9 Ekim 2009 Cuma

Arzu, tahrik, teşvik…

İslam’ın helal ve haramda cinsleri birbirinden ayırmayarak dengi bir adaletle hükmeden buyrukları, muhakeme edebilen her aklın noksansız kabul edebileceği evrensel ve fıtratsal doğrulardır.

Cinselliğin kadınla özdeşleştirilerek arzu uyandıran, tahrik ve teşvik eden dirliği, tek taraflı bakıştan dolayı erkeği masumlaştırmakta, böylece kadının seks ve şehvetle anılıp ahlaki kötülüklerin bayraktarı gibi yerleşik bir anlayışın zihinlere kazınmasından toplumsal ve aile birliğinin ezeli bir tehdidi sayılmaktan sıyrılamamasına neden olmaktadır.

Erkek hegemonyalı bencilliğin bir sonucu olarak kadının doğrudan hedef alınıp “suçlu” ön kabul düşüncesi, erkek gibi bir insan ve tartışılmaz eşit hakları olan kadını insafsızca dışlamakta, dolayısıyla adalet ve merhamet doğranarak, barbar anlayış asırlarca sürebilmektedir. Ancak kadının statüsüne göre bakışlardaki oynaklık korkunç bir çelişki doğursa da, zihinlerde ve kalplerde saklı olan peşin hüküm değişmediğinden, gizliden gizliye aleyhteki düşünce ve duygular devam edebilmektedir.

Kadının erkekten ziyade güzelliğe, süse ve görünüme önem vermesi, şüphesiz yaradılış fıtratından ileri gelmektedir. Her kadının bakımlı olmaya ve erkeğin gözleri önüne sererek etkileyecek bir görüntüye sahip olma merakı, fıtri olmasından eleştirilmemelidir. İslam’ın böylesi fıtri bir arzunun karşısında olmaması, ancak bunu düzene sokmak isteyerek tek erkek doğrultusunda yön verme buyruğu, meşruiyetini, saygınlığını, iftiraları ve ahlaki kuralları muhafaza edebilme talebindendir. Elbette tüm bu değerler, erkekler içinde geçerlidir.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de kadını tehlikeli, hafif, güvensiz, seks ve köle gören kalıplaşmış anlayış; her ne kadar özgürlük hilesiyle kadını erkeklere muadil bir yüceltme iddiasında bulunsalar da, değişenin sadece her an gözlere de hitap edecek cinselliklerinin değişik gerekçelerle ortaya saçılmasıdır. Ancak beğenilme, imrenilme ve iltifata duçar olabilme dürtüsüyle nefislerinin esiri olmalarından gerçeği fark edememekte, erkeklerin çıkarları doğrultusunda hem gözleri hem de uzuvlarını tatmin ederek, geçmişten gelen yargıları haklı çıkartacak önyargıları perçinleştirebilmektedirler.

Fıtratsal hassasiyetlerine önem vermeyen kadın; erkeğin malı ve seks objesi olmaktan kurtulamaz…

Gerek kadının, gerekse erkeğin arzu ve tahrik uyandırıcı bir teşvikten kaçınarak, gayrimeşru ilişkileri ve tatminleri doğuran cinselliğe sınırlama getirip, mahrem yerlerini ancak eşlerine gösterme ölçütü “çağdışı” bir yargı olarak nitelendirilse de; cinslerin, özellikle kadınların hak ettiği ve layık olduğu saygı ve tazimi böyle kazanabilecekleri de bir gerçektir.

Kadının ilimsel, bilimsel, siyasal, sanatsal ve sosyal amaç ve etkinliklerine ısrarla tahrik edici cinselliklerini katma girişimleri çalışkanlıklarını ve başarılarını gölgelemekte, böylece kalıplaşmış olan “kadın” cazibesini ön plana çıkartmalarından erkeklerce şehvetsi bir değere tabi tutulmakta ve o duyguyla algılanmaktadırlar.

Oysa kadın, erkekten çok daha kontrollü, iffetli ve namusludur. Erkeğin cinselliğe odaklı şehvetsi radarları, gözünü açıp kapatıncaya kadar arayışını sürdürmekte, gözleriyle yüzlerce metre uzaklıktaki kadınları dahi yoklayarak, bakışsal bir zinayı gerçekleştirebilmektedirler. Kadınlar ise öyle değildir. Ancak bulundukları ortamın ahenginde ve kışkırtıcı çılgınlıklarda heyecanları artar, tensel uyuşum gösterdikleri erkeklere ilgi duyarak, fırsatını yakaladıklarında ya ilişkiye girerler ya da ahlaki değerleri yüce ise, meşru bir evliliğe gitmek isterler. Erkek, orgazm ihtiyacı anında elden ayaktan düşmüş yaşlı bir kadın, bulamadı bir hayvanla dahi cinsel ilişkiye girebilirken, kadın daha seçici, sabredici ve ahlaki kurallar ışığında kendini kontrol edebilmektedir. Zaten erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi ya da sıkça gayrimeşru ilişkilere girmesinin kanıtı, fıtratsal azgınlığından değil midir? Sonuçta kadın bir anadır, istisnalar bu gerçeği asla değiştirmez.

Kadın ve erkek cinselliklerini en derin ve cömertçe sergilendiği sözde güzellik yarışmalarından biri olan “Best Model of Turkey” adlı bir pornografiyi bilvesile izleyerek, evrim teorisindeki insanların maymundan türediği imgesel resmi yansıtan bir manzaraya şahit olabilmenin şaşkınlığıyla; “slip” giymiş çıplak erkeklerin o imgesel resimdeki gibi sırayla kıllı vücutlarını ve organlarını teşhir ederek, evrimi canlandıran maymunlaşabilmelerine üzüldüm. Kameranın bazı kadın izleyicileri zumlaması esnasında yansıttıkları tatminsel çırpınışları ve sanki sahneye fırlayarak erkeklere hamle edebilme düşünceleri ise, engellenemez kışkırtıcılığın doğal bir tepkimesiydi.

Üstelik ilk çağlardaki cangıllar misali soyunan o gençler, üniversite de okuyan geleceğin bilim adamı olma yolunda umut yeşertirlerken… Ancak cinselsi bir şöhretin bilim veya ilim adamı olmaktan daha popüler ve istikbal vaat eden bir çağdaşlıkta, gelecek adına o gençlerden ahlaki bir duruş ve yarar beklenebilir mi?

Gerekçesi her ne olursa olsun; maalesef ben de göz zinasında bulunmamın günahıyla Allah’ın af ve mağfiretine sığındım…

Özellikle kız çocukların namusuna hayati önem verilerek ailenin onuru gözetilmiş, ama erkek çocuklar için böyle bir hassasiyet gösterilmeyerek, korku ve endişe duyulmamıştır. Oysa aile kurumunun şerefi aleyhine erkek çocuk, kız çocuktan çok daha tehlikeli bir felakettir. Kız, gayrimeşru bir ilişki sonrası evlenerek aile ve kendi onurunu kurtarabilirken, erkek çocuğun eşcinsel olmasının ise hiçbir aklama yolu bulunmamakta, ömür boyu kara bir leke olarak hem ailesini hem de kendisini kapkara bir utanca mahkûm edebilmektedir. Fakat modern dünyada eşcinsellere hoşgörü ile bakılıp alkışlanıldığından, hiçte öyle kara bir damga ile değil, ak bir alınla toplumda kendilerini saklamaya bile ihtiyaç duymadıkları da, çağdaş ve özgürlükçü ahlakın seviyesini ispatlamaktadır.

Ahlaki kuralların hiçe sayılıp cinselliğin sokaklara dökülerek her an tatmin olunduğu bir uygarlıkta, karşıt cinsten heyecanlanamayıp hemcinsini arzu eden erkek ve kadınların gizli yoğunluğu unutulmamalıdır.

Sınırlar aşıldıkça, ahlaksızlıklar ve çarpık ilişkilerde meşrulaşır!

Erkekler namuslu olduğu müddetçe, kadınlar da iffetli olurlar. Kadınları düşüren, tahrik ve teşvik eden erkekler ve hilesel argümanları, apaçık bir çağdaşlık manipülasyonudur…


Bakış arzu uyandırır; hareket tahrik eder; gülüş teşvik eder…

Her şey gözlerle başlar, orgazmla sona erer. Ya sonrası?

Allah’ın iffet ve namusta erkek- kadın ayırımı yapmayarak, cinslerin insanlıklarını, onur ve erdemliklerini muhafaza edebilme gayesiyle hükümler getirmesi, seks düşkünü ahlaksızların neden vahye karşı olduklarına bir kanıttır. Bu sebeple dürüstlük, adalet ve namus simgesi İslam=irtica; başıboş bir cinsellik, seks, pornografi ve zina ise=çağdaşlık aydınlığıyla ruhları ve bedenleri kuşatmıştır. Artık ilişkilerin meşruluğu değil, zevklerin meşruluğu anlam ifade etmektedir.

Sonuçta inşası yapılmak istenen düzenin temeli; her halükarda kadın olmaktadır.

(Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle.
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini
(harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.”
Nur Süresi 30-31

Hiç yorum yok: