4 Haziran 2018 Pazartesi

Din nedir bilmez…

Ama dinden ahkâm keserek devletten, siyasetten, anayasadan, aydınlıktan, bilimden ve eğitimden koparmak suretiyle ruhsuz beden misali etkisiz ölüye çevirir.

Oysa dinin ne olduğunu ve Allah’ın kim olduğunu bilmeyenin ateistten farkı nedir?

Seküler-laik devletlerde vahiy öyle hasımdır ki, kutsallaştırılan din dokunulmaz kılınarak her alandan soyutlanır ama saygıyla taltif edilen bir manipülasyonla düşmanlığı gizlenir. Böylece söz konusu devletlerin toplumları Allah’tan uzaklaştırabilmek için din, bilim ve siyaseti rakip kuvvetlermiş gibi düşman saflara ayırmış, Allah’ı gökyüzüne yerleştirip yeryüzünün egemenliğine tecavüz edilmesiyle yeryüzü-gökyüzü tanrıları doğrulmuş; böylece riyakârsı bir inanç ve düzen karmaşasına mahkûm eğlenmiştir.

Hâlbuki her düşünce, düzen, anayasa bir dindir! Ancak “Din Nedir” sorusu irdelendiğinde tuzak ve manipülasyonlardan kurtulunarak hakikat açığa çıkabilmektedir.

Din, kavram itibariyle itaat, hizmet, birisinin emri altına girmek, başkasının üstünlüğünü kabul edip boyun eğmek, düşünce ve iradesine kayıtsız teslim olmak, ilkelere ve prensiplere koşulsuz bağlılık, kanun, ceza ve millettir. Din; her ne kadar ilahsal, vahiysel, kutsal veya ruhsal bir yapıymış gibi manipüle edilip, siyasi hayattan ve devletten uzak tutulmak istense de; gerçekte sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri yasaların bütünü; bilim, düşünce ve iradelerin tamamıdır. Bilimsel ve siyasal her anlayış ve rejim; kendine göre dini bir düzenektir. Söz konusu dinsel yapıya göre kanunlar yapılarak egemenlik hakkı amaçlanır, insanların itaat ve hizmeti şart koşularak üstün addedilen hâkim gücün emri altında ve onun hükümleri çerçevesinde tek güç olunduğunun tasdik edilmesidir. Bu sebeple düzenin kurucusu, yasa yapıcısı ve yöneticisi; otomatikman tanrısal bir egemenlik hakkına da sahip olmaktadır. Dolayısıyla her toplum, idare edildiği düzene göre egemen kabul ettiği gücü veya güçleri dolaylı yoldan tanrılaştırarak, farkında olmadan tapınabilmektedir.

Düşüncenin, rejimin ve düzenin adı ve tanımı her ne olursa olsun o mutlaka bir dindir. Dolayısıyla ateizm bile kuralsızlıklarıyla bir dindir!

Çoğu din ehlinin seküler-laik düşünce güdümünün etkisinde kalarak iman ettikleri Allah itikatlarının aksi düşünce ve davranışta bulunabilmeleri öyle bir ikilem meydana getiriyor ki, ya bilinçli yahut bilinçsiz bir sapmayla gerçek eğilip bükülerek temel yapı tahrip edilebiliyor. 

Yaratıcının indirdiği vahiysel dinini yani anayasasını sözde kutsallaştırıp siyasetten, devletten, kamudan ve sosyal hayattan arındırarak kendi dinlerini hâkim kılanlar, oyun içinde sayısız dalavereler tertipleyerek inananları şeytanca aldatmışlar ve aldatmaya devam etmektedirler. Çünkü vahyi reddeden düşünce ve sistemler, pratik hayatta karşılığı olmayan mega yalanlar zemininde empoze edilmiş abartılardır.

Toplumların yaratıcıya karşı olan duyarlılığını dikkate alarak öylesi hilelere girişmişler ki, dinin sadece kişiye özel ilahsal ve ibadetsel bir ritüel olduğunu işleyerek güya saygı altında Allah’ı dokunulmaz kılıp, hapsedercesine yeryüzü iktidarlığından dışlamak suretiyle tüm yetkiyi kendilerinde toplamış; insanların nefislerini okşayan seçme, seçilme, özgürlük veya hâkimiyet adı altında suni ve fani payeler vermek suretiyle mastürbasyonda sınır tanımamışlardır. Sırf Yaratıcının düzenini kabul etmemek ve egemenliği altına girmemek adına birbirlerinin odalıklığına razı olmuşlar ve boyun eğmeyi ayrıcalıklı bir onur vesilesi saymışlardır.

Acaba böylesi bir anlayışa sahip politikacı, ilahiyatçı veya devletlerin aydınlık ya da adalet verebilmeleri mümkün müdür?

Tüm çaba insanların kul olma fıtratlarını aşacak benliği yüceltmekle Yaratıcıya karşı güçlü ve irade sahibi bir egemenlik gütmek, Allah’ın koyduğu kuralları ve mutlak iradesine rakip zafer kazanabilecek üstünlüğü pozitivist temelli argümanlarla adı sekülerizm, laisizm, sosyalizm, liberalizm, demokrasim, Marksizm ve Kemalizm gibi doktrinlerin yasa belirleyici etkileriyle dinleştirilmeleri akabinde insan tanrılaştırılmaktadır. Ancak teorilerindeki düşünceleri pratikte gerçekleştirememeleri her ne kadar toplumları uyandırmasa da kader hükümlü akış, mecrasında sürmektedir. 

Lâik, sosyalist veya demokratik düşünce temelinde yapılaşan devletlerin din ile devleti düşman hatları misali birbirinden ayırarak insanı tanrılaştıran hukuklarıyla ayakta kalabilme çabaları, semavi dine mensup politikacı, düşünür ve ilahiyatçıların desteklerindendir. Halkı etkileyerek yanlışı meşrulaştıran bu çıkarcı mihraklar; doğrunun, hakkın ve adaletin hâkim olmasına mani olmakta, dolayısıyla Allah dini ve devlet dini gibi korkunç bir ikilem oluşturarak, dolaylıda olsa çok tanrılı bir düzeni türetmektedirler. Ancak toplumlar böylesi şeytani bir hileyi derinden sorgulamamalarından gerçeği kavrayamamış, böylece çok tanrılı ve dinli inanışları özümseyebilmişlerdir.

Öyle riyakârsı ve münafıksı bir paradoksu meşrulaştırmışlar ki, Allah’ın dini ile devlet dininin sınırları çizilmiş ve alansal müdahaleleri savaş nedeni sayılarak, kıyasıya mücadele edilmiştir. Çağlar boyu süregelen çatışmalar ve bölünmeler ırktan çok dinsel zeminde baş göstermiş, Allah ile insanın egemenlik haklarından ötürü milyonlarca canlıyı ölüme sürükleyerek göz açtırmamışlardır. Bir tarafta vahiysel anayasayı reddederek lâik zeminli demokratik veya sosyalist dinle kendini tanrılaştıran insan, diğer tarafta Yaratıcı olma hasebiyle sadece hukukuna uyulmasını emreden Allah.

Bu durumda Allah’ın dinine iman etmiş bir Müslüman kime itaat etmeli ve hangi tarafın dini bağlılığıyla huzuru, adaleti, mükâfat ve cezasını ciddiye almalıdır? Ya Yaratıcı Allah’ı ya da kendi gibi yaratık olan insanı!

Yeryüzünde, devlette, yasa yapıcılıkta ve siyasette ayrı bir tanrı; gökyüzünde, doğada ve ölümde ayrı bir Tanrı’ya inananların dinleri apaçık bir ikiyüzlülük, riyakârlık, sahtekarlık veya münafıklıktır.

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın. “ Muhammed 33

"Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.”  Nur 47


"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz." Mü’minun 34

Hiç yorum yok: