12 Eylül 2009 Cumartesi

Şehit eşi, çocuk, ana ve babaları!

Gözünüzden sakınıp yitirdiğiniz eş ve evlatlarınızı her ne kadar sevgi ve muhabbetle bağrınıza basıp, acılarını unutabilecek bir sabra katlanamasanız da, gerçek bir amaç uğruna şehit olanlara üzülmek değil, bilakis sevinmenin erdemliği ve yüceliğiyle bayram yapacağınız muhakkaktı. Çünkü Yaratıcınız Allah, o sabrı ve sevinci kalplerinize himmet ederdi.

Ancak öylesine çirkin ve pespaye bir entrika içinde evlatlar kıydırılıyor ki, değil gözyaşları içinde ağıt yakmak, kendinizi uçurumlara atsanız dahi bu ihaneti unutabilmeniz mümkün değildir.

Adına “TERÖR” denilen ve yaklaşık otuz yıldır süren acımasız senaryonun kurgulayıcısı ve sorumlusu doğrudan devlettir. Çapulculardan müteşekkil PKK gibi acziyeti tartışılmaz bir örgütün onlarca yıl dünyanın en güçlü dördüncü ordusu ile baş edebilmesinin imkânsızlığı, takdir edilir ki görmemezlikten gelinemez.
Tamamen Genelkurmay’ın koruma ve gözetiminde olan Abdullah Öcalan, eğer tutuklu bulunduğu hapishaneden örgütüne direktifler yağdırıp aktif bir yönetim gerçekleştirebiliyor, hatta yol haritası planlayabiliyor ise, sorumlusu iktidarsız bir hükümet ve sefil bir PKK değil, mutlak muhatap Genelkurmay’dır. Ücra köşelerdeki kız çocuklarının türbanları ve Kur’an okumalarıyla ilgili muhtıralar yayınlayan Genelkurmay, neden APO’nun çalışmalarına destek verdiği sorgulanmadığı müddetçe, sorunu temelden çözebilmek mümkün değildir.

Unutulmamalıdır ki hükümet, teoride her ne kadar devlet ise de, maalesef Türkiye gibi Genelkurmay’ın diktasıyla yönetilen ülkelerde sadece rutin işleri yapmaktan öte hiçbir yetkileri bulunmamakta, tecrübe edinildiği üzere herhangi bir itirazda muhtıralarla karşılaşıldığı ve silahların çekilebildiği hatırlanılmalıdır.
Eski Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş’in devletin “gizli anayasa”sından söz ederek; “bütün politikaların tanrısıdır, anayasasıdır” itirafı, öyle üstü kapatılacak bir ikrar olmamasına rağmen; bugüne kadar ne hükümet, ne meclis, ne yargı, ne de halk hesabını sormamış ve Genelkurmay’ın süregelen diktatörlüğü emrinde varlıklarını sürdürebilmişlerdir. PKK’da aynı politikanın bir ürünü değil mi?

PKK’yı doğuran, besleyen, ana ve babaların başına belâ eden, Kemalistlerin egemenliğindeki gizli devlet, yani Genelkurmay’dır. Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan bu iğrenç oyunu bozabilmek için, kendilerinden hiç beklemediğim cesur ve kararlı bir adımla, bir hiç uğruna canlarını yitiren kardeşlerin daha fazla birbirlerini öldürüp yok etmelerinin önüne geçebilmek adına gereğini yapmaya karar vermeleri, Türkiye şartlarında takdir edilmelidir.

General ve subayların liderliğindeki Ergenekon Terör Örgütünün PKK ile olan işbirliği dikkatle ve ehemmiyetle irdelenmeli, sözde vatan adına canlarını veren yiğitlerimizin nasıl bir ihanete kurban gittikleri anlaşılmalıdır.

Ey elleri öpülesi eş ve analar!

Sizleri izledikçe kalbim dağlanıyor ve pis çıkarlar uğruna feda edilen gençlerin geriye bıraktıkları dul ve yetimlerine dayanamıyorum. Sizleri ahlaksızca ve vicdansızca kullanmayı sürdüren CHP ve MHP gibi politik sorumlulara sığınıp yardım talep etmenizi ise, anlamakta zorlanıyorum. O bağlı bulunduğunuz dermeklerin birçoğu tarafından güdülerek, eş ve evlatlarınız gibi zalimlere peşkeş çekilip, üzerinizden politika yapılarak sömürülmenizi hazmedemiyorum.

Birçoğunuz türbanlı ama ne okuma, ne çalışma, ne de kamu alanı diye sınırlandırılan yasak bölgelere girme hakkınız bulunmaktadır. Oysa sizler; kutsal örtünüzü bir bez parçası olmakla aşağılayan, dışlayan, hor ve hakir gören bir devlet için canlarınızı feda etmiş ve ömür boyu yanan yüreklerinizin acısıyla elem bir yaşama mahkûm oldunuz. Ayrıcalık bir saygı görmeniz ve baş tacı edilmeniz gerekirken, sizleri kendileriyle eşit görmeyen Kemalist güruhun baskı ve hakareti altında ezilmeye devam etmenizi sindiremiyorum. Sizlere müstahak görülen bu aşağılanmanın ve ölen evlatlarınızın hesabını hükümetten ya da bir avuç çapulcu PKK’dan değil, Kemalist Genelkurmay’dan sormalı, tartışılması dahi mevzubahis olmayan temel haklarınızı mutlaka geri almalısınız...

Belki sizler, tıpkı ön safta savaşan askerlerin mutlak ölümü misali eş ve evlatlarınızı kaybederek öncülük etmenin kaderini yaşadınız. Ancak bundan böyle eş, çocuk, ana ve babaların acı çekmemeleri, dul ve yetim kalmamaları adına tarihi bu adıma kahretmeyin ve sinsi şeytanların sürdürmeye çalıştıkları haçlı entrikalarına pirim vermeyiniz.

Unutmayınız ki ortada ne bir vatan müdafaası, ne de bir düşman var. Kemalist ve ırkçıların işbirliği içindeki göstermelik karşılıklı dalaşmaları ve adilerce ödetilen acı bedeller var… Bu öylesine gaddar bir oyun ki, sağlık açısından gerçeği öğrenmemek belki çok daha iyi.

Sizler, bu Müslüman halkın seçkin ve liyakat sahibi üyeleri olarak, nefsi değil, Allah için sağlıklı düşünerek barbarların devam ettirmeye çalıştıkları tuzakları bozun ve gidişata sahip çıkın ki, artık Müslüman milletimizi daha fazla aldatamayacakları ve birbirine kıydıramayacakları onurlu duruşu sergileyin. Çünkü sizler, o seviyede insanlarsınız…

“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!” Nahl.127

“Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir. Onları da Allah'a amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” Fatır.10

Hiç yorum yok: