25 Ekim 2017 Çarşamba

Bir kıvılcım yeter…

Lakin o kıvılcımın çakılmasına layık olacak bir insanlık gereklidir!

Haksızlık ve adaletsizlikten yanan barbar dünyada bir kıvılcımın sıçramamış olması öyle bir lanettir ki, insanlığın bitip tükendiğine dair bir kanıttır.

Adaletsizlik sonucu doğan kuraklık insanları öyle çıldırtmış ki, tıpkı yoğun bir ateşin havadaki oksijeni tutuşturup yangın fırtınalarına ve rüzgârın etkisiyle türbülanslara sebep olması gibi küçüğünden büyüğüne, cahilinden bilgilisine kadar herkes manyaklaşmış ve sapıtmıştır. Çünkü yalanın içselleştirildiği seküler dünyada insanlık bulunmamaktadır.

Velev ki kötülüğe karşı iyiliği, haksızlığa karşı adaleti mukim kılıcı bir kıvılcım oluşmuş olsa da söndürülmeye çalışmakta sınır tanınmamaktadır.

Kimi hak yolda mücadele eden direnişçilerin adalet kıvılcımı yakabilmek maksadıyla barbar güçler karşısındaki mağlubiyetleri aslında zaferdir. Çünkü zafer fani dünya için değil, ebedi ahiret hayatı içindir. Haksızlığa karşı mücadele ederken şehid düşen, gazi kalan ya da esir olanlar kendilerini dünyaya adayanlar değil, doğrudan ahirete adayanlardır. Onun için her daim zaferin Allah'ta olduğunu bilmelerinden rızasına erişebilmek için kulluklarının gereğini yapmaktadırlar.  

Seküler-laik eğitim öyle bir yenilgi ve ruhu bedenden ayıran öyle bir ölülüktür ki, şeytanı insanlığa musallat eden bir zehirdir. Suçun üretildiği, suçların en vahşice işlendiği, sapıklığın en zirvede olunduğu, merhametin köreldiği, entrikaların çevrildiği, vicdanın yok sayıldığı, hak ve adaletin biçildiği bu zehirle insanlığa ulaşabilmek mümkün değildir. Ancak tüm gerçeklere rağmen hâlâ insanlığın seküler-laik eğitimde olduğu yalan ve dayatmalarından ötürü insanlığa fiyat etiketi konmuş; bilgisel terör adaklı kariyer, makam veya ödüllerle lağvedilmiştir.

Güneş, doğmasıyla birlikte her ne kadar dünyayı aydınlatıp ısıtıyor olsa da, karanlıklar içinde yaşayan insanlık ne aydınlanabiliyor ne de donmuş ruhu ısınabiliyor. Oysa aydınlanabilmesi ve ısınabilmesi için bir kıvılcım yeterli ama mutlak irade sahibi Allah, sapıklıkta haddi aşmış nankör insana o kıvılcımı layık görmemektedir.

Hak ile batılı birbirinden iyice ayırmayanların esenliğe kavuşabilmeleri imkânsızdır. Dirilerle ölülerin toplanma yeri olan dünya, geçmişiyle geleceğin tartışılmaz bir aynasıdır. Ancak körlerin çarşıda ayna satmaları gibi batıllıkla aydınlığa ulaşılabileceği iddiasında bulunanlar öyle kör, sağır ve idrakten yoksundurlar ki,  geçmişi dahi kavrayabilmelerine ipucu olamamaktadır.  

Sözde bilim adına vahyi gerçekler ve ruhsal âlem inkâr edilse de, bilimsel verilerin ortaya koyduğu dünya süreci bile uyanmalarına salık vermemektedir.

Öyle ki, 250 milyon y›l önce hava ve suda oksijen azalmasından ve fışkıran lâvlardan dolayı yaratılmışların yüzde 96’sı yok olmuştu. Dünya buzul çağları yüzünden dondu, sonra da
Kavrularak helak oldu. Son buzul çağı 114 bin yıl önce başladı ve 60 bin yıl sürdü. 18 bin yıl önce buzulların hapsettiği sular yüzünden okyanuslar % 5 küçüldü ve Asya’nın ucundan Amerika’ya yürüyerek geçenler oldu. Meteor (göktaşı) çarpması sonucu 65 bin yıl önce yeryüzünde yaşayan yaratıkların % 75’i (dinozorlar dâhil) yok oldu. 12 bin yıl önce Sibirya’ya çarpan bir göktaşı ve buzulların çözülmesiyle çığların ve sellerin etrafı kaplaması sonucu Mamut filleri yok oldu. 12 bin yıl önce Atlas okyanusunda Atlantis kıtasının depremle sulara gömüldüğü ve bu uygarlığın tamamen yok olduğu belirtiliyor.

Bilinenler, bilinmeyenler, iddia edilenler ve daha niceleri!

Asıl olan; Allah tarafından vahiyle bildirilen bilgiler yani Kur’an’da yazılanlardır…

Dayanıksız bir sudan, diğer bir ifadeyle nutfeden yani meniden yaratılmış insanın yaratıcı Allah ile boy ölçüşebilmesi veya kıyaslanabilmesi mümkün müdür ki, Allah'ın sözü üzerine bir söz söylenebilsin; Allah'ın değil insanın sözüne itibar edilebilsin? 

Hakikatlerin yalan sayıldığı seküler dünyada İslam düşmanı hokkabazların insanlık üzerindeki etkileri ne olursa olsun, sonunda karşı çıktıkları şeriatın hükmüne boyun eğerek ölmekte; böylece gözlerinden sakındıkları dünya debdebesini geride bırakmaktadırlar.     

Tutuşturulmaya çalışılan kıvılcımın aleve dönüşmesi tamamen Allah'ın takdirinde bulunmasından asla umutsuz bir kul olunmamalı, barbarların çöküşü için elden gelen arda konulmamalıdır. Ayakta kalabilmek ancak sürüngen güçlerin ayaklanmasını önlemekle orantılıdır. Dolayısıyla sürüngenleşmiş dünyada galebe çalmak o kadar kolaydır ki, yeter ki mutlak irade sahibi Allah'a güvenip tumturaklı kul olunabilinsin. Böylece şeytani vesveselere kulaklar tıkanır ve dünya için değil ahiret için zafere koşulur. 

Geçmişte olanlar, gelecekte olacakların habercisidir! Dolayısıyla dün, inkâr edilemiyorsa; gelecekte yalanlanamaz, inkâr edilemez.

“Sizden önce nice (milletler hakkında) ilâhî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah'ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti ne olmuş, görün!” Âl-i İmrân 137 

“Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” İsra 19 

“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” Nisâ 74

“Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.” Duhâ 4

“Her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit, insan dünyada iken ne için çalıştığını hatırlar. Cehennem de gören her kişiye açıklığı ile gösterilir.” Nâziât 35

“Fakat siz (ey insanlar!) ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.” A’lâ 17

“O gün bir takım yüzler zelildir, durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur, kızgın ateşe girer. Onlara kaynar su pınarından içirilir. Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur, o ise ne besler ne de açlığı giderir.” Gâşiye 2 

“Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” Yûnus 102 

“Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.” Zuhruf 56 

“Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.” Âl-i İmrân 126

Hiç yorum yok: