12 Eylül 2009 Cumartesi

Bir de laik devlet ve Kemalistler anlayabilse…

Müslüman toplumumuzun coşku ve heyecanla bekleyip kavuştuğu yol gösterici "Ramazan Ayını" devletin umursamayarak halkıyla aynı sevinci yaşamayıp bütünleşmemesi, halk ile devlet arasındaki kopukluğun ne derece vahim olduğu tartışılmaz bir şeffaflıkta karşımızdadır.

Mütedeyyin referanslı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet üyelerinin Ramazan ayı ile ilgili inançları asla yanıltmamalı, hükmeden asıl devlet cenaplarının Ramazan karşıtlığı baz alınarak, somut bir yargıya gidilmelidir. Devletin laik ve Kemalist yapısından ötürü Ramazan ayının armağan ettiği Ramazan Bayramının dahi “şeker bayramı” olarak kabul etmesi, dinin her türlü terimine olan hasımca aleyhtarlığını tartışılmaz bir kanıtla ispatlamaktadır.

Bu belki kimilerince “ne ilgisi var” mantığıyla hoş görülebilir, ancak Müslüman bir toplumu sevk ve idare etmekle yükümlü devletin ve yasaların, mutlaka halkının çoğunluğuyla aynı inancı, sevinci ve görüşü paylaşması; birlik ve bütünlük açısından önemli güçsel bir etki doğuracağından, kesinlikle göz ardı edilmemeli, devlet-millet bütünleşmesini sağlayacak fikri yapının mutlaka tesis edilme zorunluluğu üzerinde durulmalıdır.
Ramazanın Kur’an’ın indirildiği barış ve sevgi, yardım ve ibadet ayı olarak değil de, örf, adet ve geleneklerin sürdürüldüğü bir eğlence ya da ticareti arttıran ve din sömürüsünün yapıldığı bir ay olarak tahayyül edilmesi, Ramazanın ruh ve amacına bir ihanet ve pespaye bir istismardır.

Özellikle vahiy düşmanı medya ve çeşitli kuruluşların Müslümanları sömüren hayvanî iştahları öylesine duygusuz ve onursuzca ki; Ramazanı bir reklam aracı kullanarak yoksul ve fukarayı imrendirip kazançlarını arttıranlardan; iman etmedikleri yüce kitabımız Kur’an’ı iğrenç çıkarları adına kuponlarla pazarlayanlardan; yıl boyunca akıl almaz günah işleyenlere af müjdesi verip cennete gönderen emlakçı din adamlarından; cemaati galeyana getirip ellerinde ve avuçlarında ne varsa alanlardan; sırf gösteriş ve nam olsun diye sözde yardım yapanlardan; güya inandıkları peygamberleri bir hurma ile iftar yaparken, kendileri süslü püslü iftar sofralarında kuş sütünün dahi hazır olduğu namütenahi yemeklerle gösteriş yapanlardan daha rezil ve riyakâr kim olabilir?

Samimi bir iman olmadıktan inancın hiçbir değeri bulunmamakta, bundan dolayı iman ile inkâr arasında gidip gelinerek, vahyin emrettiği bir Müslüman olunamadığından böylesi tutarsızlık ve münafıklıklar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olabilmektedir. İşte laiksizim ve Kemalizm’in kökleşmesinin yegâne sebebi; ikiyüzlü bir komplekse sahip olmamız değil midir? Yoksa Müslüman bir ülke de; laikliğin ve Kemalizm’in egemen olabilmesi mümkün müydü?

İşte bu sebepten gösterişsi hiçbir iftar davetine katılmam ve özellikle oruç tutmayanlarla bir sofrada oturmam. Çünkü iftar, yalnızca oruç tutan Müslümanlara ayrıcalıklı bir heyecan, bir ibadet ve eşsiz bir lezzettir. Radikal bir üne sahip olmamdan zaten beni de pek davet etmez ve bir arada görünmekten rahatsız olurlar…

Müslüman bir orduyu komuta eden Genelkurmay ve Müslüman halk üzerinde karar odağı olan Kemalist kurumların iftar davetinde bulunmalarını yadırgamıyor, bilakis ilkeleri doğrultusunda dürüstçe hareket etmelerinden tebrik ediyorum. Ancak laik ve Kemalist medyayı şiddetle kınıyor ve Müslümanları sömürebilmek gayesiyle ortaya koydukları riyakârlıklarından insan olmadıklarını teyit ediyorum. Böylesi utanmazların hala itibar görebilmesi, şüphesiz sevgi ve saygı gösterenlerinde seviyesini ortaya koymaktadır. Erdemli olmayanların söyledikleri ve yazdıkları bilgilerin doğruluğuna ve halk lehine dürüst davrandıklarına güvenebilinir mi?

Ramazan öylesine bir bereket, sabır ve yüzleri güldürüp umutsuzluğu söndüren bir dirlik ayı ki; düşman olan laik devletler dahi bu feyizden fevkalade istifade edip, yararına pay çıkarabilmektedir. Suçlar azalmakta, halkının ekonomik refahını sağlamakla yükümlü olmalarından; zekât, sadaka ve hayırlarla insanların yüzleri gülerek, bir lokma ekmek bile bulamayanların evlerine yiyecek ve ihtiyaçlarını giderebilecek paralar yağabilmektedir. Halkını yoksulluğa ve açlığa mahkûm eden sözde egemen laik devletler, sürekli ekonomik tehditle karşı karşıya yaşamalarından suçlara da mani olamamaktadırlar. Kendileri tokken halkının büyük bir bölümünü açlığa iten devlet, adaletsizliğinin ve eşitsizliğinin hesabını yavaş yavaş ödemekte, bir türlü iki yakası bir araya gelmeyerek, her an yıkılabilecek endişesi taşıyabilmektedirler. Ancak geçmişteki birçok yenilmez devletler gibi, onlarında bir sabun köpüğü gibi yok olacakları gün, yazılmış ecelerinin süreleriyle orantılıdır.

Çünkü kendini yaratan Yaratıcısına karşı inanç ve imanı reddeden laik bir akıldan, Allah’tan başkasını ulu edinen putperest bir kalpten; vicdan, merhamet, hak, adalet, dürüstlük ve doğruluk beklenmemelidir…

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” Bakara.185

Hiç yorum yok: