22 Mayıs 2010 Cumartesi

Komployu tertipleyen CHP mi?

Baykal tarafından düzenlenildiğini sandığım ve ahlaki fırtınalara neden olan seks kaseti öyle bir fitneye neden oldu ki, zinacı-fahişe-sapık-sömürücü ve suçluları da mağdur yapabilecek bir açılımı tetiklemiştir. Çünkü düşülmesi dahi fevkalade tehlikeli olan ahlaki değerlerin tartışılması ahlaksızlara meşruiyet kazandırmıştır. Bundan böyle mağduriyetin anahtar kelimesi; komplo, iftira ve tertiptir.

Artık ahlaksızlıktan sıyrılmanın kurtuluşu, Baykal ve CHP’nin topluma angaje ettikleri “özel hayat ve komplo” reçetesi olup, sadece zina, taciz, tecavüz, sarkıntılık ve livatacılık gibi cinselliklerde değil rüşvet ve yolsuzluk gibi bilumum gayri ahlaki ve yasa dışı davranışlar da özel hayatın gizlilik ilkesi ve komplo teorileriyle aklanacak, suçluların işledikleri suçun içeriğine şiddetle karşı çıkılıp, gayri meşruluğu ortaya çıkaran ve kamuoyuna duyuranlar suçlanarak mahkûm edilecektir.

Unutmamalıdır ki pek çok din ve düşünce vardır ama sadece bir tek ahlak vardır.
Toplumu öyle zehirlediler ki bundan böyle zina, fuhuş ve ihanet edenler, rüşvet alıp yolsuzluk yapanlar, mobesa gibi gizli kameraların güvenlik ağına takılan gaspçı, hırsız, soyguncu ve katiller; çekimlerin montaj, komplo, tertip ve iftira gibi argümanlarla maddi-manevi yargıdan ve suçlamalardan kurtulabilecek ve özel hayata müdahale gerekçesiyle haklı çıkabileceklerdir.
Evli kadınlar ve evli erkekler huzur ve güven içinde eşlerini aldatabilecek, aile içi şiddet ve ensest sapkınlıklar özel hayat kapsamına girerek herhangi bir şikâyet ve görüntülere tepki gösterilip kolaylıkla iftira, montaj ve komplo yaklaşımlarıyla üste çıkılabileceklerdir. Rüşvet ve yolsuzlukları deşifre olanlar da aynı gerekçelerle hesap sorulmaktan sıvışabileceklerdir. Böylece hak, adalet ve ahlak savunucuları sanık, ahlaksız suçlular da mağdur olacaklardır. Ne de olsa kutsal mahremiyet…

İşte Türkiye; İşte yeni trend…

Diğer bir örnek ise; Deniz Baykal ve Nesrin Baytok’un utandırıcı zinaları karşısında eş, çocuk ve ailelerin destek çıkabilmeleridir. Bu korkunç sahiplenme toplumu da etkileyerek aile ve çevre ayıbı bertaraf olacak, zina eden eşler kahramanca ödüllendirileceklerdir.

Sevgilisinin karşıt cinse ilgisini ve göz kaçamağını kıskanarak öfkelenen, cinayet işleyen, ayrılabilen bir duygunun yerini sanki hayvani bir his almışçasına ne Baykal’ın karısı ne de Baytok’un kocası hiçbir tepki vermeksizin ahlaksız ihaneti bir zafer edasıyla karşılayabilmişlerdir. Dedikodularla dahi ilişkilerini bitirebilen, hatta cinayetle sonlandırabilen eşlerin böyle bir örneğine rastlanabilinir mi? Acaba onların da bilgisi dâhilinde geliştirilmiş bir senaryo mudur?

Eğer iddia edildiği gibi CHP’ye ve Baykal’a zarar vermek maksadıyla kaset çekilip piyasaya sürülmüşse; neden ilişkinin yataktaki sahnesi değil de giyinme bölümü deşifre edildi? Kamera yatağa odaklanmış ve sansürlenerek yalnızca zina sonrasının deşifresi ne anlama geliyor? İktidar, dış güçler ya da bir yabancının asıl seks sahnelerini değil de giyinme aşamasını sızdırması mantıklı mıdır? Acaba intihar komandoları misali çareyi hükümeti komploculuk ve tertipçilikle suçlayıp millet vicdanında mahkûm kılabilmek ve CHP’yi yeniden tanzim edebilmek maksadıyla hazırlamış bir kurgu mudur?

Daha önce ifade ettiğim açıdan bakıp, Can Baytok veya ilişkilerine yakinen tanık olan bir yakının şantaj amacıyla çekip, pazarlıkta anlaşamamaları üzerine işin ciddiyetini vurgulayabilmek için önce giyinme sahnesini yayınlayıp, asıl yatak bölümü sonraya mı bıraktılar? Kasetin yataktaki seks görüntüleri konusunda pazarlık tamamlanıp kopyasının olmadığına dair güven sağlandıktan sonra Deniz Baykal geri mi dönecek?

Eğer maddi bir kazanım şantajıyla çekilip pazarlıkta anlaşamamışlarsa, mutlaka benimle veya bir başkasıyla ilişkiye geçecek ve en yüksek fiyatı verene satışı deneyeceklerdir. Ancak kuvvetle ihtimal hükümeti zor durumda bırakabilmek ve CHP’nin önünü açabilmek maksadıyla bizzat kendileri tarafından kurgulanmış ve intihar komandolarının taşıdığı bir inançla Deniz Baykal, Baytok bombasını beline sararak skandalı patlattığını düşünmeye başladım. Eğer sıradan bir şantaj değil de CHP, ETÖ ve Atatürk Diktatörlüğü’nün siyasi geleceği adına yapılmışsa, tertibin sahibi bizzat Deniz Baykal ve etkin Şövalyeleridir.

Parçalar birleştirildiğinde olayın sıradan bir seks rezaleti değil iktidarsal mücadelesi olduğu netlik kazanmaktadır.

Özellikle hükümetin “belden aşağı vurmak” düşüncesinin altında sessizliğe bürünerek meydanı CHP’ye bırakması, oynanan sinsi entrikanın galebe çalmasına fırsat vermektedir. Hükümet, mutlaka kasetin üzerine gitmeli ve düzenledikleri komployu çözerek, CHP’nin fişini çekmelidir.

CHP, mağdur ve komplo suçlamalarından ve göstermelik suç duyurusundan başka hiçbir girişimde bulunmamaktadır. Kaset olayının aydınlatılabilmesi için savcının davetini dahi geri çevirerek soruşturmayı kilitleyen Baykal, sadece hükümete saldırarak komplo teorisinin aydınlatmasını, kaseti çeken ve servis yapanların yakalaması gibi bir manipülasyonla senaryosunu oynamaya devam etmektedir. Bizzat kendilerinin kurgulayıp çektiği ve oynadığı olayı değil hükümet, tüm dünya istihbarat örgütleri bir araya gelse, itiraf olmaksızın tek bir ilerleme kaydedemezler. Çünkü çözüm Baykal, Baytok ve ATŞ’nin ikrarlarıyla mümkündür.
Bilinçli yahut bilinçsiz CHP teşkilatı, Deniz Baykal’ı ve Nesrin Baytok’u kurtarabilmek ve kirlenen adlarını temize çıkarabilmek için milletimize öyle cehennemsi bir kötülük yaptılar ki, 10 şiddetindeki bir deprem veya onlarca atom bombasının tahribatından çok daha büyük yara verdiler. Maddi yıkımın zararı telafi edilebilir ama manevi çöküntü ancak kıyametsi bir felaketle filizlenecek yeni nesillerle giderilebilir. Artık ahlaksızlık meşrulaşmıştır…

Eğer sıradan bir ahlaksızlık ise, zaten Baykal-Baytok ikilisini aşarak tüm CHP’yi sarmıştır. Başına hangi genel başkan gelse ve yönetim tümüyle değişse de ahlaksızlık yaftasından asla kurtulamayacaklardır. Şayet CHP Diktatörlüğü’nün yeniden tanzimi, darbeci terör üyelerinin yargılanmalarını önleyebilmek ve hükümeti iktidardan uzaklaştırabilmek gayesiyle tertiplenmiş bir senaryo ise, hem hükümetin hem de milletin tuşa gelmemeleri için yoğun propagandaya girişmeleri kaçınılmaz bir hayatiyet arz etmektedir.

Oynanan çok tehlikeli ve kirli komploya iştirak ettirilen Fetullah Gülen ve Cübbeli Ahmet, Baykal’a destek çıkarak, ahlak gibi fevkalade yüce manevi değerlere önem veren milletimizi sakinleştirip tepkilerini durdurmak ve Baykal’ı mağdur gösterebilmek için piyon yapılmışlardır. Onlarda zinanın ne kadar büyük bir suç olduğunu ve zina yapan yaşlı insanlarla Allah’ın ahirette bile konuşmayacağını biliyorlar.

“Allah kıyamet gününde 3 zümreyle konuşmaz, onlara bakmaz, onları (günahlardan) temizlemez (affetmez), onlar için elem verici bir azab vardır. Onlar; zina eden ihtiyar adam, çok yalancı hükümdar (devlet başkanı), kibirli fakirdir ” Hz. Muhammed (S.A.V)

Yoksa ne Fetullah Gülen ne de Cübbeli Ahmet, zina eden bir kadın veya zina eden bir erkeğe mutlaka ceza uygulanmasının ve uygulanacak cezaya çarptırılan kişilere de acınmasının yasak olduğu ilmine sahiptirler.

Allah, Nu Suresi 2. Ayette; “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.”

Peki, nasıl oluyorlar da Deniz Baykal’a üzülebiliyor, acıyabiliyor ve yanında olabiliyorlar?

Baykal, irticacı diye savaş açtığı onlara her ne kadar uzak görünse de, söz konusu komplonun planlama aşamasında yakınlık kurmuş ve dini kesimin desteğini alabilmek için de gizli temaslarını sürdürmüştü. Hatta Cübbeli Ahmet ile ilgili ilişkilerini daha önce deşifre etmiş ama pek inandırıcı bulunmamıştı. Oysa hepsi doğruydu.

Gerek Fetullah Gülen’in gerekse Cübbeli Ahmet’in Deniz Baykal gibi devlet sahibinin uzattığı eli atlarcasına havada kapmaları bulunmaz bir fırsattı. Önce Cübbeli Ahmet’le olan ilişkisini bir hasta arayışı gerekçesiyle kamuoyuna duyurmuş, namaz kıldığı dedikodularını yaydırmış, sonra inanmadığı ve hayatı boyunca savaştığı peygamberimizin Kutlu Doğum Şöleni’ne katılarak, milletimizin beğenisini kazanmıştı. Ancak peygamberimizle alay eden Genel Sekreteri Önder Sav’a arka çıkması ve aşırı peygamber düşmanı milletvekillerinin hakaretsi ve aşağılayıcı düşünce ve davranışlarını sessizce desteklemesi, onun samimiyetsizliğini, içten pazarlılıklığı ve art niyetini kanıtlamaya yeterliydi ama ne Gülen ne de Cübbeli, Baykal’ın hangi senaryo peşinde koştuğunu okuyamadılar. Daha açık bir ifadeyle hükümeti iktidardan uzaklaştırabilmek, sallanan dikatatörlüğü kurtarabilmek ve CHP’yi yeniden şaha kaldırabilmek için cemaat potansiyeli yüksek ve toplumca saygınlığı olan dini önderleri ele geçirdi.

Baykal’ın yaşamı boyunca Atatürk’ü yol belirleyici bir önder belleyip, tıpkı cenaze namazı misali istifası anında inanmadığı Hz. Muhammed’e gönderme yaparak sığınması, sinsi taktiğinin bir göstergesiydi. Dikkat çekmemesi için Gülen ve Cübbeli’den abartısız geçmiş olsun dileklerini kamuoyuyla paylaşarak, zinaya karşı olabilecek tepkiyi etkisizleştirmek ve iktidarca gerçekleştirilen komployu inandırıcı kılabilmek amacıyla senaryosunu eksiksiz uyguladı.

Ne Gülen’in ne de Cübbeli’nin çok kötü bir ahlaksızlık ve her türlü suçun azmettiricisi olan zinanın yaygınlaşmasına müsamaha gösterebilecek bir münafıklığı yapabilmeleri mümkün değildir. Ancak yaşamları boyunca Baykal zihniyeti tarafından aşağılanmalarından, horlanmalarından ve dışlanmalarından tuzağa düşmüşler, varlıklarına ve adlarına dahi tahammül edemeyen Baykal’ı sıradan bir geçmiş olsun dilekleriyle, iktidarca hazırlandığını iddia ettiği kaset komplosunun toplumdaki kabulünü sağlamışlardır.

Bu komplo, darbecilerin ve tüm ihanet planlarının ortaya dökülmesiyle, hükümetin hiçbir tavize yanaşmaksızın üzerlerine gitmesi ve hukuk karşısında çaresizlik baş göstermesiyle hazırlığı başlanmış ve kongre öncesi devreye sokulmuştur.

İktidar aleyhine düzenlenen komplo kasetinin montaj ve çıplak kadının da Nesrin Baytok olmadığını öğrendiğinizde sakın ha şaşırmayın. Her şey öyle ayrıntısına kadar düşünülmüş ki, Baykal’ın yeniden Genel Başkanlığa mağdur ve haksızlığa uğramış bir lider mazlumluğuyla geri dönebilmesi, hükümetinde komplocu ve tertipçi yaftasıyla damgalanıp oy patlaması yapabilmesi için yayına sürdükleri kasetin hileli olabileceği abartı değildir.

Aslında derine inildiğinde her şey açık. CHP Diktatörlüğü’nün gerçekleştirdiği senaryoyla mağdur, komplo ve iftira propagandalarını ustalıkla işleyip önce altyapıyı hazırlayıp sonra da kasetin düzmece olduğunu belgelemeleri akabinde hükümeti vuracakları düşüncesindeyim.

Bir bakalım; CHP’nin askeri- yargı darbesi ve terör isyanıyla gerçekleştiremediği fiziksel iktidar hâkimiyetini kurguladığı komployla başarabilecek mi?

“Onlar bir tuzak kurarlar, Ben de bir tuzak kurarım.” Tarık.15-16

Her açıdan değerlendirdim, hangisinin doğru olduğu kongre öncesi netleşecek ama milletimizin aldığı ölümcül darbe giderilemeyecekdir… Ne acımasız bir iktidar hırsı!

Hiç yorum yok: