1 Haziran 2010 Salı

Hitler mi, yoksa İsrailoğulları mı daha zalim…

Dünya seyrediyor, İsrail açlığa mahkum ettiği Filistin Halkı’na insani yardım götürenleri vuruyor. Acaba izleyenlerin canavar yahudilerden bir farkı var mı? Obama’nın gelişiyle barabarlığın sona ereceği umudu taşıyanların nasıl hüsrana uğradıkları anlaşılmış, İsrail vahşetine cesaret vermesinin hesabını masada değil bilkubabelede bulunularak mücadele edilmesinin gerekliliği tartışılmaz olmuştur. Bu sebeple El-Kaide ve direnişçilerinin yanında olmak, barışın ve insanlığın çözüm kapısıdır. Bugüne kadar acımasız avcılar olan yahudiler, bundan böyle hedefteki avlar olmaz ise, İsrail canavarlığına dur diyebilmek mümkün değildir. İsrail’i cesaretlendiren iktidarlar, bilinmelidir ki onlardan aşağı kalır değillerdir.

İnsanların olayları sığ ve tek taraflı değerlendirmeleri sonucu vardıkları kararlar, fıtratsal yaratılış gerçeğini irdelemeksizin güttükleri yargılar olmalarından fevkalade vahim bir yanılgının içinde bocalamalarına neden olmaktadır.

Güya Yahudilere soykırım yaptığı iddiasıyla dünyaca mahkûm edilip “canavar” yaftasıyla damgalanan Hitler; zillet ve lanetle mühürlenmiş olan İsrailoğullarından çok daha az zararlı, insaflı ve merhametliydi.

Yoksul, yetim ve eğitimsiz bir geçmişi olan Adolf Hitler’i, dünyaya yayılarak fitne ve bozgunculuk çıkarmış, peygamberleri öldürmüş, arka çıkarak topraklarında yaşam hakkı tanımış sultanları ve devlet başkanlarına suikastlar düzenleşmiş, toplumları bölmüş, kendilerinden başkasını insan saymayarak kanlarını dökmüş ve yurtlarından çıkarmış, isyan ederek haddi aşmış olan Yahudilerle kıyaslamak, takdir edersiniz ki pek adil olmasa gerek…

Vahyi ve tarihi incelediğinizde; Yaratıcı Allah’ın verdiği nimetlere ve bir zamanlar cümle âleme üstün kılınmalarına nankörlük ve ihanet etmelerinden, azgınlık derecesinde kibre kapılarak yeryüzünde fesat çıkarıp düzeni bozmalarından, tıpkı cennette yaşayan şeytan misali ebedi olarak lanetlenmişlerdir. Kötülüğün, yalanın ve hilenin yegâne adresi olan Yahudiler; ne insanlara ne de dinlere hoşgörü ve saygısı olmayan sinsi emperyalist ve cehennem ordularıdırlar.

Zulüm, azgınlık ve bozgunculuklarından dolayı Allah, onlara öyle lanet etmiş ve aşağılamıştır ki, hiçbir topluma yasak kılmadığı helal olan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kılarak, insanlık âlemi için nasıl bir tehlike ve pislik olduklarını deşifre edip, insanların onlardan sakınmalarını telkin etmek suretiyle hiçbir sözlerine, akitlerine ve dostluklarına güvenilmemesini buyurmuştur. Çünkü onlar, kendilerinden başkasını insan seviyesinde görmeyip herkesi düşman bellemiş yeryüzünün en zalim, en egoist ve en narksist yaratıklarıdır.

“Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helal kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık.” Nisa. 160

Müslümanlar ve Hıristiyanlar başta olmak üzere diğer inanç sahiplerini başka ilahlara tapınan putperestler olmakla hedef gösterip, dolaylı yollardan öldürülmelerine hükmetmeleri, onların bir insan değil, en aşağı sapıklar olduğunu kanıtlamaktadır. Bu durumda sadece bir birey olan ve devam eden fiziki bir varlığı bulunmayan Adolf Hitler, her devirde dünyayı tehdit ederek insanları birbirine düşüren kıyıcı ve bozguncu Yahudilerin yanında son derece masum bir kişilikti…

Gelmiş geçmiş en acar ajitasyon ve etkileşme cambazı Yahudiler, sinsi ve acımasız duygularını kamufle ederek sözde soykırım manipülasyonuyla dünyayı kandırmayı başarmış, böylece ekonomik ve siyaset dünyasına hükmederek, neredeyse tüm iktidarları amaçlarına yönlendirebilmişlerdir. Yayın, propaganda ve senaryolaştırdıkları sinema filmleriyle kendilerini acındıran İsrailoğulları, binbir türlü yalanlarla Hitleri ve Almanya’yı karalamış ama kendi vahşi zulümlerinin kamuoyuna duyurulmasına ağır tepkiler göstererek, Türkiye hükümeti başta olmak üzere tehdit ve şantajlarla bilgilenmenin önünü kesebilmişlerdir.

Soykırım abartısıyla onlarca yıl sözde uğradıkları zulümleri dünya kamuoyuna anlatan Yahudiler, neden Filistinli bebek, çocuk, kadın ve yaşlılara yaptıkları barbarlıkları deşifre eden “ayrılık” dizisinden rahatsızlık duyuyorlar? Ne acıdır ki AKP iktidarı, hamisi olduğu Filistin’e ve insani değerlere bir kez daha ihanet ederek, İsrail’in tehditlerine boyun eğme zilletiyle söz konusu diziye sansür uygulamış, dolaylıda olsa lanetli şeytanın yanında yer almıştır.
İsrail’in vahşetine ve etkisi altında bulundurduğu dünyaya meydan okumasına seyirci kalmakla yetinmeyip, canavarlıklarına bilakis destek çıkan iktidarlar; terörün, katliamın, vahşetin, haksızlık ve adaletsizliğin tek müsebbibidirler.

Yaratıcı’nın kahrettiği bir topluluğu hiçbir güç aklayamaz ve insan statüsünde barındıramaz. Hitler’in merhametsizliğinden ve zalimliğinden nefret eden dünya, neden İsrail’e tek bir eleştiri ve yaptırım getirmiyor? Yoksa Yahudiler insan da, Müslümanlar mı insan değil? Hayvan hakları kadarda mı bir değerleri bulunmamaktadır? Yoksa kafaları ve karınları deşilen o bebeler, caniliği hak mı etmişlerdi?

Durmak bilmez azgınlıkları, Müslümanların kutsal mabedi olan Mescid-i Aksa’ya saldırarak direnen Müslümanların kanlarını dökmek, oruçtan önceki yemekte içebilmek içindir. Kutsal mabetlerini savunan Müslümanların karşısına dikilen terörist İsrail, önce radikal örgütleri kışkırtıp, sonra müdahale gerekçesiyle Harem-i Şerifi yağmalayarak, özünden işgal etmeyi planlamaktadır.

Yaratıldıkları günden itibaren hiçbir sözlerinde durmayan; insanı insan yapan yüce değerlerden hiçbirisini; barış, sadakat, sevgi ve hoşgörüyü içlerinde barındırmayan Yahudiler, yeryüzüne gelmiş geçmiş en acımasız, en karıştırıcı, en kan dökücü, en isyan edici, en yayılmacı ve en sinsi topluluktur. Tek amaçları yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak olan Yahudiler; Allah’ın hışmına mahkûm olmalarından ne bu dünyada ne de ahrette huzur ve güvene kavuşamayacak, maskeledikleri yüzleriyle insanları aldattıkları gibi Allah’ı kandırmayacaklardır. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur…

“Andolsun ki İsrailoğullarının sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilahi hükümleri) getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” Maide. 70

Küresel bir deprem misali dünyayı titretmiş olan Adolf Hitler, küçük bir kasabada doğup, yoksul bir ailenin sıradan gümrük memuru bir çocuğuydu. Herkesin geçim sıkıntısı çektiği ve işsizliğin hüküm sürdüğü o dönem, babasını endişeye sevk ediyor ve Hitler’in geleceğini garantileyebilmesi adına memur olmasını isteyerek, ona sürekli baskı uyguluyordu. Ancak sanata olan aşırı ilgisinden ressam olabilmek arzusuyla hayaller kuran Hitler, çok sevip saygı duyduğu babasına ısrarla karşı çıkıp, sanatçı olabilmenin evrensel hazzını tatmak istiyordu.

Karşılıklı inatlaşmaları her ne kadar büyük tartışmalara neden oluyor ise de, annesinin araya girmesiyle ortam geçici de olsa yumuşuyordu. Ayrıca Hitler, okuldaki derslerinde isteksiz olmasından hem çok başarısız, hem de tembel lâkabından öğretmenlerince şikâyete uğruyordu. Resim yapmak, onun idealindeki tek amacı olduğundan sadece ileride işine yarayacağını düşündüğü resim ve benzeri derslere ilgi duyarak, diğerlerini gereksiz buluyor ve bir zaman kaybı olarak değerlendiriyordu.

Ne var ki Yaratıcı, “o kitap”’ta yazdığı kaderinin doğrultusunda hüküm verdiğinden; ne Hitler’in, ne de babasının endişe duydukları gelecekle ilgili planlayıp canlandırdıkları meslekleri değil, dünyayı sallayacak ve dünya savaşlarını çıkartacak bir lider olmasına karar vermişti. Neredeyse tüm insanlar da aynı dönüşümle başka bir yönelişin mecburiyetinde hayatlarını sürdürmüyorlar mı?

Sadece yaratık olan bir insanın, iradesince toplum üzerinde herhangi bir gücü olabilmesi mevzubahis değildir. Ancak yüzeysel bakışlar ve safsata hipotezler yanılgıya sebep olsa da, bizzat yaşanılan hayatı ve tarihi irdeleyebilen muhakeme sahipleri, gerçeği kavramakta pek zorlanmamaktadırlar.

Öncesinden yazılmış kader, insanoğlunun özgür olamayışından iradesel arzu ve isteklere göre hayatlarına yön vermelerine izin vermemekte, dolayısıyla dilemenin yaratıksal iradeye endeksli değil, Yaratı’cının Mutlak İradesi’ne göre sonuçlandığı da yaşanılan tecrübelerden anlaşılmaktadır.

On üç yaşında babasını kaybedip yetim kalmasının ardından çok ağır ve şifası uzun bir zaman alan hastalığa yakalanan Hitler, hiç benimsemediği okuluna ara vermek zorunda kalarak, zoraki bir eğitimden kurtulmanın da sevincini yaşamıştı.

Hitler, çocuk yaşta annesini de kaybetmesinin ardından eline geçen çok az bir yetim maaşıyla geçinemeyeceğini hesap ederek, belki ressam olabilir ve bir iş bulabilir gayesiyle Viyana’ya gitti. Güzel Sanatlar Akademisine girebilmek için girdiği sınavda yüzde yüz başarı umudu beklerken, kaybettiğini öğrenince dünya başına yıkılmışçasına altüst oldu. Yeteneksiz olabileceğini asla kabul edemiyor ve hakkının yenildiğini düşünüyordu. Üstelik memur olabilecek veya başka bir işte çalışabileceği bir lise diploması dahi bulunmuyordu. Çünkü hastalık, yetimlik, yalnızlık ve isteksizlikten liseyi bitirmemişti.

Viyana’da aç, yoksul ve acı dolu günler geçirerek, amelelik, boyacılık gibi bulduğu her işte çalışmak suretiyle karnını doyurmaya çabalıyordu.

Ancak maddi tüm olumsuzluklar ve iradesel yenilgiler bir sürecin ön adımları olup, hakkında yazılmış olan kaderin o yetim, kimsesiz ve diplomasız amelenin yeryüzüne hükmedecek liderliğe yükseleceğine hiç kimse inanmazdı. Böylece iradesel, akılsal ve öğretisel teorileri darmadağın eden kader; okulsuz, kariyersiz, güçsüz, kimsesiz, yetim ve yoksul bir insanı öyle güçlendirmiş ve yönlendirmişti ki, tüm dünyayı önünde diz çöktürmüştü…

Bilimsel teoriler mi, yoksa kader mi üstün gelmişti?

Sonunda Hitler, Yahudilerle birlikte anılan bir canavara dönüştürüldü.

Zalim Yahudiler ve işbirlikçilerine gösterilebilecek en küçük tolerans ve duyulabilecek bir güven; kötülüğü ve şeytanı davet etmekten öte hiç bir yarar sağlamayacak, dünyayı kasıp kavuran musibetler, şiddetlenerek peşi sıra devam edecektir.

Varlıkları boyunca ırksal ve dinsel bir egemenlik adına hayvan-bitki bile demeden her şeyi yok etmek ya da boyunduruğu altına almak isteyen Yahudiler, kadersel lanetliklerinden dolayı sürekli aşağılanmış ve ürkütücü yaratıklar olarak dışlanmışlardır. Bir toplumun bütünlüğü, huzur ve bekası, ancak Yaratıcı Allah’ın uyarılarıyla mümkün olur.

İkinci Dünya Savaşıyla birlikte geçmişte yaptıkları ve yapacaklarını kendi başlarına tattıran Allah, belki bir ders alıp insan olabilirler imtihanıyla Hitler’i aracı kılmış, ama kaderce lanetlenmiş yaratık olmalarından hiç değişmeyerek, riyakârlık, zalimlik ve gaddarlıklarına son vermemişlerdir. Zihin ve duygularındaki fıtratsal canavarlıkları insanlarca irdelenmediğinden ve vahiy ölçü alınmadığından şımartılmış ve güya mağdur bir toplummuşçasına değer verilmiştir. Kendi tarihimiz olan Osmanlı’da aynı hatayı yapmış, dağılıp yıkılmaktan kurtulamamıştır.

Eğer Yaratıcımız Allah, Yahudilerin insanlık adına korkunç ve sinsi bir düşman ve belâ olduklarını açıkça deklare etmiş ise, iman eden hiçbir mümin onları dost edinmemeli, zerre kadar güvenmemeli ve asla arkalarını dönmemelidirler…

Çünkü onlar, kadersel bir düşmandır…

“Birgün altından heykelimi dikecekler.” Adolf Hitler

Hiç yorum yok: