek; tehdit ve hakaretlerle aşağılayan, düşünce ve inanç hürriyetlerini yasaklayan, sırf vahiysel dinlerine olan imanlarından dolayı hükümetlerini deviren ya da çalışmalarını engelleyerek etkisizleştiren, diledikleri gibi yargılayarak mahkum eden Kemalistler; yazarları, gazetecileri, papazları, akademisyenleri, yargı mensupları, generalleri ve daha birçok üyeleriyle kurdukları Ergenekon Terör Örgütü ile gizliden gizliye yürüttükleri bedhah plan ve eylemlerinin deşifre olmasıyla paniğe kapılmışlar, mevki ve makamlarından dolayı kamuoyundaki saygılıkları ve güvenlerinin sarsılıp, maskelerinin düşmesiyle yargıya ve hükümete haçlılar misali saldırarak, tehditler savurarak, bertaraf etmeye çalışmaktadırlar. Ancak mermi namludan çıkmış, artık geri dönüş yoktur…

Ne var ki burası, çıkarsal iğrenç pazarlıkların alabildiğine döndüğü bir Türkiye ve tüm bu işgalci saldırılara, haksızlık ve adaletsizliklere siper olabilecek cesur ve kararlı bir hükümetin dik durabileceği endişesi, maalesef halkımızda mevcuttur.

Son operasyonda Kemalizm’in şövalyeleri eski MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç, Org. Kemal Yavuz, eski Yargıtay başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve eski YÖK başkanı Kemal Gürüz’ün gözaltına alınmaları, ne yazık ki Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’u ve malum köktenkemalistleri harekete geçirmiş; medya, hücre çeteler ve sivil toplum örgütleri bir yana, Genelkurmay’ı da kaygılandırıp, Org. Başbuğ’un cumhurbaşkanı ve başbakanı ziyaret etmesiyle adalet hançerlenmiş, söz konusu sanıklar savcılıkça serbest bırakılabilmiştir.

Müslüman Türkiye milletinin amansız düşmanı emekli Org.Tuncer Kılınç’ın bölücü ve yıkıcı şu söylemleri, hâlâ hafızalardadır. "Atatürk milliyetçisi değilseniz vatan hainisiniz." Ayrıca, eşleri türbanlı olan milletvekillerine: “Eğer eşleriniz sizi dinlemiyorlar da dini inancımızdır falan diyorlarsa, boşayın.” diyebilecek kadar haddini aşan, düşmansı kin ve nefret dolu bir kimse; “bölücü ve provokatör” değil de nedir? Ülkesini parçalamaya ve birbirine kıydırmaya çalışan Tuncer Kılınç’ın, Ergenekon Terör Örgütü’nün bir üyesi veya sempatizanı olduğu tartışılmazdır.

Gizli iktidarları yıkılmakta olan despotik Kemalistlerin tekrar eski derebeyliklerini kazanabilmek için “her yol mubahtır” , velev ki tek bir insan dahi kalmasa, “ya biz, ya hiç” felsefesiyle Müslüman halkına karşı muharebeye girişen gözü dönmüş azılı çeteler ve yandaşlarına; rütbeleri, makamları ve güçleri ne olursa olsun asla müsamaha gösterilmemeli, hukukun gereği yapılmalıdır. PKK’dan daha tehlikeli ve insafsız bir terör örgütüne gösterilebilecek en zerrecik taviz, umutları karartacak ve eskisinden çok daha beterinin yaşanmasına sebep olacaktır. “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.” Freud

Ey başbakan, hükümet üyeleri ve muhalefet! Bari bu olayda sebatkâr davranın da, bir nebze de olsa ihanetsel hata ve yanlışlarınızı telafi edebilin…

İşte nüfusunun neredeyse tamamı kırmada olsa Müslüman olan toplumumuza böylesine hakaret edebilen köktenkemalist bir generalin hezeyansal bölücü sözleri; en azılı hasımlarımız haçlıları bile aratmayacak bir düşmanlıktadır. Farklı etnik ve dini toplulukların yaşadıkları ülkeleri vatan kabul ederek gerektiğinde canlarını veren Türkiye halkını fitne çıkararak kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden ve aşağılayan Org. Tuncer Kılınç, Anayasanın 216. maddesi gereği bölücülük suçundan yargılanması gerekirken; sözde cumhuriyetçi Kemalist dokunulmazlığından dolayı kendisine dokunulamamış, aynı gerekçeyle, bugün ETÖ ile olan bağlantısı, tutuklanmasını, hatta hakim önüne çıkarılmasını engelleyebilmiştir. Ama, en azından kendisine sürtünüldü ya…

Cumhuriyet, laiklik ve Atatürkçülük adına sürekli yargıya müdahale ederek soruşturma açılmasına bile fırsat tanımayan Kemalistler, cesaret eden vatanperver savcı ve hakimleri görevlerinden attırarak cezalandırabilmektedirler. Hatırlanacağı üzere; Şemdinli terör olaylarında bir kitapçıya bomba atarak terörist faaliyette bulunan bir Astsubay’ı koruyan eski Genelkurmay başkanı Org.Yaşar Büyükanıt, hakim ve savcılar yüksek kurulunu harekete geçirtmiş, hakkında soruşturma başlatılan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı, “görevini kötüye kullanma” gerekçesiyle görevinden men ettirmişti. Adaletin yerini bulması konusunda gösterdiği erdemliğin karşılığını ağır bir bedelle ödeyen Ferhat Sarıkaya’ya yapılan daha nice haksızlıkların yaşandığı totaliter bir devletin yumrukları altında adalet paçavraya çevrilebilmektedir. Onun için, ancak “tabela devleti” olabildik…

Asla unutamadığım ve karşı gelmemden dolayı ceza alarak tam 71 gün hapis yattığım bir başka vahim olay ise; eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’in, “Laik olmayan insan, insan değildir. Onların kanından şüphe ederim.” açıklaması, her ne kadar Müslüman Türkiye milletine karşı işlenmiş düşmansı bir hakaret, bölücülük ve cürüm ise de, kendisine hiçbir yaptırım uygulanmamış ve soruşturma açılmamıştı.

Çünkü onlar, Türkiye’nin dokunulmaz efendileri ve diktatörleridir…

Oligarşi Kemalizm’in politik kurumu ve derebeyi CHP ve Deniz Baykal; suç işlemede özgür olan ve yasalar karşısında gizli bir dokunulmazlıkları bulunan rütbeli rütbesiz tüm Kemalist suçlulara hakkı ve hukuku doğrama pahasına arka çıkmakta, akıl almaz savunma ve sebeplerle bölücüleri ve kışkırtıcıları cesaretlendirerek, büsbütün meydan okumalarını, isyanlarını ve çeteleşmelerini teşvik etmektedir. Bugün ki gibi geçmişte de aynı argümanları kullanan Deniz Baykal, herhangi suçlu bir Kemalist’in yargı önünde hesap vermesine şiddetle karşı çıkmış; bağımsız hukukun icrasından, adaletten ve halktan yana bir duruş sergilemesi gerekirken, kendinden olan teröristlere ve bozgunculara sahip çıkmakta, böylece millet, hak ve adalet aleyhine ne kadar tehlikeli ve İsrailsi sinsi bir despot olduğunu ortaya koymaktadır.

Sömürü ve istismar ile birlikte anılan Deniz Baykal; laiklik adına sürekli Müslüman milletimizi aşağılamış ve insafsızca dışlayarak, Kemalistlerin işlediği suçlarda adalet arayan gerek hükümete, gerek polislere, gerek hakim ve savcılara en ağır şekilde hücum edip, her olayda “Cumhuriyete bir saldırı ve düşmanlık” nakaratlarıyla, tahrikçi ve habis üslûbundan hiç vazgeçmemiştir. Kendisinin gerçekte cumhuriyetçi bir parti lideri mi, yoksa faşist bir diktatör mü olduğu yargısı, şüphesiz söz ve davranışlarıyla kanıtlanmaktadır. “İnsana aradığı şeye bakılarak değer biçilir.” Mevlana

Geçmişte olduğu gibi bugünde, gelecekte de ülkenin başına çok büyük bir bela ve fitneleriyle kurumları birbirine düşürüp infiale neden olan Deniz Baykal; fevkalade hassas bir denge olan halkın seçtiği hükümet ile Genelkurmay’ın arasını açarak, darbeyle devirme planlarını gündeminden hiç düşürmemiş, başaramayacağını anlayınca, cumhuriyet ve laiklik adına isyansı mitingler, yetmedi, Ergenekon gibi terör örgütleri kurdurarak ve daha birçok bölücü faaliyetleri organize ederek, hem dışarıda hem de içeride Türkiye’nin gücünü kırmıştır.

Deniz Baykal; önce arka çıkıp, sonra hükmedemeyip dışladığı ve hükümetten rüşvet almakla suçladığı Org. Büyükanıt aleyhine hazırlanan Şemdinli iddianamesine bölücü amaçlı tepki göstererek; "Ne yazık ki hükümetin Silahlı Kuvvetlerine karşı bir darbe girişiminin söz konusu olduğudur. Bu iddianame orduya karşı açık bir darbedir. Herkes bu iddianameye karşı çıkmalıdır. Asıl üzüntü verici olan da o darbe girişimine yargının alet edilmiş olmasıdır. Yargı, bir süreden beri gerçek işlevini ciddi ölçüde kaybetmiş gözüküyor. Bunun da ötesinde yargının çok sakıncalı amaçlar için alet edildiğine tanık oluyoruz." Bu sözleri söyleyen despot bir general değil, halkın oyuyla meclise girmiş bir parti lideri. Ancak 29 yıl askeri bir rejimle ülkeyi yöneten bir partiden, hürriyetçi ve halkçı bir tavır beklemek fevkalâde irrasyoneldir. Ne de olsa hep silahların desteğinde varlıklarını sürdürmemişler mi?

Hatırlanılacağı üzere; Org Büyükanıt, CHP için, “seviyesiz ve hain” açıklamasını yapmıştı. Çıkar ilişkilerin hazin sonu…

Ünlü İngiliz ajanı ve Türk düşmanı Lawrence’in politikasını güden Deniz Baykal, yıllardır gericilikle aşağıladığı türban ve çarşafa kurtuluş tek umudu sarılarak, köktenkemalist üyelerinin eleştirilerine dahi aldırmadan türban ve çarşafı öven sözler söylemişti. Oysa sağ kolu ve Genel Sekreteri Önder Sav; İslam’ın yüce Peygamberi Hz.Muhammed (S.A.V) ile alay edebilmiş, “hac ibadetinin abes, Araplara para kaptırmaktan başka bir şey olmadığını” açıkça ifade ederek, gerçekte nasıl bir peygamber ve din düşmanı olduklarını kanıtlamışlardır.

12 Eyül 1980 yılında isyan eden Genelkurmay’ın cunta şefi Org.Kenan Evren, elinde Kur’an, il il dolaşarak, halka verdiği vaazları unuttunuz mu? PKK'nın 1984'te başlattığı silahlı terör karşısında devletin kurtuluş mücadelesi adına başvurduğu en önemli ve etkin araç, tıpkı Deniz Baykal gibi ‘din’ değil miydi? Ulusalcılık, Atatürkçülük ve laiklik terminolojisinde işedikleri argümanların başarısızlığı karşısında Mart 1986’da ayetlerin yazılı olduğu el ilânlarını helikopterlerden attırarak, afişler hazırlattırarak ve ileri gelen din referanslı araştırmacıları bölgelere göndererek PKK’ya karşı ‘Cihad’ çağrısı yapmamışlar mıydı? O ilânlarda ne yazılıydı? "Vatandaş! Bakın en yüce İslâm dini size ne emrediyor... Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Allah tecavüzkarları sevmez. Onlara karşı savaşmak senin gibi her Müslüman’ın görevidir." Oysa, irtica adına vahye savaş açıp, Müslümanlara hayatı zehir kılan Kemalistler; inanmadıkları dinin birleştirici tek güç ve çözüm olduğunu bildikleri halde, yine de düşmanlıklarından vazgeçmemekte, sıkıştıkları anda bir can simidi misali sarılmaya devam etmektedirler.

Şunu da herkes bilmelidir ki: Kitaplarımda da altını ısrarla çizdiğim gerçek; Genelkurmay ile TSK’nın, tıpkı ruh ile beden yahut hükümet ile halk misali birbirinden ayrı kuvvetler olduğudur. Genelkurmay, ancak Türk Silahlı Kuvvetlerini yönetmekle yükümlü bir kurumdur. Genelkurmay, her ne kadar Kemalist bir ideolojiye sahip ise de, içinde benim ve milyonlarca Müslüman’ın olduğu TSK, Kemalist veya laik değil, her düşünce, inanç ve ırkın bir araya geldiği ve vatanları uğruna canlarını vermeye hazır olduğu kahramanlardır.

Türkiye’yi sürekli gerip sarsan Kemalistler, halkımıza özgür bir nefes aldırmamış, değeri olan her şeyi sömürerek istismar etmişlerdir. Türk milletinin diğer bir kimliği olan Türk Silahlı Kuvvetleri, birkaç generale bedel tutulmaya çalışılamaz. Aksi takdirde, Türk ordusunda görev yaparak canlarını veren şehitleri hiçe saymak olur ki, herkes ağzından çıkacak olanı önce tartmalı, sonra konuşmalıdır. Bu sebeple, ne Genelkurmay’ın ne de generallerin ideolojik görüşleri TSK’ni bağlamamakta ve iddia edildiği gibi adalet önünde hesaba çekilmeleri veya eleştirilere uğramaları zerrecikte olsa hiçbir zarar vermemektedir. Şüphesiz kendilerinin verdikleri dışında…

Böylesi Kemalist bir diktatörlükte cesur ve kararlıkla görev yapan kahraman hakim ve savcıları kutluyor, ataları gibi dik ve onurlu bir duruşla, Müslüman Türkiye milletini yeniden eski birliğine ve gücüne kavuşturacaklarına inanıyorum.

“İnsanlar ancak adaletle doyurulur.” Emerson

“Bir toplumda suç varsa, orada adalet yoktur.” Platon (M.Ö.427-347)

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) dır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” Maide.8

Hiç yorum yok: