14 Ocak 2010 Perşembe

Pespayeliğe ne cevap verilebilir ki…

“Müslüman milletimizin dinini, birlikteliğini, ahlâkını, liderliğini, itibarını ve gücünü kemirip müstemlekeye dönüştüren İsrail mi, Türkiye mi?” sorusu ciddiyetle muhakeme edilebilirse, neden şamar oğlanından farksız bir zillete mahkûm olduğumuzda anlaşılacaktır.

İsrail hükümeti ve meclisinden kayıtsız-şartsız özür bekleyen Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve hükümetin Türkiye’yi aşağılayan İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’u “ne yaptığını bilmez bir adamın işi ama nihayetinde İsrail’i bağlar” sözde kararlı demeçlerinin üzerinden saatler geçmesi akabinde, o ne yaptığını bilmez adam diye güya muhatap almadıkları çapulcunun pazarlıklı özrünü kabul edebilmeleri, milletimiz aleyhine kapkara bir utanç ve savaşsız bir yenilgidir.

Ne var ki bizler, duygusal zavallılar olduğumuzdan devlet işleyişini, ABD ile İsrail ilişkilerini bilemeyiz, ancak o “robomantıklar” bilirler...

Sahnedeki şovlar bile o kadar uzun zaman alırken, koca devletin ve seksen milyonluk milletin dirliğini ve onurunu alaşağı eden politik şovlar ise birkaç saatle sahneye konabimektedir.

Evet, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; eğer şu açıklama size ait ise, ya sözünüzün arkasında durunuz, ya da derhal istifa ediniz… “'Tabii ne yaptığını bilmez bir adamın yaptığı iş ama nihayetinde İsrail'i bağlar. O bakımdan İsrail sorumlularının, bizim Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklama çerçevesinde bu işi düzeltmelerini bekliyoruz. Bugün akşama kadar yaparlar yaparlar, yapmazlar ise Büyükelçi yarın gelir izahat verir. Sabah ilk uçakla Türkiye'ye gelir, istişarelere başlar.”

Evet, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin; şayet şu açıklama da size ait ise, ya beklentinizin gereği olan ‘kendini bilmez adamın’ özrünü kabul etmeyip duruşunuzu ortaya koyarsınız, ya da siz de Cumhurbaşkanın yapması gereken istifayı verirsiniz… ''Tel Aviv Büyükelçimiz Sayın Çelikkol'a İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısının o tavrı, asla kabul edilemez. O tavır, muhatap olanı değil, ancak, yapanı küçültür. İsrail Hükümeti, Dışişleri Bakanlığımızın da beklentisi doğrultusunda mutlaka bu olaydan dolayı özür dilemelidir. Sadece İsrail Hükümeti değil, aynı zamanda, İsrail Parlamentosundan da bir sağduyulu açıklama beklediğimi TBMM Başkanı olarak ifade etmek istiyorum. Niçin? Şunun için; Bu davranışın, -bana gelen bilgi yanlış değilse- Parlamento çatısı altında gerçekleştiğidir. Parlamento çatısı altında eğer bir ülkenin temsilcisi durumundaki büyükelçiye karşı böyle bir davranış vuku bulmuşsa, o Parlamentonun bunu kınayan, bunu kabul edilemez bulan bir açıklama yapması gerekir. Benim, ayrıca Meclis Başkanı olarak İsrail Parlamentosundan böyle bir beklentim var.''

Evet, Başbakan Erdoğan; “istediğimiz özrü aldık” ifadenize, acaba vicdanınız nasıl tepki veriyor? Hani ne oldu o “one minute” kükremelerinize?

Evet, Ahmet Davutoğlu; Türkiye’yi ahlaksızlıkla aşağılayan İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman’ı özür diletmeye gücünüz yetmedi mi?

İsrail, hükümet olarak asla özür dilemeyeceğiz dediler ve geri adım atmayarak, pazarlıklar sonucu o çapulcu bakan yardımcısı Ayalon’a samimiyetsiz şu trajikomik satırları yazdırarak, “Şahsınıza ve Türk halkına saygılarımı iletir ve çeşitli konularda farklı görüşlere sahip olmamıza rağmen, sizi temin ederim ki bunlar, hükümetlerimiz arasında açık, karşılıklı ve saygıya dayalı diplomatik kanallardan ele alınması ve çözümlenmesi gerekir. Sizi küçük düşürmek gibi bir niyetim hiçbir şekilde yoktu. Girişimimin yapılış biçimi ve algılanışı nedeniyle özür dilerim. Lütfen bunu büyük saygı duyduğumuz Türk halkına iletiniz."

Gerçi yetkililerimiz; bırakın o çapulcuyu, bir odacının dahi özrüne razı olabilecek bir beklenti içindeydiler. Buna şükretmesinler de ne yapsınlar?

Böyle bir dış politikaya, başka bir büyükelçi yakışır mı?

Terörist ve yarasa bir İsrail’in Türkiye’yi dize getirdiğine mi yanarsınız, yoksa uğradığınız ihanete mi?

“Söz kalpten çıkarsa kalbe kadar gider, dilden çıkarsa kulağı aşamaz.”


Hiç yorum yok: