9 Ekim 2017 Pazartesi

ABD ve BM halklarına!

Her ne kadar farklı din, ırk, ulus ve kültürde olsanız da diğer insanlarla hilkatte bir eş olduğunuz, dolayısıyla tevhid yani erdemlik dışında ne sizlerin ne de diğerlerinin hiçbir üstünlüğü ve ayrıcalığı bulunmamaktadır.

Nefsinizin yahut toplumunuzun kabul etmeyeceği bir dayatma ve kötülüğü bir başkasına layık görebilme anlayışıyla faşistleşmiş iktidarlarınıza ya destek vererek ya da sessiz kalarak arkalarında durmanız; takdir edersiniz ki mutlak bir bilmukabeleyi tetiklemekte, zamanında hesap sormadığınız devletlerinizin kazandırdığı düşmanlıkla tehdit, korku, mal ve can kayıplarına maruz kalmaktasınız.  

Sorgulanması gereken suçlunun iktidarlarınız mı yoksa nefsi müdafaada bulunan direnişçiler mi olduğunu adil bir tarafsızlıkla cevaplayabilmenizdir.

Rejimlerinizin ve iktidarlarınızın manipülasyonlarıyla Müslüman halklara yahut ötekilerine karşı olan kindarlığınız insanlık ve adalet dışı tecavüzlere, tertiplere, işgallere ve saldırılara neden olmakta; kendilerini savunanların meşru bağımsızlık mücadeleleri çocuklarınız dâhil olmak üzere hepinizin canını yakmaktadır. İşgalci ve acımasız devletlerinizi değil de onur savaşı veren direnişçileri terörizmle ve düşmanlıkla yaftalamanızı vicdanlara danıştığınızda; şüphesiz haksız bir muhakeme ve egoizm içinde olduğunuz yanıtını alacaksınız.

Sizlere zarar veren suçlulara ve esarete karşı nasıl bir adalet arayışıyla en ağır cezadan yana iseniz; suçlu iktidarlarınızın binlerce masumu katletme, işkence yapma, baskı ve tehditle korkutma ve vatanlarını istilâ edip sömürme taarruzlarına da şiddetle tepki göstermek ve cezalandırmak mecburiyetindesiniz. Eğer “benim” deme benliğiyle gerçeklerden kaçınırsanız, başınıza gelecekleri de peşinen kabullenmiş durumdasınız.

Sahip olduğunuz bağımsızlık, özgürlük, huzur ve güven duygularının düşman belleyip haklarını gasp ettiğiniz insanlarda da mevcut olduğunu unutmamalısınız. Çünkü onlarda sizler gibi insan, his ve duyguları da farksız değildir.

Ne ekilirse onun biçileceği ya da kötülük yapılmazsa kötülük bulunamayacağı; adil dengenin mutlak bir sonucudur. Bir yabancının özelinize ve yönetiminize müdahale etmesi nasıl fevkalade büyük bir sorun ise, sizinde bir başkasının yaşamına, düşüncesine, dinine, yönetimine, ekonomisine ve rejimine müdahalesi o kadar haksız bir girişimdir. Ki bazen çocuklar dahi özelin mahremiyetiyle ilgili tepkiyi ebeveynlerine gösterebilmektedir.

Devletleriniz tanrı, sizde tanrının seçilmiş çocukları değilsiniz. Yahut kendiniz iyi geri kalanın kötü anlayışı yok oluşun bir hezeyanıdır. Bundan dolayı mı dünyaya hükmetme ve tüm insanları boyunduruğunuz altına alabilmek için sömürüyor, iktidarları mıhlıyor ve karşı çıkanları işgal, soykırım, katliam, ambargo ve zindanlarla cezalandırmayı insan hakları, demokrasi, özgürlük ve çağdaş düzenle bağdaştırabiliyorsunuz? Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi bir başkasına yapmayı mantığınıza ve vicdanınıza sığdırabiliyor musunuz?

İnsan olan her fani, kendini, karşısındakinden farklı düşünmeksizin hak ve adaletle yoğrulmak zorundadır. Aksi bir benlik hâkimiyeti şeytanlaşmaya yol açtığından insanlığın yitmesine, dolayısıyla şeytan gibi nefsi hırs ve ihtiraslarıyla merhametten ve erdemlikten yoksun kalmasına neden olmaktadır. Böylesi insanlıktan çıkmış yaratıklarla da adil ve barışçıl bir düzen inşa edebilmek söz konusu değildir.

Belki barbar iktidarlarınız dünyadaki yönetimleri çeşitli entrikalarla dize getirebilmektedir, ancak acı çeken ve onurlarını kaybedenlerin pespaye ve işbirlikçi hükümetler değil halklar olduğunu, bundan dolayı da halkların haykırışını hiçbir gücün susturamayacağı tarihsel ve kadersel bir gerçektir.

İnsan aç kaldığında, felaketlerde, savaşta, adi suçlarda ve başarısız yönetimlerde sabır gösterebilir, ama dokunulmaz değerlerine saldırıldığında kendini ölüme adayabileceği akıllardan çıkarılmamalıdır.

Müttefik adı altındaki müstemleke devletlerin garantisi, satın aldığınız kalemşorlar ve misyonunuzu yürüten debdebeli odalıklarınız sizleri yanılttığından olsa gerek; gelecekteki kıyametsi fecaati öngöremiyor ve bir gün halkların bir araya gelip yakanıza yapışmak suretiyle nerede bir ABD’li ve BM’e üye bir ülke vatandaşını bulduklarında intikam alabileceklerini hesap edemiyorsunuz.         

Haksızlığın, adaletsizliğin, kayırmacılığın, zulmün, aşağılanmanın, işgalin, baskının olduğu bir yerde ve vahye saldırılması anında müdafaa hakkı mahfuzdur, meşrudur ve fıtratsaldır. Bu, insanı insan yapan ve ona erdemlik kazandıran en tabi temel bir kuraldır. Her hak ve adalet arayışı bu inanç temelinde eylem kazanmakta, dolayısıyla bu uğurda verilen canlardan şeref duyulmaktadır.          

Fiziki olarak da ruhsal olarak da iyi ve kötü olayların araçsal müsebbibi insanların düşünce ve duygularıdır.

Bugüne kadar devletlerinizin benlik güden emperyalist vahşi politikaları ve cani saldırılarına destek çıkmak suretiyle körükleyip daha çok azgınlaştırmakla, dünyayı yaşanmaz hale getirdiğinizin belki farkında değilsiniz. Lakin küresel basıncın iyice artarak patlama noktasına geldiği bilinciyle iktidarlarınıza mani olmak; insanlığın istikbali, sizlerin ve çocuklarınızın geleceği açısından fevkalade hayati bir önem taşımaktadır. Yoksa oluşacak kaostan, yıkıcı savaşlardan, vahşi çatışmalardan ve can kayıplarından devletlerinizin sizleri koruyabileceğini mi zannediyorsunuz?    

Ancak onların sadece kendi canlarını ve çıkarlarını düşünüp halkının katlini tepeden seyredebilecek kadar vicdansız canavarlar olduğu gerçeğini idrak edemeyen sizler, desteklerinizle azgınlaştırabilmektesiniz.

Benliklerinizden sıyrılıp adil bir muhakemeye kalkıştığınızda; hak ve adalet adına eylem gerçekleştiren suçluların mücahidler değil, bilakis düşman üreten sisteminiz olduğuna karar verebileceksiniz. Dolayısıyla sizleri öldüren, çocuklarınızı ve eşlerinizi dul-yetim bırakan iktidarınızdır. Eğer siz, tehdit gerekçesiyle saldırılarda bulunmak suretiyle halkları işgal edip katlederseniz, onlarda sizleri öldürür.

Bundan daha meşru bir hak düşünülemez. Önce teröristin kim olduğuna, terörizmi kimin teşvik ettiğine ve kimin başlattığına önyargısız karar verebildiğinizde; zaten hiçbir sorun kalmayacak ve hiç kimse diğerine karışmayarak, her toplum kendi yağıyla kavrularak ve sorunlarını içeride çözerek, yardım hilesi ve küresel tehdit manipülasyonlarına son verilip, adil bir işbirliği ve eşit paylaşımla uluslar arası bir ortaklık ve samimi bir dostluk payidar kılınabilecektir. Sizler ne kadar özgürlük, bağımsızlık, zenginlik, barış, huzur ve güven yanlısı iseniz; insan olmalarından dolayı diğer toplumlar, özellikle Müslümanlar da o taleptedir.     

Yaratıcı, her milletin rızkını doğal zenginlikleri veya iş güçleriyle pay ettiğinden silah gücüne dayalı bir işgale ve sömürgeciliğe izin vermemiştir. Bir taraf zenginlikten şişerken diğer tarafın fakirlikten iskelete dönüşülmesi vicdan sahibi hiçbir insanın olur veremeyeceği insafsızlıktır.

Ellerindeki nükleer silahlarla dünyaya meydan okuyan ABD, İsrail, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere gibi sömürgeci ülkeler terörist değil de, Allah yolunda hak ve adaleti sağlamaya çalışan Müslümanlar mı terörist? Ellerinde nükleer silahlar bulunan devletlerin bir başka ülkeye nükleer silah yaptırımına zorlamaları nasıl bir mantık ise, İslam’a saldırılma gerekçesi de öyle bir mantıktır…

Ya zalim devletlerinizi uyararak kontrolü ele alacak ya da dünyanın neresinde olursanız olun yaptığınızın karşılığını ödemeye mahkum olacaksınız…

Mutlaka iktidarlarınızın zulmünden rahatsız olan ve tepki duyan insanlar mevcuttur. Fakat vatandaşlığını taşıdığınız terörist devlet kimliklerinden dolayı potansiyel bir düşman safında görülmekte, dolayısıyla hedef olmaktan kurtulamamaktasınız. Zaten masumiyeti ortadan kaldıran, o devletlerin vatandaşı olmaktır.  

Hiç kimse için değil, yalnızca adalet ve insanlık uğruna yürekleriniz kabarıp mücadele ederseniz; kan göllerinden ve ceset yığınlarından beslenen vahşilere cesaret vermeyerek inlerine kaçırtırsınız.

Artık dünya; ne ABD ne İsrail ne de BM’in vahşiliklerine daha fazla dayanabilecek bir mukavemette değildir. Adi bir suçlunun tehdidi dahi tutuklanıp cezalandırmasına geçit vermezken; nasıl oluyor da şu tehdit, bu tehdit paranoyalarıyla insanlar katledilebiliyor, ambargolara mahkûm kılınabiliyor, işgale uğrayabiliyor, akıl dışı işkencelere ve aşağılanmalara maruz bırakılabiliyorlar?            
           
Direnişçilerin ABD ve müttefik ülkelere saldırıları da meşrudur. Adaletle hükmedeceklerine zalimden yana tavır almaları, aynı cezaları hak etmelerine tartışılmaz bir sebeptir. ABD’de; ya benden yanasınız ya da düşmansınız diyerek cephe almıyor mu? 

Ey ABD ve BM devletlerinin insani vatandaşları! Sizleri koruyup kollamaktan aciz iktidarlarınıza dolaylıda olsa vereceğiniz zerrecik bir hak ve destek; insan olmaktan çıkmanıza neden olabilecek bir sondur. Sizlere sundukları maddi hayata ve kozmetik ürünlere kanıp, öldürülmenizi ve önünüze konulacak bedelleri engelleme güçleri bulunmayan yalancı barbarlara inanmayın. Çünkü insan olmadıklarından vicdanen hissedemiyorlar, dolayısıyla sandığınız gibi kendinizden yani insan değillerdir. Sizleri felakete ve vicdan azabına sürükleyen saptırılmış yaratıklara dayanarak insaniyeti doğramayın. İnsanlığı tehdit eden ve yok etmek isteyen iktidarları durduracak sizlersiniz. Sizlerin halk desteği olmadan zulüm yapabilmeleri asla söz konusu değildir.

“Yaptığımız şeyler için pişmanlık zamanla geçer, ne var ki yapmadığımız şeylere pişmanlığın çaresi yoktur.” Sydney J. Harris

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.” Al-i İmran 189
“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! Araf 3
“Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin  isteklerine uyma.” Casiye 18


Hiç yorum yok: