30 Ekim 2017 Pazartesi

Akıl ve bilim öyle manipülasyondur ki…

Şeytanın insanoğlunu zehirlediği bir vesvesedir!

Oysa ne akıl ne de bilimin bedence ortaya çıkan kuvvetler olmadığı, doğrudan ruhun güdümünde etkileşen erkler oldukları pratik hayatla kanıtlıdır. Çünkü ruhsuz ya da Allahsız bir akıl ve bilimin eceli geldiğinde nasıl çerçöp olduğu tartışmasız bir gerçektir.

Bedeni bir akıl ve bilim, özgür ve mutlak bir güç değil, beden öncesi yaratılmış olan ruhun direktifindedir.  Böylece yaratıcı Allah’ın etkisi ve yönlendirmesi altında olan yaratılmış akılların bağımsız olabilmeleri, özgürce düşünüp karar verebilmeleri, dilediğini yapabilecek hür bir iradeye sahip olabilmeleri, bilimi üretebilmeleri kabul edilebilir değildir. Çünkü içinde yaşanılan dünya hatta kâinat laboratuarı tamamen aksini ortaya koymaktadır. 

Akılcılık, tek başına vahye zıt düşen ve inkâr eden beşer egemenli fiziki bilgiyi, atomculuğu, kuantumculuğu, genetikçiliği, beyinciliği, pozitivistliği ve rasyonalizmi savunur. Ayrıca, bilimi var edenin vahiy olduğu gerçeği bir türlü kabul edilmek istenmez. Tıpkı meniden oluşan bir yaratığın, yaratıcısı Allah’ı reddetmesi misali!

Pozitif bilim; aklı, düşünceyi, duyguları, maddeyi, bilgileri, mucizeleri, fiziği ve kendine uyarlayabildiği her şeyi sahiplenerek, ütopik teorileriyle yalan ve yanlışı kamufle eder. Ortaya attığı prensipleriyle abartılarını uzlaştırarak doktrinleşmesi, pratikte zerre kadar bir işe yaramamaktadır.

Etkin Aklın ya da Etkin Ruh veya Mutlak irade’nin Darwinizm’i, Freudizm’i, Ateizm’i, Sekülerizm’i, Laisizm’i, Pozitivizm’i ve Rasyonalizm’i ters yüz ederek, programladığı ruhları nasıl bilgilendirdiği ve yönlendirerek dilediği Hak yahut batıl düzenleri biçimlendirmek suretiyle konumlandırdığı aşikârdır. Bu gerçek, vahyi ve Mutlak İrade’nin üstünlüğünü reddedip, bedeni, beyni, mantığı ve iradeyi öne çıkararak maddeyi ve fiziği egemen kılmaya çalışan mühürlülere verilen bir cevaptır. Her olayda olduğu gibi!

Özellikle vahiy referanslı müminlerin rasyonalizmi, pozitivizmi, laikliği, özgürlüğü ve demokrasiyi sindirerek himaye edebilmeleri akıl almaz sapkınlığın tedavisi olanaksız özürlüleridir.

İnsanın inandığı gibi iman edememesi veya inanmadığı varlığın esaretinde bir yaşama mecbur kalması, düşündüğünü gerçekleştirememesi, doğruyu savunup yanlışta ısrar etmesi, demokrasiyi gözetip yıkmaya çalışması, hümanizmi savunup dehşet saçması ve yarın ne olacağını kestirememesi, tüm beyinci, fizikçi ve atomcu anlayışları çökertmektedir. Demek ki doğru yola, düşünebilen bir akıl ve olmayan özgür bir iradeyle değil, yaratıcı Allah’ın dilemesiyle erişebileceği anlaşılmaktadır. Şu halde, insanın hiçbir seçme hakkının bulunmadığı ya da kaderinin doğrultusunda bir seçime gidebildiği gerçeğinin yaşandığı dünyada fiziki kanıtlarla yetinilmeyip, ayetlerle de tasdik edilmektedir.

Etkin Ruh, nasıl bedenlere hayatiyet kazandıran ruhları güdüyor ise, Etkin Akıl ya da Etkin Duygu da, kulsal akıl ve duygulara hükmetmektedir. Bu sebeple ne akıl ne düşünce ne duygu ne de vicdan; iddia edildiği gibi özgür ve mutlak değil, yaratıcı Allah’ın etkisi ve yönlendirmesi altındadır. Hiçbir teorinin bu gerçeği değiştiremediği, yaşamsal kanıtlarla ortadadır.
İnsan aklı ve duyguların özü; bilmek ve hissetmek ise de, insan her zaman biliyor ve hissediyor yahut bildiğini veya hissettiğini yapıyor demek değildir. Dolayısıyla insanın bilebilmeye veya hissetmeye yetili olması, mümkün olmaktan öte iradesel hiçbir şey ifade etmemektedir.
Bir’den bir çıkar! İlk “bir”, zorunlu varlık yaratıcı Allah’’tır. O’nun varlığı yalnız kendisini gerektirir. Var olma, Allah’ın özünden gelen gereksimdir. İlk neden ilk gerçekliktir. Allah’tan ilk ruh ve akıl ortaya çıkar. Çokluk, ruhla ve akılla başlar. Bundan da felek yani âlem ve nefsin akılları türer. Her akıldan da, o aklın özü ve cismi yani bedeni oluşur. Akıl cismi yani bedeni ruhsuz hareket edemeyeceğinden, akıllar sırasının sonunda Etkin Ruh bulunur. Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi, cisimlerin biçimleri, insan özleri ve bilgileri doğar. Etkin Akıl, tümünün yöneticisidir. Yaratılış önsüzdür ve yeri de madde yani bilimdir. Madde, soyut ve tüm varlığın öncesiz olanı, nefsin eylem alanı, sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır. İlk akıl, kendisini ve zorunlu varlığı bilir. Buradan ikilik doğar. İlk akıl kendinde olanaklı, ilk varlık için ise zorunludur. Her soyut feleğin ilk kımıldatıcısı vardır. İlk kımıldatıcıları eyleme sokan ruhtur. Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır. Nefsin eylemini Etkin Ruh, şeytan aracılığıyla dürter.
İşte gerçek ile yalanı ortaya koyan doğrular denizi öyle aleni ki, seküler-laik hezeyanlı akıl ve bilim adına öne sürülen iradesel tüm düzmeceleri kanıtlamakta; böylece ruhtan koparılmaya çalışılan akıl ve bilimin mezara konan çürümüş cesetten değil ruhtan, diğer bir ifadeyle Allah’tan çıktığını ispatlamaktadır.
İnsanın akıl ve bilim adına Allah ile yürüttüğü savaş her ne kadar eğitim ve öğretimle manipüle edilmek suretiyle Allah’ın kayıtsız-şartsız hâkimiyeti yok sayılmaya çalışılsa da,  ne kaderin ne de ölüm gerçeğinin önüne geçilebilmektedir.
Aydınlanma yani Çağdaşlaşma Çağı’nın önde gelen bayraktarlarından Alman Filozof G.E.Lessing’in şu ifadesi başkaca bir kanıta ihtiyaç bırakmamaktadır. "İnsanların olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerekseme kalmayacaktır."

Yapılan savaşın özü; eğer akıl ve bilim dinsiz olunca olumlu; dinli olunca olumsuz!

 “İşte biz o Kur’an’ı açık seçik ayetler halinde indirdik. Gerçek şu ki, Allah dilediği kimseyi doğru yola sevk eder.” Hac16

“Andolsun ki biz Kur’an’da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. İşte hakkı tanımayanların kalplerini Allah böylece mühürler.” Rum 58-59

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.” Yunus 100

Hiç yorum yok: