2 Aralık 2017 Cumartesi

Nefsine düşkün; potansiyel bir haindir!

Öyleyse Reza Zarrab ve Kemal Kılıçdaroğlu gibi nicelerinin hain olamamaları mümkün müdür?

Ya yaratıcı Allah’a karşı hainliği meslek edinmişlere ne demeli!

İnsan, nefsine düşkün öyle bir beşerdir ki, fırsat yakalamaya dursun. Hele o fırsat, nefsine galebe çaldıracak bir kazanım ise, kendini kul yani insan yapan tüm değerleri kökten söker atar.

Öyle ki, Peygamberler dahi insan olmalarından ancak Allah’ın sebatkâr kılmasından ötürü nefsi her türlü arzu ve isteklerinden soyutlanmışlar; böylece ne rableri Allah’a ne hükümlerine ne de beşere ihanet etmişlerdir. Çünkü yeryüzündeki hiçbir paha, imanlarına fiyat etiketi koymaya yetmemiş ve yaptıkları her şeyi nefisleri adına değil, Allah adına yaptıklarından aleyhlerine dahi olsa adaletle şahitlik etmekten ve sadakatten kaçınmamışlardır.

Yaratıcı Allah’a hainliği meslek edinmişlerin hilkatteki eşlerine sadakatleri mümkün değildir. Onun için Allah, birçok ayetinde “Bana dayanıp güvenin, vekil ve destek olarak Ben size yeterim” uyarısında bulunmuştur.

Ne var ki, öyle sapkın bir düşünce egemen olmuş ki, yaratıcı Allah’a karşı yapılan ihanetler meşru; beşere yapılan ihanetler ise gayrimeşru sayılabilmektedir. 

Dolayısıyla insanın Allah’a ve birbirine karşı işlediği yüzlerce ihanete karşı öne sürdüğü gerekçeler, bahaneler ve mazeretler öyledir ki, sanki hainlikte değil sadakatte bulunmuşlar gibi değer kazanmaktadırlar. Oysa ihanet ve nankörlükle özleşen insan, salgın hastalıklardan ve afetlerden çok daha büyük tehdit olduğundan Allah’a karşı başlayan hainlik, bir bedel olarak beşere sirayet etmiştir.

Nefsi hiçbir insan yoktur ki, haksız ve adaletsiz olduğu halde hak ve adalet aramasın; hain ve nankör olduğu halde merhamet ve vefa beklemesin; suçlu olduğu halde masum olduğunu söylemesin; fırsat peşinde koştuğu halde erdemlikten bahsetmesin; insafsız olduğu halde hümanist kesilip hesap sormasın. Hâlbuki kötülerin en kötüsüdür ancak imkâna kavuşmasıyla hainliği deşifre olur, böylelikle gerçeği güncelleşir.

Fıtratı gereği günah yani suç işlemeye meyilli bir insanın masum olabilmesi asla söz konusu değildir. Her neyin içinde yahut her ne ile karşılaşmışsa mutlaka onu dürten bir faktördür ama ak sütten çıkmış kaşık misali kendisini bîgünah sanır. Oysa hayatı ile ilgili bir otokritik yapmış olsa bedbahtın en bedbahtı olduğunu idrak edebilecek ve başına gelen musibetler ile ilgili o an bir suçu olmasa dahi geçmişte işlediğinin bedelini ödediğini anlayabilecektir.

İnsanlığı, milletleri ve devletleri zaafa uğratıp güçsüzleştirerek esaret altına girmelerine yahut yıkımlarına neden olan ihanetlerdir. Nefsi arzu ve isteklere gem vurulamaması ihanetleri oluşturmakta; böylece kazanç sonrası kaybı, zafer sonrası mağlubiyeti, mutluluk sonrası sıkıntıyı, güç sonrası zayıflığı doğurmaktadır. 

Hainlik, her insan, toplum ve ülke için asla bağışlanamaz bir felaket ise de çıkarlar doğrultusunda kimi taraflarca kabul edilebilir olması hainliği meşrulaştırmaktadır. Oysa hainliğin hiçbir gerekçesi olamaz!

Türkiye Cumhuriyeti’ni yurt edinmiş bir vatandaş olan Reza Zarrab adındaki şahıs, kazandığı her şeyi ve namütenahi ticaretlerini Türkiye’ye borçlu olmasına rağmen gördüğü baskı ve tehdit gerekçesiyle özgürlüğe kavuşabilme mazeretine sığınmak suretiyle yabancı bir devlete ülkesini peşkeş çekebilmesi kabul edilebilir değildir. Hele de ilişkilerini jurnallemesi yanlışını meşrulaştıramaz bir ihanettir.
  
İster itirafçı olsun, ister iftira söylemiş olsun hiç fark etmez! Sonuçta ülkesi aleyhine nefsi şahitlik yapan kim olursa olsun, o affedilmez bir haindir. Madem yaptığı işler gayrimeşru ise, neden yaptığı yanlışlarla ilgili şikâyetlerini ve hesaplaşmasını ülkesinde değil de yabancı bir ülkede yapma yolunu seçmiştir? Ticaretlerini de o ülkede yapmış olsa ya da vatan olarak o ülkeyi seçmiş olsaydı ya!

Öldükleri zaman dahi cesetlerini “vatanım” diyerek Türkiye’ye taşıtırlar ama diriyken vatanım dedikleri ülkeyi satmakta sakınca görmezler!

Aile içerinde bile dışarıya yapılan bir şikâyet, dertlenme veya hayıflanma nasıl bir infial doğuruyor ise, vatan kabul edilen ülkenin de verdiği tepki odur.  

Zaten Reza Zarrab’ın hainliği ABD’deki söylemleriyle ortaya çıkmış değil tamamen fıtratsaldır. Lakin nasıl bir hain olduğunu okuyamayan yetkililerde kendisiyle ilişkiye girmiş ve tanıdıkları fırsatların sonucunda özlerinde taşıdıklarıyla karşılaşmışlardır.

Kişinin düşüncesi, inancı, vatanı ve ırkı her ne olursa olsun nefsince kuşatılmış ise, ihanet için fırsat yakaladığı her yolu mubah sayar. Öne sürdüğü gerekçelerle yanlışı öyle sindirip kabul eder ki, kazandığı zehirle sadece kendisini değil, etrafındakileri hatta milletini de katleder. 
  
“Kahrolası insan! Ne nankör (hain) dir!” Abese 17    

 “Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.” Hac 38

“Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.” Adiyat 6


“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. Nisa 107

Hiç yorum yok: