4 Ekim 2017 Çarşamba

BM, bir terör imparatorluğudur…

Haksızlık ve adaletsizliklere tahammül edemeyip direnen toplumları bastırabilmek maksadıyla BM çatısı altında bir araya gelen devletler, ağırlıklarına göre birbirlerini kayırıp kollamak suretiyle terörizmi öyle manipüle ederek sokağa indirgemişlerdir ki, jakoben rejimlerini meşru; insanlık talebinde bulunan toplumları ise gayrimeşru ilan etmişlerdir.  

Öyle ki, özde haçlı-siyonist güdümünde ama sözde seküler yani siyaseten ateist olan BM, halkı İslam’a dayanan devletleri terör gerekçesiyle yönlendirerek kardeş halklarına karşı hunharca savaştırıp kıydırabilmektedir. Asıl korkunç olan ise, dolgu olarak kullandıkları o devletlerin terörist yani düşman kıldığı grupları, kendilerinden olmaları hasebiyle dost ve müttefik yapabilmekte; yardım ve destekte sınır tanımamaktadırlar. 
   
Terör nedir ve literatüre nasıl girmiştir? 17. yüzyılda Fransız devrimindeki döneme ve rejime getirilen bir tanımdır. Devrimcilerin çevresinde oluşan merkezleşmeye terör denilerek, ilk defa burada kullanılmıştır. Dolayısıyla terör, devlet hegemonyasına karşı uygulanan şiddet rejiminin bir tanımlaması gibi dayatılsa da, aslında birey ya da örgütlere atfedilebilir bir eylem biçimi değildir.  

Ancak kavramların, terimlerin, anlayışların ve dinlerin bozulup yeni anlam ve yorumların getirildiği seküler bir düzende terör de kendi çapında nasibini almış, devletler tarafından uygulanan bir şiddet rejimi olmaktan çıkarılıp, sokaktaki bireylere veya gruplara yamalanmıştır. Diğer bir ifadeyle hoyrat otoriteye karşı hak ve adalet adına direnme.

Haksızlığın, adaletsizliğin, sömürgeciliğin, kayırmacılığın ve zulmün olduğu her düzende müdafaa hakkı mahfuzdur ve yaratıcı Allah tarafından insanoğluna tanınmış fıtratsal bir meşruiyettir. Bu, öyle bir meşruluktur ki, insani insan yapan ve kötülüğü bertaraf eden temel bir kural ve erdemliktir.  

Her hak ve adalet arayışı ve gerçekleşen mücadeleler, bu temel üzerine kuruludur. Böylece iyiliği yani insanlığı var eden etken, haksızlıklara karşı susmama ve adaletsizliklere karşı savaşma esasına dayalıdır.

Hıristiyan, Yahudi ve ateist despotizmiyle yönetilen BM, İslam’ı bir terör ve Müslümanları da terörist olarak görse de, sinsice yürüttüğü devletlerarası çıkar ilişkilerini demokrasi ve insanlık adı altında manipüle ederek, boyunduruğuna aldığı o İslam ülkelerini, çobanın koyun sürüsünü gütmesinden daha kolay sürebilmektedir.  Zaten yaklaşık iki milyar Müslüman’ın var olduğu dünyada tek bir Müslüman milletin BM güvenlik konseyinde yer alamaması, gerçeğin apaçık bir kanıtıdır.

Müslüman toplumları insan saymayan BM, mandası altındaki sözde İslam ülkeleri vasıtasıyla tevhid ehlini öyle aşağılayarak terörizmle özdeşleştirmiş ki, haksızlıklara karşı direniş meşru bir hal almıştır. Hiçbir söylem, fikir, çıkar veya sevda, adaletsizliklere hatta esarete gem vuramaz ve vurmamalıdır.    

Seküler barbar yönetimler karşısında insanların haykırışları, BM düşünce düzeyindeki devletleri sarsmakta; böylece toplumsal direnişler, bölücülük ve terörizmle anılarak temize çıkılmaya çalışılmaktadır.     

Oysa insanların haksız ve adaletsizliklere karşı vuku bulan direnişlerde meydana gelen her olayın sorumlusu BM ve devletlerdir. Ektiklerinin bedelini mal ve canlarıyla biçen yönetimler, birkaç fail ya da bir örgüt bulmakla sorumluluklarından kaçmamalıdırlar.

BM, her ne kadar barış, demokrasi, özgürlük ve insanlıktan taraf denge kuran bir yapıymış gibi algılansa da, nasıl insanlık düşmanı bir diktatörlük olduğu silahlara ayırdığı bütçeler ve ürettiği en dehşetsi nükleer bombalarla kanıtlıdır. Ancak önlerinde diz çöküp ruhlarına fiyat etiketi koymak suretiyle insanlıklarını satanları dost; satmayanları ise terörist ve düşman belleyerek ya topluca kıymaya kalkışır ya da mahkûm kılabilmek için entrikalarda sınır tanımazlar. Şükürler olsun ki, bir şeyin olma takdiri yaratıcı ALLAH’ın iradesindedir. Aksi takdirde muhalif tek bir canlı bırakmazlardı.   

Neden her daim insanlardan korkarlar biliyor musunuz; haksız ve adaletsiz olmalarından; yoksa dürüst bir insanın yahut yönetimin beşerden korkabilmesi mümkün değildir.

Hâlbuki insanlık, diğer bir ifadeyle insan hakları bir evrenselliktir Ki, bu evrenselliğin kurallarını da yalnız yaratıcı koyar. Dolayısıyla BM ve seküler-laik düşüncedeki devletlerin koyduğu kurallarla fitnenin önüne geçilememekte; kaoslar, korkular, tehditler, mal ve can kayıpları önlenememekte; insanın insana olan düşmanlığı ve katliamları engellenememektedir.    

Kısasa kısas kaderin yani Allah’ın bir hükmü olmasından haksızlık ve adaletsizliklere karşı direniş tartışılmaz bir meşruiyettir.

Takdir edileceği üzere BM’in asıl amacı; gökyüzüne yerleştirdiği yaratıcı Allah yerine yeryüzüne hakim olabilmektir. Zaten seküler bir politika izlemesi de bu gerçeğin bir kanıtıdır. Ki, Hıristiyanlık ve Yahudilikte de aynı inanç vardır. Peki, İslamla özdeşleşmiş ülkelere ne demeli; nasıl Allah’a eş tutulan böyle bir düzeni sindirebilmektedirler?  

Çünkü onlar için para yani ekonomi her şey demektir. Para yani ekonomi için göze almayacakları hiçbir şeyleri olmadığından şeytan onları öyle kandırmaktadır ki, ya tevbe ederek kurtulabileceklerini sanmakta ya da vahiy dışı inandıkları dinlerinin fetvalarına aldanmaktadırlar. 

Dolayısıyla terörizmin imparatoru BM ise; başkaca bir teröristin varlığına ve vereceği zarara ne inanıyor ne de tanıyorum.
   
"Kişi, dostunun dini üzerinedir. Öyleyse, kimi dost edindiğine dikkat etsin." Hz. Muhammed

“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın. “ Lokman 33  


“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” Bakara 179 

Hiç yorum yok: