19 Aralık 2017 Salı

Kadın-erkek eşitliği yoktur; olabilmesi de mümkün değildir…

Analığıyla cenneti; nefsiyle cehennemi bir arada yaşayan kadın, fıtratsal olarak erkekten daha beter öyle bir konumdadır ki, ancak benlik zehrinden kurtulmasıyla selamete çıkabilmektedir.

Allah tarafından yaratılan kadın ve erkek’in, yaradılış fıtratları gereği özlerinden kopabilmeleri mümkün değildir. Her ne kadar düşünce veya kuram hatta yasalarla başkalaşım sağlayacaklarını umut etseler de pratikte gerçekleştirememektedirler. Dolayısıyla erkekle eşit olabilme yarışları sözden öte özde hiçbir sonuç getirmemekte; başarabilmeleri ise Allah yerine kendi kendilerini yaratmak ve fıtratlarını değiştirmekle olasıdır. 
  
Oysa imanlı bir kadının erkekten ne derece ayrıcalıklı kılındığı ayetlerle öyle sabittir ki, doğurgan olma analıklarından ötürü bazı konularda erkeklerden istisna tutulmuşlardır.

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” Tevbe 23

Yaratıcı Allah, erkeklerin kadınlar üzerindeki hâkimiyetlerini vurgulayarak, idareci, koruyucu ve kollayıcı olduklarına hükmetmiştir. Çünkü Allah, yaratıcı olma hasebiyle dilediğini dilediğine karşı üstün kılmış ve iman etmiş her müminin indirdiği kurallara göre itaatlerini emretmiştir.

Ne var ki, kimi kadının kimi erkekten üstün olan bilgisi, meziyeti ve idareciliği asla verilen hükme inisiyatif hakkı tanımaz! Şüphesiz her kaidenin bir istisnası olabilir ama ‘kuvvet kimde ise, üstünlük onda’ olmasından istisna mutlak değildir. Aslından istisna, yanıltıcı bir algıdır ve istisnalara şeytan öyle musallat olur ki, iyi ya da yararlı sanılan şey, sonuçta felaketin en büyüğü haline gelir.

“İşlerini bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz.” Hz. Muhammed
“Bir kavmin başına kadın hükümdar gelirse, o kavim helak olmaya mahkûmdur.” Hz. Muhammed 

“Erkekler, kadın üzerinde idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah, birini diğerinden üstün yaratmıştır.” Nisa 35

“Allah'ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah'tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir. “ Nisa 32

Öyle ki, kadının yaradılış fıtratı gereği her hangi bir konuda şahitliği bile erkekle müsavi sayılmamaktadır.  Bu sebeple ancak iki kadın, bir erkekle özdeşleşerek şahitliği caiz kılınmaktadır. Dolayısıyla buradaki esas mesele kadının yaratılışı ile doğrudan alakalı yani psikolojik yapısının bir gereğidir. Kadının esas mizacı heyecandır ve heyecanlarıyla yaşar. Bunun için düşünceleri aklından çok kalbine işler; tesirleri de o şekilde gelişir. Hadiseler karşısında pek tarafsız kalamaz. Merhamet ve şefkat tarafı ağır bastığından hadiselere sezgiyle yaklaşır.

Kadınların yaradılış fıtratlarından ötürü unutkan ve nefsi bir duygusallık taşımaları erkekle eşit olmalarını engellemekte; bu sebeple ancak iki kadının şahitliği bir erkek şahitliğiyle eşdeğer tutulmaktadır. Bu, hiçbir şart ve koşulda değişmeyen bir kaidedir. Her ne kadar kadınların içinde unutkan olmayan, bazı erkeklerden daha güçlü hafızaya ve adil davranmaya sahip olanlar bulunsa da, genel olarak kadınların psikolojik hallerinin yaradılış gerçeğini unutturmamalıdır. Dolayısıyla kadınların yaratılışını ya unutarak ya inkâr ederek ya da eğip bükerek misaller getirilmeye kalkışılması hükmün yok sayılmasına sebep olamaz.

"Erkeklerinizden iki şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek; biri unuttuğunda, şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir..." Bakara 282

Mirasta dahi kadın-erkek eşit değildir. Çünkü erkeğin ve kadının sosyal yapısı, ailedeki mesuliyeti, mükellefiyeti ve psikolojik faktörleri açısından bakılırsa; Kur'an hükmünün tam bir adalet ve hakkaniyet üzere olduğu görülecektir.

Kadının çalışıp kazanma mecburiyeti yoktur. O tüketici durumundadır. Bu, ona layık görülen bir şefkat ve merhametin neticesidir. Kız, baba evinde bulunduğu müddetçe, ihtiyaçları babası ve onun yerindeki yakın erkek akrabaları tarafından karşılanır, gözetilir, himaye edilir. Evlendikten sonra da geçimi, nafakası ve ihtiyaçları kocasının üzerine geçer. Kadın, kendi malını, evin ihtiyaçları için harcamaya zorlanamaz.

“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder.” Nisa 11

Çokeşlilikle ilgili erkeklere ruhsat veren Allah, her ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, kadınlar arasında adaletin sağlanamayacağı konusunda uyarıda bulunarak, mecburiyette kalınmadığı sürece tekeşlilik öğüdü vermiştir. Çünkü ölçünün başı adalettir! Ancak ne var ki, Allah’ın indirdiği hüküm asla inkâr edilemez ve nefsi gerekçelerle yok sayılamaz.

“Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” Nisa 3  

Kadınların yaradılış fıtratlarından dolayı kendi başlarına buyruk olma kompleksleri dizginlenmelerine mecburiyet doğurmaktadır. Ailedeki huzur ve güven her türlü kıskançlık, haset ve benlikten uzak tutulmalıdır ki, dilenilen saadete kavuşulabilsin. Çünkü kimin ne olduğunu ve kalbinde saklı olanı ancak yaratan bilir!

Nisa 34. Ayetinin inmiş olma nedeni; Ensâr`ın ileri gelenlerinden Sa`d b. Rabî’aya karşı, karısı Habîbe, serkeşlik ve dik kafalılık etmiş; o da ona bir tokat vurmuştu. Babası hemen kızını alıp Rasulüllah`a giderek şikâyet etmiş, Allah Resulü de, "Mutlaka ondan kısas alırız." buyurmuşlardı. Bunun üzerine bu ayet geldi. Allah Resûlü de "Biz bir şey yapmak istedik, Allah ise başka bir şey murad etti. Şüphesiz hayır, Allah’ın dilediğindedir" buyurmuşlardı.

 “Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” Nisa 34 

Kadın ve erkeği eşit kılmak ancak yaratıp kaderlerini tayin etmekle mümkündür; yoksa bilim ya da siyaset veya hümanistlik adına ortaya atılan düzmece fikirlerle değil! Çünkü fikrin kanıtı ancak pratikteki karşılığıyla muteberdir.

Yaratan Allah, yarattığı kulları için kaideler indirmiş; yanlışı-doğrusu, eksiği-fazlalığı, iyiliği-kötülüğü, haksızlık ve adaletsizliği, hayır ve şerri asla sorgulanamaz; üzerlerinde herhangi bir tartışma yapılamaz. Aksini iddia edenler önce yaratmalı, sonra ahkâm kesmelidirler.
Yaratıcı olmayanın yaratıcının işine karışması kalplerinde hastalık taşıyanların hezeyanlarıdır ki, sözde iman ettiklerini ileri sürenler dahi nefislerine yenik düşerek inkârcılar misali asi olabilmektedirler.

Kadınlar ile ilgili yukarıdaki hükümlere doğrudan itiraz edenlerin yanı sıra eğip bükenler, sanki Allah bugünleri bilmekten acizmiş gibi seküler düşünce doğrultusunda yorumlayanlar, hak ile batılı harmanlamak suretiyle tartışmaya girişenler, hoş görünebilmek maksadıyla Allah’ın hükümlerini doğrayanlar, haksızlık ve adaletsizlikten dem vururcasına nemalanmak isteyenler, insanı Allah’tan üstün tutarcasına nefsi denge arayışında bulunanlar, kadınların yanındalarmış gibi şövalyeliği soyunanlar, ‘Allah bilmez ben bilirim’ düşüncesiyle şirk koşmaktan nasiplenenler bilmelidirler ki, hoşlanılmayan şeyin hayır, hoşlanılan şeyin şerr getireceğini yegâne bilen ALLAH’tır; neye hükmetmişse DOĞRUDUR; hayrı ve şerri yaratmasından ötürü neyin ne olduğunu bilen sadece O’dur…

Ya kayıtsız-şartsız itaat ederek Müslümanlıkla şereflenecek; ya da eğip bükerek kâfirlikle aşağılanacaksın!

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

"Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. Bakara 30

O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir.” Ra’d 9

“Allah için emsal göstermeyin. Çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” Nahl 74


“De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne bir şeyi başlatabilir ne de geri getirebilir.” Sebe’ 49

Hiç yorum yok: