13 Eylül 2018 Perşembe

Allah’ın siyasette gücü yok mu…

Ya da yeryüzündeki yönetimde bir dâhili bulunmamakta mıdır ki,  Allah’tan başkasıyla müttefiklik kurulabilmekte, dayanılmakta, izzet ve güç aranabilmekte, yardım beklenebilmekte, güvenilmekte, umut bağlanmakta, sorunların çözümü aranmakta, güçlü olunabileceği düşünülmekte, düşmanların sindirilebileceği sanılmaktadır.

Oysa insan, aklı, bilgisi, gücü ve yeteneğine rağmen yeryüzünün en zengin besini olan balı bile yapamamaktadır!

Allah’ın gökyüzüne yerleştiğini ve yeryüzünün yönetiminin insanda olduğuna; özgür akıl ve iradeleriyle dilediklerini yapabilecek ve her zorluğun üstesinden gelebilecek kuvvette bulunduğunu; Allah’ın yaşama karışmadığını; düşünce ve davranışların beşeri irade doğrultusunda kabiliyet kazandığını; biyografileri çizerek yazanın kendisi olduğunu; Allah’ın insanlara hiçbir kötülük, şer ve musibet nasip etmediğini; menfi olan her şeyin insan ve şeytan tarafından yapıldığına inanarak,  ateist ve deist güdümlü seküler-laik düşünceden farksız olduklarını ortaya koyarlar. Dolayısıyla ateist ve demokratik düşünceyi meşrulaştıran öyle çarpık ve nispetsiz inançlara sahiptirler ki, ne pratik hayatta karşılığı bulunmakta ne de insana inisiyatif tanınmadığı kader vurgusuyla özleşebilinmektedir.
    
Aslında ‘o kitap’ı yani kaderi yok sayan keskin görüşleri, birçok İslam âliminin yumuşatılmış cüz’i irade anlayışlarıyla eş değerdir. Tıpkı kâfir ile münafık arasındaki fark gibi!

Allah ve Resul’ünün siyasetten yani devletten soyutlayan insan, kendi kendine yeteceğini düşünerek, bumerang misali elden ele dolaşmak suretiyle güçlü bir eli tutmaya çalışır ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanır. Tıpkı Türkiye’nin abd ve rusya arasında sıkışıp yol araması gibi!

Hele Allah’a, Resul’üne ve Kur’an’a iman ettiklerini söyleyen hatta ibadet dahi yapan teistlerin, Allah’ı siyasetten dışlayan fiiliyatlarına ne demeli!  Allah’ın koruyup sarmalayıcı bir gücü yok mu ki, hıristiyan, yahudi ve ateistler gibi beşeri güçlere sığınılabilinmektedir?

Nasıl olurda inanmış bir siyasetçi, Allah’ı ve indirdiği Kur’an’ı öncelik kabul etmeyebilmektedir? Allah’ın süper güç addedilen bir abd veya bir rusya gibi gücü yok mudur? Yoksa Allah’ın, diğer inanç sahipleri gibi yeryüzü yönetimine karışmadığına mı inanılmaktadır? Eğer insan gücü Allah’a yetiyor ise, ALLAH kimdir?

Ancak insana hizmet, diğer bir ifadeyle keyfiyeti adına dünya debdebesine kendini adamış sözde Müslüman bir siyasetçi ahirete karşı şüphe içinde olmalıdır ki, dünyayı ahirete tercih edebilmektedir. Ki, başta Hz. Peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberler ve halkları da aynı refahı hak etmemişler miydi? Ya şehitler! Dolayısıyla o insanın yaptığı ibadette kendi isteğine yani nefsine göre olduğundan Allah nezdinde bir değer taşımamaktadır.   

Söyleyeceğim odur ki, ya Allah’a iman etmişsindir ya da etmemişsindir. Allah’ı siyasetten, devletten ve yönetimden ayırmak öyle bir kibirdir ki, tıpkı şeytanın Allah’ın emrine karşı gelen böbürlenmesidir. Dolayısıyla Allah’ı rab olarak kabullenmesi nasıl kendisini ebedi lanetten kurtarmayarak aklamamışsa; seküler-laik politika ve insan iradesini üstün kılan demokratik düşünce sahipleri de aynıdır.

Dünya menfaati, keyfiyeti, refahı ve gururlandırıcı nimetler kâfire helal, Müslüman’a haramdır. Ahiretteki menfaat, keyfiyet, refah ve namütenahi nimetler Müslüman’a helal, kâfire haramdır. Zaten Müslümanların nasıl var olup güçlenerek “altın devir” denilen konuma ulaşmaları ve akabinde batıla dalarak saltanata meyletmeleriyle beraber çöküş ve yok oluş süreçleri incelendiğinde İslam’ın ne olduğu anlaşılabilecektir.

Allah’ın kayıtsız-şartsız iradesi olan İslam, asla hiçbir beşer tarafından zarara uğratılamaz, küçültülemez ve yok edilemez. Çünkü Allah’ın koruması altındadır! İslam adına kim ne yapıyorsa kendine yaptığından layık olduğu küfrü, İslam ile bağdaştırtamaz.

Gerek Türkiye gerekse diğer ülkelerin yegâne kurtuluşları Allah’ın kitabi Kur’an’a sarılmaktan başkası değildir. Eğer Allah’ın her şeyi bildiğine, gördüğüne, işittiğine ve iradesi dahilinde olayları gerçekleştiğine inanılıyorsa, insanın ne haddinedir ki, yönetimden O’nu ayırabilecek bir cüretkarlıkta bulunabilsin. Lakin karşılaştıkları sorunları dahi Allah ve Resulüne götürerek çözmeye tenezzül etmeyenlerin  Müslümanlıkla şereflenebilmeleri mümkün değildir.

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

“Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için (uygulanan) azap onlara da gerekli olmuştur. Kuşkusuz onlar hüsrana düşenlerdi.  Fussilet 25


“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. Nisa 59

Hiç yorum yok: