4 Mart 2013 Pazartesi

Yem, insanları hayvanlaştırmıştır…


Artık yemden başka bir şey düşünmeyen insanlar, Antik Roma’nın ünlü filozofu Epiktetos’un binlerce yıl önce; Eğer öküzlerle domuzlar konuşabilseydi, yemden başka şey düşünenlerle alay ederlerdi” sözleriyle, hayvanların alay konusu olmaktan çıktıkları 21. Yüzyıl dönemini yaşıyorlar.

Böylece Yüce Allah, Enfal Süresi 22. Ayetin de; Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir” vurgusuyla, nefisleri ardına düşerek en iyisini yemek, içmek, giyinmek, binmek, süslenmek, tatmin ve sahip olmak arayışında bulunanları, hayvanların en kötüsü olmakla yaftalamıştır.

İdealden soyutlanıp hevesi uğruna hayvandan daha aşağı düşen insan, şerefli yaratılmışlığını ve halife olma ayrıcalığını dikkate almaksızın ölecek ve akabinde çürüyecek bedeni uğruna kendisini nasıl heba ettiğini idrak edememektedir.

Yaratıcısına kul olmakla elde ettiği özgürlüğü dahi muhakeme edemeyerek nefsi özgürlükle yaptıklarını süslü gösterip doğru yoldan alıkoyan şeytanı rehber edinmekle yüzüstü kalıp rezil rüsva olan insan, sonu gelmeyeceği bir saltanat umuduyla Allah nezdinde birkaç saat kalacakları dünya ile ebedi yaşamlarını mahvetmektedirler.

İnsan hilkatindeki bu mahlûklara insan denilemeyeceği gibi hayvanda denemez.
 “Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” Furkan 44

İyilik çağrısına kulak vermeyen bu hayvanların durumu, tıpkı çobanın bağırıp çağırmasını işiten sürülerin durumu gibidir. Nasıl ki hayvan tehdit olmaksızın yemini bırakıp çağrıya kulak vermez ise, insan görünümündeki hayvanlar da tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında ’ne oluyor’ diyerek, tehlike geçene kadar nefislerinden uzaklaşırlar.

Muhakeme yetileri mühürlenip kalpleri iyice katılaşmalarından şeytanın yaptıklarını cazip göstermesi, savuna geldikleri akıl, bilim ve mantık sahibi olmadıklarını da kanıtlamaktadır.

Aydınlık ve çağdaşlık! Nedir bunlar? Beni kaderin tutsağından kurtarıp dilediğim gibi hareket etme özgürlüğü kazandırabiliyor mu? Ölümü ve hastalıkları durdurabiliyor, yaşamı belirleyebiliyor mu? Neden teori yahut düşünce, pratikte etkili olamıyor? Acaba Yaratıcı Allah’ın izinden gitmek karanlık ve ilkelliğe mi götürüyor? İnsanları yaratan Allah, yarattığı insanlara düşman mı ki, aydınlığı değil de karanlığı vaat ettiği öne sürülüyor? Yoksa yaratıcı Allah değil de yaratık insan mı daha iyi biliyor?
      
Yoksa aydınlık ve çağdaşlık, vahye karşı kurulmuş yaldızlı bir tuzak mıdır? İnsanları dinden uzaklaştırıp aydın ve çağdaş hayvanlara dönüştürebilmek için süslü bir yalan mıdır?

Ünlü mason Lessing’in de ifade ettiği gibi; "İnsanların olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerekseme kalmayacaktır" sözü, aydınlık ve çağdaşlıktaki asıl maksadın vahiy düşmanlığı olduğu açıklığa kavuşmaktadır.  

Böylece yaratıcıya iman eden bir insan olmaktan ise, bilim ve akla iman eden aydın ve çağdaş bir hayvan olmayı yeğleyen gizli ve aleni ateistler, ünlü ateist ve mason düşünür Ernest Renan'ın şu sözleriyle, ruhsuz beden misali dinsiz insan yetiştirmeye çalışmaktadırlar. “Ancak halk olumlu bilim ve akıl ile eğitilirse, aydınlatılırsa, dinlerin boş inançları kendi kendine yıkılır.”

Açıkça anlaşılacağı üzere; çağdaş ve aydınlık vaadiyle vahyi tamamen ortadan kaldırmak adına yapılaşan eğitim kurumları aslında ahırlar olup, verimsiz yemlerle insanı insan olmaktan çıkaran laboratuarlardır. Amerikalı siyasetçi ve hukuk adamı Wendel Philips’in dediği gibi; "Yenilgi, seküler eğitimden başka bir şey değildir."

Kâinatta ki her şey, zerrecik bir kum tanesi bile temel bir denkleme göre var olduğu, böylece düzende yerini alarak işlevini sürdürdüğü halde gerçeği inkâr edenlere teslim edilen bir çocuktan insaniyet değil hayvaniyet beklenir.

Hiçbir şeyin ne boşu boşuna ne de gereksiz var olmadığını idrak edemeyenlerin; doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, aydınlık ile karanlığı, çağdaşlık ile ilkelliği muhakeme edebilmeleri mümkün değildir. Düşünce ve olayları “temel denklem” ile kıyaslayamayanların yargısı, ancak hayvanların kanaatidir. Ki, hayvanlar, en azından zararlı ve faydalı olanları tasnif edebiliyor ama hilkatteki insanların hayvandan da daha aşağı oldukları seçimleriyle ortaya çıkmaktadır.  

Şeytan da nefisleri hoplatan aydınlık ve çağdaşlık adına günahları işletmiyor mu? Nasıl ki şeytan söz verip insanları ümitlendirerek aldatıyor ise, İslam karşıtları da müminlerin başına çuval geçirerek karanlığa mahkûm etmektedirler.

(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; hâlbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.” Nisa 120

Şeytanı yoldaş edinen aydın ve çağdaş kimlikli hayvanlar, yaratıcılarına iman eden insanlara karşı haset gütmelerinden kendilerine benzetmeye çalışmaktadırlar. Ne var ki inanıp da iman edemeyen kimi sözde Müslümanlar, onların rızasını ve beğenisini kazanabilmek için asıl hallerinden başka bir hale dönüşerek, tıpkı erkekken kadın olan transseksüeller misali ucubeleşebilmektedirler. Dolayısıyla sözde inanıp da özde iman etmeyerek karmaşa yaşayan Müslüman kimlikler, transseksüellerden farksızdırlar!
     
“De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: "Bize gel! " diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir.” Enam 71

Şeytanın etkisi altına girip Allah'ı anmaya utanan ya da unutan ve düşmanların argümanlarını kullanıp kendilerini yontan ve paye sahibi olmaya çalışan Müslüman kimlikler, şeytan yandaşlığına kavuşmalarından yemden başka bir şey düşünmedikleri, yaşam hırslarından anlaşılmaktadır. Dolayısıyla şeytanı ve dostu vahiy karşıtlarını yoldaş edinmelerinden sapmakta, nasıl ki hayvanlaşmaları duygusal ise, fikirleri de transseksüel olmaktadır.

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” Araf 179


Hiç yorum yok: