3 Haziran 2010 Perşembe

Vur Ahmedinejad…

Allah adına vur; insanlık adına vur; dul ve yetimler adına vur; katledilen bebekler adına vur; barış adına vur; hak ve adalet adına vur; hukuk adına vur; şehitler adına vur; şeytanı yok etmek adına vur…

Vur ki her alçağa karşı insanlık adına kendini adamış kahraman bir lider olduğunu kanıtla; Vur ki zorbaların görünüşteki galibiyetlerinin korkaklardan kaynaklandığını ispatla; Vur ki iman sahibi insanların ne kadar cesur olduğunu göster; Vur ki zalimlerin dünyada ahkâm kesemeyeceklerini mühürle; Vur ki hak ve adalet adına savaşmış onca kahramanların hiç uğruna şehit olmadıklarını hatırlat; Vur ki huzur ve güvenli bir dünya yeşersin; Vur ki barbar şeytanların diledikleri iktidara sahip olamayacakları anlaşılsın; Vur ki şeytan teröristler lanetli inlerine kaçsın; Vur ki dininin önderi Hz. Muhammed ve ömürleri savaş meydanlarında geçmiş halifelere layık bir ümmet olasınız…

Dünyaya zulmeden fiziki şeytan ABD ve İsrail’in zalimliğine dur diyebilecek bir insan zümresi kalmamasından barbarlıklar devam etmekte, dolayısıyla vahşilikler geçici kınamalarla daha da şiddetlendirilmektedir. Gemisine, bayrağına ve milletine saldırarak savaş açabilen ve korkusuzca meydan okuyabilen terörist İsrail’e hak ettikleri cevabı veremeyen iktidar; dünyaya hak ve adalet dağıtmış yiğit ve onurlu Müslüman Türk milletine ihanet etmekle kalmamış, umutları da söndürmüştür. Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın İsrail’den hesap sormak için “Kimse bizden İsrail’e savaş ilan etmemizi beklemesin.” hezeyanı; artık Türkiye mağlubiyetini ve teslimiyetini ikrar etme zilleti ve alçalmışlığıyla esir düştüğü deklarasyonudur. Ordumuz bugünler için değil de ne için varlığını sürdürmektedir?

İsrail gibi bir çapulcunun Türkiye’ye kafa tutabilmesinin arkasında ABD olduğu ve saldırı emrini de ABD’den aldığı tartışılmazdır. Ak Parti hükümetini gerek Afganistan’a asker göndermemesi gerekse İran’a karşı ittifaka razı edememesini gözdağı vererek aşmaya çalışan ABD mafyası, hükümeti çaresiz bırakarak iktidardan uzaklaştırabilme tertibiyle tetikçisi İsrail’i kullanmıştır. Her ne kadar alışılagelen eğilmeyi hükümet göstermemişse de, kayıtsız-şartsız savaş sebebi sayılan saldırının esip gürlemekle telafi edilemeyeceği ve şerefimizi geri almaya yeterli olakukla bmmayacağı açıktır.

Kendine karşı derin bir inanç taşımayan hükümet; milletinin İstiklalini, haysiyet ve şerefini İsrailli turistlerden gelecek paraya, ABD’nin himmetine ve manukyansı bir ekonomik geleceğe endekslendirerek insanlığa ve imanına fiyat etiketi koymuş ise; geçmişin dünyaya hükmetmiş Müslüman Türk milletine ancak rahmet okunacağı anlaşılmaktadır. Ancak devlet politikasıyla millet düşünceleri arasındaki uçurum, milletin asla böyle bir mağlubiyeti kabul etmeyeceği tepkilerden anlaşılmaktadır.

Başbakan Erdoğan’ın sürekli çerçeveden bahsederek asıl düşman ABD’nin tavrı, kukla BM ve ölü İslam Konferansı Teşkilatının alacağı kararlara sığınarak resimle ilgili somut bir sonuca gitme cesaret ve kararlılığında bulunmaması her nasılsa grubunca alkışlanmasına neden olabilmiş, dolayısıyla ABD ve tetikçisi İsrail’in nasıl bu kadar cüretkâr davranabildiğine açık bir delil sayılmıştır. Aldığını ileri sürdüğü soğutma tedbirleri alışılagelen diplomasi üzüntü ve kınamalardan ibaret olup, bir müddet sonra hiçbir şey olmamış gibi işbirlikleri devam edecektir. Böylesi bir acziyet karşısında milletimiz kahırdan çıldırırken İsrail gülüyor, her zamanki yaptığı caniliği yanına kâr kalarak, daha beteri için bileyleniyor. Başbakan Erdoğan dünyaya açıklama yaparken, İsrail tehditleri hiç dikkate almayıp sınır dışı belgelerini imzalamayan altıyüzden fazla yiğidi tutuklayarak zindanlara atıyor, bu gece ABD’den gelen talimat üzerine serbest bırakma kararı alıyor. Demek ki hesap sorulması gereken tetikçi İsrail değil doğrudan ABD olmalıdır…

Sakın ha, fırsattan istifade ahkâm kesen diğer partilerin farklı davranabileceğini sanmayın. Eğer hükümet olsalardı Başbakan Erdoğan kadar dahi açık konuşmaya cesaret edemez, hatta ağızlarını bile açamazlardı. Haydi, yürekleri yetiyorsa TBMM’ne savaş kararı alınmasıyla ilgili bir önerge versinler de görelim…

Köküne kadar ABD müstemlekeliğine boyun eğmiş bir devlet politikası mevcuttur. Nasıl olsa efendisi kölesini tetikçisiyle öldürtüp kanını akıtmış, ne olmuş yani!

Sözlerle kahramanlık payesine ulaşmış saltanat taşeronlarından onurlu bir tavır beklemek akıl dışıdır.

Para için göze almayacakları hiçbir şeyleri olmayan asalak Arap iktidarlarının adından söz etmeyi abes buluyorum. Kendilerini gösterişe hapseden ABD köleleri tamamen nefislerinin peşinde koşmakta, insanlığın ve sözde inandıklarını iddia ettikleri İslam’ın anlam ve mahiyetini bilmediklerinden duçar oldukları laneti, para ile kamufle edebildiklerini sanıyorlar. İslam Konferansı Teşkilatı gibi utanılası örgütünde İsrail’i kınamasıyla ihanetsel misyonunu sürdürmekten öte hiç kimse onurlu bir duruş beklemesin. Ancak şeytanın dostları korkaktır…

Geriye insanlığın ve Müslümanların tek umudu Ahmedinejad ve İran ordusu kalıyor. Aksi takdirde gün geçtikçe güçlenen ve tüm dünyayı esir alan şeytan, insani değerleri ve vicdanları biçmesiyle kıyameti çağıracak, Hakk ve adalet adına savaşmaktan korkanlar topyekûn helak olmaktan kaçamayacaklardır.

Sayın Ahmedinejad! Diğer münafıklar gibi insanlığa ve dinine bedel biçerek gösterişe ve kozmetiğe meyletmeyip, hakkın ve adaletin egemen kılınabilmesi için ABD ve İsrail’e kaşı gösterdiğiniz yiğit duruşu artık vicahîye çevirmenin zamanıdır. İnsanlığı tehdit eden şeytanlara karşı başlatacağınız mücadele tüm dünyayı saracak, saflar belirleşerek ABD ve İsrail taraftarı olan ülkelerdeki insanlar da seve seve canlarını verecek bir direnişte bulunarak, iktidarlarını çökerteceklerdir. Tüm insanlar ve Müslümanlar saflar halinde yanınızda cepheye koşacak, yaşanılabilir bir dünya için çocuklarının geleceği adına ölmekten veya öldürülmekten asla çekinmeyeceklerdir.

Gelin tarih yazın. Bu öyle bir tarih olacaktır ki şeytanların zulmettiği 21.yüzyılın insanlığa geçiş tarihi olarak gelecek nesil ve düzenlerin alt yapısını oluşturacaktır. İman ettiğiniz Allah’ın vaadi son derece açıktır. Karşımızda uzlaşabilecek, diyalog kurabilecek ve insanlığa önem verebilecek bir muhatap değil dünyayı tehdit eden iki şeytan var. Allah, yüce kitabında savaşla ilgili yedi yüzden fazla ayet indirmiştir. Şeytana karşı savaşsız bir dünya barışının imkânsızlığını emreden Allah, ne yapmamız gerektiğini açıkça uyarmıştır. Ne ABD ne de İsrail’in nükleer silahları bizleri korkutmasın. Haklı ve imanlı bir mümin, o nükleer silahları ağzıyla etkisiz hale getirebilecek güçtedir. Ölüm Müslümanlar için bir kayıp ve zillet değil bilakis ebediyet ve şerefli bir şahadettir…

Allah’ın kudretinden ve yaptırımdan daha etkili bir güç mü var ki endişe duyabilelim? Şehitliğin en yüce mertebe olduğuna iman etmiş insanların ebedi hayat olan cennetten kaçmalarının nasıl bir muhakemesi olabilir? Zalimlere karşı başlatmayacağınız savaş bilinmelidir ki kıyameti getirecek, adalet ve barış uğruna yapılacak savaşla yaşamlarına devam edebilecek dünya, tek bir canlı kalmamacasına yerle bir olmaktan kurtulacaktır.

Allah, takdir ettiği zamanın dolmasını beklerken verdiği süreyle imkân tanıyor. Bir fecir vakti İsrail’e yapacağınız bir müdahale, işarete hazır insanları sokaklara dökecek, cepheleri doldurtacak, şüphesiz Allah’ın yardım ve desteğiyle kötülük elçileri teslim olacak, hakkın ve adaletin egemen olduğu bir dünya inşa edilecektir.

Gelin bu zulmü durduracak şerefin bayraktarı olunuz. Unutmayınız ki bu bir insani ve dini bir taleptir.

“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın; benden korkun.” Al’i İmran. 175

Hiç yorum yok: