7 Temmuz 2013 Pazar

Münafıkların görevli olduğu camiler;

Basılmakla kalmaz; kahvehaneye de, tiyatroya da, meyhaneye de, kerhaneye de spor sahalarına da dönüştürülür!

CHP’nin kurulduğundan bugüne değin ezan ve cami düşmanlığı hiç eksilmemiş, yakaladıkları fırsatları manipüle ederek Müslümanlara saldırılarını ve cami işgallerini sürdürmüştür.

Kod adı Gezi Parkı ve amacı Müslümanları sindirmek olan isyanlarını Bezm-i Âlem camisine taşıyarak meydan okuyan CHP, gerekçesi ve affı mümkün olmayacak bir savaşı başlatmış ise de, ülkemizde Müslümanlıkla şereflenmiş bir topluluk bulunmamasından olmalı ki, izlemekle ve buğzla yetinilmiştir.
Laik ve Atatürkçü rejimin diyanete bağlı namaz kıldırma ve ezan okuma memurlarının sorumlu olduğu camilerin savunulamamasının nedeni, iman etmemiş memurlara camilerin teslim edilmiş olmasındandır.
CHP’li çapulcuların işgal ederek meyhaneye ve kerhaneye çevirdikleri Bezm-i Âlem Camisinden sorumlu müezzin Fuat Yıldırım adlı münafık, ifadesinde; “Gruplar çok kalabalık olduğu için başarılı olamadık. Can güvenliğimizin olmadığını düşünerek geri çekilmek zorunda bırakıldım. Müdahale etmek istedim linç edilmekten korktum” açıklaması; imansızlığının, korkaklığının ve ihanetinin açık bir itirafıydı.

Allah’ın ayetlerine karşılık az bir değeri olan dünya malı, canı ve nefsanî istekleri satın alanların Allah yolunda olabilmeleri ve hakkı müdafaa edebilmeleri mümkün değildir.

Allah, mescidlerin yahut camilerin ancak Allah’a ve ahret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekat veren ve Allah’tan başkasından korkmayan müminlerin imar etmesini hükme bağlanmışken; imam ve müezzin gibi görevlilerin lanetli çapulcu linçinden korkarak camileri savunmaktan ürküp meyhaneci ve kerhanecilere teslimi, onların Müslüman değil münafık olduklarını, dolayısıyla arkalarında namaz kılınamayacağını ortaya çıkarmıştır. Ki, bu münafıklar herhangi bir cephede savaşan olsalardı, kokularından vatanı da teslim etmekten kaçınmazlardı!

Şüphesiz Allah, kalben iman etmemiş bir kuluna o eşsiz şahadeti nasip etmez
  
Batıl düşünceye ayak uydurabilmek için kendini yontan Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundan Müslüman’ca bir duruş ve direniş beklemek imkânsızdır. Onlar küfür ile iman arasında gidip gelir, böylece inkârlarını iyice arttırarak neye dönüştüklerini dahi kestiremezler. Vahyin buyruklarına değil Allah’a olan inanç ve imanı reddedip aklın üstünlüğü kabul eden laik rejimin kurallarına göre varlık sürdüren taşeron bir kurumdur. Batıl rejim aleyhine siyaset yapmaz ama lehine ayetleri dahi peşkeş çekerler.

Diyanet ancak laik ve Atatürkçü rejimin müsaade ettiği konularda fetva verir, Allah’ın diğer hükümlerini yok sayarcasına ya örtbas eder ya sessizliğe bürünür ya hurafelerle değiştirmeye kalkışır yahut Kur’an’a aykırı sözde hadislerle Peygamber Efendimize iftira düzerler.

CHP Diktatörlüğünce kurulan Diyanet, kurulduğundan bugüne değin İslami rejimi savunmamış; Allah’ın ilke ve kanunlarının bağlayıcı mutlakıyetinden söz etmemiş; Peygamber Efendimizin siyasi kişiliğine ve devlet başkanlığındaki şeriatına yer vermemiş; Kur’an’ı Kerim’in bir anayasa olduğu itirafında bulunmamış; beşeri düşünce ve düzenlerin haram ve Allah’a bir başkaldırı olduğunu vurgulamamış; tek düzenin ve egemen gücün İslam olacağı yönetiminden bahsetmemiş; Allah’ın haram kıldığına helal ve helal kıldığına haram diyen bir rejimin gayrimeşru olduğuyla ilgili fetva vermemiş; ruh ile beden misali yaşam için zaruri olan bütünlüğü İslam’ı siyasetten ayırarak cinayet işlemiş; laik ve Atatürkçü ilkelerin muhafazasını savunmuş; 700’e yakın ayette emredilen cihadı barbarlıkla özdeşleştirmiş; kardeşi düşman düşmanı kardeş yapmış; İslam dışı görüşlerle ittifaka kalkışmış; Allah’ın kılınmasını yasakladığı kâfir ve münafık cenaze namazlarını onaylamış; bir Müslüman’ın Atatürk ilke ve inkılâpları üzerine ant içerek Müslüman toplumu yönetemeyeceğini bildirmemiş; yetiştirdiği kadroları vahyin emri doğrultusunda değil harmanladığı batıl-İslam gibi ucube bir inançla örgütlemiş; İslam’ı kulaklardan aştırıp kalbe nüfuz edecek bir itikatla duyurmadığından İslam’ı, inandıklarını söyleyenler tarafından dahi korkulan bir rejime dönüştürmüştür.
    
İslam’ı hümanist bir düşünceye çevirerek mutlak otoritesini yok eden diyanet, Allah’ın apaçık sınıflandırıp düşman saydığı insanları, barış ve kardeşlik çatısı altında bütünleştirmek suretiyle ayetlere ihanet etmiştir. Dolayısıyla dinleri sözde İslam’ın hoşgörüsü adına tüm küfür ve saldıranlara yüreklerini açmış, Allah’ın hükmettiği mücadeleye engel olmuştur.

Vahyi siyasetten ayırarak İslam’ı mezarlık dinine dönüştürmelerinden gelişen siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri olaylarla ilgili tek bir fetva yayınlamamış, vitrin mankenlerinden farksız dolgusal varlıklarıyla dini tiyatrolarını sürdürmüştür.

Türkiye’de Müslümanlara yapılan tacize dünyanın hiçbir yerinde şahit olabilmek mümkün değildir. Diyanet, Müslümanların hak ve hukukunu savunmak yerine siyasete müdahale olur gerekçesiyle izlemekle yetinmiş, böylece Müslüman Halkın itilip kakılarak azgınların mezeleri olmasını devam ettirmiştir.

Diyanet kesinlikle İslam’ı temsil etmediği gibi Müslümanların kamudan dışlanmalarına da yegâne sebeptir. İslami şöhretiyle namaz kıldırma ve ezan okuma memurlukları, batıl rejimin izin verdiği konulardaki vaazları, yardım adına para toplama misyonları ve Kur’an okuma gösterileriyle kazandığı imaj, tıpkı ünlü İngiliz casusu Lawrence’in Kâbe’deki takvasal âlimliği, hafızlığı, ibadeti ve görüntüsünden farksızdır. Belki çok ağır bir kıyas yaptığım düşünülecek ama ondan da daha tehlikeli oldukları, vahyi idrak edenler tarafından kabul edilecektir
.
Ayetleri eğip bükerek ve hükümleri saklamakla kalmayıp müminleri Allah yolundan da alıkoyan; bilerek hak ile batılı karıştırmak suretiyle hakkı gizleyen; Allah’tan değil beşerden korkan; yorumlarıyla ayetleri tahrif eden Diyanet İşleri Başkanlığı İslam değil, İslam maskeli batıldırlar.

Bu sebeple Kur’an’ı Kerim ve ona dayalı hadislerden başka hiçbir kaynağa başvurmaz iseniz, hem Allah’ı tanır hem Resulünü öğrenir hem katkısız hükümleri bilir hem de İslam’la şereflenerek vahyin emri doğrultusunda bir Müslüman olursunuz. Aksi takdirde vay halinize!

İslam devletinin olmadığı bir yerde kurulan İslam müesseseleri, ancak ölünün kırık kolunu tedavi etmekten başka bir şey yapmazlar.

Her kim İslam’ı, devletten, siyasetten ve bilimden ayırırsa; o Allah ve Resulü’nün lanetine uğramış müşriktir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı vahiy karşıtı olup, tartışılmaz küfrü bir kurumdur. Bu sebeple hiçbir Müslüman onlara uymamalı, söz ve fetvalarına itibar etmemelidir. Bugüne kadar diyanetten herhangi bir yetkilinin şeriatı savunduğuna şahit olunabildi mi?

“Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.” Casiye 18

Hiç yorum yok: