4 Eylül 2018 Salı

Adalet; Adalet; yine Adalet!

Geri kalan tüm düşünceler yalandır; çünkü hiçbiri ne ruhu ne de bedeni doyurmaktadır.

Hele sekülerizm, liberalizm, laiklik ve demokrasi adaleti manipüle eden öyle abartılardır ki, şeytan misali nefse hitap eden tatmin edici gerekçelerinden dolayı adalet unutturulmuş; dolayısıyla haksızlık, kayırmacılık, sömürü, bencillik, gösteriş, isyan ve kötülükler özgürlük adına meşrulaştırılmıştır. 

Oysa insanoğlunun hayattaki yegâne gıdası olan adalet öyle bir besindir ki, ne özgürlük ne tutsaklık ne demokrat ne de totaliter bir düşünceyi takar. Dolayısıyla adalet, suçluyu dizginleştirir, masumu da dirileştirir; böylece adaletin karşısında herkesin boyun eğecek olmasından ortada bir fitne kalmaz ve her insan, kendini devlet başkanı hisseden bir psikolojiyle refaha ulaşır.

Her yıl olduğu gibi bugünde yargının göreve başlaması, aslında adaleti sağlamakla yükümlü yargının tatilden dönüşünden başka bir şey değildir. O dönüşün büyük debdebelerle kutlanıyor olması da apayrı bir kibirdir.

Altyapıyı hazırlamakla mükellef Adalet Bakanlığı ve devletin, adaletin tesisi için hiçbir mazeretleri söz konusu olmadığı halde kendilerini seçerek göreve getiren millete karşı kayıtsız-şartsız sorumluluklarını yerine getirme mecburiyetleri her ne kadar kaçınılmaz ise de, mağduriyete uğrayanların haddi hesabı yoktur.  

Ancak gerek yargının gerekse hükümetin fevkalade meşakkatli olan sorumluluklarını çeşitli gerekçelerle yerine getirmemeleri öyle mağduriyetlere sebebiyet vermektedir ki,  vatandaşların haksızlıkların çözümü adına başvurdukları yargı beklentileri felaketlere dönüştürmektedir.  Lakin yargıda ‘hedef süre’ uygulanmasına başlanılması da olumlu bir gelişmedir.

Yargının yoğunluğundan davaların yıllarca süren süreçte arşivlerde bekletilerek incelemeye dahi alınmayıp sonuçlandırılmaması; mahkeme hâkimlerinin sürekli değiştirilmelerinden dava dosyalarına adapte olunamamasından yıllarca ötelenmesi;  kişiye özel adaletten olan sapmaların vuku bulması ve yandaş bir kayırıcılıkla ortaya çıkan maddi ve manevi zararlar, felaketin en derinini tetiklemektedir.
  
Düşünür ve hukukçuların ifade ettiği gibi; Adaletin gecikmesinin nasıl bir adaletsizlik olduğu tartışılmaz bir hakikattir.

Haksızlıkların karşılıksız kalmasından daha felaket ne olabilir ki, gelebilecek felaketlerden korkulabilinsin?

Tıpkı Diogenes’in gündüz vakti eline bir fener alarak pespayelikten ve erdemsizlikten köhnemiş Atina sokaklarında “bir adam arıyorum” tellâllığı yapması gibi sadece bizim ülkemiz değil, dünyadaki insanlar dahi adalete öyle açtırlar ki, tüm insanlık olarak adalete öldükten sonra ahirette kavuşulacağına olan beklenti ve inançlar ya artmış; ya da adaletsizlik içselleştirilerek, güçlünün güçsüzü yeneceği düşüncesi daha da cesaretlendirilerek meşrulaştırılmıştır.  

Ya, geçen gün Çırağan Sarayında binlerce kişinin katıldığı AKP Ankara milletvekili Ali İhsan ya da diğer namıyla Mücahit Arslan’ın yaptığı düğüne ne demeli?

Ki, milyonlar vererek o düğünü yaptığı Çırağan Sarayının sahibi Kempinski, tabelasıyla Abu Dhabi İnvestment’ındır. Yani azılı hasmımız Birleşik Arap Emirlikleri’dir!

Haydi, bunu bir tarafa koyalım; haçlı-siyonist güçlerin ekonomik yaptırımlarından dolayı fevkalade ekonomik sıkıntılarla boğuşarak, dini ve milli duygularıyla fedakârlıkta sınır tanımayan halkın cefakârlıkları ortadayken; enflasyonla topyekûn mücadele edilmesi, istikrarın sağlanması, harcamaları azaltarak tasarrufa girişilmesi, halkın elinde ve avucundaki dolar ve altınlarını bozarak fakirleşmeyi göze alması ve kimi vatandaşların devlete yaptıkları hibelerde göz önüne alınırsa; iktidardaki AKP’li bir milletvekilinin Çırağan Sarayında düğün yapıyor olması neyin nesidir?  

Yoksa söz konusu ekonomik krizden milletvekili Ali İhsan Arslan ve devlet muaf mıdır ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere AKP’li milletvekilleri halka aldırış etmeksizin o düğüne katılabilmişlerdir?

Öyle bir haldeyiz ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözü üzerine Müslüman milletimiz önce canını sonra malını çekinmeden ortaya koyarken, onlar ne yapıyor?

Asıl sorun ise, AKP karşıtlarının o düğünü eleştirirlerken; bir AKP’linin hiçbir kınama hatta eleştiri getirmemiş olmasıdır! Çünkü o kadar yanlış kabul edilmiştir ki, kazanılmış olan zehirden tamamı etkilenmiş olmalılar ki, suskunluktadırlar.  Bu sebeple gösterişin, particiliğin, yandaşçılığın yahut taraftarlığın nasıl insanları dilsiz bir şeytana dönüştürerek adaleti biçtiği apaçık ortadadır.
,
Oysa Hz. Ömer der ki; “Benim için insanların en sevimlisi, bana hatalarımı hediye edendir.” 

“Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.” Hz. Muhammed (sav)

“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” Nisa 58

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “ Nisa 135  


“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” Maide 8  

Hiç yorum yok: