17 Ekim 2017 Salı

İslam’da mezhep olamaz ve yoktur…

Bu sebeple mezhep denilen ekoller apaçık dinlerdir! Dolayısıyla dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen düşmanlık, çatışma ve savaşlar mezhep değil din savaşlarıdır.

Allah’ın vahiyle indirdiği Kur’an’da hiçbir ayrılık bulunmadığı ve son derece açık ve anlaşılabilir olduğu ümmi bir peygamber olan Hz. Muhammed’in resullüğüyle kanıtlıdır.

Mezhepler anlayış, görüş ve yorumlarıyla Kur’an ve sünnet üzerinde öyle bir otorite sahibi olup haddi aşmışlardır ki, metod ve görüş adına beşeri fikirler sünnet manipülasyonuyla vahiyle özdeşleştirilmiş hatta öne geçirilmiştir. 
 
Sanki Allah Resulü, Kuran dışı bir ahkâm vermiş yahut Kitabullah’a muvafık olmayan tek bir görüş ve tefsirde bulunmuş gibi ayet ile sünnet farklı kuvvetlermişçesine alttan alta ayrılmış; dolayısıyla Hıristiyanlık ve Yahudilikte olduğu gibi Allah’ın dini İslam, mezhepler adına bozulmaya çalışılmıştır. Bozulmuştur demiyorum; çünkü İslam, Allah’ın koruması altındadır!

Hem ayetler hem de ayetlere muvafık hadisler öyle alenidir ki, içlerinden çıkarılacak hiçbir gizlilik veya muamma bulunmamaktadır. Zaten rahip ve hahamlarda İncil ve Tevrat’a müdahale ederek aynı gerekçelerle bozmamışlar mıydı?

Bir âlimi değil bir ümmiyi zatına resul seçen Allah, olabilecek fitnelenin küfre yol açabileceği ve vahiyden uzaklaşıp bölünmelere ve karışıklıklara neden olabileceği hesabıyla insanları her ne kadar uyarmış ise de, şeytan vesvese sokarak inananları öyle saptırmıştır ki, ortaya çıkan müctehidler de din kurucuları haline gelmişlerdir.  

İslam, bir Hıristiyanlık ve Yahudilik değildir ki, mezhepler İslam dininin bir gerekliliği olabilsin!  Zaten Peygamber Efendimiz zamanında olmayan mezhepsi inançların nasıl hurafeler oldukları açıkça anlaşılabilmektedir. Ki, ne Kur’an ne de sünnette kesinlikle yer almayan mezhepleri Allah ve Resul’ünün hükmü olarak kabul etmek mümkün değildir.

İslamla şereflenmek ancak Kur’an’a iman ve itaatle mümkündür. Dolayısıyla tüm ibadet ve amellerin Kuranı Kerime göre olması tartışmasız bir zorunluluktur. İslam ile ilgili her sorunun cevabı mutlaka Kur’an’da mevcuttur ve hiçbir yoruma ihtiyaç duyulmayacak aşikârlıktadır. Gerçi hadis ve sünnetlerde Kur’an’daki ayetlerin ta kendisidir ancak ezan, namaz ve abdestin nasıl okunarak kılınacağı ve alınacağı ile ilgili fiziki ibadetler sünnetle muteberdir ise de, onlarda da bir ittifak sağlanmayıp farklı içtihadlar içerdiği hatta birbirlerinin ardına kıldıkları namazı daha sonra tekerrür ederek kendi mezhebi inançlarına göre ifa ettikleri malumdur.
Her ne kadar Kur’an’ın vahiy olduğuna iman ediyor olsak da, Peygamber Efendimiz aracılığıyla bildirilmesinden dolayı fiziki açıdan hadistir. Bu sebeple Allah Resulü, vahiyle kendisine indirilen hükümler üstünde hiçbir katkıda bulunmamış; ne ilavede ne eksiltmede ne de herhangi bir inisiyatife kalkışarak hüküm vermiştir.     
Ayet, hadis ve sünnetlerin farklı kesimlerce yorumlanmasıyla ortaya çıkan görüş ayrılıkları fitnedir; dolayısıyla İslam’a atfedilen mezhepler nefsidir hatta küfürdürler.  
Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerinde mezheplerin bulunmaları, esasları itibariyle olağandır. Çünkü kitapları İncil ve Tevrat’a müdahale etmiş olmalarından ve Kur’an’ın vuku bulunmasından lağvedilmişler; dolayısıyla kaynakları mezhep anlayışını geçerli kılmıştır.
İslam dini yorumlarla anlaşılamaz. Önce iman gereklidir; iman da doğrudan Allah’ın hidayetiyle mümkün olduğundan beşeri hiçbir katkı etki yapamaz. İmansız bir ilim, ruhsuz bir beden gibidir! Çünkü doğru yola ulaşabilmek için canı gönülden bir teslimiyet ve ayetlere kayıtsız-şartız iman etmekle hüviyet kazanılabilir. 
Mezheplerin Kur’an’a aykırı, muvafık olmayan, hadis ve sünnetle örtüşmeyen sözleri karşısında esas olan Allah ve Resul’üne iman öylesine kadük bırakılmaktadır ki, İslam’a inanan bir kimse Müslümanlık yüceliğine erişememektedir. Ayet ve sünnetleri âlimlerin dışında sıradan bir Müslüman’ın anlayamayacağı yargılarla peşin hüküm doğmuş; böylece fevkalade kolay ve anlaşılır olan Kur’an’i gerçekler gizlenilmiştir.
Oysa Allah, birçok ayetinde Kur’an’ı kolay ve anlaşılabilir bir üslupla açık ve net olarak gönderdiğini bildirmiştir. Eğer Kur’an’ın kavranabilmesi için herhangi bir ayette müçtehidlere inisiyatif verilip şart koşulmamışlar ise, iman derecesindeki gereksimleri nedendir? Sadece öğretiden ibaret ise, neden insanlar ’anlamaz denilerek’ aşağılanırcasına ayetlerden uzaklaştırılıp hurafesel sözde hadislerle iğfal edilmektedirler? Allah’ın Kur’an’da anlatamadığını müçtehidler mi başarmıştır? Yahut Kur’an anlaşılamıyor da, Risale-i Nur gibi kitaplar mı kolaylaştırıyor? Öyleyse Allah (haşa) aciz midir?
İman edememiş tefsirci ve akademisyen nice müctehidlere şahit olunduğu bir dünyada, asıl olan iman mıdır; müctehidlik midir? İctihad sahibi yalnızca müctehidler ise, sıradan Müslümanlar imana ulaşıp hükümleri yerine getiremezler mi?  
Yahut imanın şartı büyük bir İslam âlimi ya da kendisine mürid olmak mıdır ki, Allah’ın hükümleri anlaşılamamakta; böylece iman edilememektedir? Öyleyse  (haşa) Allah yalan mı söylemektedir? Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed bir ümmi değil de âlim miydi ki, ayetlerin yüksek manalarını anlayabilmek için müctehidlerin zaruriyetlerine ihtiyaç duyulabilmektedir?
Neden kitabın esası olan muhkem ayetlere değil de, peygamberlerin dahi bilemediği müteşabih ayetlere tevil yani yorum getirmek suretiyle kolay zorlaştırılıyor; âlimler peygamber hatta Allah seviyesine yükseltilip daha bilgili ve ehven kabul edilebiliyorlar?
(Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” Bakara 272

“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.” Enam  125 

“Doğru yolu göstermek bize aittir. Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.” Leyl 12- 13

 “Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. “ Al-i İmran 7
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab  36 
“Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkâr eder.” Bakara  99 
“İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.” Bakara 159 
“Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?” Kamer  17 

“Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.” Araf 146 

Hiç yorum yok: