6 Kasım 2008 Perşembe

Değişim umudu taşımayın…

Barack Obama’nın ABD başkanı seçilmesiyle gerek ABD’de, gerek İslam Ülkelerinde ve gerekse dünyada yeşeren değişim umudu; ne yazıktır ki kapitalist, emperyalist ve faşist bir sistemle yönetilen ABD’de ki egemen güçlerin analiz edilememesindendir. Devletlerin tamamı totalitarizm temelinde inşa edilmiş olup, statükodan taviz vermez yönetim biçimleriyle idarelerini sürdürmektedirler. Demokrasi; yalnızca seçimlerde, nutuklarda ve hayallerde bir argüman ve düş olarak yer aldığı her ne kadar büyük bir çoğunlukça bilinse ve tecrübelerle kanıtlansa da, iktidar saltanatından sırayla yararlanmak isteyen politikacıların yaldızlı vaatleriyle yığınlar kandırılmakta, rüyaların gerçekleşebileceği düşünülerek, o yalanın arkasından koşmaktan ve yaşayamayacakları o muhteşem ve ayrıcalıklı hayatı seçtiklerine sunmaktan bıkılmamaktadır.

İnsanoğlunun en korkunç zaafı; geçmişi unutmaları, deneyimlerden yararlanmamaları, temeli sorgulamamaları ve çabuk kanabilmeleridir. ABD’nin geçmiş başkanlarından Ronald Reagan’ın ikinci sınıf bir Hollywood artisti olması nedeniyle aleyhine başlatılan propagandalara karşı üst düzeydeki bir bürokrat, “ABD’yi sistem yönetir, velev ki bir odun dahi başkan olsa, yine de temelde hiçbir şey değişmez” açıklaması hala hafızalardadır. Sosyal adaleti, küresel barışı, paylaşımı, sevgi ve saygıyı, kendinden başkasına özgürlüğü kesinlikle kabul etmeyen ve sadece kendi çıkarlarını düşünen bir mafya yapılanmasıyla özdeşleşmiş ABD, dünyanın beklenti içinde olduğu âdil bir politikayı güdebilmesi asla mümkün değildir. Köklü bir değişimden yana yasalar çıkartan ve derin dikta devletin politikasına karşı çıkan Abraham Lincoln ve John F. Kennedy gibi başkanların nasıl öldürüldükleri ve katillerin de yakalanamadıkları unutulmamalıdır. Bütün bu gerçekleri belleklerinden çıkarmayan Barack Obama’nın köklü bir değişim yapabileceğine, resmi dış politikasında herhangi bir başkalaşım gösterebileceğine, terörist saldırılar ve işgalden vazgeçebileceğine inanan insana, aptallığından dolayı ancak acınır.

Ekonomikken iflas etmiş ABD, dünyayı tehdit ederek ve gözüne kestirdiği ülkeleri işgal ederek varlığını sürdürmekte, “aman bana dokunmasın” kaygısıyla hareket eden devletlerde, yeryüzünün en korkunç terörist mafyası ABD’ye karşı dik duramayıp, emirlerini uygulamak suretiyle onur ve bağımsızlıklarını yitirebilmektedirler. Örneğin; Türkiye başta olmak üzere, İran haricindeki İslam ülkelerinin tamamı ve diğerleri…

Aslında son derece korkak, bir bela karşısında kaçacak ve saklanacak yer arayan ABD gibi merhametsiz materyalist emperyalistler, Batılıların Moğollar için, “Hadesten çıkma cehennem orduları” tabirleri misali, çoluk-çocuk, kadın-yaşlı, kedi-köpek demeden katlederler, hunharca tecavüz ve işkence yapar ve önüne çıkanı yıkıp yok etmekten büyük haz duyarlar. Acımasız çıkarları uğruna insanlığı doğrayan barbarlara, belki ganimetten bir pay kapma düşüncesiyle taşeronluk yapan sefil hükümetlerde, eğer geriye kalmışsa ancak artıklarla yetinirler. ABD’ye Irak’ı işgal ettiren AKP hükümetinin, o artıkları dahi alamaması, hatta PKK’yı başına bela ederek ve Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurdurarak Türkiye’yi kaosa sürüklemesi de halihazırda yaşadığımız bir gerçektir.

Bu sebeple; ABD, sanıldığı gibi şahıslarla değil, ilkeler ve sistemle yönetilir. ABD sistemince yetiştirilmiş bir liderin muhalefetteyken veya seçimdeyken söylediği sözlerin hiçbir bağlayıcılığı ve inandırıcılığı bulunmamakta, başa gelmesiyle iktidardaki gizli güçlerin emir eri olmaktan ileri gidemeyeceği kaçınılmaz bir sonuçtur.

Yegâne müttefiki ve dostu İsrail’le aynı hedefleri ve amaçları taşıyan emperyalist, terörist ve faşist ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’nın dünya lehine bir kurtuluş olabilmesi kesinlikle ihtimal haricidir. Ancak gerçekle değil yalanla yaşamaya alışmış insanoğlunu, sanki lanetlenmişçesine ikna edebilmenin zorluğuna en somut delil, içinde yaşanılan berbat dünya değil midir?!?

Geçmişte ırki ayırımcılıktan yüz binlerce insanın öldürüldüğü ve günümüzde aşağılandığı ABD’de, siyah bir ırkın başkan olması da sevindirici bir gelişmedir. Tıpkı Türkiye’deki “türban” ile benzerlik taşıyan bu yıkıcı ayırımcılığın, sakın ha, aynı tartışmalara, isyanlara ve muhtıralara sebebiyet vereceği düşünülmesin. Şüphesiz zenci first lady Michelle Obama, türbanlı Hayrünisa Gül gibi bir tepki ve yasaklarla karşılanmayacaktır. Çünkü ABD’de, CHP gibi halk düşmanı dikta bir Nazi muhalefet ve Türk Genelkurmay’ı gibi Kemalizm’e benzer ku klux klan bir Genelkurmay bulunmamaktadır.

Irkçılık, insanlık tarihinde nasıl bir kanser ise, İslami türban da Türkiye Cumhuriyeti tarihinde öyle bir kanserdir. ABD, son seçtiği zenci başkanla ırkçılığı aştığını kanıtlasa da, Türkiye’de türban, hala öldürücülüğünü sürdürebilmektedir.

Hiç yorum yok: