2 Aralık 2009 Çarşamba

Hiç insanlıkları kalmadığından mı dürüst olamıyorlar…

İsviçre'deki ''minare'' referandumuyla ilgili davul misali gürlemeler, şovdan ibaret hiçbir değeri ve yaptırımı olmayan sirksel gösterilerdir. Sözde Müslüman ülkelerin, Hıristiyan ve Yahudi egemenliğinde dinler arası diyalogu ve medeniyetler arası ittifakı geliştirip pekiştirme taraftarı olan dini cemaat ve hükümetler; İsviçre’nin referandumundan duydukları elem rahatsızlıklarının altında camilerin minarelerden yoksun bırakılması veya ezan okunması değil, gizli amaçlı hedeflerine ulaşamama endişesi yatmaktadır.

Toplumların fıtratsal düşünce ve duygularını ciddiye almayarak, gerek dâhili gerekse harici çıkarlar doğrultusunda politika oluşturan devletler, halklarının iradesini yansıtan referandumlardan özellikle korkar ve ortaya çıkabilecek sonuçlardan ısrarla kaçınarak, suni sevgi, saygı, uzlaşma ve barış gibi yüzeysel işbirliklerin sekteye uğramasından çekinirler. Çünkü güttükleri politika; insani değerleri yağmalayan riyakârlık, yalan ve aldatma üzerine inşa edilmiştir.

Halk bilmez, sadece onlar bilirler; devlet duyguyla değil mantıkla idare edilir; felsefeleri, baskı altında tutulan toplumların yoğunlaşan gaz misali bir gün infilaklarıyla ortada ne mantık ne de devlet kalacağını asla hesap etmeksizin ya günü kurtarma ya da egemen güçlere şirin görünebilme esasına dayanır. Artık insanlığın tamamen yok edildiği barbar bir dünyada; “temel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, barış ve adalet” gibi kavramlar, ancak içi boş politik bir tekerleme olarak dillendirilmekte, güçlüler kendi yollarında ilerleyerek, taşeronlar da atık kemik parçalarıyla susturulmaktadır.

Terör adına Müslümanların potansiyel bir tehlike görülüp, yok edilmelerinin meşru sayıldığı bir dünyada; Hıristiyan İsviçre halkından farklı bir seçim beklenebilmesi mümkün müdür? Gerek ABD gerek İsrail gerek Rusya gerek Çin ve gerekse ittifak güçlerin Irak, Filistin, Afganistan, Türkistan, Çeçenistan ve diğer ülkelerdeki Müslüman katliamları, sakıncalı listelemeleri doğrudan İslam’a yönelik değil midir?

Haksızlık, adaletsizlik ve işgal karşısında susmayıp mücadeleye girişenlerin terörle yaftalandığı bir emperyalizm de, köleliği ve tutsaklığı asla kabul etmeyecek olan bir inancı ve medeniyeti; dinler arası diyalog ve medeniyetler arası uzlaşma gibi manipülasyonlarla başka bir dinin egemenliği altına sokma taktiği, hiçbir zaman başarılı olamayacaktır.

Şu gerçek hafızalara kazınmalıdır ki özgürlük, egemen ve egoist ideolojilerin dikta ettikleri yasalar çerçevesinde ve politik çıkarlar doğrultusunda kendi lehlerine kullandıkları bir hiledir. Tarihsel kanıtları tartışılmaz olan İslam’ın dışında hiçbir din, rejim ve düşünce; kendini elimine etmeye çalışan herhangi bir anlayışa “özgürlük” adına hak tanımaz ve yetki vermez. Batıl olmalarından sürekli paranoyasal bir panik içindedirler. ABD, İngiltere ve İsrail’in acımasızca katlettiği Müslümanların özgürlük ve demokrasi adına kıyıldığı, düşüncesi dahi insanı ürperten vahşetlere hiçbir iktidarın “dur” demediği ortadayken; nasıl bir insan hakkı ve özgürlük tanımından bahsedilebilmektedir?

Aslında dünyanın dinler arası bir diyaloga ve medeniyet ittifakı gibi bir tiyatroya ya da kültür ve inanç birliği gibi yapay bir uzlaşıya hiçbir gereksimi yoktur. Zaten böylesi bir harman, insan fıtratına tamamen aykırı olup, dinlerin ve medeniyetlerin özünü yitirtmesi bir yana, kaderle örtüşebilmesi de söz konusu değildir. Hilkatte insan olmanın erdemliğiyle karşılıklı saygı, tahammül ve barış yeterli olup, bunun da ancak eşit bir adaletle mümkün olabileceği mutlaktır.

Hakk ile batıl bir arada yaşatılamaz, mutlaka biri galebe çalar…

İslam tarihi, farklı dinlere mahsus hiçbir insanı hor görmemiş, ayrıcalıklı hükmetmemiş ve adaletten kesinlikle taviz vermemiştir. Ancak Hıristiyan tarihi, başta Müslümanlar olmak üzere akla hayale gelmeyecek barbarlıkları işlemekten geri durmamış, kalplerindeki kin ve nefreti söndürmemişlerdir. Günümüzde de atalarının yolunu izlemiyorlar mı?

Müslümanları insan seviyesinde görmeyip, yok edilmeleri konusunda fikir birliğinde olan haçlılar, direnişçi kahramanların “cihad” mücadeleleri karşısında geri atmak zorunda kalarak, kültürler ve inançlar işbirliği temelinde dinler arası diyalog ve medeniyetler ittifakına sıcak bakmak suretiyle tehlikeden kurtulabilecek bir asimilasyonu gerçekleştirene kadar oyunu sürdürmeyi sindirebilmişlerdir. Ancak İsviçre’deki referandum, söz konusu düzenbazlığı baltalamış, başta AB ve ABD olmak üzere Batı, insan hakları ve özgürlükler adına sözde İsviçre hükümetine hesap soran bir politikaya kalkışmıştır.

Haydi, müstemlekeliği kabul etmiş pespaye hükümetler bir tarafa, Müslüman toplumlara ne oluyor ki hükümetlerinin oyununa gelip, İsviçre’ye tepki duyabiliyorlar. Halkları Müslüman olan birçok hükümet, özellikle Türkiye; irtica adına Müslüman halkını birinci derece tehlikeli addedip; baskı, tehdit, şiddet ve yasaklar getirmek suretiyle din ve vicdan özgürlüğünü, temel insan haklarını ihlal etmiyorlar mı? Senin camilerinde minare var ama vahyin emrettiği yaşam özgürlüğün yok…

Hıristiyan İsviçre’yi Müslüman Türkiye ile kıyaslarsak, hangi devletin daha özgür olduğunu öğrenmek, sanırım daha akılcı olsa gerek…

Riyakârlık öyle hadde ulaştı ki, hoparlörle ezan okumasından fevkalade rahatsız olduklarını açıklamakta hiçbir sakınca görmeyen ve cami çokluğundan sürekli şikâyet eden CHP milletvekilleri; vahiy, cami ve ezan düşmanlıklarını istismar ederek, İsviçre’deki referandumu meclise getirmeye kalkışmaları, ancak PES dedirtmektedir.

Örneğin; neden Türkiye’de de “irtica ve laiklik” adına bir referandum yapılıp, doğrudan halkın görüş ve talebi sorulmamaktadır?

Biliniz ki Avrupa’da Müslümanlara karşı aşırı tahammülsüz ve kamu alanlarından dışlayan tek devlet, laik ve Ataist Türk devletinden başkası değildir…

Bu sebeple İsviçre’yi bırakında, önce kendi ülkenize bakınız…

Merak etmeyin; o Müslüman referanslı hükümetler, İsviçre'yi sübvanse ve baş tacı etmeye devam edeceklerdir. Peygamberimize küfreden Danimarka Başbakanını NATO Genel Sekreteri yapan Başbakan Erdoğan değil miydi?

“Önce kendin gideceğin yolu öğren, sonra öğretmeye kalk.” Buda

Hiç yorum yok: