11 Temmuz 2013 Perşembe

Prof. Dr. Abdülaziz Bayırdır bir kâfirdir!

Kâinatı evirip çeviren, bir yaprağın dahi iradesi olmaksızın yere düşmeyeceğini ve “o kitap”ta yazdığı bir şeyin dışında herhangi bir olayın meydana gelmeyeceği Mutlak İrade’sine sahip Allah, öyle bir Tanrıdır ki, yeryüzü ile gökyüzündeki canlı-cansız tüm varlıklara hükmedendir. 

Bilgisi olup da idraki olmayan Abdülaziz Bayırdır gibi kâfirler, yaratıcı ve yoktan var edici bir Allah’ın geleceği bilmez hezeyanları, Tanrı’lığın özüne aykırıdır. Allah’ı kökten inkâr eden ateistler dahi böylesi sapkın bir düşünceyi deli saçması bulurlar. Çünkü yarattığı kullarını kontrol edemeyen, menfi yahut müspet ilişkilerini yönetip yönlendiremeyerek başıboş bırakan bir Tanrı,  Allah olabilir mi? Allah’ın Mutlak İrade’sinden tanıyacağı zerre bir özgürlüğün tüm düzeni allak bulak edeceği tartışılmazdır.

Ateistlerden farksız bir sapkınlıkta Allah’ın Mutlak İradesi’ni tartışmaya açma cüretinde bulunan Abdülaziz Bayındır, doğrudan katmerli bir kâfirdir.

İsra Süresi 74. Ayetinde “Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin” buyrulduğu üzere; Yaratıcı Allah nezdinde en yüksek mertebede bulunan peygamberlerin dahi özgür iradeleri, hür bir etkinlikleri ve seçme hakları yokken; sıradan insanların olabilmesi mümkün müdür?

Dolayısıyla akıl; özgür ve mutlak bir güç değil, Yaratıcı’nın etkisi ve yönlendirmesi altındadır. 

Bedenler yaratılmadan ruhların yaratılmasıyla, ruhların her birine birbirinden farklı bilgiler, yetenekler, görevler, şerler, hayırlar, eceller, rızıklar ve dünyadaki yaşamları boyunca görüp geçirecekleri ne var ise yüklenmiş, böylece ruhların yaratılmasıyla mevzubahis olan imtihan gerçekleşmiş ve buna göre fiziki hayatta güncelleşmektedir. Allah’ın bilinmeyen bir bilgisi doğrultusunda gerçekleşen imtihanla ilgili hiçbir kulun sorgulama hakkı bulunamaz. Zaten İslam, Allah’ın iradesine kayıtsız-şartsız teslimiyettir. İman yahut inkâr edilse de her kul, İslam’ın kulluğu altındadır.

“Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?” Casiye 23

Ruhların programları gereği bedenlerinde olduğu insanlara işlev kazandırması ve yönlendirmesi, Mutlak İrade’nin “o kitap”taki yazgısındandır. Her ruh, çirkin veya güzel, sakat veya sağlam, sağlıklı veya hastalıklı, güçlü veya zayıf bir oluşumla bedenleri biçimlendirmekte ve programı doğrultusunda fiziği meydana getirmektedir.

Cennet ve cehennem de dünyadaki yansımanın sonsuz hayattaki ezeli ve ebedi uzantısıdır. Dünyada olduğu gibi ahiret hayatında da Allah, dilediği kulunu mükâfatlandıracak, dilediğini ise cezalandıracak; yaratık olan, yani kul olan hiç kimsenin hesap sorma hak ve salahiyeti bulunmayacaktır.
“Biz dilesek elbette herkese hidayet verirdik. Fakat ‘Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım’ diye benden kesin söz çıkmıştır.” Secde 13
Takip ettiğim ölçüde ilmine saygı duyup düne kadar takdir ettiğim Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır ile ilgili bir haber sitesinde, “Allah geleceği bilmez” ateist görüşüne şok olmuş ve kanıt olarak verdiği Tevbe 16, Al-i İmran 140-141-142. Ayetlerini okuduğumda ise, apaçık bir kâfir olduğu tescillenmişti.

Geleceği bilemeyen bir Allah, yaratıcı ve kâinat düzenini sağlayıcı bir Tanrı olabilir mi?

“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” Kıyamet 36

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” Hadid 22

“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) dır.” Hud 6

De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” Tevbe 51

Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” Enam 38

“Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.” Yunus 61

“Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.” Hac 70

“Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (levhi mahfuzda) bulunmasın.” Necm 75

“Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.” Yasin 12

“O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi, açığınızı bilir. Ne kazanacağınızı da bilir.” Enam 3

Ey kâfir Abdülaziz Bayındır! Allah’ın yüce varlığına ve ayetlerine fiyat etiketi koyarak nefsin uğruna sattın ama imanda Allah’ın sebatkâr kullarını iğfal edemeyecek; ancak kendin gibi yoldan çıkmış sapkınlara rehber olacaksın. Zaten onlarda aynı şeyi savunuyor. Şeytanın başaramadığını sen dostunun başarabilmesi mümkün değildir. Allah’ın gelecekle ilgili her şeyi bildiğini yukarıdaki ayetlerle ortadadır. Yaratıp düzene koyanın bir şeyi bilememesi zaten akıl dışıdır. Ayetleri eğip bükerek yanlış mana verildiği iddiasında bulunup yeni bir Salman Rushdi olarak ortaya çıkman, ihanetle cebine koyduğun para ve şöhret dahi zilletten kurtulmana yeterli gelmeyecektir. Oysa ayetlerle ilgili Türkçe karşılıkları doğrudan meal olup, ancak yorum yani tefsirlerle saptırılabilir. Ki, sen, tefsirlere karşı olmana rağmen, nasıl olurda ayetlere yanlış mana verilebildiğini iddia edersin? Neden Süleyman Ateş’in mealini referans gösteriyorsun? Öyle ki, kanıt verdiğin ayetlerde de Süleyman Ateş, ifade ettiğin “Allah geleceği bilmez” ile ilgili tek bir beyanda bulunmamaktadır. Ya iddianı kanıtlayacaksın ya tevbe edip Müslümanlardan helallik isteyeceksin ya da kâfir olarak lanetleneceksin! 
   
“Gaybın (geleceğin) anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” Enam 59

“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” Lokman 34

Kâfir Bayındır’ın söz konusu diyalogunda görüştüğü kimsenin; “kiminle evleneceğimi Allah bilir mi” sorusuna ‘hayır’ yanıtı vermesi, ilmine karşın bir insanın nasıl da bu kadar alçalabildiğini kanıtlamaktaydı. Belki de tanrı olarak taptığı ilah, Müslümanların Allah’ı değildir.

Bir insanın hangi tarihte; hangi sene ay, gün, saat ve dakikada; arz kürenin hangi noktasında, hangi memleketin, hangi mahallesinin, hangi evinin, hangi odasının, hangi köşesinde; hangi ananın rahminden ve ne surette doğacağı; doğduğu dakikadan itibaren, her an geçireceği ahvali, ne kadar yaşayacağı, müddeti ömründe kaç nefes alıp vereceği; ciğerlerinin ne kadar hava, mide ve bağırsaklarının ne kadar gıda sarf edeceği; santimine, milimetresine kadar ağzından ne kadar ve ne mahiyette sözle çıkaracağı; kulağının neler işiteceği; gözlerinin neler göreceği; ellerinin neler yapacağı; burnunun neler koklayacağı; ağzının neler tadacağı; kafasının neler düşüneceği, vs; mesela hangi kadın yahut erkekle evleneceği, ne kadar çocuk ve torun sahibi olacağı, mutlu mu yoksa mutsuz mu, sengin mi yoksa fakir mi olacağı; iyi veya kötü tekmil arzuları, tekmil dış ve içişleri gibi her şey, “o kitap”ta yazılmıştır.


“Her kim Kur’an’ı kendi aklına göre tefsir ederse, muhakkak kâfir olur.”  Hz. Muhammed (s.a.v)
   

Hiç yorum yok: