27 Eylül 2018 Perşembe

Güven yoktur…

Çünkü ölüm vardır!

Ne kaçıp kurtulmana izin veriyor; ne geri koydurtuyor; ne geciktirtiyor; ne bulunulan yeri önemsiyor; ne doğarken nişanlanılan eceli değiştiriyor; ne güvenilerek uğruna can verilen beşeri gücün muhafazasını takıyor; ne korku ve tedbiri dikkate alıyor; ne hastalık, yaşlılık, sağlık veya gençliği dinliyor; ne gece veya gündüzü umursuyor; ne hayır ya da şerde olmana aldırıyor; ne de âlim veya cahil, zengin yahut fakir, kral ya da köle oluşuna bakıyor.

Peki, ölüm neyi gözetiyor?

Diriliği, ölümsüzlüğü; diğer bir ifadeyle ALLAH yolunda gerçekleşmiş olan şehadeti!

Ancak ahiret hayatının varlığına ve ölümsüzlüğüne inanmayan düşünce, nefsi sadece dünyadan ibaret gördüğünden geçici olarak kavuşabildiği menfaatleri güvenle özdeşleştirmektedir. Oysa yalnızca şehitler güven içindedir! 

Güvenin yahut güvenli olabilmenin yegâne yolu ancak mutlak bir iradeyle mümkün olur. Yaratılmış bir insanın da mutlak bir iradeye sahip olabilmesinin imkânsızlığından güven etkisiz kalmaktadır.

Güven tamamen kaderle orantılıdır. Bu sebeple kaderini eline alamayan insan, güveni de etkisi altına alamaz.

Kendi aklı, bilgi ve iradesiyle güvene kavuşamayan insanın hilkatteki eşine güven verebileceğini söyleyebilmesi öyle bir yalandır ki, ölüm, bela, musibet ve tehlike gerçeği ortada dururken, itibar edende aynı ahmak ve yalancıdır. Dolayısıyla yalana güvenildiğinden hakikat silinip süpürülmekte; böylece güven algısı seraptan farksız hal almaktadır.  

Bilim ve teknoloji ne kadar ilerleyip gelişmiş olsa da, yalnızca mümkün olanı bir araya getirmekten başka hiçbir bilinmeyeni, görünmeyeni ve dokunulamayanı çözemiyor; bedeni insan yapan ruhu üretemiyor; huzur ve güveni sabit kılamıyor. 

Her ne kadar beyinle özdeşleştirilen ‘yapay zeka’ denilen kuramlarla icat edilemeyen ruh gerçeği kamufle edilmeye çalışılsa da, ruhun fiziki bir aparatı olan beyin, iddia edilenin aksine sinirsel bir kütle yani kümbet olup, ancak ruhun güdümüyle işlev kazanmaktadır. Küçücük bir sineği dahi yaratamayanın insan yaratabilmesi mümkün müdür? Ancak yapay zeka gibi robotlarla göz boyayıp çalım atmaya kalkışılır. Zaten ruhun bedenden ayrılmasıyla gerçekleşen ölümle birlikte ne beynin ne de kalbin hayat vermediği apaçık ortadadır. Ya duygular!

İnsanı insan kılan hisler olduğuna ve beynin de hisleri doğurmadığına göre yapay zeka ancak yüzeysel programı doğrultusunda yazılımcısının sınırlı kölesidir ve insanın yerini alabilmesi mevzubahis değildir. Var olabilmesi için insanın yapacağı yazılıma ihtiyacı vardır ve söz konusu yazılımda kısıtlıdır.

Bu sebeple ruhu yaratamayan beşer, ne ölümü durdurabilmekte ne ruh yaratarak bir insan yahut bir canlı meydana getirebilmekte ne de mutlak bir güveni hasıl kılabilmektedir.

“Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Münafikün 11

“Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.” Ahzab 3

“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. Tevbe 51

“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (umut ettikleriniz) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de!” Hac 73 

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir. Al-i İmran 185

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Al-i İmran 169

Hiç yorum yok: