31 Mayıs 2018 Perşembe

Kader ne seçilebilir ne de değiştirilebilir…

Müslümanlar için kaderle ilgili söylenebilecek hiçbir söz ve alternatif olmayıp sadece teslimiyet yani güven mevcuttur. Ancak özgür yahut cüz-i irade savında bulunanların iddialarını pratik hayata geçirememiş olmaları gerçeğin açık perdelerini kanatılmaya yetse de, kalplerindeki şüphe hastalığı idrak edebilmelerine mani olmaktadır.   
Ne var ki, içine düşülen en büyük yanlış, kader yazgısı ile örtüşen davranışların iradece yapılabilindiği algısıdır.
Sürekli kader sorgusu yaşayan insanın Mutlak İrade ile özgür irade çatışması temel bir bilgiye ve otokritiğe dayandırılmadan yapılmış olmasından aydınlığa kavuşulamaması da bir kaderdir. Çünkü ancak yaratıcıya özgü kader yazma inisiyatifi aşikârken yaratıkların kader belirleme iddiaları apaçık bir hezeyan; dolayısıyla akıl ve iradelerin hür olmadığına bir delildir.
Aslında bizzat edinilen tecrübe, düşünebilenler için aleni bir anahtar olmasına rağmen kavranılmamasına engel olan kaderdir. Dolayısıyla ya nefsi ya da kuvvet sahibi sanılan beşeri, Allah’tan daha üstün tutarak ve yaptırım güçleri bulunduğuna güvenerek iplerine sarılması; nasıl kör, sağır ve idrakten yoksun olunduğunu ortaya koymaktadır.
Zaten doğrusunu bulmak o kadar kolaydır ki, gelecek hatta bir saniye sonra neler olacağı ve başına ne geleceği bilinebiliyor mu? Varsayalım bilinebiliyor ise; engelleyebiliyor ya da tersine çevrilebiliniyor mu? Eğer özgür bir iradeye sahip ya da herkes kaderini yazabilecek bir kudrette ise, neden dilenilmeyen olumsuzluklar sahiplenebiliniyor? Oysa kader yazmadaki maksat, hem mutlu ve güven içinde olmak, sağlıklı ve varlıklı bir hayat sürmek, her türlü beladan arınmak, korku ve tehlike yaşamamak, acı ve kayba uğramamak değil midir?
Dolayısıyla insanı derinliklere götüren yolların kokusunu alamamasından, gönül gözünün işitici ve bilici gücünü çalıştıramamasından ve zihinlerini yalanla meşgul edip asıl önemli şeyden uzaklaştıran her şeyi göz ardı etmesinden hiçbir kanıt fayda vermemekte; velev ki her ne kadar kanıta şahit de olsa,  yine de idrak edememesi kaderinden başka bir şet değildir. Demek ki akıl, teoride öngörüldüğü gibi ne hür ne de muhakeme yetisi sağlamakta ve düşlerdeki bir kader yazılamamaktadır!

Her kim olursa olsun, hatta peygamberler dahi olsa hiçbir beşer özgür değildir. Bu sebeple kaderini yazamaz; hakkında yazılmış olan değiştiremez ve cüz’i de olsa müdahalede bulunamaz.

Sözde yaratıcı akla ve iradeye odaklattırılan bilimsel keşiflerin, zaferlerin, başarıların ve iktidarların ardında yatan öyküler özellikle göz ardı edilir. Dünyada gelişmelere neden olan buluşların ani beyin fırtınaları sonucu doğduğu ya da kahramanlıkların cesaret ve bilgelikle edindiği iddia edilir. Hâlbuki her şey, Mutlak İrade’nin "o kitap"ta ki düzeneğine göre gerçekleşmekte; üstünken yahut dehayken hiçliğe, hiçken iktidara dönüşen sürecin altında yatan gerçek kavranamamaktadır.

Her insan, kaderini yaşadığından iradesel temelde birbirlerine karşı ne güçlü ne de zayıftırlar. Sadece Allah tarafından biçilen görevleri yapmakta, kiminin kimine karşı üstünlüğü akıl ve iradelerinden değil, Allah öyle dilediği içindir. Bu sebeple insan olmalarından peygamberlerin dahi kendi başlarına yaptırım güçleri bulunmamaktadır.
Geçen gün, en acımasız katil Beşşar Esed, helikopterlerle İdlib kırsalındaki sivil yerleşim yerlerine, havadan tehdit mesajları içeren bildiriler atmış.

Edinilen bilgiye göre, Esed rejimine ait helikopterler, İdlib iline bağlı Sermada beldesi, Ram Hamdan köyü ve Kemmune sığınmacı kampı üzerine attığı bildiride direnişçi halka “kaderini seç” önerisinde bulunmuş.
Hayatını kaybetmiş bir kişinin resmi ile üzerinde “kaderini seç” ifadesi ile başlayan bildiride, "Elinde inatla silahı tutup devam etmek, ölülerin tarafını seçtin demektir. Eğer yaşamak istiyorsan silahı bırak. Hayatınla kumar oynama. Başka bir çözümün yok. Ya silahı bırakırsın ya muhakkak ölürsün. Son şanstan faydalan, silahı bırak ve durumunu düzelt.”
Oysa eline silah alarak Allah adına yahut nefsi adına savaşanla savaşmayan tamamen kaderinin yazgısıyla güdülen bir harekettir. Kimi Allah yolunda cihad ederek ölümsüzlüğü; kimi de nefsi adına savaşarak ölümü seçer. Her halükarda silahı bırakmakla ne yaşam elde edilebilir ne de menfi durum müspet hale getirilebilir. Çünkü insan ancak kaderini yaşamakla yükümlüdür ve seçim hakkı bulunmamaktadır.
Lakin zalimi mağlup etmek amacıyla koşulan şehadet bir ölüm değil doğrudan ölümsüzlüktür. Dolayısıyla ölümsüz kalabilmek uğruna mücadele eden cihad ehlini manipüle etmeye kalkışarak ölümle tehdit etmek suretiyle korkutmaya çalışan şeytan Esed’in kaderi dahi idrak edemediği anlaşılmaktadır.  
De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim. De ki: Gerçekten Allah’a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.” Cin 21-22
“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.” Zuhruf 32

İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!Kıyame 36

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” Hadid 22
“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” Tevbe 51    

“Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.” Hac 70

Hiç yorum yok: