14 Mayıs 2018 Pazartesi

Kötüyle öyle özdeşlenilmiş ki…

Ya kötünün iyisi aranmış; ya da kötü, iyi bellenerek nefis yani batıl, diğer bir ifadeyle şeytan rehber edinmiştir.

Çünkü seküler-laik düzene uyma gereksimi insanı bozmuştur! Dolayısıyla bozulan insandan daha korkunç bir mahlûkat bulunmadığı kabul edilmesine rağmen nefsi hüküm sürdürülebilmiştir.

Nefsin eline terk edilmiş iyi yahut kötü yargısı hakkı öyle doğrayıp batılı üstün kılmış ki, iyi-kötü, doğru-yanlış, yalan ve gerçeğin birbirleriyle harmanlanmasından yol gösterici vahiy ya doğrudan yok sayılmış ya da dolaylı olarak dışlanmıştır.

Öyle ki, nefse iyi gelen her kötünün nasıl meşrulaştırıldığı vahiy dışı düzenlerle aşikârdır! Karşılaşılan sorunların giderilebilmesi için “Üst Akıl”’la ihtiyaç duyulur ama o “Üst Akıl”’ın yaratıcı Allah’ın olacak olma zaruriyetinden ısrarla kaçınılır. Onlara göre Allah’a danışmak, sözdeki egemenliklerini duçar bırakacağından fevkalade utanılacak bir acziyettir. 

Seküler-laik düşüncenin beşiği ve demokrasinin üretim merkezi olan Eski Yunan da siyaset ve bilim insanları ile filozoflar, işlerine geldikçe ve zorda kaldıklarında doğa olaylarına bakarlardı. Bunu yaparlarken de, hani neredeyse yaptıklarından utanırlardı. Onlara göre, edinilmeye değer bilgi, beyin hücreleri çalıştırılarak elde edilen sanal bilgiydi. Evrensel gerçekler ve günlük olaylarla ilgili somut bilgiler, onların nezdinde “ikinci sınıf” bilgiydi.

Üst Akıl, diğer bir ifadeyle Etkin Akıl olmaksızın beyin hücrelerinin çalışamayacağını idrak edememiş nefis, elle tutulan somut bilgileri dahi ikinci sınıf görerek, ütopik yani soyut bilgileri birinci sınıf değerlendirmesi akabinde nasıl sanal olduğunu kanıtlamıştır. Çünkü somut olan olaylara karşı kendini öne çıkaracak hiçbir alternatifi olmadığından sanallığıyla gerçeği iğfal etmeye çalışmış ise de, gerçeği açık perdelerini kapatamamıştır.

Bu sebeple sürekli savaş içinde olunan Allah’ın indirdiği Kur’an baz alınmamakta; sorunların faili insanların düşünce düzeyiyle çözüme gidilmesinden çıkar yol bulunamamaktadır. Seküler-laik esasa dayalı demokratik düzende egemenliğin kayıtsız-şatsız insana ait olduğu ilkesi gereği Allah rakip görülmesinden gökyüzüne yerleştirilmiş; böylece yeryüzü yönetiminin ele geçirildiği sanılmıştır. Tıpkı somut bilgilerin ikinci sınıf bilgi olarak kabul edilmesi misali yaratıcı Allah, (haşa) ikinci sınıf görülerek siyasetten ve devletten dışlanmıştır.
   
“Karşılaşılan önemli yaşam sorunları, o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde çözülemez.” A. Einstein

Kötülük ya da iyilik nefsin inisiyatife göre bir ölçü ise, demek ki şeytan kötü değil iyidir. Çünkü şeytan kadar nefse iyilik yapan yoktur. Dolayısıyla kimi nefse iyi gelen kötülük ile kimi nefse kötü olan iyilikte mevcut olduğuna göre iyilik yahut kötülüğü nefsin seçimine, diğer bir ifadeyle seküler-laik-demokratik bir düşünce otoritesine bırakılabilmesi mümkün değildir. Kadere hükmeden Allah, beşeri hiçbir akıl, bilgi ve iradeye fırsat tanımamaktadır.  

Nefsini üstün tutmasıyla birlikte kötülüklerin elçisi olan şeytan nasıl lanetlenmiş ise, insanoğlu da nefsini galebe çaldırmasından bozulmuş; şeytan misali yaratıcısı ve sahibi Allah’a başkaldırmıştır. Ancak kuramdan, hayalden ya da zandan öte pratikte hiçbir üstünlük sağlayamamıştır.

Kötüyü muzaffer kılan nefis, insanları muhakeme yetilerini yitirtip öyle aldatarak yığınlara dönüştürmektedir ki, her nefis, kendi isteğine göre hak elde ettiğinden neyin iyi-kötü ya da doğru-yanlış kavrayışı karışıklığı doğurmaktadır. Dolayısıyla aklı karışan insanın imdadına nefis yetişmekte; böylece nefislerine esir yığınlar kötüyü, iyi belleyebilmektedirler.   

Nefis yani kötünün durduruluşu ancak içinde yaşanan çarkın düzeni ile orantılıdır. Bu sebeple nefsin hüküm sürdüğü seküler-laik düzende yaratıcı Allah’ın nezdinde bir iyilik mevzubahis değildir. Var olanda nefsi bir iyiliktir ki, oda fırsatını ele geçirdiğinde kötü olma potansiyeline ya doğrudan ya da dolaylı olarak sahiptir. Çünkü toplumsal ve düzensel etkileşim olduğundan odaklanılan nefsi çıkardır!

Nefsin hoşnut olmayıp Allah’ın rıza gösterdiği o kadar çok iyilik vardır ama nefis onları kötü bellediğinden hümanite manipülasyonuyla aldatmada sınır tanınmamaktadır. Örneğin Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmek kötü müdür? 
   
Allah nezdinde en büyük kötülük şirk koşmak yani hâkimiyetine ortak olmak ve indirdiği hükümleri nefse aykırı bularak ayetlerine uymamak suretiyle siyasetten, devletten, diğer bir ifadeyle düzenden dışlamaktır. Yoksa ne zina ne içki ne kumar ne hırsızlık ne cinayet ne tecavüz ne de faiz aynı ölçüde bir kötülük değildir! Dolayısıyla bir kimsenin nefsi doğrultusundaki iyi düşünce ve davranışta bulunması asla önem teşkil etmemekte; sadece kötü olduğu gerçeğini gizlemeye yetmektedir. Zaten kötülük, nefsine göre iyilik yapandır! Bundan ötürüdür ki, seküler-laik bir düzende iyi yoktur, olanda kötünün iyisidir. 
  
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

“Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, en kötüsünden, elem verici bir azap vardır. Sebe 5

“Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. “ Zümer 3 

“Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur! Hac 72


“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.” Mücadele 22

Hiç yorum yok: