16 Haziran 2010 Çarşamba

ABD ve İsrail halklarına!

Her ne kadar farklı din, ırk, ulus ve kültürde olsanız da diğer insanlarla hilkatte bir eş olduğunuz, dolayısıyla erdemlik dışında ne sizlerin ne de diğerlerinin hiçbir üstünlüğü ve ayrıcalığı bulunmamaktadır.

Nefsinizin yahut toplumunuzun kabul etmeyeceği bir dayatma ve kötülüğü bir başkasına layık görebilme anlayışıyla faşistleşmiş iktidarlarınıza ya destek vererek ya da sessiz kalarak arkalarında durmanız; takdir edersiniz ki mutlak bil mukabeleyi tetiklemekte, zamanında hesap sormadığınız devletlerinizin kazandırdığı düşmanlıkla tehdit, korku, mal ve can kayıplarına maruz kalmaktasınız.

Sorgulanması gereken suçlunun iktidarlarınız mı yoksa nefsi müdafaada bulunan direnişçiler mi olduğunu adil bir tarafsızlıkla cevaplayabilmenizdir.

Rejimlerinizin ve iktidarlarınızın manipülasyonlarıyla Müslüman halklara yahut ötekilerine karşı olan kindarlığınız insanlık ve adalet dışı tecavüzlere, tertiplere, işgallere ve saldırılara neden olmakta, kendilerini savunanların meşru bağımsızlık mücadeleleri çocuklarınız dâhil olmak üzere hepinizin canını yakmaktadır. İşgalci ve acımasız devletlerinizi değil de onur savaşı veren direnişçileri terörizmle ve düşmanlıkla yaftalamanızı vicdanlara danıştığınızda; şüphesiz haksız bir muhakeme ve egoizm içinde olduğunuz yanıtını alacaksınız.

Sizlere zarar veren suçlulara ve esarete karşı nasıl bir adalet arayışıyla en ağır cezadan yana iseniz; suçlu iktidarlarınızın binlerce masumu katletme, işkence yapma, baskı ve tehditle korkutma ve vatanlarını istilâ edip sömürme taarruzlarına da şiddetle tepki göstermek ve cezalandırmak mecburiyetindesiniz. Eğer “benim” deme benliğiyle gerçeklerden kaçınırsanız, başınıza gelecekleri de peşinen kabullenmiş durumdasınız.

Sahip olduğunuz bağımsızlık, özgürlük, huzur ve güven duygularının düşman belleyip haklarını gasp ettiğiniz insanlarda da mevcut olduğunu unutmamalısınız. Çünkü onlarda sizler gibi insan, his ve duyguları da farksız değildir.

Ne ekilirse onun biçileceği ya da kötülük yapılmazsa kötülük bulunamayacağı; adil dengenin mutlak bir sonucudur. Bir yabancının özelinize ve yönetiminize müdahale etmesi nasıl fevkalade büyük bir sorun ise, sizinde bir başkasının yaşamına, düşüncesine, dinine, yönetimine, ekonomisine ve rejimine müdahalesi o kadar haksız bir girişimdir. Ki bazen çocuklar dahi özelin mahremiyetiyle ilgili tepkiyi ebeveynlerine gösterebilmektedir.

Devletleriniz tanrı, sizde tanrının seçilmiş çocukları değilsiniz. Yahut kendiniz iyi geri kalanın kötü anlayışı yok oluşun bir hezeyanıdır. Bundan dolayı mı dünyaya hükmetme ve tüm insanları boyunduruğunuz altına alabilmek için sömürüyor, iktidarları mıhlıyor ve karşı çıkanları işgal, soykırım, katliam, ambargo ve zindanlarla cezalandırmayı insan hakları, demokrasi, özgürlük ve çağdaş düzenle bağdaştırabiliyorsunuz? Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi bir başkasına yapmayı mantığınıza ve vicdanınıza sığdırabiliyor musunuz?

İnsan olan her fani, kendini karşısındakinden farklı düşünmeksizin hak ve adaletle yoğrulmak zorundadır. Aksi bir benlik hâkimiyeti şeytanlaşmaya yol açtığından insanlığın yitmesine, dolayısıyla şeytan gibi nefsi hırs ve ihtiraslarıyla merhametten ve erdemlikten yoksun kalmasına neden olmaktadır. Böylesi insanlıktan çıkmış yaratıklarla da adil ve barışçıl bir düzen inşa edebilmek söz konusu değildir.

Belki barbar iktidarlarınız dünyadaki yönetimleri çeşitli entrikalarla dize getirebilmektedir, ancak acı çeken ve onurlarını kaybedenlerin pespaye hükümetler değil halklar olduğunu, bundan dolayı da halkların haykırışını hiçbir gücün susturamayacağı tarihsel ve kadersel bir gerçektir. İnsan aç kaldığında, felaketlerde, savaşta, adi suçlarda ve başarısız yönetimlerde sabır gösterebilir, ama dokunulmaz değerlerine saldırıldığında kendini ölüme adayabileceği akıllardan çıkmamalıdır. Müttefik adı altındaki müstemleke devletlerin garantisi, satın aldığınız kalemşorlar ve misyonunuzu yürüten debdebeli odalıklarınız sizleri yanılttığından olsa gerek gelecekteki kıyametsi fecaati öngöremiyor ve bir gün, halkların bir araya gelip yakanıza yapışarak nerede bir ABD’li ve İsrail’li bulduklarında intikam alabileceklerini hesap edemiyorsunuz.

Haksızlığın, adaletsizliğin, kayırmacılığın, zulmün, aşağılanmanın, işgalin, baskının olduğu bir yerde ve kutsal değerlere saldırılması anında müdafaa hakkı mahfuzdur, meşrudur ve fıtratsaldır. Bu, insanı insan yapan ve ona erdemlik kazandıran en tabi temel bir kuraldır. Her hak ve adalet arayışı bu inanç temelinde eylem kazanmakta, dolayısıyla bu uğurda verilen canlardan şeref duyulmaktadır.

Fiziki olarak da ruhsal olarak da iyi ve kötü olayların araçsal müsebbibi insanların düşünce ve duygularıdır.

Bugüne kadar devletlerinizin emperyalist vahşi politikaları ve cani saldırılarına destek çıkmak suretiyle körükleyip daha çok azgınlaştırmakla, dünyayı yaşanmaz hale getirdiğinizin belki farkında değilsiniz. Lakin küresel basıncın iyice artarak patlama noktasına geldiği bilinciyle iktidarlarınıza mani olmak; insanlığın istikbali, sizlerin ve çocuklarınızın geleceği açısından fevkalade hayati bir önem taşımaktadır. Yoksa oluşacak kaostan, yıkıcı savaşlardan, vahşi çatışmalardan ve can kayıplarından devletlerinizin sizleri koruyabileceğini mi zannediyorsunuz?
11 Eylüldeki haklı karşılıkta geçmiş başkanınız zalim Bush, kendisini güvence altına alarak saatlerce havadaki bir savaş uçağının içine gizlenmiş, ama sizler acı ve feryatlar içinde diri diri parçalanıp ölümü tattığınızda, korkuyu en derinlerde yaşadığınızda, sakat kaldığınızda ve ağıtlar yaktığınızda kendisini ve avanesini başucunuzda bulamamıştınız. Oysa sizleri o felaket sürükleyen sisteminizin ve başkanınızın barbar politikaları değil miydi?

Sadece sizlerin değil tüm dünyanın umut bağladığı Barack Obama ne yaptı? 06.11.2008 tarihinde “Değişim umudu taşımayın” başlıklı yazımda sistemin bir kuklası olacağının altını çizmiş ve boşuna umutlanılmamasını vurgulamıştım. (http://mehmetalisadoglu.blogspot.com/2008/11/barack-obama-nn-abd-bakan-seilmesiyle.html)

Öngördüğüm üzere çakma kurtarıcı Obama, emperyalist sistemin emir erliğine devam ederek, tıpkı Bush gibi insanlığın yaşam hakkına açılmış savaşı durdurmak bir yana, daha da şiddetlendirecek politikalar üretmiştir. Ya da yapmaya mecbur edilmiştir. Demek ki sorun seçilen başkanlar ve hükümetler de değil, insanlık düşmanı şovenist ve faşist sistemlerde.
Ancak onların sadece kendi canlarını ve çıkarlarını düşünüp halkının katlini tepeden seyredebilecek kadar vicdansız canavarlar olduğu gerçeğini idrak edemeyen sizler, desteklerinizle cesaretlendirmektesiniz. Klasik slogan; her şey özgürlük, ABD ve İsrail için…

Benliklerinizden sıyrılıp adil bir muhakemeye kalkıştığınızda; 11 Eylül eylemini gerçekleştiren suçlunun El –Kaide değil bilakis düşman üreten sisteminiz olduğuna karar verebileceksiniz. Dolayısıyla sizleri öldüren, çocuklarınızı ve eşlerinizi dul-yetim bırakan iktidarınızdır. Eğer siz, tehdit gerekçesiyle kıtalar ötesi saldırılarla halkları işgal edip katlederseniz, onlarda sizleri öldürür. Bundan daha meşru bir hak düşünülemez. Önce teröristin kim olduğuna, terörizmi kimin teşvik ettiğine ve kimin başlattığına önyargısız karar verebildiğinizde; zaten hiçbir sorun kalmayacak ve hiç kimse diğerine karışmayarak, her toplum kendi yağıyla kavrularak ve sorunlarını içeride çözerek, yardım hilesi ve küresel tehdit manipülasyonlarına son verilip, adil bir işbirliği ve eşit paylaşımla uluslar arası bir ortaklık ve samimi bir dostluk payidar kılınabilecektir. Sizler ne kadar özgürlük, bağımsızlık, zenginlik, barış, huzur ve güven yanlısı iseniz, insan olmalarından diğer toplumlar da o taleptedir.

Yaratıcı, her milletin rızkını doğal zenginlikleri veya iş güçleriyle pay ettiğinden silah gücüne dayalı bir işgale ve sömürgeciliğe izin vermemiştir. Bir taraf zenginlikten şişerken diğer tarafın fakirlikten iskelete dönüşmesi vicdan sahibi hiçbir insanın olur veremeyeceği insafsızlıktır.
Ellerindeki nükleer silahlarla dünyaya meydan okuyan ABD, İsrail, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere gibi sömürgeci ülkeler terörist değil de İran, El-Kaide, Hizbullah ve Hamas mı terörist? Ellerinde nükleer silahlar bulunan devletlerin bir başka ülkeye nükleer silah yaptırımına zorlamaları nasıl bir mantıktır?

Tarihi; katliamlarla, acımasız işgallerle, en acımasız ve en iğrenç işkencelerle yazılı ABD gibi bir devletin vatandaşı dahi olmak alçaltıcı bir utanç değil midir? İran’ın dünya aleyhine büyük bir tehlikeli olduğu ve nükleer silah üreteceği propagandasıyla yaptırım uygulayan ABD, dünyanın ilk nükleer silahını kullanarak, yüzbinlerce Japon’u acımasızca katleden insaniyet kasabı bir canavar olduğu ortadayken; neden ABD’ye değil de sahip olacağı iddiasıyla İran’a yaptırım uygulanıyor? Nükleer silahlarını imha etmeyen ve üretimine son vermeyen BM güvenlik konseyi üyelerinin İran’a, Kuzey Kore’ye veya bir başka ülkeye yasak getirebilmeleri nasıl bir aklın doğrusu olabilir?

Irak’ı da benzer yalanlarla işgal edip 1 milyondan fazla insanı öldüren bir soykırımı ve ırzlarına geçerek tarihsel sapıklığı gerçekleştiren ABD değil miydi? 2.Dünya Savaşındaki yenilgisini atom bombasıyla zafere dönüştürebilen bir ABD tehdit değil de İran ya da El-Kaide mi tehdit?

ABD’nin tetikçisi, namütenahi ağır silahların ve nükleer bombaların sahibi İsrail tehdit değil de Hamas mı tehdit? Sadist bir askerini onbinlerce insan hayatına bedel biçerek Lübnan’da canlı hayvan dahi bırakmamacasına bombalar yağdıran İsrail değil de kendini savunan Hizbullah mı terörist?

Biraz vicdanlarınızı yokladığınızda sizler de benim gibi düşünecek; bağımsızlıkları için erdemli bir mücadele içinde olan ne El-Kaide ne Hamas ne de Hizbullah direnişçilerini terörist değil, kahramanlıkla onurlandırabileceksiniz. ABD ve İsrail’in olduğu bir dünyada kadersel şeytan bile masumdur.

Ya zalim devletlerinizi uyararak kontrolü ele alacak ya da dünyanın neresinde olursanız olun yaptığınızın karşılığını ödemeyi sindireceksiniz…

Mutlaka iktidarlarınızın zulmünden rahatsız olan ve tepki duyan insanlar mevcuttur. Fakat vatandaşlığını taşıdığınız terörist devlet kimliklerinden dolayı potansiyel bir düşman safında görülmekte, dolayısıyla hedef olmaktan kurtulamayacaksınız.
Hiç kimse için değil, yalnızca adalet ve insanlık uğruna yürekleriniz kabarıp mücadele ederseniz; kan göllerinden ve ceset yığınlarından beslenen vahşilere cesaret vermeyerek inlerine kaçırtırsınız.

Artık dünya, ABD ve İsrail’in vahşiliklerine daha fazla dayanabilecek bir mukavemette değildir. Adi bir suçlunun tehdidi dahi tutuklanıp cezalandırmasına geçit vermezken; nasıl oluyor da şu tehdit, bu tehdit paranoyalarıyla insanlar katledilebiliyor, ambargolara mahkûm edilebiliyor, işgale uğrayabiliyor, akıl dışı işkencelere ve aşağılanmalara maruz bırakılabiliyorlar?
Direnişçilerin ABD ve İsrail’e müttefik ülkelere saldırıları da meşrudur. Adaletle hükmedeceklerine zalimden yana tavır almaları, aynı cezaları hak etmelerine tartışılmaz bir sebeptir. ABD’de; ya benden yanasınız ya da düşmansınız diyerek cephe almıyor mu?

Ey ABD ve İsrail devletlerinin insan vatandaşları! Sizleri koruyup kollamaktan aciz iktidarlarınıza dolaylıda olsa vereceğiniz zerrecik bir hak ve destek; insan olmaktan çıkmanıza neden olabilecek bir sondur. Sizlere sundukları maddi hayata ve kozmetik ürünlere kanıp, öldürülmenizi ve önünüze konulacak bedelleri engelleme güçleri bulunmayan yalancı barbarlara inanmayın. Çünkü insan olmadıklarından vicdanen hissedemiyorlar, dolayısıyla sandığınız gibi kendinizden yani insan değillerdir. Sizleri felakete ve vicdan azabına sürükleyen saptırılmış yaratıklara dayanarak insaniyeti doğramayın. İnsanlığı tehdit eden ve yok etmek isteyen iktidarları durduracak sizlersiniz. Sizlerin halk desteği olmadan zulüm yapabilmeleri asla söz konusu değildir
.
Hiçbir gerekçe; vahşice öldürülen, ırzlara geçilen, tecavüze uğrayan, hamile bırakılan, yurtlarından çıkarılan, açlığa terk edilen, evleri başlarına geçirilen, kucaklarda çocukları ve kundaklarda bebekleri katledilen, eş ve evlat acısıyla yanıp tutuşan, dehşetle yataklarından fırlayan, sokaklarda dolaşamayan, bir lokma yiyecek bulamayan, saldırı korkusuyla psikolojileri bozulan insanların suçlu yahut terörist ithamlarla felaketleri yaşamalarına geçit vermez. Nasıl böylesi bir hayatın parçası olma fikri dahi ürpermenize yetiyorsa, sizler gibi acıyı ve mutluluğu hisseden onları da elem edinerek, en yakınınız dahi olsa kötüye karşı mücadele etmelisiniz.
Belki düşüncelerini, inançlarını, ırklarını, kültürlerini, tiplerini, adet ve geleneklerini beğenmeyebilir, sevgi ve saygıda göstermeyebilirsiniz, buna da zorunlu değilsiniz. Ama insan olmalarından ötürü tahammül erdemliği içinde merhamet ve hoşgörü göstermeli, sahip olduklarınızın aynısına hakları bulunduğu bir eşitlikten yana olmalısınız ki kimsenin kimseden çekinmediği yaşanabilir bir dünya oluşabilsin.

Artık kıyameti davet eden bencil iktidarların değil halkların egemen olduğu bir barışla felaketlerin durdurulabileceği anlaşılmaktadır. İktidarların aralarındaki işbirlikleri ve anlaşmalar toplumların düşünce ve duygularını yansıtmamakta, adalet, yaşam ve vicdan üzerine yapılan kahredici pazarlıklarla düşmanlıklar tetiklenip, masum insanlara kıyılmaktadır.

Eğer huzur ve güvenli bir hayat, çocuklarınızın gelecek kaygılarını gidermek istiyorsanız; yetki verdiğiniz kan emici iktidarlarınıza dur diyebilmelisiniz. İtlerin üreyip kervanların sindiği bir dünyada seyirci kalmanıza kadersel dengenin müsaade edebilmesi imkânsızdır.

Muhtemelen silah gücü olan devletlerinizden dolayı dokunulmaz olduğunuzu sanıyorsunuz. Ancak unutmayınız ki gaddarsı zulüm şiddetlenir ve haksız baskılar devam ederse; güvendiğiniz devletleriniz, satın aldıkları müttefikler ve güçsüz olduğunu düşündüğünüz iktidarların zorla sakinleştirdiği halklar isyan edecek, ABD ve İsrail vatandaşı avına çıkmak suretiyle dünyayı cehenneme çevireceklerdir. İlk Çağ’larda ve geçmiş felaketlerde dahi eşine rastlanmamış bir kargaşayla yeryüzünde biriken kan ve irinler buharlaşarak gökyüzünde birikecek ve yağmur misali tekrar yeryüzüne yağacaktır. Bilmelisiniz ki çıkarcı iktidarların gücü ve hâkimiyeti bir yere kadardır. Zaten adaletle şahitlik etmediklerinden şeytanlar galebe çalmakta, insanlığa koydukları fiyat etiketi yüzünden cesetler ve iniltilerle gurur duyulabilmektedir.

Tıpkı sizler gibi hiçbir insan hayvan muamelesine ve kötülüğe layık değildir. Gerekirse ABD ve İsrail vatandaşlığını reddederek kimliklerinizi yırtın ve insanlık adına önemli bir fedakârlıkta bulunun. Yoksa herkes acı, işkence ve korkular içinde ölecek. Hiç kimse ama hiç kimse insanlığı tüketen çıkarcı ve acımasız iktidarlara ve aldatıcı anlaşmalara güvenmesin. Sonunda tüm sorunları insanlıkla özdeşleşmiş halklar çözecektir.

“Yaptığımız şeyler için pişmanlık zamanla geçer, ne var ki yapmadığımız şeylere pişmanlığın çaresi yoktur.” Sydney J. Harris

Hiç yorum yok: