7 Ekim 2017 Cumartesi

Bana ölüyken değil…

Diriyken kıymet ver ki, sözünün doğruluğuna güvenebileyim; cesedimi değil ruhumu sev ki, inandırıcılığın kanıtlansın.

Öyle ki, uğruna can verdiğim vatan, toprak, devlet ve milletin fani değil bakiliğini; öldükten sonra göç ettiğim ahiret yurdunda mükâfatlandıracağımı kanıtla ki, sözlerinin yalan değil doğru olduğuna inanayım.
  
Eğer seküler-laik düşünce düzeyine sahip bir devlet olduğum için yaşamın sadece bu dünyadan ibaret olduğuna inanıyorum diyorsan, bende şunu sorarım; “senin gibi benim de yaşam hakkım yok mu ki, ölüme koşayım; ben öldükten sonra sen yaşamaya devam etmendeki çıkarım nedir; öldükten sonra bir hayatın olmadığını söylüyor ve hiçbir kanıt sunamıyorsun, ya varsa; hiçbir şey hissetmeyeceğim tören, övgü ve ödüllerle arkamdan methiyeler düzmendeki amaç uğruna can vermiş olmam ise, olmayacağım dünya ve sonrası için bana vereceğin nedir; diriyken yüzüme bakmayıp itip kakarken, kahramanlığım sadece cesedimle mi ortaya çıkmaktadır; velev ki kıymetli isem, neden geriye bıraktığım ana-baba-eş-çocuk ve yakınlarıma kendine gösterdiğin gibi tazimde bulunmuyorsun; hatta geçimlerini sağlamak isteyenleri gayrimeşru yollara muhtaç bırakıp ele güne rezil ediyorsun;  benim gibi can vermemiş şöhretlilere tanıdığın ayrıcalıklardan neden yararlandırmıyorsun; vatan-toprak-devlet ve millet benim canımla var olabiliyorsa, senin canın ne işe yarıyor, neden ben ve yakınlarım sahip olduğun saltanatı süremiyorlar?” 

Her millet, vatanı ve ülkesi için savaşıp ölünce kahramanlıkla taltif olurlarken ve her bir kesim karşı taraf için tartışmasız düşman ise; doğru ve haklı olan kimdir, fani olan dünyevi menfaatler için kıyasıya mücadele ediliyorsa kimine göre düşman kimine göre kahraman nasıl olunabiliyor?

Neye ve kime göre dostluk ve düşmanlık; iyilik ve kötülük; savaş ve barış mevzubahistir?
Kuralların yaratıcı Allah tarafından değil de nefis tarafından konmuş olması hem yaşamı hem de ölümü mundarlaştırmakta; dolayısıyla faniler, ebedilik uğrunda değil fanilik uğrunda ölmekte yani telef olmaktadırlar.

Allah’ın yarattığı bir insanın Allah için değil de beşeri bir kuvvet için can verebilmesinin gereği nedir? Allah için yaratılmış bir insanın Allah’a karşı direnmesinin anlam ve faydası nedir?

Kur’an’ı, diğer bir ifadeyle vahyi derinlemesine incelediğimde kavradığım odur ki, birçok ayette de buyrulduğu üzere dünyanın bir oyun, oyuncak, aldatma ve eğlenceden ibaret bir yalan yani fanilik; asıl hayatın ebedi ahiret yurdu olduğu vurgulanarak, insanın dünyayı değil ahireti kazanabilmesinin uyarıları ve hükümlerinin yer almasıdır.

Öyleyse dünyayı yahut vatan-toprak-devlet ve ulusu öven; herhangi bir kalkınmışlığı yücelterek hizmet yapılabileceğini buyuran; uğruna mücadeleyi ve ölümü bildiren tek bir ayet var mıdır ki, Allah’a değil beşere itibar edebileyim?
   
Seküler-laik bir devlet; hem uğruna can veren ölülerin daha fedakâr, ayrıcalıklı ve üstün vatandaşlar olduğunu söyler; hem de onlara ve geriye bıraktıkları ana-baba-eş ve çocuklarına bürokratlara, politikacılara, iş adamlarına, sanatçılara ve gazetecilere sunduğu VIP ayrıcalıklarını layık bulmaz.

Haydi, ölümden sonrası için bir hayat verememelerini sormak bile istemiyorum.
Oysa hâkimiyet gerçeğine dahi tahammül edilemeyen yaratıcı Allah, kendi yolunda öldürülenleri ölü değil diri, peygamberler misali hiçbir sorguya çekilmeden doğrudan cennete kavuşacakları ayrıcalığını açıkça müjdelemiştir.

Zaten seküler-laik düzende milletin huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için canlarını veren nice polis ve askerlerin nasıl hakarete uğrayarak izole edilmeye kalkışıldıkları ve yaptıkları fedakârlıkların hiç önemsenmediği hatta hunharca eleştirilerek peşkeş çekilebildikleri göz önüne alınırsa, yaratıcı Allah’a da nasıl nankörlük, ihanet ve düşmanlık yapıldığı anlaşılmaktadır.
  
Düşmandan gelen merhamet kişiyi nasıl yıkmalı ise, beşere olan itikatla kazanılmış olunsa da öyle yıkılınır. Ancak düşmanın merhametiyle zafer çığlıkları atılan seküler çağdaş dünyada, vatan-toprak-devlet ve millet için ölüm de aynı bir yıkımdır.

Yaşamı bilmeyenlerin ölümü bilebilmelerinin imkânsızlığından dolayı herkes sevdiği beşer için kolayca ölüme yönelik laflar sıralar. Oysa ölümün nasıl bir dehşet olduğunu idrak edebilmiş olsalardı, uğruna ölmek istedikleri fanilerden nasıl kaçacakları günüde hissedebilirlerdi. 
  
Allahsız bir beden; Allahsız bir vatan; Allahsız bir devlet ve Allahsız bir millet inşa eden seküler-laik rejimler, diriyken egemenlik iddiasında bulunurlarken; ölürken Allah’ın anılmasına ve tazimde bulunulmasına örf, adet veya kültürel gerekçeyle sessiz kalır; böylece Allah hâkimiyetinin sadece ölülere mahsus olduğunu ortaya koyarlar. Çünkü onlara göre Allah ya yoktur ya ölüdür ya da ölümden sonrası için sorumludur; dolayısıyla olsa olsa ölüler üzerinde hüküm sahibidir.  Zaten din ile siyaseti yani devleti ve kamuyu birbirlerinden ayırmaktaki amaçları da budur.

Allah ile savaşan hiçbir fani asla kazanamaz. Çünkü Allah yaratıcı, fani yaratıktır. Velev ki kazanmış görüntüsü vermiş olsa da, o daima kaybedendir. Bu sebeple ancak Allah için mücadele verilip savaşılarak şehidlik şerefine ulaşılır. Gerisi itlâftır ve beşeri hiçbir değer için ne mal ne de can feda edilebilinir. Ki, yemek için kesilen hayvan dahi Allah adına boğazlanılmışsa helaldır.
  
Acaba dünya hayatındaki dert, ahiret hayatındaki dert gibi midir? Dünyadayken Allah, diğer bir ifadeyle vahiy ile aralarına sınır koyarak birbirinden ayıran seküler-laikler, kıymet günüde ayırabilecekler mi?
 
Onun için sen sadece Allah için mücadele ederek savaş ki, ebedi bir dirliğe ulaşabilesin. Beşeri nimetler için mücadele edip savaşır, öldürür ve öldürülürsen; ebedi olan ahiret hayatını ziyanla sürdürürsün.  Bugün yanında olanlar, yarın öyle kaçacaklardır ki, yardım beklerken zararın en şedidiyle karşılaşacaksın.

 “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Al-i İmran 169-170

“İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.” Abese 34-35-36

 “O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.” Duhan 41 


“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır. “ Tevbe 111 

Hiç yorum yok: