28 Ocak 2009 Çarşamba

Müslüman değil “deist”tirler

Tek ve hak din olan İslâm’a, kavramlarına ve simgelerine bedhah bir rakip olan CHP, bir siyasi parti olarak halkın dahili ve harici kalkınması, bütünlüğü, ilerlemesi, güçlenmesi ve caydırıcı olmasına değil, vahiysel İslâm’ı ortadan kaldırıp, ideolojileri temelinde kurguladıkları Kemalist bir dini egemen kılmaya ve diktatörlüğe odaklanmıştır.

CHP’nin birçoğu her ne kadar ateist bir görüşe sahip ise de, “deist” inanç taşıyanlarda azımsamayacak bir çoğunluktadır. Türk bir şoven milliyetçisi (Atatürk milliyetçisi) olmalarından, Hz.Muhammed’i, Arap kökeninden dolayı tamamen reddetmekte ve “Türk-İslam” gibi sapkın bir din üreterek, ırkçı (kafatasçı) MHP ile aynı çizgide buluşmaktadırlar. Gerek cumhuriyet adına düzenledikleri ihanet mitinglerinde, gerekse Ergenekon Terör Örgütündeki birlikteliklerinden, CHP ile MHP yekvücut ittifak içindedirler. Ancak Müslüman ülkücüler, CHP ve MHP’ye oy veren bilinçsiz Müslüman vatandaşlar, bu oluşumun ve tanımın dışındadır.

Deist; doğaüstü olayların tanrıdan geldiğine inanarak, Tanrı’yı tek başına kabul eden, ancak Yaratıcı’nın dinlerle ve elçileri peygamberlerle olan bağını kökten reddedendir. Deistler, doğru dinin insan mantığında ve tabiatın kanunlarında görmeyi tercik eder ve Allah’ın, peygamber aracılığıyla gönderdiği ilkeleri kesinlikle inkâr ederler. Dolayısıyla bu doğrultudaki tek bir Tanrı’nın, yani iradesiz bir Allah’ın varlığına inanırlar. Oysa, Allah ile peygamberleri birbirinde ayırarak, bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayanlar lanetlenmişler ve inançlarının hiçbir hükmü olmadıkları kesin bir ifadeyle açıklanmıştır.

“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirlerinden ayırıp; diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu: İşte gerçekten kâfir bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” Nisa. 150-151

Doğa dini olan deizm’e inanış, 17. yüzyılın Avrupa’sında bir devrim olmuş, laik Türkiye Cumhuriyetini kuran CHP gibi birçok kültür bu akıma, yani vahiysiz ve peygambersiz bir Tanrı’ya destek vererek, Rönesans dönemindeki hümanist yaklaşım çerçevesinde dolaylı bir ateizmi ya da “Doğa tanrısı” diye yetkisiz bir tanrıyı kendilerine öylesine ilâh edinmişlerdir.

Türkiye’deki deistlere (CHP) göre; İslam’ın vahiysel bir din olduğuna inanmadıklarından, Hz.Muhammed (S.A.V) vahiy alan bir peygamber değil, dahî ve Arap bir din kurucusu olarak kabul edilmiştir. Tıpkı Hıristiyanların, yüce peygamberimiz Hz. Muhammed’e ‘yazar’ demeleri misali! Hatta onlar nezdinde, Resul peygamberler ile yalancı peygamberler arasında fark görülmemiştir.

Bu düşünceyi ortaya koyan CHP’li Türk masonları, peygamberlikte toplumsal şartların oldukça etken olduğunu, bundan dolayı peygamberlik iddiasında bulunanların bazısının başarılı olup peygamber vasfı aldığını, bazısının da başarılı olamayıp yalancı peygamber ünvanını
aldığını ileri sürmüşlerdir. Yine onlara göre; Allah’ın aracıya ihtiyacı bulunmaması ve Allah inancının yeterli olmasından hareketle, ayrıca bir peygamber inancının ortaya konmasına gerek bulunmadığını iddia ederek, Müslüman Türkiye halkının taptığı Allah’a, peygamberine ve vahiysel dinine savaş açıp çağdaşlık, akılcılık ve batılılaşma adına; amansız ve zalim bir propaganda ve yasalarla asimilasyona girişmişlerdir.

CHP’nin iktidarsal kuruluşuyla başlayan asimilasyon, halk evleri aracılığıyla yayılmış, o dönemin gerek Milli Eğitim Bakanı, gerekse İçişleri bakanı başta olmak üzere tamamı, vahiysel dine ve peygamberimize saldırarak, Müslümanları devşirmeye çalışmışlar, zayıf inanç ve karakter taşıyanlarda başarılı olmuşlardır.

1924 Anayasasını hazırlayan komisyonda başkan ve raportör olarak görev yapan, inkılâplarda etkili olan CHP milletvekili Celal Nuri’ye göre de vahiy ve aracı melek, bir sembolden ibarettir. CHP’ye göre; “din denilen şey, peygamberin zihninin ürünüdür.”

1939 ve 1950 yıllarında CHP milletvekili Hüseyin Cahit ve Abdullah Cevdet gibi birçok mason; peygamberlerin milli olması gerektiğini savunarak, kendilerinden olmayan bir peygambere uyma zorunluluğundan bahsedilemeyeceğini ileri sürmüşler, İslâm’ı, bir “Arap dini” olarak kabul etmişlerdir. Bu anlayışı temel alan günümüz Kemalistleri, tanrının da milli olması gerekliliğine inanarak, maalesef Atatürk’ü hatadan münezzeh “tanrı” bellemişler, ilkelerinin kutsallığına iman ederek, bir zorlama ve baskı haline getirmişlerdir. Onun ilkelerine ant içmeyen seçilmiş bir vekil dahi parlamentoya girememekte, hükümet olamamaktadır.

Bu sebeple; vahye ve peygambere iman etmiş hiçbir Müslüman, gerekçesi ne olursa olsun CHP’yi dost edinemez, destekleyemez ve varlığını içine sindiremez.

Hatırlanacağı üzere; daha çok kısa bir zaman önce CHP Genel Sekreteri Önder Sav, yüce peygamberimize hakaret ettiği halde ne CHP kurularınca, ne de yargıca hakkında hiçbir yasal işlem başlatılmamış, CHP’deki üst düzey görevine devam ederek, kin ve nefret duyduğu türban ve çarşaflıları, oy kaygısıyla partisine katan genel başkanı Deniz Baykal’ın bir tek eleştirisine bile maruz kalmamış, ikinci adam olmaya devam edebilmiştir. Oysa AKP’de, Atatürk’ün aleyhine tek bir söz söyleyen her kim olursa olsun partiden derhal ihraç edilerek, Atatürkçü topluma saygı gösterilebilmektedir.

Diğer taraftan; Müslüman halkının canı pahasına önemsediği peygamberlerine yapılan hakarete duyarsız kalan Kemalist CHP’nin ve Kemalist yargının tutumuna karşılık; bir Hıristiyan ülkesi olan Avustralya’da ise, Susanne Winter adındaki aşırı sağcı milletvekilinin peygamberimiz Hz. Muhammed’e hakareti karşılıksız kalmamış, derhal dokunulmazlığı kaldırılarak, “dini topluluklar arasında kin ve nefret oluşturduğu” gerekçesiyle, 3 ay hapis ve 24 bin Euro para cezasına çarptırılabilmiştir.

CHP’nin hiç değişmediği, temel hak ve hürriyet olan İslâm’i inanç, ibadet değerleri ve özgürlüklerine sürekli saldırıp aşağılayarak, akıl almaz hakaretler ve baskılar yaptıkları malûmdur. Muhalefette olmalarından dolayı doğrudan etkili olamayan CHP, ancak diktası altındaki caydırıcı ve provokatör kurumlar aracılığıyla amaçlarını sürdürmekte, aktif olamadıklarında ise, terör örgütü ve suç çeteleri kurdurmak suretiyle hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Ya iktidara geldiklerinde neler yapabileceklerini, sanırım hayal bile etmek istemezsiniz…

Deniz Baykal, Ergenekon Terör Örgütünün tüm gerçekleri deşifre edilip, nasıl acımasız ve hain bir yapılanma olduğu kamuoyunca da tasdik edilmesine rağmen; hala teröristlere sahip çıkarak ısrarla savunmasını sürdürebilmesi ve Silivri’yi “AKP’nin Guantanamo”’su olarak tanımlamasına karşılık; acaba Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğundan bugüne, Türkiye’de yaşanacak bir karış özgür yer bırakmamacasına ülkeyi “Kemalist Guantanamo”’ya çeviren CHP diktatörlüğü için ne diyecek?

CHP’liler, bazen hiç farkında olmadan yada medyanın azizliğine uğrayarak sakladıkları gerçek yüzlerini ortaya çıkarıp deşifre olsalar da; eski başsavcı Sabih Kanadoğlu, Yekta Güngör Özden, Tuncer Kılınç ve benzeri sözcüleri aracılığıyla amaçlarını gizlemeye gerek görmeyebilmektedirler. Başka bir argüman bulamadıkları için Türbanı, dinin siyasete alet edilmesi olarak değerlendirip; “Bu gidiş, dinci dikta rejimine gidiştir” diyerek, Müslüman toplumu bitmez-tükenmez kinlerinden hedef almakta, neden hala hazırdaki Kemalist dikta rejiminin korku, baskı ve cezalarından bunalan halkımız ve kapatılan siyasi partilerin karşı duruşlarından rahatsız olabildiklerine mantıki ve insani hiçbir açıklama getirememektedirler.

Bir “türban”, rejimi değiştirebilecek bir tehlike arz edebiliyor da, neden “Ergenekon” gibi derin ve etkili silahlı bir terörist organizasyonun darbe girişimi ve bölücü faaliyetleri inandırıcı olmayabiliyor? “Üç-beş bomba ve bir avuç insan” ile darbe mi yapılır iddiasıyla, neden kurumsallaşmış teröristlere sahip çıkılıp, mahkemelere baskı ve hakaret yapılabiliyor? Onun için mi, yıllardır milletimiz ahlkasızca kandırılarak, türbanın PKK'dan bile daha tehlikeli olduğu varsayımıyla MGK'ca 1. derece addedilebilmiştir?

Daha öncede defalarca vurguladığım gibi: CHP, açık bir düşmandan çok daha tehlikeli, sinsi ve acımasızdır. Aynı ilkeleri paylaşan deist ve şovenist Bahçeli’nin MHP’si de ondan farksızdır.

Haçlıların yüzyıllardır mağlup edemediği ve yıkamadığı köklü Osmanlı Devletinin içeriden parçalanarak zayıflatıp nasıl ortadan kaldırıldığı, asla unutulmamalıdır. Tıplı ittihat-terakki örgütünde olduğu gibi birbirinden farklı düşünce, ırk ve ideolojilerin bir araya gelip, Osmanlı’nın temellerini sarsarak tahrip eden o günkü hainler, bugün ki alçaklara referans olmuş, aynı oyun tekrar oynanmak isteyerek, önce mitingler, şimdi de terör örgütleriyle halkımız acılara gömülmek ve vatansız bırakılmak istenerek, kanlı bir işgalin altyapısı oluşturulmaya çalışılmıştır.
CHP ve MHP’nin seçim kazanmaları veya iyi bir hizmet getirecek olmaları hiçbir önem teşkil etmemeli, Müslümanlara ve Kürtlere besledikleri dinsel ve ırksal nefretleri, mutlaka geleceğe yönelik bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Ayrıca geçmişte hem CHP hem de MHP zihniyeti iktidara gelmişler ve belediye seçimlerini kazanmışlardı. Peki ne oldu? Herkesin hatırlayacağı gibi büyük bir hüsran ve kaos…

Altyapısı ve ideolojisi aynı olup hiç değişmeyen bu yönetimlerin, halkın lehine farklı bir şey yapabilmeleri, toplulukları kucaklayabilmeleri, ayırımcılığa son verebilmeleri, güçlü bir Türkiye oluşturabilmeleri, haktan ve adaletten yana olabilmeleri mümkün mü? Ele geçirdikleri her yere, aç kurt misali yağmalamaya hazır bir kuduruşla bekleyen Ergenekon terör örgütü üyelerini, suç çetelerini, mafya bozuntularını yerleştirmekten, sübvanse etmekten ve başka örgütler kurdurmaktan ayrı ne yapacaklar? Eğer daha iyisini bir bilen var ise, lütfen bana da söylesin, olur da görmediğim veya bilemediğim gerçekler olabilir…

Halkın özgür, adaletli, birlik ve beraberliği için gerekli olan, tüm insanlarımızın bu tehlikeye karşılık yekvücut bir araya gelerek, hiçbir şahsi ve kurumsal çıkar düşünmeksizin benliklerini gömmeleri, fevkalade yıkıcı bu tehlikeden ülkeyi ve kendilerini muhafaza etmeleridir.

Yine birçok okuyucum beni taraflı ve AKP’li olmakla suçlayacaktır. Ancak AKP’li olmadığım gibi, “Neden Oy Kullanmıyorum” adlı kitabımda belirttiğim gerekçelerden dolayı kesinlikle “oy” kullanmadığım ve kullanmayacağım bilinmelidir. Oy kullanmamak, kökten bir çözüm için en akılcı karardır.

Türkiye’nin temel sorunu; Kemalist CHP ve şovenist MHP’dir.

1 yorum:

Bilgehan Zeki (WildGenie) ÖZAYTAÇ dedi ki...

Görüşleriniz gerçekten dikkat çekici. Çoğunluğuna katılsamda biraz agresif gibi. Gerçi ülkemizdeki insanların islami görüşe sahip görüş, kişi ve düşüncelere bulundukları agresifliğe bakarsak bu onun yanında devede kulak.