3 Nisan 2010 Cumartesi

Ne anlar kör ve sağırlar anayasadan…

Totaliter ideolojilerde halkın düşünce ve iradesini değere tabi tutmayan ve söz sahibi saymayan rejimler, iktidarları lehine en büyük tehlike gördükleri vatandaşlarını sürekli aşağılar, bilgelik manipülasyonuyla yönetimden dışlarlar. Ancak referandumlarla doğrudan etkili olan milletin önüne set çekebilmek için dizeledikleri gerekçeler, hisleri okunabilseydi hayvanları bile şoka sokan ürkütücü bir aldatıcılık ve riyakârlık içerdiği anlaşılabilirdi. Milletini kör ve sağır yığınlar addederek aptallıkla yaftalayan çokbilmiş efendiler, ülkeyi körler ve sağırlar çarşısına dönüştürme iblislikleriyle ayna satmaya ve gazel atmaya devam edebilmektedirler. En acısı ise gördükleri halde körlüğü, işittikleri halde sağırlığı kabul edenlerin nasıl bir sapkınlık içinde olabildikleri de lanet olsa gerek.

Ülke yönetimini üniformalı veya üniformasız laik ve Atatürkçü soyluların yürütme diktası, Aristokrat misali Atatürkçü elitistlerin pek çok ayrıcalıklarını beraberinde getirmiş, dolayısıyla kendilerini halkın güdücü en akıllı ve en iyi efendileri mertebesine ulaştırmalarından çağdaşlık, aydınlık, bilim, yoksulluk veya ezilen edebiyatı yaparak, psikolojik efektle iktidarlarını sürdürdükleri ve aşağılık komplekse büründürdükleri halkı köleye dönüştürerek, nasıl işe yaramaz ve karar veremez bir paryalıya kavuşturdukları da tartışılmazdır. Günümüzün Batı’yı örnek alan modern çağ yöneticilerinin, Batı’daki ilkçağ köle sahibi yönetici sınıftan hiçbir farkları yoktur. Ancak kavram iğfali, yanılmanın en korkunç nedeni olmaktadır.

Göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalılar, aptallar, yığınlar, mazoşistler, gericiler, bölücüler gibi paylamalara alışıp artık iltifatla karşılayan millet; yok sayılmalarını, devlet yönetme ve anayasa yapmadan anlamayacaklarını, bilemeyeceklerini, düşünce ve iradelerini ortaya koyamayacaklarını öyle hazmetmişler ki, böylesi bir kabullenme karşısında iktidarlarını kaybetmek istemeyen ne Genelkurmay ne Yargıtay ne Danıştay ne HSKY’ ya verilecek bir cevaba ve savunmaya lüzum bırakılmaktadır. Zaten halk iradesine ve bütünlüğüne karşı sinsice kullanılan irtica ve bölücülük böğürtüsüne son verilse, CHP ve MHP’nin adı bile kalmaz. İrtica ve bölücülük argümanlarıyla kurdukları korku imparatorluğundan başka ellerinde ne var? Bu sebeple millet lehine düzenlenen anayasa değişikliğine onlar karşı çıkmayacaklarda intihar mı edecekler? Gönülden teslim olmuş millete mi, yoksa teslim olana mı tepki gösterilmelidir?

Anıtkabir Tapınak Şövalyelerinin elit burjuvasıyla dağdaki çobanın oyu bir olur mu? Ya da yıllarca vergi rekortmeni olmuş çağdaş bir Manukyan ile sermaye olarak sattığı cephedeki şehitlerin ana ve kız kardeşlerinin oyu bir olur mu?

Onlara göre; halk düşünebilen insanlar değildir, halk doğrusunu bulamaz…

Onun için bilimsel çalışmalar, oligarşik ideoloji ve düzeni muhafaza edecek şövalyelerin konsensüsüyle değişikliğe gidilmeli, tıpkı hastanelerdeki acil servis misali bir aceleye kalkışılmadan nasıl yıllarca beklenilip milletin hakları bitkisel bir hayatla tutsak edilmişse, bir o kadar daha beklemenin hiçbir zararı olmayacağı mantığıyla sözde demokrasiye, olmayan barışa, ideolojik hukuka ve kurumsal bağımsızlığa halel getirilmemelidir. Nasıl olsa devlet yönetimi ve anayasa yapma iradesi halkı aşar, bırakın biz yine aramızda halledelim ve uyuyan devi kaldırarak iktidardan olmayalım…

Genelkurmay, yüksek yargı ve taşeronlarının söz sahibi olduğu bir ülkede halka ne hacet var? İddia edilen geniş çaplı mutabakatın kuşatıcı güçlerin hüküm sürdüğü zirvede değil halkta, yani tabanda aranmasına karşı gösterilen tepki, şüphesiz diktatörlüğün, dolayısıyla statükonun sona erecek olma telaşındandır. Alışıla gelen süreç aynen muhafaza edilerek anayasa kendilerince hazırlansın, noter usulü mecliste tasdik ederek, kozmetiksel bir makyajla aynı tas ve hamamın dekoru yenilensin! Aslında bu savı sürdürenlerin değil yığınlığını kabul eden halkın dikkati çekilmeli, egemensel yetki ve özgürlüklerine hasım mihrakların gerçek niyetlerinin okunması sağlanmalıdır.

Silahlı askeri darbeyi bir felâket gibi düşünenlere cevabım odur ki, adaleti kıyan yargı darbesi çok daha vahim ve tahrip edicidir. Askeri darbe namluyu doğrulttuğu hedefi yok eder ama yargı, tüm toplumu isyana teşvik edici ideolojik yandaşlığı ve fitnesiyle milletin kökünü kazır.

“Fitne, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.” Bakara 217

Hükümetin hazırladığı anayasa taslağındaki tüm maddeler halkı doğrudan devlette ve yargıda etkin kılmakta, ideolojik birikime sahip ayrıcalıklı statüye kavuşmuş özde Atatürkçülerin dokunulmazlılıklarını bağımsızlıkla siperleştiren soylu Kemalistlerin (ataist) egemenlikleri, yetkinin halka devredilecek olmasının gerginliğine yol açmaktadır. Millet lehine gerçekleştirilmeye çalışılan anayasa değişikliklerini “sivil darbe” düşüncesiyle karşı koyanların siyasi parti ve sözde demokrasi yanlısı gazetecilerin akıl almaz reaksiyonları, ancak halkın yansıttığı aynanın hezeyansal bir cesaretidir. Halka inanmayan ve güvenmeyen yalancıların durumunu İrlandalı yazar B.Shaw şöyle tanımlamaktadır. “Yalancının cezası, kimsenin kendisine inanmayışı değil kendisinin kimseye inanmayışıdır.”

Bunlar sadece siyasi, askeri ve yargı iktidarını elinde tutan sınıf değiller, kültürü, sanatı, eğitimi ve en sıradan yarışma programlarında bile seçici irade sahibi diye angaje ettikleri halkı SMS’ler ve reytinglerle sömürdükleri ve kendi beğenilerindeki yarışmacıları entrikalarla birinci yaptıkları da gözden kaçmamalıdır. Çağdaş akseptanslı ideoloji, hiçbir platformda halk kararına saygı göstermez ve en iyiyi kendilerinin bildikleri kibirleriyle inek misali sağarlar… Ama her şey millet adına demekten de geri durmazlar!

İşte referanduma karşı çıkmalarının sebebi de budur. Çünkü halk, “sen kimsin” duruşunda bulunamadığından o sömürücüleri azdırmakta, dolayısıyla her türlü haksızlık ve adaletsizliklere de layık olmaktadırlar.

Eğer sen adam olabilirsen, seçkin bir yeri olduğu ve halktan farklı, ayrıcalıklı özellikleri bulunduklarını düşünen imtiyaz sahiplerinin ahkâm kesmelerine ve seni gütmelerine fırsat vermezsin. Ancak aptallığı, bidon kafalılığı, varlığının kuklasal değersizliğini ve onurunu doğrayan hakaretleri yutkunursan; bataklıkta boğulurken ne yuttuğuna hiç kimse aldırış etmez.

“Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niye bugünden başlamıyorsun?” Epiktetos

Hiç yorum yok: