17 Mayıs 2018 Perşembe

Mastürbasyondan öte değil…

Hem de öyle mastürbasyon ki, cinsel tatmin için yapılanlar yanında halt yemiş!

Amansız haksızlık ve adaletsizliklere kaşı yapılan kınamalarla barbarlığı geçiştirme manipülasyonu zalimliği meşrulaştırmadır. Hani bazı ülkelerin İsrail büyükelçilerini bir süreliğine ülkelerine geri dönmelerini istemeleri gibi yükselen tansiyonu düşürebilmek için şovsal adımlar atılır, nutuklar çekilir, mitingler düzenlenir, yürüyüşler yapılır, tehditle savrulur ama durumda hiçbir değişim olmayıp eski hamam eski tas devam eder. Dolayısıyla seküler-laik hamamı, hümanist ve demokrasi tasıyla yıkanan başka tellaklarda ortaya çıkmış olsa yine her şey aynıdır!

Kur’an Müslümanlığının hor ve hakir görüldüğü bir düzende devletlerin kabul edip savaştığı teröristler mücahitler ise, ABD ve İsrail’e fiziki bir karşılık mümkün değildir! Çünkü iman edilen din Kur’an’i değil, nefsin istekleri doğrultusundaki geleneksel ve rivayetsi dinlerdir.

ABD ve İsrail şeytanlarını cesaretlendirerek insanlığın başına bela kılan, onlardan en çok şikâyet edip rahatsız olanlardır. Mesela Türkiye! İsrail’in ambargo uyguladığı Filistinli kardeşlerine yardım getiren “Mavi Marmara” adlı geminin uluslararası sularda İsrail terörist devletinin haydutları tarafından basılarak 9 vatandaşımızı katledip 30 vatandaşımızı yaralamaları akabinde ne olmuştu? Şehitlerimizin kanı İsrail’e ücret karşılığı peşkeş çekilmiş ve hiçbir şey olmamış gibi ABD direktifiyle el sıkılmıştı. Katledilen kendi vatandaşlarının hesabını soramayan Türkiye; Kudüs’ün, Mescd-i Aksa’nın, Filistinlilerin ve ümmetin mi soracak?  Ancak kınar ve lanetler! 

“Para her şeyi yapar” düşüncesiyle zalimlik öyle ivme kazanmış ki, ekonomisi güçlü olanlara yaptıkları zulüm reva görülmüş; dolayısıyla adaletten muaf tutulmuşlardır.

Allah’a değil nefse adanmış bir dünyada vuku bulan vicdansızlıklar, güç ve çıkarla orantılandığından suçluya yaptırım uygulanmamaktadır.

Azgın nefse gem vurulmamasından canavarlık, canilik, vahşilik, gaddarlık ve felâketler doğmaktadır. İhtiraslarını tatmin edebilmek uğruna devletler fani dünya debdebesi için öylesi entrikalar çevirmekte; yanlışları doğru kabul edercesine ruhlarını satmaktadırlar ki, dağ-taş dile gelmekte,  bitkiler boyun eğmekte ve hayvanlar bile kahırlarından ulumaktadırlar.

Newton’un bilimde kullandığı analiz türünün aynısı politika dünyasında kullanılmış olsaydı; devletlerin diplomasi şerefsizliği ve o devletleri güden yığınların insan olmadığı ortaya çıkardı.

Seküler-laik dogmalı demokratik düzen öyle bir oyundur ki, bunu ne bilimle ne fizikle ne bilgiyle ne akılla ne mantıkla ne iradeyle ne parayla ne de iktidarla anlayabilmek mümkün değildir. Haksız ve adaletsiz olunduğu halde hak ve adalet aranır; hain ve nankör olunduğu halde merhamet ve sadakat beklenir; suçlu olunduğu halde affedilmek istenir; insafsız olunduğu halde acınma dilenerek rahmet yakınır. Hâlbuki kötülerin en kötüsü olunabileceği düşünülerek, iğnenin önce kendi kendine batırılmasına asla yanaşılmaz.

Farklı ülkelerde doğup yaşamak, vatan edinmek ve milletten olmak bir ayrıcalık ve ihtilaf değil, dünyadaki zenginsel bir bütünlüktür. Dolayısıyla Allah’ın arzı olan dünyada dini farklılıkların yani hak ile batılın dışında bir ayırımcılık yoktur. Ancak bu aykırılık, her ne din ve inançta olunursa olunsun, adil davranmaya ve adaletle şahitlik yapmaya kesinlikle mani değildir. Tabii ki nefse değil Allah’ın hükümlerine göre!

Nefisle yönetilen dünyada “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışı bencilliği öyle had safhaya çıkarmıştır ki, zalimlerin zulümleri hem tükenmemekte hem de insanlığın uğradığı zarar, dirlik ve düzeni temelden bozarak adaleti tarumar bırakmaktadır.       

Makyaja olan hayati ilgi ve alaka öyle kayıp korkusu doğurmuş ki, hak ve adalet uğruna yapılacak mücadeleleri etkisiz kılmıştır. Böylece yapılarının yıkılarak makyajın bozulacağı,  ekonominin çökeceği, açlık çekileceği, anaların akıtacağı gözyaşları ve insanların ölebileceği telaşı taşınmasından zalimlerin zulümleri artarak sürmektedir.

Zaten mesele kendini kime adadığındır; Allah’a mı nefsine mi? Kendini Allah’a adayının ahiretten başka ebedi bir yurdu olmamasından dünyadaki herhangi bir şeye karşılık asla kaygı duymaz. Nefse adayan ise, elinde dünyadan başka hiçbir şeyin bulunmadığı düşüncesiyle kaygı duymadığı bir şey yoktur.

Kur’an Müslümanlarının bulunduğu tek yer cihad meydanlarıdır. Başka yerlerde olanlar ise münafıklardır!  Bu sebeple kendilerini Allah’a adamış cihad ehlini her türlü kınayıp terörist yaftasıyla haçlı-siyonist güçlere peşkeş çekmek suretiyle ihanette sınır tanımayan münafıklar; ABD ve İsrail zalimlerinin karşısına dikilip zulümlerine son vermeye cüret edemezler. Bu, öylesine bir imansızlıktır ki, sanki eceleri gelince ölmeyeceklermiş, ekonomilerini yitirmeyecek ve ülkeleri yıkılmayacaklarmışçasına küfre boyun eğerler. Hem de ALLAH’a rağmen!

Cenneti kazanmak nasıl cihad yani savaş ile mümkün ise, Müslüman’ın caydırıcılığı da ancak küfre yani zulme karşı giriştiği savaşla orantılıdır! İslam devletlerinin savaşla köklenip nasıl devasa birer güç olmaları akabinde hak ve adaletin sigortası cihadı bırakarak keyfiyete düşmeleriyle nasıl darmadağın olup silindikleri hatırlanıldığında ve Kur’an irdelendiğinde başka bir söze gerek kalmamaktadır.  

Allah, iman etmemiş münafıkları ortaya çıkarmak maksadıyla ABD ve İsrail gibi şedit kâfirlere geçici üstünlük vermiş olması; Müslümanları açığa çıkarma maksatlı bir sınamadır. Dolayısıyla kâfir ve münafıkların ne yaratıcı ALLAH ne de cihad ehli Müslümanlar karşısında muzaffer olabilmeleri mümkün değildir.

Zaten cihad ehli olmayan Müslüman olamaz!

“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Al-i İmran 142

“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. Al-i İmran 175

“Yoksa Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “ Tevbe 16 


“Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Ankebut 3

Hiç yorum yok: