15 Ekim 2009 Perşembe

Al Capone'a hakaret…

Başbakan Erdoğan’ın; sinsi bir bölücü, sömürücü ve bozguncuların en dehşetlisi olan Aydın Doğan’ı ünlü mafya lideri Al Capone ile kıyaslama yanlışı, Al Capone aleyhine hiçbir aklın ve vicdanın kabul edemeyeceği bir haksızlık ve aşağılamadır.

Al Capone, 1930 ABD yasalarının yasakladığı alkollü içki kaçakçılığı yaparak, yasakların doğurduğu fırsatları lehine çevirmek suretiyle hem maddi hem de politik güç kazanması, şüphesiz devletin teşviksel yasaklarından ve yetkililerin menfaat bilinçli işbirlikçi tutumlarından kaynaklanmıştır. Kendine rakip suç örgütlerini tasfiye etme ve yıldırma gayesiyle devletin çıkar odaklı politik ve bürokrat yetkililerin “tek adamla” muhatap olma stratejileriyle bir temizlik operasyonu başlatılmış, dolayısıyla seçilen Al Capone, suç çeteleriyle savaşa girişerek, Bugs Moran çetesi gibi yasadışı örgütleri, söz konusu devlet çetesinin onayı, yardım ve yataklıklarıyla öldürerek yahut devre dışı bırakarak, devlet-mafya ortaklığının temsilci baş aktörü olmuştur.

ABD ekonomisinin zor günler yaşadığı o dönemlerde, neredeyse politikacı, yargıç ve güvenlik güçlerinin tamamı gayrimeşru ilişkilerin ortağı ve rüşvet çarkının birer dişlileri olup, irili ufaklı tüm çeteler, alt veya üst düzey yetkililerce korunup gözetilmekteydi. O dönem ABD, mafyanın ve kara paranın hüküm sürdüğü, dolayısıyla sokaktaki halkın geçim araçlarının kurutulduğu bir yer olmakla kalmayıp, mafya belasını da diğer ülkelere angaje ederek, açık bir merkez üssü konumundaydı. Geçmişin ekonomik çapulcu mafyası ABD, bugün politik bir küresel mafyaya dönüşerek, çok daha ürkütücü olduğu malumdur.

Siyaset, ekonomi ve mafya organizesinin arkasındaki yönetici güç; Yahudi ve mason localarıydı. Eski mafya liderlerinden Thomasso Buscetta'nın soruşturma sırasında adından söz etmesiyle deşifre olan Banker Juerg Heer'in şok uyandıran açıklamaları, her türlü kirliliğin arkasındaki gücün Yahudi ve masonlar olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştı. Tıpkı Aydın Doğan ve TÜSİAD’lı birçok üyenin arkasında oldukları gibi!

Al Capone gibi mafyamsı örgütler, hiçbir zaman halkın dini, ırkı, rejimi ve düşüncesiyle ilgilenmez, bölücü terörist faaliyetlerde bulunmazlar. Mafyanın ekonomik ve politik gücü, ancak devletin duruşuyla orantılıdır. Al Capone’nin tahmin edildiğinden daha da güçlenerek kontrol edilemez bir seviyeye ulaşması, işbirlikçi politika, bürokrat, yargı ve bankacı ortaklarını ürkütmüş, deşifre olabilme tedirginliklerinden dolayı müştereken işledikleri suçlardan değil, vergi kaçırdığı iddiasıyla yargılanarak hapse mahkûm edilmişti. Oysa Al Capone, gayri resmi verdiği rüşvetlerle doğrudan devlete değil ama devletin temsilcilerine resmi orantının çok üstünde ödeme yapıyordu. Amaç; devlet, hükümet ve yargının saygınlığını korumak, böylece adalet manipüle edilerek, sözde kötü adamın toplumdan soyutlanmasıydı. Asıl kötü Al Capone mu, yoksa ona yol açıp destek veren politikacı, yargıç, medya ve bankacılar mıydı?

Al Capone’nun kartvizitinde “Kullanılmış Mobilya Satıcısı" yani eskici, Aydın Doğan’ın kartvizitinde ise; “medya patronu, ünlü işadamı ve vergi rekortmeni” yazılı. Bu durumda hangisi daha riyacı, etkili ve tehlikeli?

Aydın Doğan’ın Al Capone misali yükselişi iktidarlarla olan iğrenç çıkar pazarlıkları, tehdit veya şantaj ilişkisine dayalı olup, sahip olduğu medya imparatorluğunun avantajını kullanarak alçakça halkı sömürmüş; laik-Müslüman ayırımı yaparak birlik ve beraberliliği bozmuş; hükümetleri devirmiş; Türk-Kürt bölünmesinde önemli bir bayraktar olmuş; darbecilere arka çıkarak meşruiyetlerine zemin hazırlamış; toplumsal ahlakı darmadağın etmiş; Kemalist diktatörlüğünün sözcülüğünü üstlenmiş; vahye savaş açmış; din ve namus kavramını ayaklar altına alarak insani değerleri bitirmiş ve kendine rakip kim varsa, Al Capone gibi mertçe savaşarak öldürmemiş ama iftira ve fitneleriyle öldürmekten daha beter yapmıştır.

Allah, Bakara Süresi 191. ayette: “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür” buyurarak; Aydın Doğan’ın, Al Capone’dan çok daha kötü olduğunu vurgulayan emri dikkatle önemsenmelidir. Çünkü fıtratları ve suçların toplumsal tepkisini en iyi bilen Yaratıcı’dır.

Böylece Aydın Doğan’ın yanında Al Capone’nun nasıl masum ve kıyasının mevzubahis olamayacağı tartışılmazdır.

Başbakan Erdoğan’ın politikalarını her ne kadar tasvip etmeyip eleştirsem de; gerek Ergenekon Terör Örgütü, gerek mafya, gerekse tüm iktidarların hizmet erliğini yaptığı Aydın Doğan gibi bir korku imparatoruna karşı onurlu duruşundan dolayı tebrik ediyor, cesaret ve kararlılığından geri adım atmayacağını umuyorum.

Mafya liderine güç katan adamları nasıl aynı derecede suçlu ve katil iseler; Aydın Doğan’ın yanındaki yazar ve gazetecilerde aynı seviyede halk düşmanı bir sömürücüdürler. Aksi takdirde vicdanı ve onuru olan bir insan, asla onun yanında çalışamaz ve destek çıkamaz.

Ayrıca “Harami bir parti” olan CHP’nin Aydın Doğan’a desteği yanıltmamalıdır. Çünkü o CHP, Ergenekon Terör Örgütü gibi acımasız katillere, bölücülere ve isyancılara sahip çıkmış, ülkede ne huzursuzluk ve karışıklık var ise; hepsinin ardında CHP’nin olduğu unutulmamalıdır. Aynı ilke, düşünce ve duyguyla hareket etmelerinden;
Aydın Doğan=CHP’dir.

Şu bir gerçek ki; hükümet, adaletin yerine gelebilmesi adına çabaları her ne kadar takdire şayanda olsa; Aydın Doğan’ın yıllardır kök saldığı bürokrasi ve yargıda lehine kararlar çıkartıp kollanabileceğine şüphem yoktur. Hükümet ve yargının ideolojik sürtüşmesi, millet iradesinin hâkimiyetini, dolayısıyla hükümetin icraatını baltalamakta, böylelikle Aydın Doğan gibi sömürücü ve bölücü imparatorlar; ya kendi ideolojindeki ahbaplıkları, ya arşivlerinde sakladıkları şantajlarla, ya da ekonomik çıkarlarla yetkililer üzerindeki hegemonyalığını sürdürebilmeleri, felaketin ta kendisidir. Velev ki hükümet, yandaşları lehine bir ayrıcalık yapsa da!

Aydın Doğan’ın acımasız ve bencil duygu ve fikirleriyle yetişen kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Yahudi ve mason localarının talebiyle TÜSİAD başkanlığına getirilmesiyle Türkiye ve halkının seçtiği hükümet aleyhine giriştiği provokasyonlarla TÜSİAD’ın gizli amaçları da deşifre oldu. Ekonomik bir güç gerekçesiyle iktidarlarca şımartılan TÜSİAD, tamamen Siyonizm’e hizmet eden masonik bir kuruluştur. Sadece prestij kazanabilmek maksadıyla üyeliği kendilerinde bir izzet ve ayrıcalık sanan bazı bihaber üyeler, nasıl sinsi bir örgütün içinde bulunduklarını bilmeden hem milletine hem de hükümetlerine büyük bir ihanet içindedirler.

TÜSİAD Başkanı ve Doğan Holding Yönetim Kurulu üyesi Arzuhan Doğan Yalçındağ, babasının intikamını alabilme delaletiyle hükümete, daha doğrusu Türkiye’ye savaş açıp, lobi çalışmalarında Başbakan Erdoğan’ı Rusya Devlet Başkanı Putin’e benzeterek, efendileri Yahudilere şikâyet etme cüretkârlığıyla yardım talep etmesi, asla hoşgörüyle karşılanmamalı ve bağışlanmamalıdır. Tıpkı bölücü ve darbeci Cumhuriyet mitinglerindeki sloganları kullanan Yalçındağ, İslam ve Türk düşmanı Yahudi Cemaati’nin etkili ismi Ariel Cohen’e; “Türkiye korku cumhuriyetine dönüştü. Düşünce özgürlüğü yok. Sokaklarda gezmeye korkuyoruz. Zaten (Erdoğan) Putin oldu. Tek adam diktatörlüğüne döndü. Basın özgürlüğü de yok" iftirasında bulunarak, babası gibi nasıl bir ajan ve hain olduğunu kanıtlayabilmiştir. Peki, Ariel Cohen’den beklentisi neydi? Çıkarları uğruna yapmayacakları hiçbir şey yoktur.

“Brütüs'ün yasadığı yerde Sezar ölmeye mahkûmdur.” SCHILLER

Hiç yorum yok: