6 Mayıs 2010 Perşembe

CHP anayasası mutlaka delinmelidir…

Çakma namı Türkiye Cumhuriyeti ve anayasası olan CHP devleti ve anayasasının halk tarafından çizilmesine sayılı günler kaldı. Bundan böyle diktatörlüğün bürokratik silahlı ve cübbeli şövalye ve yandaş örgütlerini ismen anmayı “elebaşı” ‘yı gölgelendirdiği gerekçesiyle; her yıkıcı, isyancı ve bölücü bozgunculuğun, provokasyonun ve terörün merkezi CHP olduğu gerçeğini vurgulayacağım. Türkiye Halkının azılı tek kalleşi vardır, o’da kargaşa, fitne ve tahrikin odağı CHP’dir…

Öylesine şeytani bir politika izler ve üsluba bürünürler ki, önce kışkırtır sonra geri çekilerek muhatabını yasa ve kamuoyu önünde suçlu çıkarırlar. Hoşgörüsüz, uzlaşmasız, samimiyetsiz ve vicdansız olup, her türlü iyi niyet, müsamaha ve toleranstan uzak bir uyuşmazlık içinde halkın koruyucu efendileri sıfatıyla diz çöktürmedeki despotlukları, hayatta kalabilmelerinin besin kaynağıdır. Dolayısıyla CHP gibi bir kalleşi, akli ve bağlaşabilir bir pakt tarafı sanıp işbirliğine girişileceğine, en azılı mert bir düşmanla masaya oturmak çok daha ehvendir. Acımasız amaçları uğruna komita yandaşlarını dahi katletmeleri, ne kadar insafsız bir barbar olduklarını kanıtlamaya yeterlidir. Sırf Ak Partiyi ve Müslümanları suçlatabilmek adına Danıştay saldırısını tertipleyip, akabinde “ikinci Kubilay Vakası” kışkırtmasıyla savaş çığırtkanlığı yaparak Cumhurbaşkanı, hükümet, İslam ve Müslüman halkın aleyhine saldırmaları, başka bir delile gerek bırakmamaktadır.

Öyle ki, CHP militanlarından Danıştay eski Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın saldırı anındaki Müslümanları suçlayıcı açıklamaları, hatırlayacağınız üzere saldırıya muhatap üyelerce yalanlanmıştı. Dolayısıyla saldırı öncesi kurguladığı senaryo ile saldırının bizzat içinde olduğu tartışılmaz olan Çölaşan, gerek saldırganlara yardım ve yataklık etmesi, gerek kasetteki görüntülerin silmesi ve gerekse delillerin karartılmasındaki rolüyle asıl sorumlu ve hesap vermesi gereken laik hatundur. Diasporanın sözcüsü Baykal, ihanetlerin deşifre olmaması ve dosyanın kapatılabilmesi için Ergenekon Terör Örgütünün avukatlığını üstlenip baskı kurmasının altında yatan gerçek, varlığını besleyen kan emicilerin ortaya çıkmalarını engellemek ve tutuklananların özgür bırakılıp diktatörlüklerini sürdürebilmektir. Çünkü onlarsız CHP, damarları kesilip kansızlıktan mevtalaşmış bir CHP’dir.

CHP ile tartışan ve çözüm bulabilme umuduyla anlaşabileceğini sanan iktidar sözcüleri ya ahmak ya da CHP burjuvazisinin kompleksinden sıyrılamamış olmanın ezikliğiyle özgüvenden yoksun olmalarının farkında değillerdir. Onlarla herhangi bir ittifak amaçla müzakere etmek yerine duvarla konuşmak, en azından aksiseda doğuracağından bir karşılık bulunabilecektir.

1923’de yapılan anayasa başta olmak üzere 1924,1961 ve 1982 anayasaları CHP ilkeleri temel alınarak ve kayıtsız bağlılık gösterilerek dayatılmış; darbeler, muhtıralar, mitingler ve bilumum kargaşalar, CHP Diktatörlüğünün halel görmemesi adına eyleme dönüştürülüp, başkaldırılar ve ihanetsi planlar, diasporanın ikbali için meşrulaşmıştır. Unutmayınız ki Türkiye gibi farklı din, inanç, ideoloji ve ırkları içinde barındıran bir ülkenin konjonktürü açısından tarafsız olma hassasiyetini idrak edememiş Genelkurmay ve Yüksek Yargı’nın militarist taraftarlıkları, birlik ve beraberliği bozan, bölücülüğü tetikleyen, adaleti ve vicdanı doğrayan bir felaket olmaya devam etmektedir.

Her siyasi parti CHP anayasasının kurallarını kabul ettikten sonra legalliğe kavuşmakta, meclis, hükümet ve bürokrasi, olmazsa olmaz bir zorlamayla CHP egemenliği altında varlıklarını sürdürmektedirler. 1980 darbesinde dokunulmaz olan CHP; her ne kadar kapatılmış ise de ilkelerinden asla taviz verilmemiş, iktidara gelemeyip Müslüman Halkı bütünüyle Atatürkçüleştirememenin ve şahsi çıkarlarını öne çıkararak düzen lehine başarı kaydedememelerinin sonucu diktatörlüğün askeri kanadınca cezalandırılmışlardır.

Ne var ki ısrar ve inatla CHP anayasasını koruma ve muhafaza edebilmek için akıl dışı gerekçeler ve Bizanssı Ak Parti düşmanlığıyla arka çıkan MHP, BDP, DSP ve bağımsız milletvekillerinin nasıl bir ihanet ve pespaye içinde oldukları milletimizin dikkatinden kaçmamaktadır. Özellikle namussuzların, hainlerin, katillerin, sapıkların, teröristlerin, gaspçıların ve hortumcuların kurtarıcı anası Rahşan Ecevit’in suçlu affıyla masum milletimizin huzur ve güvenini tehdit eden vicdansızlığı unutulmamış, dolayısıyla Anayasa Değişiklik paketine karşı çıkması ve yargıca durdurulmasında ki rolü şaşırtmamıştır. Milletvekillerine ültimatomlar yağdırarak CHP’ye destek verme direktifine itaat edenlerin milletin vekilliğini reddedip halk düşmanı Rahşan Ecevit’in vekilliğini sindirebilmeleri, onursuz bir kuklalık değil de nedir? Ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin bataklığına düşüp şövalyelerine boyun eğen DYP ve ANAP’ın nasıl boğulduklarını da hatırlatmakta yarar görüyorum. Buna rağmen ders almamışlar, Hüsamettin Cindoruk gibi bunak bir mumyanın liderliğinde birleşebilmişlerdir.

Kimin vekilleridirler, kendilerini CHP ya da Anıtkabir Tapınak Şövalyeleri mi yoksa halk mı seçmiştir? Benliksi hırs, ideolojik saplantı, kişisel, partizan ve rejimsel kaygılarından millet egemenliğine set çekebilecek kadar akıl ve vicdandan yoksun vekillerin nasıl ayıklanarak seçilebildiklerini mantıken kavrayamamış isem de, vahyen çözüme ulaştığımı ifade etmek isterim.

Eski Sovyetler Birliğindeki propaganda ve siyasetle ilgili devlete hükmeden politbüro misali Türkiye’nin ordusu ve yargısıyla devleti çekip çeviren CHP Diasporası, diktatörlüğünün yıkılabileceği korkusuyla şeytanın dahi düşünemeyeceği entrikalara, tehditlere, tahriklere, komplolara ve kumpaslara başvurarak, gerek devletin oligarşik güçlerini isyana ve hukuksuzluğa teşvik etmekte, gerek iğfal edilmiş zayıfları teröre kışkırtmakta, gerek muhalefet parti ve bağımsızlar üzerinde Ak Parti baskısı kurarak milliyetçi, demokrasi ve irtica argümanlarını güdümleyerek halk iradesi aleyhine bileylemekte, gerekse hükümete gözdağı verip halkın ekonomik ve sosyal sorunlarını istismar etmek ve duygularını sömürmek suretiyle usta bir hilekârlıkla hedef şaşırtmaya, böylece despot krallığını sürdürmeye çalışmaktadır.

Atatürkçü Diasporanın politik lideri Deniz Baykal; ”AKP kendi anayasasını yapıyor. Bizim anayasamız TC Anayasası'dır. Şimdi AKP, RTE Anayasası yapıyor” açıklaması, belki muhakemesiz ve peşin hükümlü birilerini ikna edebilir ama var olan totaliter ideolojik anayasanın TC değil CHP anayasası olduğu gerçeği kabullenildiğinde, çırpınışının altında yatan gizli niyette açıklığa kavuşmuş olacak, ardına takılanların pişmanlıkları ve tövbeleri asla fayda sağlamayacaktır.

Her ne kadar fikri ve inançsı ayrılığımız olsa da BDP milletvekili Ufuk Uras’ın hiçbir çıkar düşünmeksizin, “Paketin 330'un altında kalması, Ergenekon'un zaferi olur" duruşu, bağımsız seçildiği milletvekilliğine nasıl layık olduğunu ve seçmenlerinin de tercihlerindeki isabetini ortaya koymaktadır. Ancak diğer BDP milletvekillerinin bir taraftan CHP Diktatörya’sından şikâyet edip eşit hak, tarafsız yargı, bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi nutukları atarken, diğer taraftan ezici statükoyu devam ettirici tavır sergilemeleri, halkına ve ölümüne savundukları mücadelelerine apaçık bir ihanettir. Ayrıca nasıl kör ve vicdansız bir yargı içindeler ise, Müslüman olmalarından ötürü Kürtleri katleden ve diri diri yakan Ermeni çetelerinden özür dileyebilecek kadar muhakemelerini yitirmiş Kürt kökenli BDP vekillerinin hıyanetsi tavırlarını da fıtratsal mühürlüklerine yorumluyorum. Nede olsa sadece ırkını düşünen kafatasçı ve vahiy düşmanıdırlar…

Şüphesiz söz konusu kısmi Anayasa Değişiklik paketi yeterli olmayıp, hiç kimsenin dilediği bir özgürlüğü, hakkı ve adaleti kapsamamaktadır. Fakat 80 yıldır ucuna dahi dokunulmasına fırsat verilmeyen CHP anayasasının ısırılarak, oligarşik güçlerin etkilerinin zayıflatılması bile gelecek adına kaçınılmaz bir umuttur. Yoksa hem kitaplarımda hem de yazılarımda ifade ettiğim gibi Ak Parti’nin içte ve dışta yürüttüğü politikaların büyük bir çoğunluğuna katılmıyor, ABD’nin Irak’ı işgalindeki teşvikinden dolayı Başbakan Erdoğan’ı affedemiyorum. Hedef Ak Parti değil CHP olmalıdır. Çünkü Ak Parti de diğer partiler gibi CHP sultasının bir figüranıdır.

MHP, mühürlü şeytan misali öyle lanetlenmiş ki, şehit yakınlarına sağlanan ayrıcalığa ve ülkücülerin zulme uğrayıp işkenceler altında inim inim inledikleri 1980 ihtilalının sorgulanmasına dahi ret oyu kullanmayı sindirebilmişlerdir. Ak Parti paranoyasıyla kendini var eden doktrinlerine ve değerlerine kıyabilen MHP, artık CHP Diasporasının taşeronu olmaktan öte halk lehine hiçbir çözüme yanaşmamakta, tedavisi imkânsız bir Ak Parti sendromu yaşamalarından, canlarını feda eden ülkücüleri CHP’nin esaretine peşkeş çekebilmektedirler. Ne var ki eceli gelen azgınların gözleri kör, kulakları sağır ve kalpleri duyarsız olur…

Milletvekilleri, partilileri ve seçmenlerini manipüle eden Devlet Bahçeli ve lafebesi soytarıları, güya Yüce Divan’a götüreceklerini iddia ettikleri Başbakan Erdoğan’ın kendini kurtarabilmek adına yargıda reforma gittiğini ve kendini aklayabilmek için adamlarını yerleştirme niyeti taşıdığı mazeretiyle Anayasa Değişikliğine karşı çıkma inatları; doğrudan Abdullah Öcalan’ı idamdan kurtarmalarını hatıra getirmektedir. İktidara gelmeden önce Apo ile ilgili halkı kandırdığı söylemleri anımsadığımızda, sadece bir fırsatçının ya da bir yalancının absürt taahhütlerinden ibaret bir taktik olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca “yargıyı ele geçirmek ve kendi adamı” ne demek? Ak Parti ya da halk, devletin düşmanı yahut işgal güçleri mi ki ele geçirme gibi alçak ve ayrılıkçı bir hezeyanda bulunabiliniyor? Eğer yargı üyeleri; adaletle hükmetmek ve tarafsızca karar vermek yerine birilerinin adamlığı ve ideolojileriyle yönlendiriliyorlar ise, zulmü başka yerde aramaya gerek yoktur. Zaten yapılmayı düşünülen değişiklik, CHP Diktatörya’sına sadık yargıyı ve yasaları ıslah etmek değil mi? “Kötü yasalar, zulmün en berbat şeklidir.” Burke

Milleti aptal ve sinik yığınlar addederek güya prangadan kurtardıkları kulları sanacak kadar kendilerini dev aynasında, hatta tanrı gören CHP ve şövalyeleri; alışageldikleri şirret cüretkârlıklarıyla halkı sindirebileceklerini yahut hitap cambazlıklarıyla etkileyebileceklerini düşünmektedirler. Oysa milletin gözü açılmış, üç-beş lafa ve kuru tehditlere pabuç bırakmayacak cesaret ve muhakeme yetisine kavuşmuş olduklarını gözlemleyemeyecek kadar gafildirler.

Anayasa Mahkemesiyle halkı tehdit edip iradesel kararını engellemeye çalışan CHP DİASPOROSU, bundan böyle milletimizin sessiz kalmayacağını ciddi bir sorgulamayla idrak etmelidir. Aslında referandumu iptal edebilecek bir yargı kararı, CHP Diktatörlüğü’nün ikrarına ve Türkiye’nin cumhuriyetle değil oligarşiyle yönetildiğini alenileştirip, değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez buyurgan maddeler dâhil Anayasanın kökten değişimine zemin hazırlayacaktır.

Artık zaman, hep birlikte CHP Burjuvazi’sine son verme zamanıdır. Parti çıkarları, partizan sadakat, lidere bağlılık, oy endişesi ve gelecek kaygıları gözetilmeksizin millet lehine yekvücut olma zamanıdır. Milletin vereceği karardan ürküp kaçanların milletle ne denli özdeşleştiği, sinsi bir kalleş ve hain olduğu ortadadır. CHP’nin halkın bir partisi olmadığı, şimdiden hazırlığını yaptığı Anayasa Mahkemesine başvurabilme arayışıyla tartışılmazdır. Değişikliğe karşı çıkabilir ve reformdan yana olmayabilirsiniz. Ama sizi seçip o makamlara getiren halkın görüşüne ve iradesine saygınız var ise, vereceği kararı engelleyecek bir beklentinin içinde olamazsınız. Eğer 11 kişilik yargı heyeti, yetmiş beş milyonluk millet adına karar verme yetkisini sindirebiliyorsa; zaten konuşulacak ve tartışılacak bir şey yok demektir.

Sizlere güvenerek seçen milletin vekili olunuz, arkadan hançerleyen kalleşleri değil. Kararı CHP ya da Anayasa Mahkemesi’ne verdirmeyin. Çünkü sizi seçip meclise taşıyanın CHP ve yüksek yargının olmadığını hatırlayın. Aksi takdirde yaftalanacağınız ihanetten ne şahsınız ne eş, çocuk, kardeş ve ebeveynleriniz ne de seçmenleriniz kurtulabilecektir.

Yargıdaki ideolojik kararlar, adaleti lağveden kayırmalar, hukuku paçavraya çeviren yorumlar, halkına katliam ve zincirlerle tutsaklığı planlayan onca darbe ve terörist girişimler hiçbir anlam ifade etmiyor mu? Halkının dinine, ırkına, temel hak ve hürriyetlerine, inanç ve düşüncelerine amansız hasım bir diktatörlüğü desteklemeyi; vekilliğiniz ve insanlığınızla bağdaştırabilecek misiniz? İyilik yapmayı bilmiyorsanız en azından kötülük yapmayınız…

“Şahsiyeti olmayanın hiçbir şeyi yoktur.” N.F.Kısakürek

Bilmelisiniz ki CHP Diasporasının yanında Ermeni Diasporası bir balondur…

CHP’nin din ve namus karşıtı bir burjuva partisi olduğu, Atatürk’ün “Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz” direktifiyle açık olup, bugün yoksulluktan, işsizlikten, yolsuzluktan şikâyet edenlere CHP’nin savaştan çıkan milletimizi nasıl sefalete mahkûm edip varlıklarını zimmetlerine geçirdiklerini öğrenmelerinde fayda görüyorum.

Hiç yorum yok: