2 Mayıs 2010 Pazar

Azmettirici ÇYDD ve CHP’dir…

Din ve namus telakkisinin ortadan kaldırılmasıyla kurulun CHP devletinin bednam ürünleri acı ve dehşet yaşatmakta, kundaktaki bebeklerden dahi tatmin olabilen sapıkların sayısı her geçen gün artabilmektedir. Milletimizin anayasasını özgürce yapabildiği ve hükmedebildiği bir devleti olmayıp sadece tabeladan ibaret Türkiye Cumhuriyeti unvanını kullanmayı irrasyonel addettiğimden, CHP diktatörlüğünü gerçekçi ve aklî buluyorum.

2006 yılında “nokhaber.com” adlı sitemdeki “Laik ve Kemalist Türkiye’nin sapıklıkta dünya birinciliği” başlıklı yazımda, dünyada en çok ‘çocuk pornosunu’ tıklayan İzmir, Ankara, Auckland ve İstanbul’un ilk dört sıralamayı almasına şiddetli tepki göstermiş; namus, ahlak, iffet ve dürüstlükte dünyaya örnek olmuş Müslüman Türkiye’nin içler acısı halini, Allah’sız ve dinsiz laik eğitimin bir sonucu olduğunu izah etmiştim.

Yazımın kamuoyunda büyük etki uyandırması üzerine; CHP, TBMM’ne 09.11.2006 tarih ve 15608 sayıyla Başbakan Erdoğan’ın cevaplaması talebiyle soru önergesi vermiş, “İnternet yayıncılığı yoluyla cumhuriyete ve Atatürk’e saldırmam, küfür ve hakaret” ettiğim gerekçesiyle cezalandırılmamı, sitemin kapatılmasını ve hükümetin şahsım hakkında gerekli işlemleri yapmasını istemişti. Bunun üzerine “Sapıklıkta dünya birincisi İzmir milletvekillerinden “Nokhaber”i kapattırma girişimi” başlıklı yazımla hak ettikleri karşılığı vermem akabinde aleyhime ceza davası açarak, yine ideolojik bir kararla 1 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldım. Sonuçta CHP diktatörlüğünün hükmettiği bir yargıda ceza almam normal değil mi? Onun için yargıdaki Anayasa Değişikliğine karşı çıkmıyorlar mı?

Oysa toplumuzun fevkalade hayati olan ahlakının yozlaşması üzerinde durmuş ve acil tedbirlerin alınması çağrısında bulunarak, insanlarımızı kuşatan ve geleceğimizi tehdit eden büyük felaket ile ilgili dikkat çekmiştim. Tüm dünyada çocuk pornosundaki sapıklığımızın deşifre olması öyle bir zilletti ki, artık hiçbir toplum bize güvenmeyecek, sapık yaftasıyla dolaşmanın utancıyla kahrı perişan olacaktık. Böylece yetiştirdiğimiz ağaçtan üreyen ölümcül meyvelere tepki göstermek şov değil de nedir?

Çağdaşlık söylemleriyle pornoculara, zinacılara ve sapıklıklara arka çıkan CHP ve ilköğretim okullarına pornografik yayınlar göndererek çocuklarımızı seks düşkünü sapkınlara dönüştüren ÇYDD, Siirt ve birçok ilimizde yaşanan ürkütücü “tecavüz” ve sonrasında meydana gelen cinayetlerin yegâne teşvik edici sorumlularıdırlar.

Büyük kentlerdeki sapıklıkların Anadolu’yu da içine alarak kirletmesi, nasıl bir vahşiliğe sürüklendiğimize açık delildir. Siirt’te meydana gelen tüyler ürpertici fecaatin en düşündürücü gelişmesi, resimlerini çektikleri kıza şantaj yapan öğrencilerin tecavüz edecekleri 2-3 yaşlarındaki çocuk talepleridir. 15 yaşındaki kızı değil de bebekleri arzu etmeleri, asıl üzerinde durulması gereken felakettir. Tıpkı Lut kavminde olduğu gibi!

Detayı yazmayı hazmedemediğimden içeriğine girmiyor, acımasızlığın hangi boyutlara ulaştığını, materyalistleştirilen ve vicdansızlaştırılan neslimizin istikbalimiz için ne denli tehlike arz ettiklerinin altını çizmek istiyorum.

Laiklik, Atatürkçülük ve çağdaşlık lehine ilköğretime dini yasak getiren eğitim sistemimiz, görüp gözeten Allah’ı ve vicdanı besleyen dini değil de sekülerizmi, evrimciliği ve Atatürk’ü tek yol pekiştirmelerinden başka bir sonuç beklemek mümkün değildir.

Çocuk diye buluğ çağına erişmiş suçlulara ceza indirimi vahyen de yasaktır. İfadelerinde tüyler ürpertici tecavüz ve cinayeti ayrıntılarıyla anlatan söz konusu 9 gencin işledikleri suçun, hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğine sahip olup olmadıklarının saptanması için Adli Tıp Kurumu’ndan rapor istendi. Adli Tıp Kurumu da raporunda şüphelilerin yaptıklarının bilincinde oldukları belirtilirken davranışlarını yönlendirme yeteneğinin de yeterince gelişmiş olduğu kaydedildi. Nasıl olur da 18 yaşın altında oldukları gerekçesiyle az bir cezaya çarptırılabilirler? İki yaşındaki bir bebeğe tecavüz ederek zevk alabilen bir sapığa rehabilitasyon fayda sağlar mı?

Ayrıca suçlu çocukların af edilmelerini talep eden Devlet Bahçeli ve MHP, hangi vicdanla o canilerin salıverilmesini sindirebileceklerdir? Kendi çocukları defalarca tecavüze uğrayıp öldürülse de faillerini bağışlayabilecekler midir? Oysa meclisteki sıralarına bir metreden fazla yaklaşanlara tehditler savuran Bahçeli, lanet olası oy uğruna nasıl olup da insanlıktan çıkabilmektedir?

İğreniyorum, tiksiniyorum, kusuyorum…

Asıl tehlikeli ve azmettirici sapkınlar; cezadan taraf değil de iyileştirmeden yana hümanist gösterisinde bulunan yöneticiler ve sözde falcı psikologlardır. Çünkü onlar, insan fıtratını Yaratıcı Allah’tan daha iyi bilen ve tanrı rolünü üstlenmiş soytarılardır. Özellikle Milli Eğitim Bakanını liyakatsiz ve suni açıklamalarından dolayı şiddetle kınıyorum. Bakan Nimet Çubukçu’ya sorum o dur ki; çocuk gerekçesiyle canilerin hakları var da, zevkle tecavüz edilip hunharca öldürülen o masum bebeklerin ya da binlerce mağdurun hakları yok mu? O canileri koruma altına almaktaki hassasiyeti, neden zamanında o bebeklere karşıda göstermedi? Neden değer yargısı, suçlu çocukları korumak da masumları gömmek? Toplumumuzun nasıl bir vahşetle karşı karşıya olduğunu uyarmak maksadıyla gazetelerde yayınlanan bebek cesedinin güya kanını dondurduğunu ifade ediyor ama o bebeğin ailesinin hangi acılar içinde kıvrandığını hissedebiliyor mu? Neden halkla paylaşmaktan çekiniyorlar? Acaba endişesi; çocukların ürkütücü gelecekleri mi, yoksa deşifre olan felaketsi başarısızlığı mı? Ancak SHÇEK’dan sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemdeki o korkunç görüntüler hala hafızalardaki canlılığını sürdürürken, Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki görevinde ki bu manzaralar normal değil mi?

Yunus Emre der ki; “İlim, ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmez isen, bu nice okumaktır.” Kendini bilmek, belli bir bilimin konusu değil, bilimin tamamıdır, yani bilimin ta kendisidir. Kendini bilen insan, sözde gerçeği bulmaya yarayan ve benliği yücelten mantık kurallarını keşfetmekle kalmaz, aynı zamanda ahlâki gidiş kurallarını, yani iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı, acı ve mutluluğu, hakkı ve adaleti de bilir. Kendini bilmek demek, aynı zamanda insanın kendi bilgisizliğini, iradesizliğini, hiçliğini ve başarısızlığını anlaması, gerçeği meydana getirebilecek ve gerçeğin kurallarını yerine getirebilecek bir çalışmaya girmek demektir. Kendini bilmek demek, vicdanlı olmak ve başına gelmesini istemediği bir şey için aldığı tedbirleri sorumlu olduğu başkalarında da hissetmek demektir. Kendini bilmek demek, insan veya çocuk hakları gerekçesiyle suçlunun yanında değil mağdurun yanında olmak demektir. Kendini bilmek demek, ADALETLİ olmak demektir. Kendini bilmek demek, Yaratıcısına şükretmek, sadakatle bağlı kalmak, kulluğunu kabul etmek demektir…

Nasıl bir onur ise; Siirtlilerin şehir adının kötüye çıkabileceği endişesiyle vahşeti örtbas etmeleri, şüphesiz kentsel sapıklığa bir teşvik ve huzurla sindirebilmelerinden dolayı daha korkunç bir eylemdir. Peşi sıra meydana gelen taciz, tecavüz ve cinayetler, işte bu yüzdendir. Merak etmesinler; çocuk pornosundaki sapıklıkta dünya birinci İzmir, ikincisi Ankara ve dördüncüsü İstanbul’un uluslararası namı, ücra köşedeki Siirt’in adını bile dile getirmez. Cinselliği çağ atlamanın bir ödülü gören laik ve çağdaş bir anlayışa sahip olduktan sonra neden dövünelim?

Başbakan Erdoğan’ın bir yıl sonrada olsa olayın kamuoyuna duyurulmasına tepki göstermesi, ancak bir suçlunun duyabileceği yargıdır. Eğer sorunun yükümlüğünü kendisinde görüyorsa ki hükümet başı olmasından öyle, susturmak yerine çare üretmesi ve ülkenin nasıl bir felakete sürüklendiğini halkla paylaşarak, el ele bir çözüme gidilmesinde önderlik yapması gerekmez mi? Ne var ki laik bir düşünce ve putperest bir anlayışa bağlılıkla çıkar yol bulabilmesinin imkânsızlığını ancak örtbas etmekle aşabileceğini zannetmekte, halkla birlikte köklü bir çözüme cesaret edememektedir.

Zinayı, seksi ve cinselliği meşrulaştıran CHP’nin insan hakları komisyon üyelerince Siirt’teki vahşeti araştırma girişimleri bütünüyle trajikomik bir gösteri, amaçlarının insani ve vicdani değil tamamen siyasi olduğu tartışılmazdır. Planları hükümeti suçlamak ve kolladıkları her fırsatta olduğu gibi tecavüze uğrayıp öldürülen bebeklerin cesetlerinden pirim kazanmaktır. Oysa sapıklıktaki dünya birinciliğimizle ilgili öldürücü bir yaranın üzerine basmamdan şahsıma savaş açan onlar değil midir? Kur’an Kurslarını kapattırıp dini yasaklattıran, zinayı, ahlaksızlığı, Atatürkçü terörü, pornografiyi ve vahiy karşıtlığını destekleyen kendileri değil midir?

Evli insanların zinasını yasaklamak isteyen hükümete şiddetle karşı çıkıp, yasayı yürürlüğe sokturmayan CHP, acaba yasa çıksaydı; Norveç'teki “Özgür Politika Hareketi” adlı siyasi parti gibi protesto edip, kendi kuracakları genelevde zina mı yapacaklardı?

Para karşılığı yapılana fuhuş, zevk karşılığı yapılana da zina dendiği bir uygarlığın üyesiyiz.

Tarihin en ilginç protesto yöntemlerinden birine imza atmaya hazırlanan Norveç’li parti, fuhuşu yasaklayan yasayı protesto etmek için 60'ı kadın toplam 90 üyesiyle kuracakları genelevlerde çalışmaya başlayacaklarmış. "Büyükelçi" lakaplı üyeler, kurulacak 5 genelevde Mayıs ayından itibaren ücretsiz olarak hizmet vereceklermiş. Amaçlarını sınırsız mutluluğun önüne konan engelleri kaldırmak olduğunu söyleyen parti kurucusu Frank Horn Hartvedt; "İnsanlığa bahşedilmiş en güzel hediye olan ve en temel ihtiyaçlar arasında yer alan cinselliğin bu şekilde kısıtlanmasını kabul etmemiz mümkün değil” açıklamasında bulundu. CHP’de aynı gerekçeyle zinanın suç sayılmasına karşı çıkmamış mıydı?

Acaba o nefretle suçladığımız sapıklarda, paralel duygularla cinselliklerini tatmin edebilmek için ihtiyaçlarını karşılamıyorlar mı?

“Sakın ahlâk kurallarını çiğnemeyin, çünkü öcünü çabuk alır.” Tolstoy

2006’da kaleme ve neticesinde sözde yargılanarak 2009’da ceza aldığım söz konusu yazılarım:

Laik ve Kemalist Türkiye’nin sapıklıktaki dünya birinciliği…

Ateist Atatürkçü düşüncenin çağdaşlık ve aydınlık hilesi milletimizin korkunç ve ürkünç sonunu hazırlamış, dehşet verici birinciliği dünyada belgelenmiştir. Onuncu Yıl Marşındaki “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan, on yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” dizeleri, dünün kurtuluş mücadelesini yapan bağımsız Müslüman Türkiyesi ile günümüzün dinine ve geçmişine küfreden müstemleke laik Türkiyesini anlatmakta, dolayısıyla yetiştirilen gençlerin düşünce, duygu ve eylemlerinin tüm pespayeliği, rezaleti, iğrençliği ve sapkınlığı; elde edilen şampiyonlukla perçinleşmektedir. Bebek ve çocuklara girişilen tecavüzleri merak ederek seyredebilen, ilgi duyabilen ve tatmin olabilen Türklerin kahrettiren sapkınlıkları, bilinmelidir ki milletimizin tamamını lekelemekle kalmayacak, “çok tehlikeli” damgasıyla dünyanın hemen her yerinden dışlanmamıza sebep olacak, çocuklara ve kadınlara yaklaşmaları yasak “kırmızı hat” sürecini de başlatacaktır.

Düşüncesi bile insan kanını dondurup yeryüzünün en tiksindirici bağışlanamaz sapıklığı olan çocuk pornosunda İzmir, İstanbul ve Ankara’nın dünyadaki ilk üç sıralamaları; milletimizi, geçmişte yerle bir olan Lut kavmi gibi birçok topluluktan çok daha kötü bir sonla tarihin utançla anılacak sayfalarına gömecek ve geride tek bir canlı bırakmaksızın acılar içinde yok ederek, ahlak kurallarıyla oynamanın bedelini ödetecektir.

İrtica adına Allah’a ve vahye savaş açıp terör estirerek dini, imanı, vicdanı, merhameti, ahlakı ve erdemliği doğrayan Atatürkçü düşünce derneklerinin, 29 Ekim kutlamaları esnasında dağıtıkları kitapçıklarda İslamiyet’e ve ahlak önderi Peygamberimize ağır hakaretlerde bulunup, “Müslümanlık, Türk ulusunun ulusal duygularını, ulusal heyecanını uyuşturdu, Türkler, Arapların dini olan Müslümanlığı kabul etmeden önce büyük bir ulustu” ifadelerine yer vererek, 83 yıldır sürdürdükleri haçlı propagandaları ve baskılarıyla Allah inancı, sevgisi ve insani değerleri kalplerden sökmüşler, materyalist, zalim ve sapık insanlar türeterek yüzkarası tablonun meydana gelmesinin tek müsebbibi olmuşlardır. Dün Müslüman Türk olmanın ayrıcalığını, güvenini ve onurunu yaşayan milletimiz, günümüzde ise çocuk pornografisinin aşağılayıcı mahcupluğuyla kimsenin yüzüne bakamaz duruma düşmüştür. Sorumlusu kimdir?!?

Kötülüklerin ürediği merkez olan Avrupa ve Amerika’nın enjekte ettiği zehir, kompleksi en dorukta olan Türkiye’yi öyle etkiledi ki, pornografinin en uç ülkesi olan, azgınlıkta, terörizmde ve ahlaksızlıkta sınır tanımayan 250 milyonluk Amerika dururken, özellikle çocuk pornosu gibi bir felaketle Türkiye öne çıkmış, çağdaş ve aydın sanılan laikliğin ve Atatürkçülüğün nasıl cehennemsi bir yol olduğu kanıtlanmıştır. Söz konusu çocuk pornografisine aşırı eğilim sanal ve fiziki ilgiyi arttırmış, ajan-provokatör yabancıların yanı sıra yerli eğiticiler, bürokratlar, televizyoncu, gazeteci ve yazarların da teşvikiyle asimilasyona uğrayan halkımız, Atatürk’ün “din ve namus telakkisini ortadan kaldırma” politikasını sosyo-toplum yapısına indirgeyerek, çağdaşlığı ahlaksızlıkla özdeşleştirebilme yanılgısıyla batılılaşmayı ilericilik bellemiş ve vahiyden soyutlanmanın felaketsel yanlışıyla bugünlere gelinmiştir.

Eğitim veya devlet kurumlarında görev yapan itibarlı mevki sahiplilerin dokunulmazlıkları ya da çeşitli hilelerle kurtuluşları söz konusu sapıklıkları yaygınlaştırmıştır. TRT eski Genel Müdür yardımcısı ve halen TRT’de başuzman olarak görev yapabilen Serpil Akıllıoğlu adlı sapığın kişisel bilgisarayında 3 binin üzerinde çocuk pornosu fotoğrafı bulunmuş ve suçu, oğlu Kerem Akıllıoğlu üstlenerek aklanması sağlanmıştı. Üstelik bu sapık, çocuk kitapları ve oyunları yazıyor, çeşitli televizyonlara çocuk programları hazırlıyor. Görüleceği üzere; çocukların eğitimine katkıda bulunacak bir alanda uzmanlaşmış bir ismin şehvetsel sapkınlığı ve rantsal emeli, tehlikenin vahametini gözler önüne sermektedir. Artık öyle bir durumdayız ki, çocuğumuzu bırakın bir yabancıya, neredeyse bir akrabamıza, hatta kardeşimize bile emanet edemeyecek korku ve tedirginliği yaşıyoruz.

Dünyada bir eşine daha rastlanılmayan ilkin gerçekleştiği laik Türkiye’nin gâvur referanslı İzmir’inde, 17 aylık bebeğe üç adamın defalarca tecavüz etmesiyle kıyamet çağrılmış ve dünya, zanlarınca Müslüman olduğu düşündükleri Türkiye’deki böylesi bir caniliğe hayret etmiştir. Oysa Türkiye Müslüman değil, Allah’ı ve İslam’ı reddeden laik ve Atatürkçü devletin egemen olduğu bir ülkedir. Diyanet İşleri Başkanı Papa Ali Bardakoğlu’nun; Allah’ın vahiysel ve tek dini İslam’ı Kemalist cumhuriyetin temel ilkeleri olan laiklik ve Atatürkçülük ile batılı çağdaş dünyanın değerlerine oturtan akıldışı küfürsel yaklaşımı, zaten İslam’ın değil, sadece adının kaynak alındığı Protestanlaştırılmış putperest bir anlayışın hüküm sürdüğünü ortaya koymaktadır. Onun için, bu gidişatın sorumlusu doğrudan laik rejimin laik eğitimi ve sosyal düzeneğidir.

Yetkililerin, 17 aylık bebeğe yapılan ağır tecavüzü ve kurtulamayacakları kara lekeyi bertaraf edebilmek için, doktorların verdikleri tecavüz raporunu, adli tıp kurumuna değiştirterek olayın tecavüz değil, yabancı bir cisimle darp edildiği girişimleri gerçeği asla örtbas edemeyecek, ne fail canavarlara fayda sağlayacak ne de devletin ahlakı yozlaştıran dinsiz politikalarını aklayabilecektir. Gerçi bu tür manipülasyonlar ve aflarla “insan hakları adına (!)” idamlık suçlular salıverilip cürümler meşrulaştırılmıyor mu? Bunlar daha en iyi günlerimiz. Kabul edilmiş bir yanlışlığın kazanılmış bir zehir olarak kundaktaki bebek, sokaktaki hayvan, tarladaki bitki, denizdeki balıklar dâhil herkes ve her şeyi kuşatacağı gün, inanılmayan o ahıret hayatının başlayacağı gün olacak, gerek yasaların yardımıyla, gerekse yakalanmamalarıyla sevinenler, o gün kaçıp saklanacak, sığınıp yardım isteyecek hiçbir arka bulamayacak, ne paraları, ne güçleri ne de yararlandıkları yasasal boşluklar hiçbir işe yaramayacaktır. İşlenen her suçun ve canı yanan her bireyin sorumlusunun devlet olduğu bilinciyle hesap sorulabilinirse, belki aydınlığa çıkılabilme umudu doğar.

Çocuk pornografisinde bir buçuk ay önce Türkiye, bölge sıralamasında, Güney Afrika ve Rusya’dan sonra üçüncü sırada bulunurken, şu anda Rusya’yı da geride bırakarak ilk sıraya yerleşmesinin şerefini mi, yoksa ayıbını mı yaşıyor bilemiyorum. Çünkü bizi yerin dibine geçirip insan olmaktan çıkaran o kadar çok utancı bir zafer edasıyla bağrımıza basarak övündük ki, herhalde birinciliğimizden dolayı bunu da geri çevirmeyiz.

Yegâne varlık sebepleri tamamen İslam’ı elimine etmek olan Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Dernekleri gibi Batı dayanaklı Kemalist örgütler, AB ve ABD’den her yıl milyonlarca euro ve dolar hibe almakta, eğitim adına yetiştirdikleri gençlerimizi kanıtlandığı üzere dinsizleştirerek ve ahlaksızlaştırarak dünyada ses getirmenin ve lider olabilmenin gurunu paylaşmakta, efendileri haçlılardan çok daha büyük destek ve yardımlar alarak Türkiye’yi bitirmektedirler. Düşünce ve bilimde hiçbir gelişime, yeniliğe ve keşfe imza atamayanların ortaya koydukları içi boş argümanların sonuçlarını hep birlikte zillet içinde yaşıyor, neredeyse T.C. vatandaşı olmanın hicabı içinde kimliğimizi gizleyerek, peçe ile gezmeyi bile düşünüyoruz.

Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyet Gazetesi, Kanaltürk, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Hacı Bektaş Derneği, KESK, Hüseyin Gazi Derneği gibi sivil toplum örgütleri, Emekli subay ve astsubay dernekleri ile SHP ve CHP’nin Ankara’da düzenledikleri “Cumhuriyet için halk yürüyüşü” mitinginin amacı, İslam’a, Müslüman Türkiye Milletine, erdemliğe ve bağımsızlığa karşı bir tertipti. Haftalardır sürdürdükleri kampanyalara rağmen sadece 7-8 bin zihinleri ve kalpleri iğfal edilmiş küçük bir grubu toplayarak Allah’ın şeriatına (Kur’an’a) küfrettirip tehdit savurmaları ve meydan okumaları, neden çocuk pornolarının, tecavüzlerin, inanılmaz suçların ve şiddetin arttığına açık delildir. Türk halkını işgal eden bu bir avuç yaratık, kaderin tayin ettiği gün hak ettikleri karşılığı bulacak ve yaşana gelen sapıklıklar, ayırımcılıklar, düşmanlıklar, haksızlık ve adaletsizler sona erip, eski güce, ahlaka ve onura mutlaka kavuşulacaktır. Söz konusu ihanet mitinginde, "Türban irtica bayrağıdır" pankartları açarak, vatanları uğruna canlarını veren şehitlerin ana, eş ve bacılarının türbanlarını dahi çirkefçe aşağılayabilen hainler, karanlığa, bölünmeye ve ahlaksızlığa mahkûm ettikleri Türkiye’yi kurtaracaklarını öne sürerek, şeytanın misyonunu sürdürmüşlerdir. Acaba Atatürk’ün huzuruna çıktıklarında, eserleri olan çocuk pornosundaki dünya birinciliklerini kıvançla anıtkabir özel defterine kaydettiler mi?

“ —Ayetlerim size okunurken, onları yalanlayanlar siz değil miydiniz?
—Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.
—Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha
(ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.
—Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık.
—Zira kullarımdan bir zümre, “Rabbimiz! Biz ima ettik; öyleyse bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin” demişlerdi.
—İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni yâd etmeği unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.
—Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erdiler.
(Allah inkârcılara) ‘Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?’ diye sorar.
—‘Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor.’ derler.
—Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz
(bunu) bilmiş olsaydınız!
—Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”
Mü’minun 105-115

“(Resul’üm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vaadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbin nezdinde bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” Hac. 47



İNTERNET YAYINCILIĞI YOLUYLA CUMHURİYETE VE ATATÜRK'E SALDIRMANIN HAFİFLİĞİ

T.B.M.M.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ
Grup Başkanlığı
Tarih : 09.11.2006
Sayı :15608

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki sorularımın Başbakan sayın R. Tayip ERDOĞAN tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 09.11.2006

Erdal KARADEMİR
İzmir Milletvekili

Bilindiği üzere, son yıllarda içeriden ve dışarıdan Laik Türkiye Cumhuriyetine ve onun büyük önderi Mustafa Kemal ATATÜRK’ e saldırılar artmış, küfre varan bu saldırılar ve organizasyonlar laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eder noktaya ulaşmıştır.

Son yıllarda, lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan bu faaliyetlerin, yoğun olarak internet yayıncılığını kullandıkları görülmektedir.

Bu sitelerden biri, Mehmet Ali Şadoğlu adlı kişinin yönetiminde internet yayıncılığı yapan ve yayın politikasını Türkiye Cumhuriyeti’ ne, onun ilkelerine ve ulu önder ATATÜRK’ e küfür ve hakaret üzerine kuran, NOKHABER adlı sitedir. Bu sitenin, 6 Kasım 2006 tarihinde, “Laik ve Kemalist Türkiye’nin sapıklıktaki dünya birinciliği” başlığı ile verdiği haber, Cumhuriyet ilkelerine saldırının hangi noktaya geldiğini göstermesi açısından bir iğrençliği sergilemektedir.

Bırakınız bir Türk vatandaşını, dünyadaki hiçbir kişinin dahi kabul edemeyeceği ithamlarda bulunan internet sitesi, ülkemizde, Cumhuriyetin temel ilkelerini savunan Atatürkçü dernek, vakıf, gazete ve televizyonları da hedef göstermektedir.

10 Nisan 2000, Pazartesi günlü Hürriyet Gazetesinde yer alan, bir haberde, sahsınızın da, o tarihte üyesi bulunduğu “FP’nin, Fatih Belediye Meclis Üyesi Nihat Şadoğlu'nun amca oğlu Mehmet Ali Şadoğlu’nun, Balat ve Fener Kentsel Rehabilitasyon Projesi kapsamında bulunan, semtin en büyük tarihi eserlerinden biri olan binayı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nu devre dışı bırakmak amacı ile yıkımına bilerek sebebiyet verdiği ve rant sağladığı” yer almıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Başta ülke bütünlüğü olmak üzere, Cumhuriyet ilke ve devrimlerini ve ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ü hedef alan yıkıcı ve yaralayıcı yalan ithamlara, toplumun huzurunu ve ulusal dayanışmayı ortadan kaldırmayı amaçlayan bu kişi ve organizasyonlara karşı AKP hükümeti olarak ne tür önlemler almaktasınız?
2- Laik Cumhuriyete ve ATATÜRK’e küfür eden söz konusu site hangi tarihten bu yana, internet yayıncılığını sürdürmektedir?
3- Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerin önlenmesi için yürürlükteki tüze yeterli midir? Değil ise, ülke bütünlüğüne zarar veren bu faaliyetlerin önlenmesi bağlamında yasal düzenleme hükümetinizce niçin getirilmemiştir?
4- Bu ve benzer yayınlar hakkında, TCK’da, bilişim suçları kapsamında bir işlem başlatılmış mıdır? Adı geçen sitenin yargıya intikal ettirilmesine ilişkin, bir girişiminiz olacak mıdır?
5- Atatürk’e, Cumhuriyete ve onun ilkelerine küfreden sitenin sahibi Mehmet Ali Şadoğlu’nun, rant sağlamak amacıyla, Balat ve Fener Kentsel Rehabilitasyon Projesi kapsamındaki tarihi yapının yıkılmasına neden olan Mehmet Ali Şadoğlu’ ile bir ilgisi var mıdır?



Sapıklıkta dünya birincisi İzmir milletvekillerinden “NOKHABER”i kapattırma girişimi…

CHP’nin İzmir milletvekili Erdal Karademir, laik Cumhuriyeti tehdit ettiğim, onun ilkelerine ve Atatürk’e saldırarak küfür ve hakaret yaptığım gerekçesiyle “nokhaber”’in kapatılmasıyla ilgili 09.11.2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı başvuruda bulunarak, Başbakan R.Tayip Erdoğan’ı göreve çağırmıştır. Olmayan bir Cumhuriyete ve ölü bir insana saldırabilmemin imkânsızlığını dahi muhakeme etmekten aciz milletvekili ve partisi, her zamanki manipülasyonlarıyla düzmece iftiralarda bulunmuş, işgal ederek sömürdükleri milletimizin gerçekleri öğrenmemesi adına beni susturmaya kalkışmışlardır. Oysa ne onların, ne de uzantılarının sesimi kesmeye güçleri yetmeyeceği gibi, müstebit monarşinin yıkılıp Cumhuriyetin tüm kural ve kurumlarıyla egemen olmasının da önüne geçemeyeceklerdir. PKK mı daha tehlikeli, CHP mi?

Var olma amacı vahyi yok edip Kemalizm’i hâkim kılmak olan CHP, devletin totaliter güçlerini arkasına alarak Müslümanları gerek baskı, tehdit ve yasaklarla sindirip elimine etmeye, gerekse zaman içinde asimilasyona uğratarak kimliğini değiştirme gayreti içinde olmuş ve verilen tavizlerden dolayı da maalesef muvaffak olabilmişlerdir. Dünün cennetsi Türkiye’si ile bugünün cehennemsi Türkiye’sinin ürkütücü manzarası, şüphesiz herhangi bir tartışmaya mahal bırakmamaktadır. CHP’nin kurulduğundan itibaren milletin diniyle uğraşmaktan öte hiçbir tasa taşımadığı, bütünlüğü ve kalkınmayı gereksindirecek bir siyaset geliştirmediği, hem sosyal, hem ekonomik, hem siyasi, hem de askeri açıdan ülkeyi putperest ilk çağ karanlığına mahkûm ettiği, Müslümanlara karşı barbar hıristiyan ve yahudilerin yanında yer alarak gizli ve aşikâr desteğini sürdürdüğü, her şart ve koşulda laikliğe ve Atatürkçülüğe sığınarak vahye düşman kesildiği, halkın yaşam, düşünce, inanç ve ibadet özgürlüklerine tavır alarak zulmettiği, kamu alanı gibi bir ayırımcılıkla bölücülük yaptığı, özellikle Müslüman kadınların kılık ve kıyafetlerinden dolayı eğitim ve çalışma hayatından dışladığı, dindarları irticacı diye fişleyip devlet kademelerinde çalıştırmadığı, laik ve Kemalist olmayanlara hayat ve iktidar hakkı tanımadığı, din ve vatanları uğruna şehid olan atalarımızın geriye bıraktıkları yetimlerin hakkını gasp ederek pervasızca boğazlarından geçirdikleri asla unutulmamalıdır.

Bir taraftan halkın açlığını ve yoksulluğunu istismar edip hayat koşullarının çekilmezliğine muhalefet ederlerken, diğer taraftan saltanat sürdürdükleri o eşsiz muhteşem sarayları inşa ederek ve inanılmaz israflara girişerek keyiflerini çıkartabilmektedirler. Halk her açıdan inlerken, onlar da her açıdan nimetlerden istifade etmekte ve tüketene kadar hortumlamaktadırlar. Daha muhalefetteyken halkını sömüren, halk ile arasında namütenahi uçurumlar bırakan CHP’nin, iktidara geldikten sonra sürdürmeyi hedeflediği derebeyliği gözlemlenmelidir. Çünkü onlar, devletin soylu sahipleri ve Atatürk’ün dokunulmaz veliahtlarıdır. Bunlar bir yana; Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek’in, sahip olduklarını kendilerine layık gören halkını bile “mazoşistlikle” aşağılayarak eziyeti reva sayan tüyler ürpertici açıklaması, CHP despotizminin devam ettiğine açık bir delildir. Onlara göre halk bir hiçtir ve sahip oldukları her şeyi kurtarıcıları Atatürk bağışlamıştır. Nede olsa varlıklarının yegâne sebebi o değil midir? O olmasaydı Türkiye var olabilir, yiyip içilebilir, dolaşılabilir, nefes alınabilir, hatta ezan okunabilinir miydi? Ne acıdır ki ezandan da rahatsız olmaktadırlar.

CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, ezanın mikrofondan okunmamasını isteyerek, mikrofonla okunan ezanın kulakları tırmaladığını ve uykularını kaçırdıklarını söyleyebilecek kadar dine, millete ve ezanlar susmasın diye cephede şehit olmuş ve olmaya devam eden Mehmetçiğe, hatta Atatürk’e de düşmandırlar. Yıllardır çan sesine hasret kalan CHP’lilerin iktidar özlemlerinin içinde ezanı kesmek olduğu da ifadelerinden anlaşılmaktadır. Geçmişte yapmadılar mı? Cenazeleri kaldıracak bir imamın bulunamadığı o devirler ne çabuk unutuldu.

Tarihi acı, dehşet, cinayet, kan, gözyaşı, zulüm ve katliamla dolu CHP’nin Müslüman Türk milletine verdiği ve vermeye devam ettiği zararı en azılı düşmanlarımız bile başaramamıştır. Müslüman olan herkes, CHP’nin potansiyel ve amansız bir hasmıdır. İsrail bombaları altında kavrularak parçalanan o masum çocuklara dahi şefkat göstermeyip merhamet etmeyerek şeytan İsrail’e destek çıkabilen bir CHP’nin vicdanından bahsedilebilinir mi? İslam’a, İslami tüm değer ve argümanlara tahammül edemeyerek her fırsatta karşı koymaları haçlı zihniyetlerinin bir neticesidir.

Aslında CHP İzmir milletvekili Erdal Karademir gibi bir kifayetsize cevap vermem bir seviyesizlik olsa da, okuyucuma saygımdan ötürü iddialarını yanıtlayacağım. İddiaya konu olan Balat’taki büyük bir bölümü zaten kullanılmaz halde ve depremden hasar görerek her an yıkılabilecek tehlikede olan söz konusu kâgir binanın bir bölümü ansızın çökmesi ve gece yarısı tetikte bekleyen Hürriyet Gazetesi muhabiri ve CHP’li işbirlikçilerinin hazırladıkları komployla süratle suç duyurusunda bulunmaları, aslında gerçeği aydınlatmaktadır. Ki zaten o binanın ve arkasındaki binalarımın da imarı mevcut olup, ihtiyacım olmadığından inşaata kalkışmamış, başta Rum Patrikhanesi olmak üzere birçok müşterisi bulunmasına rağmen satmamış ve aradan 7 yıl geçtiği halde, iddia ettikleri gibi ne bir yapılanmaya girişmiş, ne de tek bir çivi çakmışımdır. Düzenledikleri yalanları ve sabotajları geri tepmiş, dolayısıyla hakkımda ne polislikçe, ne savcılıkça, ne de Kültür ve Tabiat Varlıklarınca tek bir soruşturma açılmış ve ifademe dahi başvurulmamıştır. Tüm çirkinliklerini ve azgın emellerini politikanın iğrenç çıkarlarına bağlamış olan Hürriyet Gazetesi ve CHP’li dernek yöneticileri, odaklandıkları pis menfaatleri için kamuoyunu yanıltmaya çalışmış ama gerçek aynı anda ortaya çıkmıştır. İşte, tıpkı mezar soyguncusu nebbaşlar gibi yıkık bir binadan politik rant elde etmeye kalkışan Hürriyet Gazetesi ve CHP’nin sinsi ve iğrenç yüzleri.

Türk-İsrail dostluk grubunun vazgeçilmez üyesi ve yılmaz savunucusu Erdal Karademir, TSE’nin helal gıda standardı ile ilgili başlattığı çalışmalara büyük tepki göstermiş ve Hırsitiyanların (Hıristiyan forum.com) internet sitesinde düzenledikleri, “Hıristiyanlar, Türkiye’de et ürünleri yiyebilecek mi?” formuna katılarak, “İslami usullere göre gıda tüketimine ilişkin standardın TSE tarafından uygulamaya konulması, şeriat hükümlerinin devlet eliyle uygulanması anlamına gelmekte midir? Ekonomide ortaya çıkacak helal gıda satan işletmeler ve diğer işletmeler ayrımı, Anayasa'nın eşitlik ilkesine uygun mudur?” görüşlerine yer verip, nasıl azılı bir İslam ve besmele düşmanı olduklarını kanıtlamıştır. Sadece besmeleyle, yani Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların helal etini şeriata vurgu yaparak karşı çıkan ateist-hıristiyan karması Kemalist Karademir, domuz gibi leşleri yemeye alışık hıristiyanların yanında yer alarak, 70 milyonluk Müslüman milletinin temiz ve helal yiyeceğine savaş açabilmiştir. Oysa biz, 9. Eylül.1922’de düşmanları İzmir’de denize dökmemiş miydik? Öyleyse bunlar kim?!?

Dalgalı bir denizde sallanan yolcular misali Türkiye, CHP gibi haçlıların abartı ve saldırılarından etkilense de, Türkiye Müslüman’dır ve inşallah Müslüman kalacaktır.

"Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekten onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha şaşkın haldedirler." Furkan. 44

Hiç yorum yok: