31 Temmuz 2013 Çarşamba

Demokrasinin de güvenirliliği yittiğine göre;

Müslüman toplumların dinleri İslam’ı rejime dönmekten başka bir çareleri kaldı mı?

Neyin doğru neyin yanlış olduğunu nefislerin arzusuna terk eden toplumlar, zillet içinde hor ve hakir kalmaya mahkûmdurlar. Bir saniye sonrası meçhul hayatlarında sürekli korku ve tedirginlik yaşar, hiç planlarında olmadıkları acı ve felaketlerin ortasında kalarak, “yandım” demekten öte bir çare bulamaz, uğurlarına mücadele ettikleri ne çağdaşlık ne laiklik ne de demokrasi yaralarına merhem olur.

Yaratıcı Allah, yarattığı iyi ve kötü kulları için hükümler getiriyor, ancak koyduğu kurallara itaat edilirse hem dünya hem de ahretteki saadeti vaat edip toplumsal asayişin sağlanabileceği; barış, hak ve adaletin tesis edilebileceği teminatını veriyor.

İnsan ise, yaratıcısını ve tartışılmaz bir kul olduğu gerçeğini inkâr edercesine din, bilim ve siyaset hakkında ahkâm keserek, düşünce ve iradesiyle varlığını kusursuz sürdürebileceği ve toplumları yönlendirip idare edebileceği zannıyla “ben daha iyi bilirim” nefsi, kendi elleriyle inşa ettiği düzende boğulmalarına neden oluyor.

Vahyin egemen olmaması için nefisleri tatmin yolunda üretilen laik ve demokrasi düşünce, sözde insanlara özgürlük ve iktidarlık yollarını açacağı hezeyanıyla umut doğurmuş, lakin böylesi bir hayalin gerçekleşmeyecek olması, günümüzde Türkiye ve Mısır gibi İslam ülkelerinde ortaya çıkan baskı ve tehditler, özellikle Müslüman kimlikleri uyandıramamıştır. Diğer taraftan hiçbir batılı da dilediği bir özgürlüğe ve demokrasiye ulaşamamıştır. Yaratıcı Allah’ı bulup yok etmeden ulaşabilmek mümkün müdür?

Zaten Müslümanlığı kabul etmiş bir insanın farklı bir alternatifi seçme hakkı yoktur. Madem yeryüzü ile gökyüzünü ve insanoğlunu yaratanın Allah olduğuna iman ediyorsun, başka bir rejime rıza gösterebilmen mümkün değildir. Dolayısıyla yegâne yasa yapıcı Allah’tır ve kuralları O koyar. Yok, yaratıcı insan ise, yasa yapma hakkı da onun inisiyatifindedir. Sonuçta fiziği meydana getiren ruhsal bir gerçek var. Ruhsuz bir fizik oluşamayacağına göre; nasıl insan hayatta kalabilecek, tabiat var olacak, düşünce ve eylemler gerçekleştirilecek, yeryüzü ve gökyüzündeki ruhsal etkileşimler denetim altında tutulabilecek?
Demokrasi, gerek Türkiye gerekse daha somut bir şeffaflıkta Mısır’da kanıtlandığı üzere Müslümanlara hak, hukuk ve iktidar gücü tanımamakta, hükümetliğine tahammül edememekte ve yaratıcı Allah’ı siyasette söz sahibi ederek insanı yani kulu ikinci plana itecek olması, nefisleri canavarlaştırmaktadır.
Demokrasi; küresel ahlaksızlığı, cinselliği, sapıklığı, suçu, fitneyi özgürlük adına meşrulaştıran bir cehennem kapısıdır. Dolayısıyla demokraside azan her nefsin söz hakkı bulunmasından insanlık, insanlığı yiyip bitiren teşviklerle doludur.

Doymak bilmez nefisleri memnun edebilmenin yolu demokrasiden geçer. Böylece yasalar gayri vahyi suçları hazırlar, suçluyu da işlemesi için azmettirir. Dikkat edilirse suçluları teşvik eden demokratik yasalar, insani yasaların yanında daha da çoktur. Dolayısıyla demokratik nefsi yasalar, adaletsizliğin ve zulmün en berbat şeklidir.

“Neye göre iyi; neye göre ahlaklı; neye göre doğru; neye göre yanlış; neye göre adil” kararını yaratıcı Allah mı yoksa nefisler mi vermeli sorgusu, muhakeme edebilen her insan için yeterli bir anahtardır.

Demokrasi gereği halkın çoğunluğunun oyunu almakla iktidar olabileceği abesle iştigalden insanlığımızı ve değerlerimizi yontarak ucube bir yaratığa dönüştük. Demokrasi gereği organını eline alan sokaklara dökülerek ne düğü meçhul hak arayışına girdi. Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi! Bundan daha fazlası nedir?

Olası bir İslam hükümranlığının paniği; nefislerinin kabul edemeyeceği bir ahlaksızlıklarına yasak getirilebilecek paranoyası; Allah’ı sever ve inanırım ama kurallarına uymam; İslam düşünceli bir iktidarın seksüel ve ayyaş bir çağdaş gelecek için tehlikeli olması…

“Allah yerine hümanite, şeriat yerine demokrasi” manipülasyonlarıyla elde ne din ne iman ne insanlık ne barış ne ahlak ne de adalet kaldı.

İslam’da nefse göre seçme hakkı yok ise; herhangi bir Müslüman’ın kendi istek ve düşüncelerine göre hiçbir seçimde bulunamaz. Hiçbir Müslüman; İslam karşıtları, fahişeler, transseksüeller, lezbiyenler, homoseksüeller, ayyaşlar ve bilumum teşhircilerin istediği bir özgürlüğü ve demokrasiyi kabul edemez.
Demokrasi, ancak laik pozitivistlerin egemen olduğu iktidarlarda Müslümanlara yaşam hakkı tanır. Nasıl bir yaşam? Prangalara vurularak boyunduruk takılıp paryalığı kabul edenlere! Dolayısıyla Allah’a, Resulüne, İslam’a ve Kur’an’ı Kerim’e iman ederek bütünleşen Müslümanlara demokratik tüm haklar gayrimeşru ve ellerindeki iktidarı geri almak da meşrudur.


“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Hiç yorum yok: