6 Aralık 2009 Pazar

Adres Tapınak Şövalyeleri…

İçeriği bilinmeyen gizli bir pazarlık sonucu ABD’nin Kuzey Irak’ı, Türkiye kökenli Kürtlerden ve PKK’dan arındırmak maksadıyla Başbakan Erdoğan’la yaptığı işbirliği neticesi ülke yararına fevkalade olumlu sonuçlar doğuracak olan “açılım” girişiminde gerekli kararlılığı gösteremeyen hükümet, faşist ve bölücü CHP ve MHP’nin tuzağına düşmek suretiyle DTP’yi hedef alması, bugün yaşadığımız ve gelişerek daha da korkunç felaketlere yol açacak cehennemsi kapıyı aralamasına neden olmuştur.

Hükmettikleri despot ve ırkçı politikalarla PKK’yı doğuran, büyüten ve Türkiye’nin başına belâ eden Anıtkabirin Tapınak Şövalyeleri (ATŞ), resmiyette düşman ancak kapalı kapılar ardında müttefik sayarak taşeron kullandıkları PKK’yı, APO’nun hücresi bahane edilerek yeniden organize etmeleri, başka bir adres aramaya gerek bırakmayacak açıklıktadır. Ne var ki pazarlıklı sorgulanmaları ve serbest bırakılmaları, kendilerini büsbütün azdıracak bir teşviki tetiklemektedir.

İhanetlerinin ve acımasızlıklarının deşifre edilmesiyle bir bir tutuklanan ve yargı önüne çıkarılıp dokunulmazlıkları yıkılarak fevkalade zor dönem geçiren ATŞ, millet indindeki güvensizliklerini ve hasımlıklarını örtbas edebilme gayesiyle PKK’yı sokağa döküp, halkın mal ve can güvenliklerini büyük tehdit altında bırakarak, hükümeti erken seçime ve iktidardan uzaklaştırma stratejisini uygulamaya koymuşlardır.

Milletimizin kalbi olan TSK’yı öyle sömürmektedirler ki, çocuklarımızın topluca katledilme planlarının dahi yer aldığı terörist organizasyonlar ortalığı kasıp kavururken; güya “Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen asimetrik psikolojik harekât” gibi hainlikleri manipüle etmeye yönelik bir yaklaşım, ihanetleri gizlemeye yeterli olmayacaktır. Bu milletin her bir ferdi, TSK’nın bir üyesi olma şerefiyle ödüllendirilmiş, dolayısıyla hiçbir saptırma, insanlarımızı gerçeklerin üzerine gitmekten alıkoymayacaktır.

“Böl, parçala ve yönet” felsefiyle iktidarlarını yürüten putperest jakobenler; toplumsal birlik ve bütünlüğü, huzur ve güvenliği, halkın egemenliğini zorba iktidarlarının kaybı düşünmekte, dolayısıyla şeytani ne kadar hile var ise sırasıyla devreye sokmaktadırlar.

Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hükümet ve parti, tüm sorunların üstesinden gelebilecek adaletsi bir çözümü başarabilecek cesaret ve kararlıkta değillerdir. Gerek ABD gerekse AB’nin dayatmasıyla yol alamayacakları aşikârdır.

Genelkurmay’ın diktatörlüğü ve ona bağlı ATŞ’nin hâkimiyetine son verilmeden, yargının ideolojik yapısı ortadan kaldırılmadan, gerek bürokratların gerekse sokaktaki insanların alt yapıları hazırlanmadan, yanlışın üzerine doğrudan gidilmeyerek ürkekliğin olumsuzluklarından kurtulmadan düzlüğe çıkabilmek, dini, ırki, zihni ve kalbi ayrılıkları yok edebilmek imkânsızdır. Önce yekvücudu sağlayacak anahtarın adı konulsun ve o çerçevede bir araya gelinerek aykırılıklar giderebilsin…

Ortak bir barış ve uzlaşıya sürekli karşı çıkan CHP ve MHP’nin, acaba ırkçı ve ulusçu argümanlarından başka her tarafın razı olabileceği bir çözüm anahtarları var mı? Sokaktaki insanlar yakılırlarken, öldürülürlerken ve malları zarara uğratılırlarken; çözümleri “dersim” gibi toplu bir vahşet mi? Zaten itiraf etmediler mi?

Hiçbir şehit yakını, o onura ihanet edercesine mason CHP ve ırkçı MHP’nin provokasyonlarına alet olmamalı, nefsi değil rahmani, bireysel değil toplumsal düşünmelidirler. Çıkarcı hiçbir acımasıza kendilerini kullandırmasın, o gözyaşlarının ve yanan kalplerinin müsebbiplerinin ırkçı ve ulusalcı barbarların olduğunu akıllarından çıkarmasınlar.

DTP’nin kendileri gibi ilkesiz ve ödün vereceğini sanan hükümet, asla “açılım ve barış” serüvenine girmemeli, girdiyse de bedelini ödeyecek cesaret ve kararlılığı göstermeliydi. Ancak oy kaybı telaşı içinde olan bir anlayıştan samimi ve insancıl bir adım beklenemez…

Oysa bırakın oy kaybını, Türkiye’ye barış, huzur ve güven getirmesinden iktidara kavuşacak ve söküp atılamaz bir güce ulaşacaktı. Masum bir insanın canı, hükümet olmaktan daha önemli değil mi? Ne var ki söz konusu açılım hükümetin samimi duygularla programladığı bir çözüm değil, yabancıların dayatmasıyla olgunlaştığı bir paket olduğundan geri tepti.

Yıllardır binlerce insanın öldüğü, ailelerin parçalandığı ve göçmenlerin oluştuğu bir terör ülkesi olduğumuzu, sanırım etrafını güvenlik çemberleriyle kuşatmış derebeyliler umursamıyor. Hukukun, meclisin, anayasanın ve ceza yasalarının olduğu bir ülkede; hiçbir parti kapatılmamalı, suç işleyenler cezalandırılmalıdırlar.

Halkın seçtiği DTP’yi kapatmak, açık bir cinayet, malları yağmalanan ve kanları dökülen sokaktaki vatandaşlara gaddar bir düşmanlıktır. DTP’nin kapatılma kararını verecek yargıçlar ve taraftar politikacılar, acaba sıradan vatandaşlar gibi korumasız dolaşacaklar mı? Gerek yargı gerekse siyaset; vatandaşın mal ve can güvenliğini sağlayacak hassasiyeti dikkate alarak, kararlarını ve politikalarını düzenlemelidirler.

Neden açılım müjdesinin habercisi Cumhurbaşkanı Gül susuyor? Halkının korku ve panikle kaçıştığı, yakılıp öldürüldüğü ve ortalığın karıştığı bir anda Başbakan Erdoğan’ın ABD ve Meksika ziyareti daha mı önemli?

“Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.” Anatole France


Hiç yorum yok: