9 Mayıs 2010 Pazar

CHP’li kadınlarda namus ve vicdan var mı?

Başlıkla birlikte hemen tepki gösterecek Darwinci eçhellere cevabım o dur ki; önce laiklik, çağdaşlık ve Atatürkçülük adına desteklediğiniz CHP zihniyeti tanıyın, sonra haklı olduğunuza kanaat getirirseniz saldırmaya başlayın…

Zina, fuhuş ve genelevin bayraktarlığını yapan CHP; bilim, aydınlık ve uygarlık propagandalarıyla kadınlarımızı erkeklere acımasızca peşkeş çekebilecek bir insafsızlığın savunucularıdır. ONUR, İFFET, ŞEREF, NAMUS ve AHLAK timsali kadınlarımızı şehvetsel tatminleri uğruna meze yapabilen CHP ideolojisini herhangi bir kadının kabul edebilmesini idrak edemiyor, kadınları seks kölesi bir tatmin objesi gören bir düşünce etrafında birleşmelerini ancak mühürsel bir lanetin mahkûmiyeti telakki ediyorum. Çağdaşlık ve ilericilik; teşhircilik, genelevcilik, zinacılık veya fahişelik midir?

9 yaşında tecavüze uğrayıp kocası tarafından 240 YTL’ye geneleve satıldığı ile ilgili hayat hikâyesini kamuoyu ile paylaşan Ayşe Tükrükçü adlı CHP kurbanın içler acısı ve ibret dolu yaşamı vicdanları deşmiyor ve sorgulamaya itmiyor ise, Allah tarafından yaratıldığına değil maymundan türediğine inanan evrimci hayvanlar olduğu tartışılmazdır.

İnanç ve imanın olmadığı bir vidandan doğruluk, dürüstlük, adalet ve merhamet beklenemeyeceğine göre; CHP ve seküleristlerden de ancak şeytan beklenmelidir…

“Nice kotu insanlar vardır ki hiç iyi yanları olmasa daha az tehlikeli olurlardı.” La Rochefoucauld

22 Temmuz’daki genel seçimlerde İstanbul 2’nci Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olan Ayşe Tükrükçü adlı bir tövbekârın vekilliğe layık görülmeyip asıl binlerce şehit veya şehit adayı eşi, anası ve kızını kirletenlerin meclise girmeleri, neden hata ve yanlışlardan dönülmeyip sapkınlıkta daha da derinleşebildiğimize açık bir cevaptır.

Adını dahi anmamın sayfamı pisleteceğini düşündüğüm parlamenter Kamer Genç, sadece TBMM’nin değil Tunceli’nin, Alevilerin, hatta Türkiye’nin kahredici yüzkarası ve şeytani bir simgesidir. CHP ile politikaya girip DYP ile devam ettikten sonra bağımsız seçilerek meclise girmiş, başkan vekilliği yapmış ve kendini cumhurbaşkanı olmaya layık görmüş, sonunda MHP’nin bodyguard’lığıyla eşi görülmemiş kargaşalığın ve pespayeliğin adresi olmuştur. Toplumuzu ahlaksızlaştıran düzenin mahkûm sağmalı Ayşe Tükrükçü’nün örneksi hayatı vekil olmasına liyakat sağlamamış ama Kamer Genç adlı zinacı, pavyoncu ve kadın düşkünü bir alkoliğin milletimizi temsili uygun görülebilmiştir. “Kocası zina yapan kadının zinası bir hükümdür” başlıklı yazıma yorum gönderip cevap isteyen bir okuyucum; “Kamer Genç zina yapıp eşini aldattı diye, eşi de zina yapmalı mıdır?” sorusuna cevaben; “Yaratıcı’nın hükmü son derece açıktır. Zina yapan erkek ancak zina yapan bir kadınla evlenebilir. Dolayısıyla evliliklerini sürdürebilmeleri için zinacı eşinin de zina yapması bir hükümdür. Aksi takdirde evlilikleri gayrimeşrudur. Bu hüküm, kadın-erkek eşitliğini pekiştiren evrensel bir kuraldır, ister inanan ister ateist olsun. Ancak bir eşin suskunluğu veya boşanmaması, onunda zina yaptığı anlamına gelir.”

Temmuz’daki genel seçimlerde İstanbul 2’nci Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olan eski hayat kadını ama tövbesiyle aklanmış bir hanımefendi Ayşe Tükrükçü, yaşamını şöyle özetlemişti…

Kâbus dolu günlerin başlangıcı ise 1976 yılı. Yani Ayşe henüz 9 yaşındayken. Amcasının tecavüzüne uğrayan Tükrükçü, o günleri gözleri yaşlı şöyle anlatıyor: “Amca dahi demek istemediğim Ali Rıza isimli kişi evdeydi ve içki içiyordu. Sarhoş olduktan sonra beni bir odaya getirdi ve (sakın korkma) diyerek tecavüz etti. 3.5 ay süreyle her gece odamda tecavüze uğradım. Ölümle tehdit ettiği için kimseye anlatamıyordum. Bebeklerle oynayacağım yaşta kadın oldum. İşte ben o gün öldüm.” Sonrası ise... Kardeşleri kanala düşüp öldüğü için alkolik olan ve sürekli dayak atan bir baba... 22’sinde ilk evlilik... Yine dayak... İkinci koca, yine dayak... 240 milyon liraya satıldığı genelevde geçen acı dolu yıllar. Üçüncü evlilikle bir umut ama yeniden genelev hayatı... 2.5 yıl içinde 6 ayrı şehirde hiç istemediği halde bedenini satmak zorunda kalması... “Diri diri mezara girmesi.” En sonunda kendine uzanan bir yardım eli... Şimdilerde ise kendisi gibi yardım bekleyen kadınlara yardım eden olmak istiyor.

Genelevde neler yaşadınız?

Genelev, kedinin köpeğin bile orada kalmaması gereken bir yer. Sabah 09.00’da uyanırsınız. Saat 10.00’da kapılar açılır. Bu süre içerisinde süslenirsiniz. En “albenili” biçimde saat 10.00’da salona inersiniz. Mesainiz gece 23.00’e kadardır, yemek için 15-20 dakikalık vaktiniz vardır. Çayı, kahveyi ayakta içersiniz. Kasaptan et alırken hani, ete bakılır ya, öyle bakıp seçip, beğenilirsiniz. Günde 30’a yakın insan gelip paranızı verdiği için sizle birlikte olur. Bayram günleri ve asker sevkiyat dönemlerinde bu sayı 50’lilere yaklaşır. Hatta bir bayram gününde 70 erkekle birlikte olmak zorunda kaldım. Hasta olmanız diye bir şey mümkün değildir. Kürtajdan üç saat sonra işe dönersiniz.

Dinlenme günü, izin diye bir şey yok mu?

Genelevde çalışanlar yaşayan ölülerdir ve hiçbir hakkı yoktur. Gün içinde birçok kez baygınlık geçiriyordum. Gelip kolonya döküyorlar, “Hiçbir şeyin yok, hadi devam et” diyorlardı. Üzerinizden tren geçmiş gibi oluyorsunuz. Oraya gelenler önce güdülerini tatmin edip sonra “Neden orospu oldun?” diye sorar. Dışarı çıkamazsınız, çıkarsanız da firar etmemeniz için mutlaka yanınızda birkaç kişi olur. Şunu herkes bilsin, geneleve düşen kadınların yüzde 90’ı tecavüze uğrayıp ailesi tarafından satılan kadınlardır. Ben de, o kadınlar da analarının karnından vesikayla doğmadı. Bu hayatı seçmedi.

Nasıl bir dayatma bu?

Bakın, ben genelevden çıktım ve vesikamın iptal edilmesi için Ahlak Masası’na bağlı Sağlık Komisyonu’na başvurdum. Bu başvuruda bulunan binlerce kadından birisi olarak vesikam iptal edilmedi. Bunun anlamı “Sen orospusun ve orospuluk yapmaya devam et” demektir. Bu sırada Konya’da bulunan Şefkat-Der Kadın Sığınma Evi’nin Genel Başkanı Hayrettin Bulan beni aradı. Telefonun ucundaki sesin, “Benim bir ablam var, gel buraya sen de benim ablam ol” cümlesi hayatımı yeniden şekillendirdi. Ancak beş çocuk sahibi ve başörtülü bir kadının getirilip geneleve satıldığına da tanık oldum, kendini satmamak için patronuna direnen bir arkadaşımın ayağından vurulduğuna da. Kim çocuk sahibi olup evinin anası olmak istemez, ancak maalesef yasalarımız da toplum da genelevlerdeki kader kurbanlarını düşünmüyor.

Genelevler kapatılmalı mı?

Bu sorunun yanıtını erkekler vermelidir. Hangi erkek yakınının o koşullara düşmesini ister, hiç kimse istemez değil mi? Ama oraya düşenleri et olarak görüp bu sektörü ayakta tutan erkeklerdir. Benim üzerimde babam yaşında üç insan kalp krizi geçirip öldü. Tam ilişkiye girmiştik, bu sırada kalp krizi geçirmiş. Konuşmuyor ve üzerimde yatıyor. Meğer birkaç dakika bir ölüyle sevişmişim. Polisler geldi birkaç soru sordu. Cesedi alıp, gittiler. Hangi kadın bunu ister ve hangi kadın böyle bir şeye layıktır? Sadece insanımızın değil devletin de artık bu konuya eğilmesi gerekiyor.

Devlet ne yapmalı?

Genelevlerde çalışan kadınlar etlerini satarken, rahmetli Manukyan’a madalya veren devletimin mahkemeleri geneleve 18 yaşında düşen genç bir kıza 21 yaş belgesi vererek onun hayat kadını olmasına göz yummamalı. Devleti yönetenler, devletin emniyet güçleri geneleve gidip orada tutulanların kendi rızalarıyla mı baskıyla mı kaldıklarını sormalı. Devletin polisi, bekçisi genelevlerin kapısında vatandaşlarının satılmasına tanık olmamalı. “Sahipsiz bir kadın cesedi bulundu” diye haberler yaparsınız, o kadınların birçoğunun genelevden kaçmak istediği için öldürüldüğünü biliyor musunuz? Ben, Diyarbakır’da uyuşturucuya alıştırılan üç arkadaşımı kurban verdim. Onlar hayata orospu olmak için mi gelmişti?

Yalvarıyorum, bataktan çıkmakisteyenlere yardım eli uzatın

İstanbul 2’nci Bölge’den bağımsız adayım. Benim savaşım Meclis’e gidip bir koltuğa sahip olmak değil. Ben, benim gibi geçmişi çalınan binlerce kadının geleceğini istiyorum. Elbette seçilemeyebilirim ancak o yüce kapıdan girecek olan tüm milletvekillerine yalvarıyorum, bu hayattan kurtulmak isteyenlere yardımcı olsunlar. Ben 11 yıldır alnımın akıyla ayaktayım ve devletim, benim o hayata dönmemi beklercesine vesikamı iptal etmiyor. Ben vesikalı bir biçimde gömülmek istemiyorum. Bunu isteyen binlerce kadın var, bu sorunu çözmek, çözemesem bile duyurmak için öncelikle kadınlarımızdan sonra da kadına değer veren erkeklerimizden desteklerini bekliyorum. Bence burada en büyük görev erkeklere düşüyor. Ailemle görüşmüyorum ancak şunu söyleyebilirim, hayatımı ben karartmadım. Kurtuluşumu kendim seçtim. Ne olursa olsun, ölüm pahasına bile olsa Allah’ın izniyle bir daha o batağa geri dönmeyeceğim. Ve hayatımın geri kalanında da girdiği bataktan çıkmaya çalışan kadınlara yardım etmeye çalışacağım. Bir kadını bile kurtarsak kârdır. Herkesi, daha duyarlı olmaya çağırıyorum. Kimse bizlerin neler yaşadığını tahmin edemez ama en azından anlamaya çalışabilir.

3-4 milyar dolarlıkfuhuş sektörü

Türkiye’de kadın nüfusunun yaklaşık 35 milyon civarında olduğu hesaba katılırsa her 350 kadından biri fuhuş batağında. Türkiye’de faaliyet gösteren 56 genelevde kayıtlı 3 bin hayat kadını bulunuyor. Türkiye’de tescilli hayat kadını sayısı 15 bini geçiyor. Vesikasız olarak çalışanların sayısı ise yaklaşık 100 bin. Genelevde çalışmak için gerekli olan vesika, taksi plakasından farksız. Üç büyük ilde, yaklaşık 30 bin kadın genelevde çalışmak amacıyla vesika bekliyor.Fuhuş sektöründe bir yılda dönen paranın asgari 3-4 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Bu paradan, patron, bar, pavyon, disko, gece kulüpleri, otelci, taksici, eğlence yeri sahibi gibi onbinlerce insan pay alıyor. Pasta bu kadar büyük olunca devreye fuhuş mafyası giriyor. Fuhuş mafyası, küçük kız çocuklarını kaçırmaktan tutun da zorla fuhuş yaptırmaya kadar her yola başvuruyor.Kadınların yüzde 30’u kocası, yüzde 10’u baba, anne, ağabey gibi diğer yakınları, yüzde 3 veya 4’ü de beraber oldukları erkekler tarafından satılıyor. Para karşılığı cinsel ilişkiye girenlerin yüzde 63.4’ü resmi, yüzde 12.2’si ise imam nikahlı olarak evli kadınlardan oluşuyor.

CHP’nin eski Gaziantep Belediye Başkanı ve kurmaylarından Celal Doğan, kurban keserek yaptırdığı genelev ile ilgili olarak; ”Ben sosyal demokratım, bu ülkede ihtiyacını gidermek isteyen gençleri de düşünmek zorundayım” lanetsi açıklaması üzerine RP’li milletvekili Şevki Yılmaz, “Yüzlerce şehit yatıyor orada. Namus için şehit olunan Antep'te genelev yaptırıyor. ‘Be adam madem eşitlikten yanasın, önce hanımını gönder de eşitlik sağlansın’ ’’ tartışılmaz doğru sözleri, maalesef hakaretten ceza almasına neden olmuştu. Milletimizin kutsal analarını alçakça satanlar hiçbir yaptırıma çarptırılmıyor ama savunanlar cezaya uğratılabiliyorlar.

İşte rejim; İşte kadınlar!

Sayın Ayşe Hanım ve diğer kardeşlerim! Kendini var edebilmek uğruna canlarını veren vatan evlatlarının namuslarının satılmasından vergi adına pay alan bir devletin vereceği kâğıt parçası aklanmanıza değil aksine karalanmanıza neden olur. Sizler tövbelerinizle öyle temize çıkmışsınız ki, başta şahsım olmak üzere herkesten daha aksınız. Asıl bedhah ve vesikalı olanlar; namus ve onurlarınızı satan devlet, hükümetler ve meclistir. Çünkü CHP Diasporası hepsini kuşatmış ve fahişeliğiniz, erkeklerin tatmini ve aydınlığın mücadelesi olmuştur. Sakın ha utanmayınız, kendinizi ayıplamayınız, başınız önde gezmeyiniz.

Dünya Kadınlar Günü’nde iffet ve namuslarını koruyan kadınlarımızın örtülerini parçalayan CHP’li kadınlar, neden genelevlerde diri diri gömüldükleri mezardan haykıran hemcinslerinin cehennemsi azaplarına karşı özgürlükleri ve onurları adına mücadele vermiyorlar? Neden yalvararak bataklıktan çıkmak isteyenlere yardım eli uzatmıyor ve genelev gibi insanlık dışı mağaraların yasaklanması direnişinde bulunmuyorlar? Laiklik ve Çağdaşlık adına ahkâm kesen kadın dernekleri, hiç genelev mahkûmlarının hürriyetleriyle ilgilenmiş mi, lehlerine ayaklanmış mı? Müslüman kadınların başörtüleri aleyhine ikna odaları kurarak, her türlü baskı ve tehdidi Atatürkçülükle meşrulaştıranlar, neden fahişelikle yaftalananların feryatlarına ve hayvansı yaşamlarına kulak vermiyorlar? Çünkü o şehit ve şehit adaylarının namuslarını satan, kocaları ve çocuklarına tatmin ettiren onlardır… Acaba kendileri ne yapıyorlar?

Bir taftan türbana ve çarşafa duydukları hınç ve nefretlerinden Müslüman kadınlara saldırırlar, diğer taraftan geneleve hapsettikleri kadınların acı ve gözyaşlarıyla çektikleri zulümlerini erkeklere reva görerek, sözde kadın haklarını savunan bayraktarlar kesilirler.

İşte Türkiye için biçtikleri aydınlık ve çağdaşlık felsefeleri; İşte İslam inancı…

Söyleyin bakalım, hangi inanç ve düşünce; kadın namusunu, haklarını, eşitliğini, onurunu, saygı ve itibarını yüceltmektedir?

Onlar gibi sapık aydın ve çağdaş ırz tacirleri ve tecavüzcüleri olmaktansa; namuslu ve iffetli cahil ve gerici olmak daha şerefli değil midir?

Kendisi, karısı, kızı ve bir yakını için istemediği bir şeyi başkası için sindirebilen; asla insan olamayacağı gibi hayvandan da daha aşağı bir yaratıktır.

“Namuslu insan, hakkını yerine getirdiği görevle ölçen insandır.” Lacordina

Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem)

1. Herkesin can, mal ve namusu tecavüzden korunmuştur.
2. Kimsenin kimseye zarar vermeye hakkı yoktur.
3. Bütün Müslümanlar kardeştirler.
4. Faiz yasaktır.
5. Kan davaları ve adaleti şahsen yerine getirmek yasaktır.
6. Kadınlar, erkeklerin hayat arkadaşlarıdır; buna göre onlara iyi muamele edilecektir. Onların da tıpkı erkekler gibi mal ve mülke şahsen tasarruf hakları olacaktır.
7. İnsanlar ırk ve renk farkı gözetilmeksizin birbirlerine eşittirler.
8. Kölelere, efendilerinin aile fertlerinden birisiymiş gibi muamele edilecektir.
9.Servetin bir elde birikmemesi için bütün varislerine isabet eden meşru hakları verilecektir.
10. Bütün borçlar iade edilecek ve ariyet (geçici olarak alınan şey, ödünç) olarak ne alınmışsa iade edilecektir.
11. Zina ve aile hayatına zarar verebilecek her şey yasaktır.

Hiç yorum yok: